KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak çalışma yürüttüğümüz mahallelerde yapılan söyleşi dizisinin bir ayağı da 1 Mayıs Mahallesi’nde gerçekleşti. Söyleşi vesilesiyle her sene düzenlediğimiz Ekim Devrimi Tartışmaları’nın 2009-2011 yılları arasındaki dökümünü içeren kitabı da tanıtma fırsatı bulduk. Nitekim söyleşinin konusu da kitapta yer alan “Ekim Devrimi ve İki Cumhuriyet” paneli ile ilişkiliydi. Söyleşide Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna dair görüşlerimiz ile ilintili bir şekilde bugün Suriye ve Rojava’da yaşananlara dair görüşlerimizi aktardık.

İlk olarak söz alan yoldaş üzerinde yaşadığımız topraklardaki cumhuriyetin nasıl kurulduğuna ve Ekim Devrimi ile olan ilişkisine değindi:

“Ekim Devrimi’nin 100. yılına dair anma ve değerlendirmeler yapıldı fakat kimse yaşadığımız topraklar ile Ekim Devrimi’nin ilişkisine değinmedi. Her şeyden önce bu toprakların önemli bir bölümü 1878’den beri Rus Çarlığı’nın egemenliği altındaydı.

Emperyalist paylaşım savaşının bitiminden önce gerçekleşen Ekim Devrimi eski Rus Çarlığı’nın muhtelif yerlerine yayılmıştı, bu topraklar da o yerlerden biriydi. Bu topraklarda Orta Asya’dan daha önce işçi köylü asker Sovyetleri kurulmuştu. Erzincan Şurası böyle bir örnektir.

1918’de savaş bittikten sonra Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçmesine sebep olan vaka da buydu. İngilizler güvenlik tehdidi olarak gördükleri yerlere müdahale imkânını gündeme getirmiştir. Mustafa Kemal’in 9. Ordu müfettişi olarak Anadolu’ya yollanması da işgal ordularının komutanının izniyle gerçekleşiyor.

Ekim Devrimi ilhaksız barış şiarıyla Çarlık rejiminin işgal ettiği topraklardan geri çekilince M. Kemal’in ilk müdahalesi Erzincan Şuralarına karşı oluyor. Resmi tarihin anlattığı üzere ortada bir anti-emperyalist kurtuluş savaşı yok. Nitekim ortada emperyalist paylaşım savaşının tıpkı Avusturya- Macaristan İmparatorluğu gibi tarafı olan bir Osmanlı İmparatorluğu var. Kaybeden devletlerin hepsi gibi Osmanlı da toprak kaybediyor. Örneğin Avusturya-Macaristan topraklarında bir savaş gelişseydi buna ulusal kurtuluş mücadelesi mi demek gerekecekti? Açık ki böyle bir girişim ilerici görülüp sahiplenilemezdi. Tıpkı Almanya’nın 1. Emperyalist Paylaşım Savaşından sonra kaybettiklerini kazanmasını hedefleyen Hitler’e ilericilik atfedemeyeceğimiz gibi.

  1. Kemal’in Anadolu’ya geçtiği yıllarda İngiliz ve Fransızların hedefi Ekim Devrimi’nin yayılan etkisini durdurmak. Anadolu’ya geçmesine vesile oldukları M. Kemal de bu işlevi görmüş oluyor. Osmanlı paşaları hem Erzincan Şurası’nı ezerek hem de M. Suphi ve yoldaşlarını katlederek iki gerici misyonu yerine getirmiş oluyorlar. Bu Osmanlı paşalarını bir ulusal kurtuluş hareketi liderinden çok beyaz ordu paşalarına benzetebiliriz. Yenilince Koçgiri’ye çekilen Erzincan Şurasına burada da saldırılıyor.

Herkes misak-i milli sınırlarından bahsetse de Kars- Erzurum gibi yerler bu sınırların dışındaydı fakat Kerkük, Musul gibi yerler bu sınırlara dâhildi. Alınması hedeflenen yerler yerine Ekim Devrimi’ne tampon oluşturulacak yerler sonunda bu sınırlara katılmış oluyor.

Özetlemek gerekirse Ekim Devrimi’nden sonra ilerici iki cumhuriyetin kurulduğundan bahsedilemez, biri devrimci biri ise karşı devrimci iki cumhuriyet kurulmuş oldu.

Söz alan diğer yoldaş ise özetle şunları ifade etti:

“Biz Erzincan Şurası’nın başına gelenler ve kurulan karşı devrimci cumhuriyetle bugün Rojava Devrimi’nin akıbetiyle bağ kurulabileceğini söylüyoruz.

Öncelikle devrimin ne olduğuna ilişkin net bir yanıt vermek gerekli: Rojava’yı devrim yapan şey Kasım 2012’de o topraklara bayrağın çekilmesi ile ilgilidir. Kan dökülen çarpışmalar olmasıyla, birtakım sosyal haklar elde edilmesiyle vs. ilgili bir mesele değil devrim. Devrim doğrudan iktidar ile ilgili bir sorundur. Suriye’deki iç savaş sebebiyle doğan iktidar boşluğu da Rojava’da fırsata çevrilmiş oldu ve bir devrim gerçekleşti.

Nitekim 2014’te Rojava için ilan edilen anayasa da Baas anayasasıyla taban tabana zıt niteliklere sahiptir, Rojava’da yaşayan halkların eşitliğini ve özgürlüğünü temsil eder. Fakat 2016’dan itibaren başka bir anayasa gündeme geliyor ve Rojava Devrimi rafa kalkıp “Kuzey Suriye Federasyonu” gündeme geliyor. Rojava’nın da Suriye’nin bir parçası olduğu kabul ediliyor, Suriye’nin toprak bütünlüğü kabul edilmiş oluyor. Bu suretle Rojava Devrimi de boğulmaya yönelen bir yola giriliyor. Rojava Devrimi’ni devrim kılan egemenlik iddiasından vazgeçilmiş olunuyor. Bunun bahanesi olarak ise coğrafyadaki nesnel koşullar ileri sürülüyor.

Kürdistan coğrafyasındaki nesnel koşullar bugün değerlendirildiğinde aslında birleşik bir Kürdistan mücadelesi için her zamankinden uygun koşullar ortaya çıktığı görülecektir. Lozan ile Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesinden beri Kürdistan’da bir dizi mücadele verilse de belki de nesnel durum Kürdistan için hiç bu denli uygun olmamıştı. Her şeyden önce Rojava Devrimi’nin gerçekleşmesi bu elverişli koşulların ilk sebebi. Türkiye’deki rejim krizinin devleti gitgide Kürdistan’da çuvallatması, manevra yapamaz hale getirmesi bir başka önemli nesnel faktördür. Bölgede emperyalist kavga büyüdükçe Kürtlerin neredeyse bir devletinki kadar imkâna sahip koca bir silahlı orduya sahip olmaları göz ardı edilemez bir durum. Aynı zamanda kuzeyde onlarca belediyenin yönetiminin elde edilmesi her şeye rağmen önlenemeyen seçim başarıları bu elverişli nesnel zeminin göstergeleridir.

Tüm bu olumlu nesnel gelişmelere rağmen ise birleşik ve bağımsız bir Kürdistan’dan bahseden ise yok. Açıkça bu mücadeleyi verme iddiasında olan bir siyasal hareket mevcut değil. Ortadoğu’daki sorunların çözümü ise burada yatmaktadır.  Kürdistan coğrafyasında bu mücadeleyi veren bir devrimci parti olmadan da bu sorunun çözümü mümkün değildir.”

15-20 kişinin katılım gösterdiği söyleşide sunumlardan sonra dinleyiciler sorularını sordular. Erzincan Şurası, bugün PYD’nin siyasal tercihlerinin sebebi, emperyalistlerin bölgedeki yönelimleri üzerine sohbet edildi. KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak bugün Ortadoğu’da türlü emperyalist girişimleri boşa çıkaracak olanın esas olarak birleşik ve bağımsız bir Kürdistan mücadelesi vermek olduğunu vurguladık. Emperyalistlerin bölgede herhangi bir devleti bölmektense bir arada tutmayı yeğlediğini, bunun için de Rojava Devrimi’ni devrim kılan siyasi çizgiyi boğmaları gerektiğini vurguladık. Bugün ise ortada bu mücadeleyi vermeye aday bir devrimci partinin olmadığının altını çizdik.

Şüphesiz her gelişme karşısında oradan oraya savrulan sol hareketlere kıyasla 2009 yılındaki panelde savunduğumuz görüşler ile bugünkü gelişmeler karşısında söylediklerimizin tutarlılığı başlı başına bir propaganda vesilesidir.  Komünist Enternasyonal’de billurlaşan devrimci siyasal çizginin takipçisi olanlar olarak ise salt bu tutarlılıkla yetinmemiz mümkün değil. Söz konusu siyasal çizgiyi ete kemiğe büründürecek, üzerinde bulunduğumuz coğrafyadaki siyasal krizleri devrim için fırsata çevirecek   bir komünist partiyi yaratma mücadelesinde yaşanılan gelişmelerin devrimci bir temelde nasıl ele alınabileceğinin  propagandasını bütün devrimcilere taşıyacağız ve devrimci partinin yaratılması çağrısını yükselteceğiz.

1 Mayıs Mahallesi’nden Komünistler