Bu seçimlerdeki en dikkat çeken konulardan biri Fatih Mehmet Maçoğlu’nun TKP adayı olarak Tunceli belediye başkanlığına seçilmesi oldu. Maçoğlu’nun seçilmesi Erdoğancı yayın organlarından CHP’ye kadar pek çok kesimde bir ‘komünist başkan’ coşkusu yaşanmasına sebep oldu. Elbette bu belediyenin komünist niteliğini tartışmayı gerekli görmüyoruz. Zira komünizmi yalnızca sözlük anlamıyla bilenler dahi burjuva diktatörlüğü yerinde dururken kooperatifçilik usulü tarım yapmanın komünizm ile uzaktan yakından alakalı olmadığını anlasa gerek. Biz daha çok Maçoğlu’nun adaylığı, seçim çalışması ve onun seçimi kazanmasına burjuva medyasında gösterilen itibarın anlamı üzerinde duracağız.

“Halkçı belediyecilik” ile üstü örtülenler

Bu seçimlerdeki eğilimleri üç yanlış bir doğru olarak özetlemiştik. HDP’nin Kürdistan dışında tamamen Amerikancı CHP çizgisine göre hareket etmesi HDP’nin içinde veya onunla beraber hareket eden akımların hareket kabiliyetini yitirmesine yol açtı. Bu kesimlerde her ne kadar CHP desteğinden hoşnut olmayanlar çıksa da HDP aday göstermediğinde kendileri gösterme inisiyatifi alamadılar.

Bununla beraber HDP ile mesafeli olan akımlar bağımsız adaylar gösterdilerse de bir dizi siyasi sorun barındırıyorlardı. Bağımsız adaylar CHP’yi de hedef tahtasına oturtan bir siyaset izlemektense CHP’nin sağ adaylar göstermesi ve sağa yaklaşması karşısında oluşan bir alanı doldurma amacı taşıyorlardı. Bunun bir sonucu olarak da bu bağımsız adaylar Erdoğan’a karşı emekçilerin seferberliğini örme kaygısı ile hareket etmediler. Bunun yanında Kürtlerin politizasyonunun farkındayken Kürt adını bile anmaktan çekinen bir politika izlediler.

İşte halkçı belediyecilik anlayışı tam da bu noktada imdada yetişerek tüm bu siyasetsizliğin bir kılıfı olarak kendine yer buldu. Pek çok aday propagandasını “halkçı belediyecilik”, “sosyalist belediyecilik”, “katılımcı demokrasi” çizgisine oturtarak belediyecilik anlayışlarını yarıştıran bir kampanya ördüler. Çalışmalarını güncel politik sorunlarla hiçbir alakası olmayan içi boş ve genel geçer bir sosyalizm propagandasına indirgediler.

Cumhur İttifakı’nın bu seçimleri başından beri bir beka sorunu olarak gördüğü göz önünde bulundurulursa, bu seçimlere bu ittifakın bekasını önlemek üzere girmemek, bunun propagandasını kitlelere yapmamak hem apolitik hem de saraya hizmet eden bir çalışmaya işaret etti.

Özetlediğimiz bu eğilimleri en net şekilde görebileceğimiz örnek ise komünist belediyeci olarak sunulan Maçoğlu’nun Tunceli adaylığı oldu. Daha önceki yerel seçimlerde Ovacık Belediye Başkanı olan Maçoğlu, 31 Mart seçimlerinde TKP listesinden ‘Dersim Demokratik Halk Dayanışması’ adına  aday oldu. Bu vesileyle HDP ile arasına mesafe koymak isteyenlerin ortak adayı hâline gelmiş ve bu durum her şeyden önce kayyumcuların işine yaramıştır.

Dersim Demokratik Halk Dayanışması’nın Olmayan Farkları

Dersim Demokratik Halk Dayanışması, kayyuma karşı belediyeleri geri almayı hedefleyen HDP karşısında aday çıkarmasına gerekçe olarak sosyalist adaylarla seçimlere girmenin esas olduğunu savundu. Bunun dışında daha önce yapılan ve içeriğini bilmediğimiz ‘Halkçı Yerel Yönetimler Kongresi’nin içeriğini uygulayacakları belediyecilik anlayışına referans olarak gösterdiler.

Bu içeriği net olarak bilmesek dahi Ovacık uygulamalarına bakarak şeffaflık, kooperatifçilik, belediye meclisleri gibi uygulamalar öngörüldüğünü anlıyoruz. Ancak bu niteliklerin neden ve nasıl HDP ile bir ayrım çizgisi oluşturduğunu anlamak mümkün değil. Çünkü geçen dönem HDP’nin elindeki 100 belediyenin uygulamaları da benzer prensiplerle işledi. Daha önemlisi eğer kooperatifçilik, şeffaflık, halk meclisleri kurmak gibi kriterler sosyalistliğin ölçütleri olarak alınacaksa, HDP ittifakının bileşenlerinin ve adaylarının sosyalist olmadığını iddia etmek mümkün değildir .

Bu bakımdan Maçoğlu ile HDP adayının arasında ciddi farklar olduğunu söylemek imkansızdır. Ancak elbette bu farklar varmış gibi davranılacak ve geçen dönem HDP’nin elindeki 100 belediyeye ve onların ‘halkçı belediyecilk’ anlayışıyla örtüşen uygulamalarına gönderme yapmaktan kaçınılacaktır. Aksi takdirde neden HDP adaylarına karşı aday çıkardıklarını izah etmek mümkün olmayacaktır.

Kayyumla Barışık Sosyalist Belediyecilik

Bu tabloya bakıldığında elimizde kalan tek fark Maçoğlu’nun temsil ettiği halk ittifakının kayyuma ilişkin tutumudur. Tunceli’deki belediye seçimlerinde tarımdan, şeffaf bütçeden, nohut ve fasulyeden bahsetmek kayyumu rahatsız etmez. Zira kayyum uygulamasının belediyeciliğe dair bir anlayıştan ötürü değil, gerici Cumhur ittifakını geriletme gücüne sahip tek unsur olan HDP’ye yönelik bir uygulama olduğu açıktır. Başka bir deyişle gerici Cumhur ittifakını huzursuz eden şey Maçoğlu’nun ücretsiz toplu taşıma vaatleri değil kendi bekasını asıl tehdit eden unsur olan HDP’nin belediyelerde güçlü bir varlık göstermesidir.

Tunceli’de kayyumla barışık sosyalist belediyecilik aldatmacası bu tabloya bakıldığında daha da net anlaşılır.  ‘komünist Maçoğlu’ Tunceli’de HDP adayları ve kayyum arasında bir mücadele olup olmadığına bakmaksızın hareket etmiştir ve bu da kayyumun amacına hizmetten başka bir işe yaramaz.

TKP ve Dersim

Maçoğlu’nun kayyum ile mücadeleyi umursamadan hareket etmesi, veya siyasetsizliğini komünist belediyecilik aldatmacası ile örtmesi aslında benzer şekilde halkçı belediyeciliği kampanyalarının merkezine oturtan pek çok adayın ortak noktasıydı. Ancak Dersim örneğinin üzerinde durulması gereken öznellikleri de var. Her şeyden önce SMF ile TKP’nin Tunceli’de hangi temel ilkeler etrafında birleştiği hâlâ merak konusudur. Tarihlerine bakıldığında birbirlerini  ‘sosyal faşist’ ve  ‘Maocu bozkurt’ diye tanımlayanlar nasıl olduysa ‘halk ittifakı’ çatısı altında birleşmekle kalmamış, birbirlerine komünist demekte de artık sakınca görmemeye başlamıştır. Kuşkusuz “SMF’yi arkasındaki başlıca siyasi örgütle özdeşleştirmemek gerektiği”, onun “aslında geniş bir demokratik platform” olduğu hakkında izahlar da yapılmaktadır. Bu bakımdan SMF ile TKP arasında MLM çizgisini savunanlarla TKP arasındaki gibi bir ilişki olmadığı bu ilişkiyi mazur göstermeye yönelik bir izah olarak sunulmaktadır. Ancak bu mazeret ancak SMF’nin bağımsız ve geniş bir platform olduğunda hemfikir olunduğu takdirde bir anlam taşıyabilir. Öyle olmadığını görmek de zor değildir. Aksine bu ayrım tam da bu seçimlerde olduğu gibi bir oportünist manevranın yapılması için  öne sürülen bir ayrım olsa gerektir. Aksi iddia edilse de bunun doğruluğu ikna edici bir biçimde ortaya konabilmiş değildir.

Kaldı ki TKP listesinden adaylığını sadece taktik bir hamle olarak gördüklerini açıklayan ve TKP’li olmadığını altını çizerek söylediği hâlde Maçoğlu seçim sonrasında da TKP’den istifa etmemiştir.

Hangi mazeretle olursa olsun Maçoğlu’nun TKP’nin adayı olarak seçimlere girmesinin üzerini örttüğü bir başka gerçek var. Söz konusu TKP aynı zamanda İsmail Bilen’in revizyonist TKP’sinin mirasçısıdır ve bunu açıkça savunmaktadır. O İsmail Bilen de Dersim’deki ayaklanmanın bastırılması sırasında R. Davos imzasıyla o zamanki revizyonist Komünist Enternasyonal’in bir yayınında yazdığı yazıda “İki ayı aşkın bir zamandan beri Ankara hükümeti Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerinin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor” diye yazan revizyonisttir (Rundschau, Basel 1937, s.1162; aktaran Özgürlük Yolu sayı 29, 1977).

Kuşkusuz sosyal şovenizm bakımından takipçisi olduğu Bilen’in TKP’sinden farkı olmayan bugünkü TKP bakımından ortada bir çelişki yoktur. Ama Maçoğlu’nun arkasında duran geleneğin herhangi bir mazeretle bu ortaklığı açıklaması zordur. Ancak bu gerçeklerin üzerini örterek “Dersim’e komünist başkan geldi” anlamına gelen burjuva medyasındaki  anlatımlara paralel bir çizgiye savrularak bu oportünist tutumun arkasında durabilmektedir. İşin gerçeği ise, Maçoğlu’nu belediye başkanı yapmak için sosyal şoven TKP’nin Dersim’e geri taşınmış olduğudur. İkinci öznellik ise Tunceli’deki ittifakı oluşturan bileşenlerin başka yerlerdeki tutumlarıdır.

Dersim’in ötesi bize ne söylüyor

Birbirini komünist diye tanımlayan bu ittifakın ilkesizliği Dersim’in ötesine baktığımızda daha iyi anlaşılır. Halkçı belediyeciliğe bu denli önem vererek, beka sorunu patatesin bekasıdır diyerek dayanışma platformunu kuranlar,  HDP’nin mücadele ediyor gibi bile yapmayıp aday çıkarmadığı büyük şehirlerde bir dayanışma platformu kurmaya girişmediler. Doldurulabilecek böylesine geniş bir siyasi boşluk varken ittifakın adı dahi geçmedi. TKP kendi adaylarını çıkarırken SMF ne TKP ile, ne de başka siyasetlerle ortak tutum almaya veya bir ittifak örgütlemeye girişmedi.

Bu tablonun özeti ise şu olsa gerektir: Cumhur ittifakının herhangi bir iddiasının bulunmadığı tek il olan Tunceli’de TKP ile HDP arasındaki rekabette kimin önde çıktığının bir anlamı yoktur. Zira Maçoğlu’nun boşalttığı Ovacık belediye başkanlığı koltuğuna oturan HDP+TKP’den az oy alan CHP adayı olmuştur. Bu olgu da genel olarak yerel seçimlerde Cumhur ittifakına karşı Millet ittifakı kuyruğunda hareket etmenin doğurduğu sonuçlarla uyumludur.