Panelde KöZ, ESP, Partizan, SMF ve SODAP konuşmacı olarak bulundular.

ESP:

“2015 öncesinden bugüne dünya çapında daha faşist bir rejime gidilmiştir. Bunun sebebi Arap baharıdır. Bu durum emperyalistlerin eskisi gibi yönetemeyeceklerinin de bir göstergesi olmuştur. Bu sebepten kaynaklı hakim güçler içeride ve dışarıda gittikçe saldırganlaşmıştır. Dünya böyle iken Türkiye’deki gerici İslamcı faşist diktatörlük de aynı düzeyde saldırılarını artırmaya başlamıştır. Bu saldırılarının da meşruiyetini Beştepe’deki saraydan almıştır. Bu saldırılar aynı zamanda bizi zayıflatmak amacıyla da kullanmaya çekilmiştir lakin saldırılara karşı da büyük bir direniş sergileneceği ortadadır. Cumartesi Annelerinin direnişi bunun bir örneğidir. HDP’nin bu direnişteki rolü de gelecekte daha fazla direniş hattı kuracağının göstergesidir. Son dönemdeki ekonomik kriz ise toplumu büyük çapta etkisi altına almıştır, bu kriz siyasal iktidara karşı daha fazla ve kitlesel karşı duruşları da beraberinde getirecektir.’’ diyerek birinci turdaki konuşmasını sonlandırdı.

KöZ:
“Konuşmama Dersim’de yitirdiğimiz İrfan Gerçek şahsında, devrim davasında yitirdiğimiz tüm devrimcileri anarak başlamak istiyorum. Anıları mücadelemizde yaşayacaktır.  Bu topraklar isyan topraklarıdır, hiçbir baskı ve saldırı bu isyanları bitirememiştir. Ne Zilan, Dersim katliamlarında, ne Koçgiri isyanının bastırılmasında, ne Mustafa Suphilerin katledilmesinde ne de son yıllarda yapılanlarla ezilenlerin ve devrimcilerin iradeleri kırılamamıştır. Yani sorunumuz kitlelerin devrimci enerjisi ya da öfkesinin eksikliği sorunu değildir. Bu enerji her zaman vardı ve bugün daha da fazla var olduğu ortadadır. Bugün asıl eksik olan, kitlelerin bu devrimci enerjisini siyasi iktidarı fethetmek için seferber edecek olan bir devrimci partidir. Bu parti kurulmadan Kobane ve gezi ayaklanmaları gibi daha nice ayaklanmalar başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkum olacaktır. Ne Kürdistan’da ne de Türkiye’de böyle bir parti mevcut değildir.  İşte KöZ’ün arkasında duran komünistler böyle bir partiyi yaratma mücadelesi vermektedirler. Bir diğer yandan bakılacak olursa bu topraklarda tasfiyecilik uzun zamandır hüküm sürmekte ve geldiğimiz bugünde kendisini tamamlamış durumdadır.  71 devrimci kopuşunun ardından gelenler bu devrimci mirası sahiplenmek yerine onun kitlelerle bağının eksikliğini iddia ederek;  ‘kitlelere’ şiarını bayraklaştırmışlar ve asıl tasfiyecilik sürecini başlatmışlardır. Ardından gelen 12 eylül darbesi ve sonrasındaki süreçlerle bu tasfiyeci dalgalar yoğunlaşmış ve bugüne kendisini tamamlamıştır. Lakin bütün bu tasfiyeci rüzgarların yoğunluğuna rağmen devrimci iradeyi öne çıkaran ve yüzünü siyasi iktidarın fethedilmesine dönen militanlar vardır. İşte bu militanların komünistlerin birliği platformundaki birleşmeleri neticesinde yaratılacaktır bu parti de.

Bugün ele alınması gereken en önemli konu, bu topraklardaki rejim krizi konusudur. Bu konuyu atlamak, yada buna değinmemek asıl olanı hasır altı etmektir. Devrimciler ekonomik krizden ziyade siyasal krizlerle, rejim krizleriyle ilgilenmelidirler. Rejim krize girmişse devrimin olanakları artış demektir. Bugün yaşanan tamda budur. Rejimler zaten düzenin kendi işleyen ya da işlemeyen iç mekanizmalarıyla değişmezler. Nasıl ki burjuva diktatörlüğü ya da demokrasisi denilen rejimden düzen içi mekanizmalarla faşizme geçilemezse, aynı şekilde parlamenter yollardan da demokrasi inşa edilip daha demokrat bir rejime geçilemez. Rejim krizinin bitmesi, yada rejimin değişmesi ancak ve ancak iki yoldan olur. Birisi sivil ya da askeri bir darbe, diğeri ise devrimdir. Askeri ya da sivil darbe onların işiyse, devrimde bizim işimizdir.

Seçimlere gelecek olursak; 24 Haziran seçimlerinde kaybeden Erdoğan ve AKP, kazanan ise HDP olmuştur. Bunun adını net koymak gerekir.  Zaten Erdoğan ve AKP 2009 dan beri zayıflamakta ve zayıfladıkça da MHP gibi bir dizi yapıya ihtiyaç duymakta ve bağımlılığını daha da artırmaktadır. Kitlelerin biriken öfkesinin karşısında ise çaresiz bir şekilde saldırganlaşmakta bu da kendisine olan öfkeyi daha da bilemektedir.  Cumartesi anneleri eylemine yapılan saldırı ve karşısında gösterilen direniş bunun göstergelerindendir. Ancak bu seçimlerin bir diğer yanında bulunan HDP ve Türkiye solu ise büyük bir yanlışa girmiştir. Bir oy HDP’ye bir oy Demirtaş’a şiarı sadece söylemde kalmış, bir oy HDP’ye bir oy İnce’ye pratiği kendisine vücut bulmuştur. Özü itibariyle CHP’nin kuyruğuna takınılmıştır. AKP’nin yedek lastiği olan CHP’ye yedeklenmek ezilenlerin emekçilerin hanesine kazanç değil çok büyük kayıpları yazdıracaktır. Biz KöZ olarak her iki turda da HDP ve Demirtaş’dan başkasına oy yok, Sol bir blok kurularak meclise girilmesi çağrısını yükseltmiştik. Yerel seçimlere de bu bilinçle hazırlanmak gerekir. CHP’nin kuyruğuna takılmadan, ondan koparak bağımsız bir sol blok kurulmalı ve eylemli bir seçim çalışmasıyla yerel seçimlere hazırlanılması gerekmektedir.” diyerek birinci turdaki konuşmasını sonlandırdı.

Partizan:
“Türkiye’nin içindeki siyasal süreci değerlendirirken Ortadoğu ve dünyadaki siyasal sürece bakmak gerekir. Çünkü Türkiye emperyalizme göbekten bağımlı bir ülkedir. Emperyalistler kendi aralarında rekabetlerinden kaynaklı çatışkılı bir süreç içerisindedir. ABD Suriye’de DAİŞ gibi gerici çeteleri kullanarak bir iç savaş çıkardı. Lakin en başta yaptıkları planları tam olarak tutmadı. Bölgedeki Kürt ulusal hareketin örgütlülüğü bu gerici çeteleri bertaraf edip geriletince emperyalistlerin planları tam tutmadı. Emperyalistlere kendi varlığını kabul ettirdi. Rusya’da Suriye’de Esad’ın yanında durarak bu paylaşım savaşında kendiside pay almak için dahil oldu. Türkiye ise lojistik bir pozisyon alarak batılı emperyalistlerin uşaklığını yapmaya çalıştı. Aynı şekilde Kürt hareketinin pozisyonu ve emperyalistlerin planlarındaki değişikliği Türkiye’yi daha da zor duruma soktu. Emperyalistler kendi uşaklarını kaldırıp atmayacakları için, Türkiye’nin Efrin’e girilmesine göz yumdular. Lakin bu da Türkiye’ye derman olmadı. Bu sebepten kaynaklı da erken seçime gitme kararı alındı. Seçimler öncesinde egemenler ekonomik krizden çıkamayacakları belliydi. Lakin bu seçimlerle de bitecek bir kriz değildi. Bu krizden kaynaklı kitlerin öfkesi artıyordu. Seçimler sürecinde reformistlerin kitlelerin bu enerjisini sönümlendirme yolunda adım attıkları süreci oluştu. Reformist Kürt hareketi ve buna yedeklenen Türkiyeli güçler kitlelerin bu öfkesini seçimlere kurban etmişlerdir.  Bunlar yanlıştır. Bu nedenle seçimlerde boykot edip, kitlelerin enerjisini büyütme mücadelesi verdik.  Ekonomik kriz ve siyasal krizin büyüyeceği ortadadır. Bu kriz büyüdükçe devrimcilere ve emekçilere yönelik saldırılarda artacaktır. Bunlar da devrim olanaklarını artırmaktadır. Bizde bu olanakları kullanarak yolumuza devam edeceğiz.” diyerek konuşmasını tamamladı. 

SMF:
“Türkiye’deki siyasal süreç tüm emekçilerin birebir içerisinde olduğu bir süreçtir. Egemenlerin bizlere yönelik saldırıları sadece fiziki olarak olmamaktadır. Aynı zamanda ideolojik olarak da bizim görüşlerimizi manipüle etmektedir. AKP eliyle yürütülen politikalarda Türk egemen sisteminin özünden ayrı düşünülemez. Tek devlet tek bayrak ideolojisi AKP eliyle yürütülüyor. İşçilere emekçilere yönelik saldırılar geçmişin saldırılarının devamıdır. Bu nedenle bugünkü tabloyu da tek bir kişinin hırsı üzerinden oluyor demek doğru değildir. Bu süreç sadece ezilenler üzerindeki tahakkümle ilgili değildir. Egemenlerinde kendi içerisindeki çelişkileriyle de ilgilidir. Bu hakim sınıflar kendi içlerinde bir klik savaşı da vermektedir. Bugün AKP bir kriz yaşamaktadır. Lakin bu krizi ezilenlerin lehine çevirme yolunda bir şey ifade etmemekte ayrı bir paradoks olur. Sadece tahlil değil bunların alternatiflerini de ortaya koymak gerekir. Bugüne kadar görülen o dur ki, hiçbir gerici devlet kendisini sönümletmez. Gerici devletlerin ortadan kalkması için devrimcilerin görevlerini yerine getirmesi gerekiyor. Bunun yapılmadığı durumda tahlillerin yapılması işe yaramaz. 2001 de çıkan kriz, ılımlı İslam projesiyle çözümlenerek bu coğrafyada hakim kılınmıştır. Eskiden açılımlarla bu krizi ortadan kaldırmaya çalışan AKP, pratikte başaramayınca da saldırganlaşmaya başladı. Bizlerde bunları zaten biliyorduk. Buna yönelik yaklaşımlar sergiledik. Bunlardan kaynaklı devletin demokratikleştirilmesi yaşamda karşılığı olan bir şey değildir. Buda sınıf karakterinden öte gelir. AKP’yi de ele alırken bu çerçevede ele almak gerekir.  Bugün yapmamız gereken tüm bu meseleleri bilince çıkarmaktan geçer. Devrim ya da faşizmin birkaç kahramanlıkla ya da üç beş partinin bir araya gelmesiyle olmaz. Esas olan mazlum hakların bu bilinçle hareket etmesinden geçer. Devrimcilerin kitlelerde var olan bilinci çıkarmaya çalışmaları gerekir. Bu yapılmadığı müddetçe söylenen tüm şeyle teorik, soyut ve lafazanlık olarak kalacaktır. Gezide ayaklananlar buharlaşmadı, 1 Mayıs’lara katılanlar buharlaşmadı,  Kürtlerin mücadeleleri buharlaşmadı. Tüm dinamikler hala vardır. Görev bunları tekrardan açığa çıkarmaktır.” diyerek konuşmasını bitirdi.

SODAP:
“AKP’nin iktidara geldiğini günden bugüne kadar siyaset sürekli değişiklik göstermiştir. Devletin yürüttüğü manevralar da değişim içerisindedir. Siyasal İslam’ın günümüz koşullarında çürümeye başladığı açıktır.24 Haziran seçimleri de Saray’ın kazandığı bir seçime dönüşmüştür. Seçimleri devrimciler ve biz açısından değerlendirdiğimizde önemli bir başarı kazanıldığını not etmek gerekir. Uzun yıllar baskı altında ilerleyen seçim atmosferine karşı halklar iradesini net bir şekilde ortaya koymuş, boyun eğmediğini göstermiştir. Sosyalist mücadele seçimlerin rolü önemli bir araçtır. Eğer seçimleri nihai bir amaç olarak ele alırsak doğal olarak bu sonuçlara varacağız. 24 Haziran ve günümüz açık bir kriz halidir; Amerika ile içinde bulunduğumuz durum emekçiler açısından değerlendirilmelidir. Her geçen gün artan döviz kuru, Halkbankası’nın yolsuzlukları Reza Zarrab’a dayanmaktadır. Kapitalistler krize girdiğinde ise yine en büyük fatura yine işçilere kesilmiştir. Önümüzdeki günlerde işsizlik artmaya devam edecektir. Bizlerin görevi ise krizleri derinleştirmek ve emekçiler lehine fırsata çevirmek olacaktır. Bulunduğumuz yerlerde yani sendikalarımızda, derneklerimizde hızlıca örgütlenmeli ve bu konuda taktikler geliştirilmelidir. Faşizme karşı ortak mücadele hattı örülmedir. Bizim direniş hattımız ise 700.haftasında Cumartesi Anneleri gibi, bu mahallenin kuruluşundaki dayanışma ve mücadele ruhu gibi olacaktır.’’ diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Panel, ardından soru-cevap kısmı ile sonlandırıldı.

KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak, devrimci parti kurma mücadelesi için bulunduğumuz tüm alanlarda ortak siyasal faaliyetler örgütlemek için gereken azami sorumlulukları almaya devam edeceğiz.

1 Mayıs Mahallesi’nden Komünistler