12 Mart 1995’te Gazi’de dört kahvehane ve bir pastane aynı anda faili belli şekilde tarandı. Bu saldırı sonrası eylemler, belki de eşi benzeri az görülecek şekilde bir ayaklanmaya dönüştü.
Otuz yıl önce Gazi’deki bu saldırı, emekçileri yıldıramamış, aksine onları devrimcilerin öncülüğünde büyük bir direnişe sevk etmiştir. Gazi’deki bu direniş yankısını tabii ki de ilk olarak kendisi gibi olan politik mahallelerde bulmuş ve en başta da 1 Mayıs Mahallesi emekçileri 15 Mart günü sokakları kuşatarak Gazi’nin sesine ses katmıştır. Bu eylemler devletle göğüs göğüse bir çarpışmaya kadar gitmiş ve Gazi’de 17 kişi, 1 Mayıs Mahallesi’nde de İsmihan Yüksel, Hasan Puyan, Genco Demir, İsmail Baltacı ve Hakan Çubuk devlet tarafından katledilmiştir. Tüm bu başkaldırılar içerisinde bulunup eylem dalgasını büyüten devrimcilerden onlarcası gözaltına alınmış, devletin zindanlarına atılmıştır.
Bugün otuzuncu yılına gelindiğinde bu saldırılar ne ilkti ne de işçilerin emekçilerin iktidarının kurulmadığı müddetçe son olacak. Her yıl olduğu gibi bu yılda 1 Mayıs Mahallesi’nde anma gerçekleşti. Köz’ün de içinde bulunduğu 15 Mart Platformu’nun düzenlediği anma “30. Yılında 12/15 Martlardan Bugüne Mücadele Sürüyor!” şiarıyla mezar ziyaretleriyle başladı. Ardından Pir Sultan Abdal Cemevi’nde geniş katılımlı bir forum gerçekleşti.
Köz adına forumda söz aldık ve aşağıdaki sözlerimizle konuşmamızı gerçekleştirdik:
“12 Mart 1995 yılında gerçekleşen saldırı bir katliam ile başlasa da Sivas Katliamı, Maraş Katliamı ile karşılaştırılamaz. Bunun nedeni bu katliamı gerçekleştirenleri de korkutan ve dehşete düşüren bir ayaklanamaya dönüşmesiydi. Bu nedenle 12-15 Martları Maraş ve Sivas katliamları gibi anamayız. Gazi Ayaklanması devrimcilerle ezilenlerin, emekçilerin buluştuğu, devleti asıl yıkacak olan işçi ayaklanmalarının temelini oluşturuyordu. Devletin asıl korktuğu da tam olarak buydu. Emekçilerin haklarını devletten nasıl alabileceklerini ve gerçek özgürlüğe nasıl kavuşabileceklerini mücadeleleriyle gösteren ve yürüten devrimcilerdir. İşte Gazi Mahallesi’nde devletin saldırmasının asıl sebebidir. Otuz yıl önce Gazi’deki bu saldırı, emekçileri yıldıramamış, aksine onları devrimcilerin öncülüğünde büyük bir ayaklanmaya sevk etmişti. Gazi’deki bu ayaklanma yankısını ilk olarak kendisi gibi olan politik mahallelerde bulmuş. En başta da 1 Mayıs Mahallesi emekçileri 15 Mart günü sokakları kuşatarak Gazi’nin sesine ses katmasının da anlamı buradadır. Gazi Ayaklanması dün olduğu gibi bugün de devrim yolunu göstermeye devam ediyor. Gazi’nin yolunun ayaklanma yolu olduğunu ve ayaklanma yolunun da devrim yolu olduğunu aklımızdan çıkarmadan devam ediyoruz.”
Forum esnasında ve sonrasında Gazi Ayaklanması ile ilgili hazırladığımız bildirileri dağıttık. Aynı zamanda Köz bürosunda gerçekleşecek olan söyleşi duyurusunun ilanını ilişkilerimize dağıttık. Forum sonrasında gerçekleşecek yürüyüş için Şükrü Sarıtaş Parkı’na doğru yola çıktık. 15 Mart Platformu eylemde tek pankart, temsili flama, bayrak ve döviz taşınması kararını almıştı. Yürüyüş ortak pankart arkasında toplanarak başladı. “30. Yılında 12-15 Martlardan Bugüne Mücadeleyi Büyütüyoruz! Suriye’de Alevi Halkının Yanındayız; 12-15 Mart 1995 Gazi ve 1 Mayıs Mahallesi Katliamlarını Unutmadık” pankartları taşındı. “Bedel Ödedik Bedel Ödeteceğiz!; Gazide Düşenler Kavgamızda Yaşıyor!; 1 Mayısta Düşenler Kavgamızda Yaşıyor!” sloganları sık sık atıldı. Köz’ün arkasında duran komünistler olarak biz de “Gazi’nin Yolu Ayaklanma Yoludur-Ayaklanma Yolu Devrim Yoludur” sloganlarını attık. Dövizlerimizde “Demokrasi İçin Tek Yol Devrim!; ESP’ye Yönelik Saldırılara Karşı Eylemli Mücadeleye!; Barış İçin Tek yol Devrim” şiarları ile katıldık.
Forumda ve eylemde dağıttığımız bildirimizin içeriği ise şu şekildeydi:
“12/15 Martlardan Bugüne Devrim Mücadelesi Sürüyor!
Bundan tam 30 yıl önce 12 Mart 1995 yılında devlet yine ezilenlere emekçilere yönelik saldırılarından birisini gerçekleştirdi. Hedefte devrimcilerle bağı güçlü olan emekçiler vardı. Bu yüzden saldırmak için Gazi Mahallesi’ni seçti. Çünkü devrimcilerle ezilenlerin, emekçilerin buluşması, devleti asıl yıkacak olan işçi ayaklanmalarının temelini oluşturuyordu. Devletin asıl korktuğu da tam olarak buydu. Emekçilerin haklarını devletten nasıl alabileceklerini ve gerçek özgürlüğe nasıl kavuşabileceklerini mücadeleleriyle gösteren ve yürüten devrimcilerdir. İşte Gazi Mahallesi’nde devletin saldırmasının asıl sebebi de budur.
30 yıl önce Gazi’deki bu saldırı, emekçileri yıldıramamış, aksine onları devrimcilerin öncülüğünde büyük bir ayaklanmaya sevk etmiştir. Gazi’deki bu ayaklanma yankısını ilk olarak kendisi gibi olan politik mahallelerde bulmuş ve en başta da 1 Mayıs Mahallesi emekçileri 15 Mart günü sokakları kuşatarak Gazi’nin sesine ses katmıştır. Bu ayaklanma devletle göğüs göğüse bir çarpışmaya kadar gitmiş ve Gazi’de on yedi, 1 Mayıs Mahallesi’nde de beş emekçi devlet tarafından katledilmiştir. Tüm bu ayaklanmalar içerisinde bulunup eylem dalgasını büyüten devrimcilerden onlarcası gözaltına alınmış, devletin zindanlarına atılmıştır. İşte Hasan Ocak da bu eylemlerin içerisinde yer alan, bu eylemlerin büyümesi için gerekli devrimci sorumluluğu üstlenen ve en öne çıkan devrimcilerden birisidir. Gözaltına alınıp devlet tarafından katledilerek Gazi ve 1 Mayıs Mahallesi ayaklanmalarında yitirdiklerimiz arasına girmiştir.
Ne Gazi’nin 12 Mart Ayaklanması, ne 1 Mayıs Mahallesi’nin verdiği ses, düzen içi hiçbir kurum ya da ittifaka sığmayacak ve teslim olmayacak kadar büyük ve cüretlidir. Çünkü bu ayaklanmaların sığabileceği tek yer vardır; devrimin ta kendisidir. 12 ve 15 Mart ayaklanmalarının bugüne bıraktığı miras da bu devrim davasıdır. İktidarın nasıl fethedileceğinin, devrimin nasıl yapılacağının gösterildiği yoldur Gazi’nin yolu. Bu yolu takip etmek, düzenin tüm kirli ittifaklarına karşı örgütlenip, bunlara teslim olmayarak, parlamentarist hayallere kapılmayarak, ezilenlerin bağımsız birleşik eylemli mücadelesini yükseltmekten geçer.
Bugün de hükümeti asıl korkutan emekçilerin sahaya çıkmasıdır. Hükümet köşeye sıkıştığı oranda emekçilerin sahaya çıkmasından korkuyor. Barışa ve demokrasiye asıl ihtiyaç duyanların, barışı ve demokrasiyi kendi savaşlarıyla getirecek olanların emekçilerin, ezilenlerin, Kürtlerin kendi talep ve eylemleriyle sahaya çıkmasından korkuyor. Hükümet barış müsameresini oynarken barışın asıl sahipleri olan emekçiler, bu elverişli iklimi barışın önündeki en somut engel olan bu hükümetten kurtulmak için değerlendirmekten geçer. Hükümete karşı kitlesel bir emekçi seferberliğini büyütmenin tam zamanı.
ESP’ye yönelik saldırılar bu korkudandır. Zira ESP sokak diyor, eylem diyor, emekçilerin CHP’ye yedeklenmeden kendi bağımsız talepleriyle harekete geçmesini savunuyor. Bu saldırılara karşı ESP’li arkadaşlarımızı emekçilerin kitlesel eylemleriyle savunalım. Hükümetin korkusu emekçilerin bağımsız mücadelesiyse bu mücadeleyi tutsak edilen arkadaşlarımız için de, daha gür biçimde sürdürmek gerekir. Siyasi tutsaklar sorununu, barış sorununu, demokrasi mücadelesini, ekonomik sorunları, hükümetin gitmesi sorununa bağlayarak emekçilerin eylemlerinin önünü açarak kitleselleştirmek gerekir. Gazi Ayaklanması’na sahip çıkmak da bu yoldan geçer.
16 Mart Halepçe ve Beyazıt katliamlarının hesabını sormak da, Gezi Ayaklanması’nda Berkin Elvan başta olmak üzere yitirdiklerimizin hesabını sormak da, Kürdistan’ın dört parçasındaki işgale karşı mücadeleyi yükseltmek için kendini feda edenlerin hesabını sormak da, ancak ve ancak devrim bayrağının yükseltilmesinden geçecektir.
Gazi’nin Yolu Ayaklanma Yoludur, Ayaklanma Yolu Devrim Yoludur!
Yaşasın Gazi Ayaklanması!.”
1 Mayıs Mahallesi’nden Komünistler