1 Mayıs’a Giderken Sınıf İşbirliği ve Devrimci Tutum başlıklı söyleşimiz, 25 Nisan Salı günü
Gülsuyu Güzelleştirme Derneği’nde gerçekleşti. Yapılan sunumda özetle şu vurgular öne
çıktı:
2023 1 Mayıs’ına giderken siyasi tabloya seçim gündeminin ve Millet ittifakının damgasını
vurduğunu söylemek mümkün. 2023 seçimlerinin gerçek önemi zikredilenin aksine faşizm ve demokrasi güçleri arasında gerçekleşecek bir seçim olmasında değildir. Sandıkta faşizmi yenmek bir kenara herhangi bir burjuva rejimin akıbeti de seçimlere bağlı olarak değişmez. Bu tabloyu ele alırken bir ve aynı olmayan ama her ikisi de 12 Eylül rejimine sahip çıkma iddiasında olan ve bu bakımdan birbirinin hasmı değil rakibi olan karşı devrim kampının iki tarafına bakmak gerekir. Zira rejim krizine ve karşı devrim kampındaki karşıtlıkların şiddetine kayıtsız kalanlar siyasi mücadelenin dışına düşmekle kalmazlar, attıkları her adımda burjuvazinin bir tarafına yedeklenmeye mahkûm olurlar. Bir tarafta Erdoğan var. Rejimi yeniden yapılandırmak üzere ABD-TÜSİAD’ın desteğiyle hükümet olup adımlar atan ve attığı her adımda 12 Eylül rejiminin altını oyan, Kürtleri teslim alamayan ve ABD’nin uzunca bir süre önce vazgeçtiği Erdoğan. Ukrayna savaşında görüldüğü gibi birden fazla efendiye uşaklık etmeye çalışan, içerde güçlü bir sermaye grubunun desteğinden yoksun bir Erdoğan. Koltuğunda kalması için 2015’ten bu yana MHP ile ittifak etmeye ve bir içsavaş başlatmaya mecbur olan, gittikçe yıpranan, darbeye mecbur olduğu halde buna uygun enstrümanlardan yoksun olduğu için seçim mekanizmalarına mecbur olan bir Erdoğan var. Bir tarafta da eski gücünde olmayan ABD ve uluslararası sermayenin has adamı burjuva Kemal var. Devrimci dinamiklerin bir türlü teslim alınamadığı Türkiye’de bir darbeye yeltenemeyen, Erdoğan’ın karşısına bir seçim koalisyonunu 2009-2019 arasındaki süreçte adım adım anca kurabilen ABD’nin desteklediği, 12 Eylül rejimini yeniden yapılandırmaya talip burjuva Kemal var.
Komünistler açısından, Amerikancı muhalefetin Erdoğan’ı seçimlerle gönderme projesinin
desteklenecek bir yanı olmadığı açıktır, kaldı ki bu proje de tutmaz. Bu projenin hayal olarak satılması için dahi burjuva Kemal solun desteğine muhtaçtır. Burjuva sosyalizmi ise onun kayığına binmeye hazır görünmektedir. 2023 seçimleri tam da bu yüzden, devrim ve karşı devrim arasındaki uçurumları belirginleştirdiği için önemlidir. Seçimlere dair devrimci tutumun ne olduğu, Köz ve EKİB tarafından yürütülen bağımsız Cumhurbaşkanı adayı Çetin Eren’e destek çalışmasında somutlanmıştır. Bu çalışma sınıf işbirliğinin muteber görüldüğü bir siyasi iklimde akıntıya karşı yüzme cesareti gösterenlerin de olduğunu ortaya koymuştur. Madem iki sınıf var, o halde üçüncü değil iki yoldan söz etmek gerekir diyen, devrimcilerin iki burjuva ittifaktan birine mahkum olmadığını gösteren bir çalışma olarak gerçekleşmiştir.
Sınıf işbirliği ne bu topraklarla ne de günümüzle de sınırlı değildir. Rus Çarlık’ına karşı Kadetlerle blok kurmayı öneren Menşevikler de sınıf işbirlikçidir. Bugün Türkiye solunda kimse kendini Menşevik olarak adlandırmaz, bu bir hakaret olarak görülür. Bu anlaşılırdır, zira reformist akımların genel karakteri devrim ve sosyalizm hakkında genel geçer doğruları ifade etmekte bir sakınca görmez. Ancak devrimcilik olağanüstü dönemlerde yapılan olağanüstü müdahaleleri gerektirir. Nasıl paylaşım savaşı patlak verdiğinde İkinci Enternasyonal partileri sorumlu davranmak adına kendi burjuva hükümetlerine destek verdiyse bugün reformist solun da sorumlu davranmak adına burjuvaziyi desteklemesi şaşırtıcı değildir. Bu yüzden reformizmin “eksik devrimcilik” olarak değil, burjuva siyasetini işçi sınıfı saflarına taşıyan karşı devrimciler olarak görmek gerekir. Nitekim 1 Mayıs mitingini CHP seçim mitingine çevirmek isteyenlerin yaptığı da budur. Bununla beraber kendince sınırı çeken, ESP gibi burjuvaziye oy vermeyeceğini deklare etse de HDP ile olan ilişkisinden ötürü alternatif bir çalışma yürütmeyen akımların da tarihte örneğini bulmak mümkündür. Devrimci addettiği tutumları kekeme bir şekilde ifade eden, karnından konuşan bu çizgi, ölümleri kopmadıkları Kautsky’nin partisinin hükümetinin eliyle gerçekleşen Rosa Luxemburg’da ifadesini bulmuştur. Paylaşım savaşı patlak verdiğinde sınıf işbirliğine açıktan karşı duramayıp ancak Komintern kurulduktan sonra, ömrünün son haftalarında komünist adına layık bir parti altında bulunan bu devrimcilerin öyküsü ibretliktir. En azından 1912’den itibaren Rusya çapında devrimci bir partileri bulunan Bolşevikler’in, komünist bir odak olarak Rusya’da paylaşım savaşına son verecek iradeyi gösterebilmeleri önemlidir. Boykot adı altında pasif ve kanaat açıklamasının ötesine gitmeyen tutumlar alan akımlarsa burjuva diktatörlüğünün genel özelliklerini tarif etmekten gayrısını yapamamakta ve apolitik bir zeminde durmaktalar. Sınıf işbirliğine karşı bugünden eylemli bir mücadele yürütemeyenlerin seçim sonrasına yönelik hazırlık çağrıları da bu anlamda parti olmadan parti gibi davrandıklarına, soyut iktidar söylevlerinin ötesinde emekçileri iktidara taşıyacak bir hazırlıktan ve kapasiteden yoksun olduklarına delalet eder. Bu bağlamda tek ayrıksı duruş EKİB, KMB ve KöZ’ün 1 Mayıs ve 14 Mayıs’a dair ortak bildirisiyle ifade edilen çağrıdır. KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak bizler Emekçilerin Seferberliği için Bağımsız Aday çalışmasında devrimci bir partinin oportünistleri nasıl teşhir etmesi gerektiğini göstermiş olduk. Böyle bir çalışmanın tasfiyeciliğe son verecek bir etki yaratması hayaline kapılmadan, komünist bir partinin kuruluş kongresinde buluşmak istediğimiz devrimci güçlere ulaşmak maksadını güttük. Zira tüm bu tabloya rağmen, ne 12 Eylül, ne de 12 Eylül’ü yeniden yapılandırmak isteyenler Türkiye’deki devrimci dinamikleri teslim alamamıştır ve Komünistlerin Birliği çağrısının başka bir coğrafyada değil de bu topraklardan yükselmesi tesadüf değildir. Dinleyicilerden görüşlerin ifade edilmesi ve soruların yanıtlanmasıyla birlikte söyleşimiz sona erdi.
Herkesi İstanbul 1 Mayıs’ında KMB ve KöZ’le birlikte “Düzen İttifaklarına Hiçbir Turda Oy Yok” demeye çağırdık. Ayrıca Gülsuyu’nda her sene düzenlenen 1 Mayıs yürüyüşünde Partizan, Proleter Devrimci Duruş ve KöZ’le birlikte “Sınıf Uzlaşmacılığı Değil Sınıf Savaşı” şiarını yükseltmeye davet ettik.
Gülsuyu’ndan Komünistler