KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak, bu yıl on altıncısı düzenlenen Karaburun Bilim Kongresi’nin, 15 Eylül’de gerçekleşen “Günümüzde Savaş ve Emperyalizmin Yeni Yüzleri” başlıklı oturumuna katıldık.
Oturum başlamadan evvel, moderatör Haluk Yurtsever kısa bir giriş konuşması yaptı. İçinden geçtiğimiz dönemin yüz yıl öncesine göre birçok bakımdan farklılıklar barındırdığını söyleyerek başlayan Yurtsever, “küreselleşme, savaş, emperyalizm, hegemonya” gibi kavramların zaman geçtikçe değiştiğini vurgulayan bir sunuş gerçekleştirdi. “Emperyalizm, emperyalist ülkeler, emperyalistler arası savaş, emperyalistlerin dünyayı yeniden paylaşımı” gibi kavramların Lenin’in emperyalizm teorisiyle açıklanamayacağını, bu kavramlar için yeni açılımların yapılması gerektiğini savundu. Pandeminin ve Ukrayna’da patlak veren savaşın yapılagelen küreselleşme edebiyatının anlamsız olduğunu gösterdiğini söyleyen Yurtsever, Ukrayna Savaşı’nın kendine özgü özellikleri olduğundan, bir tarafta Çin’in bir tarafta ise ABD’nin durduğu kamplardan ve dünya kapitalist sisteminin hem ekonomi politik hem de jeopolitik açıdan ciddi bir çatışmanın eşiğinde olmasından söz etti.
Gazeteci Kavel Alpaslan ve Lara Villalon, “Lübnan Siyasetinin Dinamiklerine Sınıf Merceğinden Bakmak” başlıklı sunumlarında Lübnan’daki mezhepsel çatışmanın sınıf mücadelesiyle ilişkisini değerlendirdi.
“Emperyalist Paylaşım Savaşı Eşiğinde Ukrayna Savaşı” isimli sunumunu gerçekleştiren konuşmacı yoldaş ise, söze giriş konuşmasında ifade edilen içeriğin tam tersi istikametinde olan Lenin’in “emperyalizm çağı, proleter devrimler ve ulusal kurtuluş mücadeleleri çağıdır” sözünün güncelliğini vurgulayarak başladı. Ukrayna Savaşı’nın bulutsuz gökte aniden çakan bir şimşek olmadığını söyleyen yoldaş, Rusya ve Ukrayna arasında süren gerilimin SSCB’nin yıkılmasından beri sürdüğünü, 2014’te de Rusya’nın Kırım’ı işgalinin bu jeopolitik krizin bir öğesi olduğunu ifade etti. Bugünkü Ukrayna krizinin ise, Rusya ve Ukrayna arasındaki bir gerilim olarak değil; Amerikan emperyalizmi ile Rus emperyalizmi arasındaki bir paylaşım kavgasının ürünü olarak, Lenin’in emperyalizm teorisini baz alarak yorumlamak gerektiğini dile getirdi. Yoldaş, Lenin’in ünlü Emperyalizm broşüründe belirttiği beş temel özellikten en ayırt edici olanın sermayenin eşitsiz doğasına ilişkin olduğunu açıkladı. Jeopolitik savaşlara dair sol siyasetlerin aldığı çeşitli tutumların kaynağında yatan farklılığın Lenin’in emperyalizm teorisiyle Kautsky’nin “ultra-emperyalizm” teorisi arasındaki ayrım olduğunu vurguladı. Dünyanın son 20-30 yılındaki gelişmelerde de (Irak’ta, Afganistan’da…), Ukrayna Savaşı’nda da gördüğümüz hakim olan Kautskyci analizin emperyalistlerin kolektif bir şekilde ve kendi aralarında da barışçıl yollarla dünyanın mazlum halklarına savaş açtığını savunduğunu, ve bugünkü Ukrayna krizinde de bütün emperyalistlerin el ele vererek NATO bayrağı altında Ukrayna’yı çökertmeye çalıştıkları bir savaş olarak nitelendirdiğini açıkladı. Buna karşın, geçerli ve tutarlı olanın Lenin’in emperyalist teorisini benimseyerek farklı emperyalist devletlerin arasındaki rekabeti, farklı finans kapitaller arasındaki çetinleşen kavganın ürünü olarak bu jeopolitik gelişmelere bakmamız gerektiği olduğunu ifade etti.
ABD’nin gerileyişini tarihsel ve siyasi olarak açıklayan yoldaş, Ukrayna krizinde de açık olduğu üzere Amerikan emperyalizminin gündeminde savunma olduğunu, kendi dayanaklarını bile koruyamadığını söyledi. Bunun da, Amerikan emperyalizmiyle diğer emperyalistler arasındaki farkın azalması ve belirsizleşmesi, eskiden savunma gündeminde olan ülkelerin şu anda bu pozisyonlarını değiştirmesine yol açtığını açıklayarak Rusya’yı örnek olarak gösterdi. Ukrayna’da en çok sesi çıkan emperyalistler Rusya ve Amerika olsa da diğer emperyalistlerin de bu paylaşım kavgasına bağımsız hesaplarla girdiğini açıklayan yoldaş, emperyalistleşme yolunda olan Çin’in de bu savaşta net ve açık bir pozisyon almaktan kaçındığını ifade etti. Bu tür gelişmelerin de liberaller arasında olduğu gibi sol akımlar arasında da tezahür eden bir “Amerikan hegemonyasının sonu” tespitini ve bu tespitin dünya çapında keskinleşen emperyalistler arası savaşın güncelliği veyahut Çin’in barışçıl yollarla sadece iktisadi gücüne dayanarak Amerika’nın İkinci Paylaşım Savaşı’ndan galip çıkmasıyla oturduğu dünya liderliğini alamayacağı gibi örtbas ettiği diğer mühim gerçekleri açıkladı. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de var olan devrimci durumun devrimciler için bir avantaj olduğunu dile getiren yoldaş, devrimcilerin sosyal-şoven İkinci Enternasyonalcilerin derslerini değil, muzaffer Ekim Devrimi’ni yaratan Bolşeviklerin derslerini çıkarmaları gerektiğini vurgulayarak sözlerini noktaladı.
Son konuşmacı Cengiz Baysoy ise, “Modernizmin Ortaçağı ve Üçüncü Dünya Savaşı” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Yurtsever’in dediği gibi, genel olarak yerleşik Marksist-Leninist kavramları alt üst ettiği bir sunum gerçekleştirdi. Kavram üretme gücü yitirildiğinde ahmakileştiğini vurgulayan Baysoy, bunu selefilik olarak nitelendirdi.
İlk oturum tamamlandıktan sonra soru-cevap bölümüne geçildi. Haluk Savaş konuşmacı yoldaşın sunumuna ilişkin olarak, emperyalizm konusunda hem Türkiye’de (“Türkiye aydınları” olan Yurtsever ve Küçük’ün çalışmaları gibi) hem de dünyada yapılan çalışmalardan faydalanmak gerektiğini, Emperyalizm broşürünün yeniden basımının önsözünde de Lenin’in eksik kaldığını dile getirdiği birkaç noktayı hatırlattı. Diğer bir dinleyici, Lübnan’daki olayların sonucunda Ortadoğu genelinde de enternasyonal bir şeylerin olmasını beklediğini ancak bunun gerçekleşmediğini, nesnel koşullardan bahsedip geri kalan kısımda zorlama bir iradeciliğin gündeme geldiğini, aslında dünyada böyle bir devrimci potansiyelin hakikaten olduğunu belirterek bunun imkanlarının nerede olduğu sorusunu hem Kavel Alpaslan’a hem konuşmacı yoldaşa yöneltti. Son olarak ise, Ukrayna krizi gibi Azerbaycan-Ermenistan arasında da bir savaşın solun gündeminde olduğunu söyleyen dinleyici bir yoldaş, yaşadığımız ezen ulus devletin Kıbrıs ve Kürdistan’daki işgallerine ve savaşına dikkat çekerek sol siyasetlerin kendi devletinin savaşına ve ilhakına karşı aldığı tutumun neden diğer ülkelerdeki olaylara ilişkin aldığı tutum kadar net olmadığını ve burada alınacak doğru tutumun ne olduğunu sordu.
İkinci oturumda tekrar söz alan konuşmacı yoldaş, Ukrayna krizinin emperyalistlerin ve burjuva diktatörlüklerin ulusların kendi kaderini tayin hakkı sorununa nasıl çıkarcı bir şekilde yaklaştıklarını açıkça gösterdiğini dile getirdi. Bunun yalnızca Rusya ve Amerika’nın UKKTH’yi ilhakçı eğilimlerini gizlemek için kullandıkları bir kılıf olduğunu gösterdiğini değil, Türkiye’nin de “Ukrayna’nın toprakları parçalanamaz” derken bir yandan da askeri üsse çevirdiği Kuzey Kıbrıs’ı işgal ve ilhak ettiği gerçeğini vurguladı. Ulusal kurtuluş mücadelelerinin ancak ulusal devrimci hareketlerin veyahutta en tutarlı biçimiyle komünistlerin önderliğinde gerçekleştirildiğinde başarıya ulaşacağının altını çizdi. Emperyalistlerin ve gerici burjuva diktatörlüklerinin bu konudaki en açık ikiyüzlülüğünün Kürdistan’a gelindiğinde görüldüğünü söyleyen yoldaş, iktidar boşluğundan faydalanarak sancağa Kürdistan bayrağı çekilirken de, 2017’de Kürtlerin bağımsızlık referandumunda da hiçbir devletin destek vermediğini açıkladı. Solun NATO ve emperyalizm karşıtlığını anti-Amerikancılık olarak gören bir kısmının Rusya’nın işgal ve ilhaklarına ses çıkarmadığını, benzer bir şekilde, solun diğer kısmının ise her burjuva diktatörlüğünde olduğu gibi uluslar, emekçiler ve ezilenler üzerinde baskı ve zor kullanan, karşı-devrimci bir devletin var olduğu Ukrayna’da da Zelensky’ye yedeklendiğini ifade etti. Bugün Ukrayna’da Zelensky’nin kuyruğuna takılanların, Türkiye’de de Erdoğan’ı göndermek için Millet İttifakı’nın kuyruğuna takıldığını dile getirdi. Bugün sosyal-şoven İkinci Enternasyonal çizgisini izleyenlerin kendi devletlerinin ve hükümetlerinin yenilgisini istediklerini söyleyemediklerini, o ya da bu şekilde gerici burjuva devletlerine veya emperyalistlere yedeklendiklerini vurgulayan yoldaş; alınması gereken devrimci tutumun en başta “asıl düşman kendi yurdunda” diyerek kendi ezen ulus devletinin işgal ve ilhakını teşhir etmekten geçtiğinin, savaşa savaştan kaçarak değil, bu savaşı iç savaşa çevirerek bir iktidar perspektifiyle karşılık vermek gerektiğinin altını çizdi. Bugün de Leninist bir dünya partisi yaratmak için Ukrayna’ya gitmemize gerek olmadığını, dibimizde en çok devrimcinin yaşadığı bir devrim toprağı olan Kürdistan olduğunu söyleyerek Kürdistanlı komünistlerle bir enternasyonalde buluşmak gerektiğini söyledi. Yoldaş, bugün de Bolşeviklerin derslerini kuşananların, dünyada devrimci önderlik boşluğunu kapatabilecek, emekçi ve ezilenlerin bağımsız devrimci siyasetini yükseltebilecek bu Leninist dünya partisini yaratmak için herkesi cüret gösterip sorumluluk almaya davet ettiğini vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.