16.sı düzenlenen 2 Eylül kuruluş festivalinin 2. gününde ‘’Kadının Tarihsel Süreçteki Rolü’’ konulu panel gerçekleştirildi. Panelin bu oturumunda SMF’nin kadın örgütlenmesi olan DKH, Partizan’ın kadının örgütlenmesi olan YDK ve KöZ konuşmacı olarak katıldı.
İlk olarak DKH adına söz alan konuşmacı şunlara değindi;
“Dün yaşadığımız sorunlar, bugün yaşadığımız sorunlar ve bundan bin yıl önceki yaşadığımız sorunlar da farklı değildir. Kadının ezilmişliği sorunu tartışıldığı günden bu yana kadının kurtuluş sorununun imkansız olduğu, ikincil konumunda olduğu düşünülmüştür. Bu kadına ayrılan ekonomiksel konumuyla alakalıdır. İlkel komünal dönemde ise kadının konumu ve erkeğin konumu eşittir. Lakin tarihsel süreçte, bugüne gelene dek bu eşitlik değişmiş, kadın ezilen bir konuma itilmiştir. Bugünde geçerli olan budur. Bugün yapılacak olan bu sömürü ve baskıya karşı kadın dayanışmasını örmekten ve mücadele etmekten geçmektedir. Kadının kurtuluşu da sınıfsız sınırsız bir dünya olan komünist dünyada mümkün olacaktır. ”
İkinci olarak YDK adına konuşmacı söz aldı. Konuşmasında şunlara değindi;
“Kadının tarihsel süreçteki rolü uzun bir konudur. Kadının neden geri plana düştüğünü tartışmak gerekir. Ana soylu dönemde kadın en üst konumdayken sonrası süreçte ikinci plana atılmıştır. 1789 da kadınlar rol almışlardır. Bunun gibi bir dizi örnekler sunmak mümkündür. Krupskaya Bolşevik bir devrimciydi. Bir dizi siyasi faaliyetlerde ön rol almıştır. Küba devriminde de rol almış birçok kadın vardır. RosaLuxemburg da, ClaraZetkinde mücadele tarihinde en önde gelen kadınlardandır. Bu topraklarda da birçok devrimci kadın yoldaşlarımız olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Bizleri bugünlere kadar getiren bu tarihsel mücadeleler içerisinde yer almış tüm kadınların önünde saygıyla eğiliyorum.”
Son olarak da KöZ adına yoldaşımız söz aldı. Yoldaşımızın konuşması şu şekildeydi;
Kadın; tarihin başlangıcından beri hem kendi varoluş mücadelesi vermeye devam etmiş, hem de sınıfsal mücadelede önlerde saf tutmaktan çekinmemiştir.
Fransız devriminde kitle eylemlerinin aktif bileşeni olan kadınlar, özgürlük ortamları yaratılmasında belirleyici oldukları gibi bu ortamları kullanma konusunda da girişken ve mücadeleci oldular. Denilebilir ki, devrim süreci kadınların bütün potansiyelini açığa çıkartma fırsatını sunmuştur.
İşçi sınıfının ilk iktidar deneyimi olarak 72 gün boyunca ayakta kalan Paris Komünü, aynı zamanda proletaryanın hem iç hem de dış düşmana karşı verdiği destansı bir direnişin de adıdır. İşçi sınıfının kadınları proletaryanın mücadele sahnesine çıktığı günden bu yana gerçekleşen tüm devrimlerde ve devrimci hareketlerde, ön saflardaki rolleriyle sınıf kardeşlerine cesaret ve güven aşılarken, düşmanlarına da korku salmışlardır. Emekçi kadınların mücadele tarihinin en parlak sayfalarından birini de Paris Komünü oluşturmaktadır. Paris Komünü, kadın sorununu erkek egemenliğe karşı tüm kadınları toplumsal cinsiyet kavramı üzerinde toplayıp her geçtiğimiz 8 Mart’ta daha apolitik bir zemine çeken feminizmin görüşlerini de pratikte yerle bir etmiştir.Kaldı ki feministler bir süredir sistematik bir şekilde 8 Mart eylemlerinin bölünmesine ve güçsüzleşmesine yol açan bu dayatmaların ne arkasında ne de önünde göze çarpmakta değildir.
Nitekim 1910 yılında 2. Enternasyonel’e bağlı ilerici İlerici kadınlar toplantısında sosyalist hareketin önde gelen militanlarından ClaraZetkin’in önerisiyle dünya kadınlar günü olarak kabul edilmesinin ardından 100 yıla yakın bir süredir 8 Mart dünyanın dört bir yanında dünya kadınlar günü olarak emekçi kadınların gayretleriyle yaşatılıyor. Komünistlerin bu mevzisiburjuva akımları tarafından istismar edilmesini önlemek için 8 Mart’ı farklı bir isimle anmalarına ihtiyaç yoktur.Ki bu noktada 1917 8 Mart’ında Petersburg da güçlü bir yürüyüş planlayan kadınların, fabrikalardaki erkeklerle çocuklarla çarın devrilmesine varacak olan ayaklanmayı başlattığını da unutmamak gerekir. Bunun da bize kadının kurtuluşuna giden yolun nasıl açılacağını göstermiş olduğunu ve sonradan denenen hiçbir yolun bunun ötesine geçmemiş olduğunu göstermesi gerekir.
Türkiye de bu devrimci mücadelenin içerisinde de bulunan kadınlar, sınıfsal mücadele içerisinde erkek yoldaşlarıyla saf tutarken 80 sonrası gelen cinsiyetçi eşitlik mücadelesine evrilmeye başlıyor feminizmin etkisiyle. Günümüz Türkiye’sinde 90’lı yılların sonundan başlayan kadın mücadelesini toplumun diğer ezilen katmanlarından ayıran siyasi çizgi ise kendisini sadece bu alanda sınırlı tutmamıştır. Bu çizgi 1 Mayıs işçilerin günüdür o halde sendikal öncülüğünde örgütlensin, Newroz Kürtlerin bayramıdır, o halde Kürt hareketinin bileşenleri örgütlesin, 8 Mart kadınların günüdür, o halde kadınlar örgütlesin erkekler dahil olmasın pratiklerini de beraberinde getirmiştir. Böyle bir çizgiye düşülmesinin bağrında yatan asıl sebep ise siyasal iktidarı fethetmek yerine muhalefet hareketi örerek varolan burjuva iktidarına kimi demokratik adımlar attırma gayesinden öte gelmektedir. Bu çizgiyi tek bir kelimeyle ifade etmek gerekirse; bunun adı da buz gibi reformizmdir.
Yakın geçmişe bakarak konuşacak olursak gerçekleşen Rojava Devrimi ve bunun için mücadele eden örgütlü kadın ve erkekler var. Ve bir devrim gerçekleştiriyorlar. Kadınlar bu devrimde de bundan önceki mücadelelerde de olduğu gibi ön saflarda yer almışlardır. Kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle bu devrimin en başından beri ortak mücadeleyi yürütmüş ve devrimin yaşaması için kantonlarda birlikte sorumluluk almışlardır.
Tüm bu konular üzerinden bakıldığında kadın sorununun siyasi bir sorun olduğu aşikardır. Siyasi sorun da iktidar sorunudur. İktidarı almak ise tüm ezilenlerin birleşik mücadelesinden geçer. Bu sorunu böyle görmemek bir burjuva ideolojisi olan iktidardan uzak bir çizgidir, hatta iktidarı alma mücadelesi önünde bir engeldir.İnsanlığın kurtuluşunun temel ölçütünü kadının özgürleşmesinde görmek yeni bir icat değildir.Sınıf ayrımları ortadan kalkmadan elde edilecek özgürlükler ancak mevcut sınıfsal konumlara göre dağıtılacak ayrıcalıklar olacaktır. Bu nedenle Komünistler, kadınların kurtuluşunun insanlığın kurtuluşun bir ölçüsü olacağını, tekrar tekrar hatırlatmaktan usanmaksızın kadınların kurtulması içinde başka ezilenlerin kurtulması içinde ilk adımın mevcut dünya düzenini yerinden oynatacak bir proleter devrimin başarıya ulaşmasından ve bu devrimin sürekliliğinden sağlanmasından geçtiğini öne çıkarmakla yükümlüdür.
İşte KöZ’ün arkasında duran komünistlerde, ezilenlerin emekçilerin var olan burjuva iktidarlarını yerle bir etmek için verecekleri mücadeleleri büyütecek olan ve buna önderlik ederek proleter bir devrimi gerçek kılacak olan komünist partiyi yaratma mücadelesini vermektedirler. 71 devrimci kopuşunun mirasını devralarak parlamenterizme,reformizme ve revizyonizme karşı amansız mücadele ederek, bu mirası komünist enternasyonalin ilk dört kongresinin kızıl çizgisiyle buluşturmaya çalışanlarız. Çağrımızda bu mirasa sahip çıkacak olan militanlaradır. İşte bu militanların örgütlü birliğinden doğacaktır komünist parti ve o zaman büyüyecektir hem kadınların hem de tüm ezilenlerin nihai kurtuluşunu sağlayacak kavga.
Kurtuluş Birleşik Mücadelede
Yaşasın Komünistlerin Birliği!
1 Mayıs Mahallesi’nden Komünistler