Akşam sohbetlerinden beşincisinin konusu “1923 Sonrası Menşevizmin Rövanşı – Stalin ve Trocki’de Cisimleşen İkinci Enternasyonal Sosyalizmi” idi. Sunumu yapan yoldaş özetle; solun Stalin-Troçki konusunu adeta bir Ali-Muaviye kavgası olarak gördüğünü, bir kesim başından beri Ekim Devrimi’nin düşmanı olan, parti ve devrim karşısında gerçekleşen tüm komplolarda baş aktör konumunda bir Troçki portresi çizerken, diğer bir grubun da baştan beri bürokratik bir devlet aygıtı yaratma fikrine sahip olan, şeytani bir Stalin karakteri yarattığını ifade etti. Bu iki bakışın da hatalı olduğuna değinerek önce Troçki’nin 1917-1923 arasında Bolşevik Parti’nin bir militanı olduğunu ve bu itibarla bu dönem bakımından diğer komünistler kadar komünist sıfatını hak ettiğini, ancak öte yandan bu dönem öncesinde Lenin’in tabiriyle “en tehlikeli oportünizm” olarak nitelendirilmesi gereken merkezciliğin bir temsilcisi olduğunu anlattı. 1923 sonrasında ise çizgisinden sapmış olan partiden ayrılmakta tereddüt ettiğini, her zaman bu partiye bağlılığını vurguladığını ifade etti. Troçki’ye göre Sovyetler Birliği her ne olursa olsun savunulması gereken bir mevzi olarak değerlendirilmeli ve yalnızca bir politik devrim gerçekleştirilerek Sovyetler Birliği’nin başındaki bürokratik yapı dağıtılmalıydı. Hatta bu fikirler sebebiyle bugün bile troçkistler arasında örneğin Kuzey Kore’nin savunulması gerektiği türünden görüşlere rastlanmaktaydı. Oysa yapılması gereken, tasfiyeci oportünist rüzgarlara yenik düşen Bolşevik Parti’den ve Enternasyonal’den derhal koparak yeni bir parti kurmak ve yeni bir devrim hedefiyle hareket etmekti. Troçki ise son ana kadar oportünistlerle aynı örgütte yer almayı savunmaktan vaz geçmeyerek II. Enternasyonal’in merkezci çizgisine düştü. Bu yönüyle troçkizm de merkezci oportünizmin bir türü olarak görülmeliydi.
Beri taraftan Stalin de Bolşevik Parti’nin bir militanıydı ve daha uzun bir dönem boyunca o da komünist sıfatını başka militanlar kadar hak ediyordu. Ancak Lenin’in ölümünün ardından Bolşevik Parti’nin militan sayısının arttırılması ve örgütlenme usulünün aşındırılması, aday üyelik süresinin düşürülmesi gibi konularda attığı adımlara engel olamayarak, yahut parti içi tartışmalarda taraftar ve güç kazanmak amacıyla bunlara çanak tutarak oportünistlerin ve çoğunlukla Avrupalı partilerden bulaşan oportünist fikirlerin parti içine nüfuz etmesine engel ol(a)madı. Böylelikle parti menşevizmin ve ikinci enternasyonal oportünizminin güdümüne girmesine çanak tutan ama aynı zamanda bu sürecin esiri olan eski bolşeviklerden biri olarak kaldı. Bu yönüyle Stalin’i oportünizmin elindeki bir esir olarak görmek daha uygun olacaktı. Bu partiden ayrılmayarak Stalin de oportünistlerden ayrı durmak konusunda tereddüt etmiş, dolayısıyla Troçki ile aynı pozisyona düşmüş oluyordu.
Bu itibarla gerek Stalin, gerekse de Troçki İkinci Enternasyonal sosyalizminin iki ayrı görüntüsünü ifade ediyordu. Bugün bize gereken de daha baştan kendisini oportünistlerden ayıran bir dünya partisini yaratmak olarak tarif edildi.