Her yıl gerçekleştiği gibi bu sene de 1 Mayıs Mahallesi kuruluş festivali örgütleme komitesi tarafından örgütlenmeye çalışıldı. Bu sene gerçekleşmesi planlanan festival için son ana kadar komite bileşenlerinde bir sessizlik hâkim oldu. Akabinde gerçekleşen hızlı\seri toplantılar ile festivalin şekli ve içeriği de belli oldu. Örgütlenmesi planlanan festival yürüyüşün olacağı, panellerin gerçekleşeceği, mahalle halkının ve bu festivalin getirdiği atmosferden faydalanmak isteyen insanların buluşacağı bir etkinlikti. Genel hatlarıyla geçmiş yıllarla paralel gitmesi planlanan etkinliğe bu sene de devlet müdahalesi gerçekleşti. Valiliğin yaptığı açıklama sonrasında etkinlik Deniz Gezmiş Parkı’ndan PSKD’ye taşınmış, siyasetlerin burada stant kuramayacağı flama getiremeyeceği bilgisi verildi. Bunun ardından komite arasında gerçekleşen toplantı sonrasında festivalin örgütlenmesi için bu yasaklamalar kabul edilerek geçirmiş olduğumuz “festival” örgütlenmiş oldu.
Bizim için 2 Eylül Festivali kabaca tek başına mahallenin kuruluşunun anıldığı değil, 1977’te yapılan çalışmaların ve devrimcilerin müdahalesi ile kitlelerin nasıl tepki verebileceğinin gösterildiği; güncel siyasi hattında benzer şekilde devrimci müdahalelerle nasıl bir yola gireceğinin anlatılabileceği bir etkinliktir. Geçmiş senelerde de örgütlendiği gibi katılan insanların bir arada zaman geçirdiği\eğlendiği etkinliklerden ziyade genel olarak siyasi tutum ve görüşlerin daha net ortaya çıktığı, siyasi tutum ve yönelimlerin tartışıldığı ve derinleştirildiği panellerin örgütlenmesi hedeflenmiştir.
Valiliğin açıkladığı karar sonrasında komitenin çoğunluğunun bu karara uymayı kabul etmesi üzerine örgütleme komitesi bileşenlerinden ESP ve SMF bu dayatmanın bir siyaset yasağı olduğunu, devrimcilerin bu siyaset yasağına boyun eğmemesi gerektiği tutumunu takındılar. Ardından festivalin örgütlenmesinden çekilme kararı aldılar. KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak bu yasaklamaları kabul ederek bir festival örgütlenmesinin içerisinde olmayacağımızı beyan ederek bizler de bu seneki örgütleyici kurumlar arasından çekildik. Ancak konuşmacısı olduğumuz panelden çekilmeyerek güncel siyasi tablo başlığı adı altında görüşlerimizi ifade ettik.
Valiliğin açıklamış olduğu siyaset yasağı, tek başına orada bulunan siyasetlerden veya tek başına festivale katılacak insanlardan korkusundan değil; üstüne basa basa kendi çıkarları için kullandıkları ve insanları hastalık korkusu ile doldurmalarına rağmen böyle bir buluşmanın siyasi etkisinden, bu siyasi etkinin devamlılığını engellemek için olduğunun görülmesi gerekmektedir. Yürüyüşler, basın açıklamaları, festivaller iptal edilirken kullanılan salgın bahanesi emekçilerin ve ezilenlerin fabrikalarda, tersanelerde, atölyelerde uygunsuz çalışma koşulları altında çalışmalarına göz yummaktadır. Parkta gerçekleşecek bu etkinlik ise insanların sağlığını, salgın ile mücadelelerini değil açıkça devrimcilerin böyle bir etkinlikle daha geniş kesimlere ulaşmasını engellemek üzere gerçekleşen bir müdahaledir.
Devrimci faaliyet içerisinde yapılan çalışmaların tamamı kimi gerekçelerle “filtrelenmekte”\yasaklar uygulanmaktadır. Dayanışma için kurulan platformlardan fabrikalardaki sendikalara, mahalle meclislerinden dayanışma ağlarına devrimci örgütlerin de bulunduğu tüm yerlerde, eylem ve etkinliklerde katılan kitleleri korkutmamak, onları daha fazla bu etkinliklerin içerisine katmak gibi gerekçelerle propaganda ve ajitasyon sınırları getirilmektedir. Kimi zaman ortak slogan dayatmasından kimi zaman bayrak karmaşası olmasın iki bayrak yeterlidir görüşü bu siyaset kısıtlamasının bir örneği olarak görülebilir. Yakın zamanda gördüğümüz ve ülke gündeminde ses getiren Boğaziçi Üniversitesi eylemleri bile bu siyaset kısıtlamalarının bir örneği olarak karşımızda durmaktadır. Boğaziçi eylemlerinde bayrak açılmasına karşı gelenler siyaset yasağın parçasıdır ve bu yasaklara karşı gelmeyenlerin demokratik kitle örgütlerinin yasağına karşı ses çıkartmaları bir çelişkidir.
Sıkça söylenen ve hemen herkesin övgü ile bahsettiği 80 öncesi siyasi süreci ananlar, illegal sloganlarla, şiarlarla binleri sokaklara dökenler dahi bugün çalışmalarını yürütürken kitleleri kazanmak için siyasi kimliklerini ikinci plana atan, kitlelerin geri talepleri arkasına sığınan bir hat üzerinden hareket etmektedir. İktidarın karşısına dikilen ve yakın tarihte gerçekleşen Gezi Ayaklanması’nın ve kolluk kuvvetlerinin müdahalesi ile biten işgal durumunun sonlanması ile mahallelerde forumlara evrilen siyasi havanın dahi kitlelerin geri talepleri arkasında takılıp kalan, siyasi yönelimlerini “halkım neylerse güzel eyler” övgüleriyle yürütenlerin bugün almış oldukları hâl ise kitle kuyrukçuluğunun dışına çıkılamayacağının göstergesidir.
Devrimcilik iddiasıyla pratik faaliyetin içerisinde yer alanlar, kitlelerin talepleri doğrultusunda hareket ederek, kitlelere yönelerek ancak reformist bir çizginin takipçi olurlar. 12 Eylül rejiminin krizini devrimci bir yönelimle kullanabilmenin yolu ise kitleleri açıkça devrimcilerin önderliğinde bir seferberliğe itmekten geçmektedir. KöZ’ün arkasında duran komünistler bu bilinç ile eylem ve etkinliklerde daima eylemde birlik ajitasyon/propaganda da serbestlik görüşü ile katılmaktadırlar. Ne yazık ki katılmış olduğumuz siyasi platformlardan her zaman bu yönelimde kararlar alınmadığı aşikardır. Örgütlenen basın açıklamalarından mitinglere panellerden söyleşilere siyasi sürecin içerdiği ödevlerin dile getirilmesi, diğer siyasetlerce kabaca “bunun bu süreçle ne ilgisi var” olarak dile getirilse de açıkça kitleleri korkutmamak, bunlarla buluşulan geri mevzileri kaybetmemek uğruna kendi görüşlerini sakladıkları çizginin ta kendisidir. Oysa en geniş kitlelerin katıldığı eylemlilikler bizim de önümüze koyduğumuz ve eylem/etkinliklerde olmasını istediğimiz bir çizgidir. Ancak bu en geniş kesimleri buluşturmak için platformun önüne koyduğu tespitlerin gizlenmesi, ikinci plana bırakılması söz konusu dahi değildir. Tasfiyeci sürecin bir sonucu olarak bugün kitlelerin daha barışçıl ve reformist birliklerini sağlamak olarak görülebilir. Bu sonuç etrafında hareket edenlerin ise bugün siyaset yasaklarını kendilerince meşru görmeleri kadar normal bir durum yoktur.
Örgütleme komitesinin festivali PSKD’ye taşınmasını ve burada siyasetlerin görünmemesi için alınan karara karşı çıkan siyasetlerin düzenlediği basın açıklamasının da örgütleyicisi olduk. Basın açıklamasına “Siyasi baskılara karşı bağımsız siyasi mücadeleyi güçlendirelim; Siyasi tutsaklara özgürlük” yazılı iki adet döviz ile katıldık. Siyasi tutsaklara özgürlük yazılı dövizimiz açıkça devletin uygulamış olduğu siyaset yasaklamalarına karşı çıkan ve devrimci bir siyasi çalışma yürüten veya iktidar karşısında ses çıkaran kişilerin derdest edilerek cezaevlerine koyulmasını, bu siyasi yasağın en etkin şekilde devletin yürüttüğünün altını çizmek için; “Siyasi baskılara karşı bağımsız siyasi mücadelemizi güçlendirelim” dövizini ise yukarıda da kimi örneklerle açıklamaya çalıştığımız tasfiyeci çizginin bir sonucu olarak takınılan tutumların, reformist hayaller ile devrimci mücadelenin engellenmesi üzerinde bilinçli veya bilinçsiz müdahalelerin karşısında bir hattın örülmesinin altını çizmek için taşıdık. Gerçekleşen bu eylemde yıllardır yapılan refleks eylemler olsun kitlesellikten uzak mitingler olsun buralarda yapılan genel bir siyasi yasağı görmeden yerellerdeki çalışmalarda kitle örgütlerinin koyduğu yasağa karşı gelmek kendi gözündeki çöpe dokunmadan başkasının kıymığıyla uğraşmaktır.
Festival boyunca ve sonrasında gerçekleşen eylem dahil platformun siyasi konular hakkında görüşlerini aktarmayı hedeflediğimiz kimi çalışmalar yapmayı önümüze koysak da, yaşanan süreçte bu planları gerçekleştiremedik. Önümüzdeki süreçte yapılacak tüm eylem ve etkinliklerde buraları daha verimli kullanmak, sözümüzü daha anlaşılır kılmak üzere platform materyallerini daha güçlü kullanarak katılmayı kendimize bir kez daha ödev edindik.
Yaşasın Komünistlerin Birliği
Anadolu Yakası’ndan Komünistler