KöZ’ün arkasındaki komünistler siyasi mücadele sahnesine çıktıklarında tüm siyasi akımların içinde burjuva ve liberal unsurlar olduğu kadar, proleter ve devrimci unsurlar olduğunu da öne çıkarıyorlardı. Şiddetlenen tasfiyeci girdap burjuva liberalizmini tüm örgütlerin içinde kemirici ve çürütücü bir güç olarak yeniden üretirken, 19 Aralık’ta, öncesinde ve sonrasında düşen devrimciler tam aksi bir yönelimi ve refleksleri tarif ediyordu.

19 Aralık’ta düşen devrimciler türlerinin tek örneği değildiler. Bu toprakların bir devrim toprağı olduğunu kanıtlarcasına son elli yıldır burjuvazinin bir türlü kıramadığı bir zincirin parçası oldu. Daha önce Mustafa Suphilerin, Ethem Nejatların, yanı başlarında Erzincan’da cumhuriyet ilan edenlerin mücadelelerini kazıdığı, kemalist karşı devrimle tasfiyeye uğrayan ama İnanların, Cevahirlerin, Kaypakkayaların kopuşlarıyla tekrardan başlattığı, örgütlerin tasfiyesine rağmen Erdal Erenlerin, Necdet Adalıların, Ethem Coşkunların, Mazlum Doğanların bir parçası olduğu zincir. 19 Aralık bu mücadelenin, burjuva sosyalizmiyle karşıtlıkları gösteren önemli bir parçası oldu ama son halkası değildi. Gezi’de orantısız zekaya bel bağlamayıp polisin karşısına taşla, barikatla, iş makinasıyla çıkanlar, Kobanê eylemleri sırasında Batı’daki metropolleri isyanın alevleriyle tutuşturanlar, Türkiye’de tasfiyeci sürece direnemeyip de yine de devrimci kalmak için Kürdistan’daki mücadelenin farklı parçalarındaki mücadeleye -en son Rojava’da olduğu üzere- dahil olanlar, Korona salgınında devletin ve kendi örgütlerinin yasaklarını dinlemeyip siyasi mücadelede ısrar edenler, kısacası militan ve sebatkâr mücadele yürüten sayısız devrimci hep bu zincirin bir parçasıdırlar.

Tasfiyeciliğin sürekli koparmak için gayret ettiği zincirin varlığını koruması, bizim komünist devrimi bu topraklarda başlatacağımızın nesnel temelidir. Bu zincirin varlığı devrimci partiyi inşa etme mücadelesinin niye dünyanın başka yerinde değil de bizim coğrafyamızda bu kadar ısrarla sürdürülebildiğini açıklar. Türkiye’de ve Kürdistan’da tasfiyecilik ve burjuva sosyalizmi hakimdir ama tasfiye edemediği proleter ve devrimci bir damar vardır. Bu damarın parçası olanlar kendi başında komünist bir siyaseti var edebilecek kesimler değildir, hatta her tasfiye dalgasından sonra örgüt bilincinden daha uzak bir şekilde boy vermektedirler. Ama vardırlar. Bu kesimler içinde bulundukları tasfiyeci yapılardan ayrıştıkları, bu yapıların oportünizmiyle komünist bir zeminde hesaplaştıkları oranda devrimci partinin inşasının bir parçası olacaklardır.