23 Eylül tarihinde ESP Avcılar Eğitim-Sen binasında “Ekonomik Krizi Tartışıyoruz” başlığı altında bir panel gerçekleştirdi. Panele konuşmacı olarak HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni, DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Kanber Saygılı ve ESP’li Fatma Çelebi katıldılar. Saat 15.30’ da başlayıp yaklaşık iki saat süren panele 35 kişi katıldı.

Kanber Saygılı panelde ilk söz alan konuşmacı olarak şunları söyledi: “Hepimiz krizin sıkıntılarını yaşıyoruz, açlık sınırlarında yaşıyoruz, önümüzdeki süreçte çok derin bir krize doğru gidiyoruz.” dedi. Saygılı dolardaki artışın kronolojisini verdikten sonra enflasyonun bir takım istatistiklere bile nasıl yansıdığını anlattıktan sonra Saygılı, Türkiye’nin bir borç yükü altında olduğunu bu borcun bankalar ile devletin olduğunu, sermaye ve bu hükümet bu krizden çıkmak için bunun yükünü işçi, emekçi ve ezilenlere yüklemek isteyeceklerdir. Krizin bir diğer sebebi de ekonomide yatırımların üretken olmayan alanlara yatırılması, ahbap çavuş ekonomisinde, elbette ne yaparsanız yapın kapitalizm krizsiz olmaz. Türk-İş bu kriz karşısında hepimiz bu taşın altına elimizi sokacağız diyerek nasıl sermaye ve hükümetle uzlaşacağını gösterdi. DİSK ise bu borç bu kriz işçilerin ezilenlerin değil yönetenlerin borcu onlar ödesin, diyor. Bunları anlattıktan sonra Kanber Saygılı krize karşı bir takım öneriler de sıraladı:

  • Çok kazanandan çok vergi alınması
  • Asgari ücretin vergiden muaf tutulması
  • Yandaşlara peşkeş çekilen sermayenin üretken alanlara aktarılması
  • Kanal İstanbul’un iptal edilmesi

Fadime Çelebi: “AKP faşizmi tüm devrimci dinamikleri ezmeye sindirmeye çalışıyor ama bunu başaramayacak.” dedikten sonra konuşmasının hemen hemen tamamını krizin yükünü işçi ve ezilen kadınları nasıl etkilediğini, kriz koşullarında kadının yükünün daha da ağırlaşacağını, zaten istihdamda geride olan kadınların krizle birlikte ilk işten atılan kesim olacağını, örneğin Söke’de 750 kadının işten atıldığını, kadınların sağlıkta da en az yararlandığını bu yüzden sosyalist bir perspektifle programatik bir mücadeleyi her alanda büyütmesi gerektiğini ifade ettikten sonra egemenler bu krizi hep birlikte atlatalım diyor. Biz kadınlarsa hayır bu krizin faturasını biz kadınlar ödemeyeceğiz, bazen bir tencere tava eylemiyle  bazen basın açıklamalarıyla bazen sokakta, pazarlarda bildiriler dağıtarak ajitasyon yaparak, bazen de panellerle bir aydınlatma faaliyeti yürütmek gerekir, dedi.

Murat Çepni ise panelin son konuşmacısı olarak konuşmasına yakın zaman önce yaşamını yitiren eski HDP Urfa Milletvekili İbrahim Ayhan’ı anarak başladı. Ayhan’ın ölümünün doğal bir ölüm olmadığını sürgünde yaşamını yitiren bir demokrasi şehididir Ayhan, dedi. Çepni konuşmasının devamında ise üçüncü havaalanı işçilerinin yaptıkları eylemleri selamladıktan sonra AKP’nin siyaset ve ekonomik anlayışı şiddet ve savaş politikaları olarak iç içe geçmiştir. Biz bugün kriz var mı yok mu bunu tartışıyoruz; oysa AKP’nin 16 yıllık iktidarı doğa ve emek düşmanlığıyla yoğrulmuştur. 1991’de Sovyet revizyonizmi yıkıldığında artık sosyalizmin bittiğini, ideolojilerin sonunun geldiğini ve kendi zaferlerinin mutlak olduğunu ilan etmişlerdi fakat çok geçmeden bunun böyle olmadığı görüldü krize giren kapitalizm 1. ve 2. paylaşım savaşlarında olduğu gibi bu krizleri askeri savaş sanayi ile aşmaya çalışmıştır. AKP ekonomisi dediğimizde aklımıza hemen betonlaşma, doğayı talan ve yağmalama etme gelir ama AKP 16 yıllık iktidarı savaş sanayisini geliştiren adımlarda atmıştır. Yerli İHA’lar, SİHA’lar vs. AKP’yi Kürtlere ve sosyalistlere karşı terörüyle biliriz oysa AKP bir savaş sanayisi de geliştirmeye çalışıyor, örneğin 2019 bütçesinde bu alana ayrılan pay % 40’tır bu savaş sanayin de Koç sermaye grubunun ortaklığı var bölgede emperyalist emeller peşinde koşan bir anlayış hakim bu yüzden bizler savaşa ve krize karşı ortak bir mücadele örmeliyiz. Anti-faşist temelde bir mücadele hattı çekmeliyiz, partimiz HDP mutlaka üzerine düşeni yapıyor ama bunu da aşan birleşik mücadele koşulları vardır, güçlüdür, dedi.

Panelistlerin konuşmasının ardından ikici turda panele katılanların soru ve görüşleri ile devam edildi.

-Sendikal alanda faaliyet yürüten bir işçiyim diyen bir kişi DİSK’in AKP’ye karşı olması onu tek başına devrimci yapmıyor; DİSK’in de içinde olduğu  dört sendika kendi aralarında centilmenlik anlaşması yaparak birlikte hareket ediyorlar; oysa gerçek bir sınıf sendikacılığı için tek bir sendikal mücadele olmalı.

– Söz alan bir kişi ortada DİSK’in bir mücadele verdiğinden bahsetmenin mümkün olmadığını siyasi yapıların da aynı durumda olduğunu söyledi.

– Söz alan bir başka kişi “Tarım meselesi, sağlık meselesi çok önemli, kredi kartlarına karşı bir mücadele örgütlenmeden kapitalizme karşı mücadele edilemez işe kredi kartlarını kırarak başlayalım” dedi.

– Bir başka kişi önümüzde yerel seçimler var.  HDP yerel seçimlerde ne yapacak? CHP ile bir ittifakı düşünüyor mu, diye bir soru geldi.

Panelde bir yoldaşımız KöZ adına söz alarak şunları söyledi: “Sol hareket ekonomik krizin kendilerine ne gibi olanak yaratacağını tartışıyor, KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak 2013 Gezi Ayaklanması’ndan bu yana 12 Eylül rejiminin derin bir siyasi krize girdiğini ayaklanmaların darbe girişimlerinin yaşandığı son beş yılda Erdoğan ve AKP’nin güçlenerek rejimi değiştirip bir tek adam faşizmi kurduğu için değil tersine gerilediği, zayıfladığı için saldırı politikalarına teslim olduğunu ama yıkmadıkça da yıkılmayacağını söylüyoruz.  Erdoğan’ın sandık/seçim yoluyla gitmeyeceğini savunurken Erdoğan’ın solun beklediği türden kitlesel bir genel grev ve bir tür yeni bir Gezi Ayaklanması gibi eylemlerle iktidarını terk etmeyeceğini 1917 Ekim Devrimi’nde Kışlık Saray’ı basarak Krenski hükümetini alaşağı eden Bolşevik Parti gibi bir partinin bu topraklarda inşa edilmesi ve emekçilere ve ezilenlere önderlik etmesi sayesinde Erdoğan’dan da her türlü burjuva güçlerden de ancak o zaman kurtulabiliriz; bugün bu topraklarda HDP de dâhil böyle devrimci bir parti yoktur,  asıl böyle bir partiyi inşa etmek lazım.” dedi.

Panelistler kendilerine gelen sorulara şu yanıtları verdiler:

Kanber Saygılı: “DİSK’in de içinde olduğu dört sendikal yapının centilmenlik anlaşması yaptıkları iddiasıyla ilgili bir bilgisinin olmadığını söyledikten sonra,  DİSK’i bir tabela sendikası gibi görmek yanlıştır. DİSK’e fazla haksızlık etmemek lazım, DİSK Gezi’de yer aldı, 1 Mayıs’larda DİSK’in etrafında toplanılıyor, duyarlılık gösterip Şırnak’a kadar gidiyor DİSK. Bu işler öyle 1917 falan diyerek olmuyor. Bizler mücadeleyi büyütmek için kitlelere gitmeliyiz emekçileri ezilenleri örgütlemeliyiz. Bu kriz vesilesiyle örgütlenirken bizler de krizimizi aşabiliriz, dedi.

Fatma Çelebi: Fazla karamsar olmayalım, birleşik bir mücadeleyi örmek gerekir geziyi yaratan bu yığınlardı, dedi.

Murat Çepni: Yerel seçimlerde CHP lehine aday göstermeme gibi bir durum söz konusu değil. Biz düpedüz bir devlet konsepti ile karşı karşıyayız. AKP gitsin de asıl giderse gitsin demiyoruz. Birlik meselesi önemli bir konu, HDP’de bir birlik aslında elbette devrim ve sosyalizm için HDP’nin yeterli olduğunu düşünmüyoruz, HDP’yi de aşan bir birliğe ihtiyacımız vardır, dedi.

Panelde söz aldığımızda panelistlerin konuşmaları hakkında birçok şeye değinmek mümkün olmadığı için bunları ifade etmek gerekiyor.

Birinci husus Kanber Saygılı ikinci turda soruları yanıtlarken “bu işler öyle 1917 ile falan olmuyor” demişti biz Saygılı’nın böyle konuşmasını yoldaşımızın konuşmasında “1917 Ekim Devrimi’nde Bolşeviklerin rolüne dikkat çekmiş ve bugün de bize böyle bir parti lazım.” Demişti.  Biz Saygılı’nın 1917’ye atıfta bulunmasını bize yönelik bir şey olduğunu düşünerek (ki bizim dışımızda konuşmacılardan kimse bu yönde bir söz ya da imada bulunmamıştı.)  panel bittikten sonra Kanber Saygılı’nın yanına gidip “ Kanber arkadaş 1917 ile falan olmazsa nasıl olacak?” diye kendisine sorduğumuzda “Ben sizin konuşmanıza yönelik demedim bunu.” dedi. Doğrusu biz tersini düşünsek de kendisi bizimle bir polemiğe girmekten kaçındığı için biz de üzerine gitmek istemedik.

İkinci husus: Doğrusu Kanber Saygılı’nın DİSK’i böylesine savunmasını tuhaf bir durum olarak bulduk. Saygılı DİSK ve genel olarak sendikal harekete yönelik gelen bir eleştiriye karşı DİSK’i savunurken DİSK’in Gezi’ye katıldığını, 1 Mayıs’larda bu sendikanın etrafında toplanıldığını hatta Şırnak’a bile ziyarette bulunduğunu söylerken DİSK’in bunları adeta dostlar pazarda görsün yaklaşımıyla yapmamış gibi DİSK’in 15-16 Haziran eyleminde eylemcileri durdurmak için “Gözbebeğimiz ordumuza el kaldırmayalım.” dediğini; Türkiye’nin 1974’te gerçekleştirdiği Kıbrıs’ı işgal hareketinde DİSK’in “gözbebeği” ordu için “işçilerin iki günlük ücretlerini Mehmetçiğe bağışta bulunmaya” çağırmasını 1971 Askeri Muhtırasını desteklemesini bir yana bırakalım,  12 Eylül darbesinden sonra kapatılan ve 1992 yılında yeniden faaliyete başlayan DİSK sendikacılık anlayışını “Çağdaş sendikal anlayış” olarak ifade etmişti “ militan sınıf sendikacılığı”ndan “ çağdaş sendikal anlayış”  terfi edilmişti.  DİSK genel başkanlığını yapan kimi şahısların bir burjuva düzen partisi olan CHP’den sürekli milletvekili olunması. Tüm bunlar bir yana Kanber saygılının arkasında durduğu siyasi özne farklı sektörlerde bir takım bağımsız sendikalar kurarken DİSK dâhil var olan sendikal anlayışları eleştirerek onları mahkûm ederek alternatif bir sendikal hareket yaratmak iddiasıyla hareket edeceklerini iddia etmişlerdi. Peki bugün DİSK’i bu eleştirilerden muaf tutan nedir? diye sormak lazım.

Üçüncü husus: Bizler KöZ’ün arkasında duran komünistler Komünist Enternasyonale kabul edilmenin 21 Koşuluna işaret ederken “Bugün 21 Koşulun siyasi çizgisine uygun hareket eden bir parti yok derken bizim bunu propaganda maksadıyla söylemediğimizi sol hareketin yaptığı panellerde sempozyumlarda siyasi söylemlerine baktığımız zaman 21 Koşulun siyasi çizgisine uyan bir parti olmadığını son derece somut olarak görebiliyorsunuz. Bunu bir kez daha ESP’nin bu panelinde gördük ESP’de yönetici bir konumda bulunan Fadime Çelebi’nin krize dair konuşmalarına baktığımızda siyasi bir partinin kadın erkek ayırt etmeksizin tüm emekçileri ve ezilenleri kapsayan bütünlüklü bir siyasetle ne yapılacağını ortaya koymak yerine kriz hakkında sadece kadınlar hakkında konuşması kabul edilebilir bir durum değildir. Çünkü 21 Koşulun yanı sıra Komünist Enternasyonalin kuruluş belgelerinde kadın ve erkek proleterlerin mücadelesinin bölünemez bir bütün olduğunu, komünistlerin “özel” kadın örgütlenmelerine yer vermelerinin kabul edilemez olduğunu (elbette bu belgelerde kadınların kendilerine has sorunları etrafında örgütlenmelerinin önüne engel koymuyor.) feminist hareketle mücadele edilmesi gerektiğinin altı çiziliyor bir şey daha Rusya’da 1905 Devrimi’nin yenilgisinin ardından gelen gericilik yıllarının sona ermesinin ardından 1913 yılında yeniden 8 Mart’ların, 1 Mayıs’ların alanlarda eylemlerle gerçekleşmesiyle birlikte Bolşevikler 1913 yılında 8 Mart eylemini kadınlı, erkekli gerçekleştirirken, Menşevikler ise yalnızca kadınların katıldığı 8 Mart eylemi yapmışlardır.

Esenyut’tan Komünistler