12 Eylül’ün topluma musallat ettiği YÖK, kuruluşunun 41. yılında Alsancak’ta protesto edildi. Polisin eylem başlamadan bir saat öncesinde yığınak yapmaya başladığı eylem 11 gençlik örgütü tarafından örgütlenmiş olmasına rağmen sınırlı bir katılımla gerçekleşti. Muhtelif sosyalist örgütlenmelerin kendi politik kimlikleri ile değil de gençlik örgütlenmelerinin kimlikleri ile düzenlemeyi tercih ettiği bu eylem böyle olmasına rağmen bu hareketlerin kendi militanlarından farklı ve daha geniş bir üniversiteli öğrenci topluluğunu harekete geçirmeyi başarılamamıştı. Bir öğrenci eylemi olarak tasarlanmasından ötürü bu eylem İzmir’deki sol kamuoyunun da gündemine girememiş, farklı kesimlerin eyleme katılımı sağlanamamış oldu.
İmzacı örgütlenmeler adına okunan açıklamada YÖK’ün 12 Eylül ürünü olduğu vurgulandıktan sonra şu görüşlere yer verildi:
“YÖK çalışanlarının yandaşlarla donatılması, atamalarının cumhurbaşkanlığına bağlanması gibi hamlelerle kurumun içi boşaltılmış ve üniversite yönetimleri Saray’a bağlanmıştır. AKP-MHP ittifakının politikası olan ve yıllardır memleketin her bir yanına yansıyan belediyelere kayyum atanması, son süreçte üniversiteler için de bir politika haline gelmiştir. Bu politika ile üniversiteler ÖGB’ler ile donatılmış, üniversiteliler bir topluluk etkinliği yapmakta bile zorlanmış, üniversiteler cinsiyetçi ve LGBTİ+ fobik uygulamalar ile donatılmıştır.
Üniversitelerimiz 2015’ten bu yana kayyumlarla yönetilmektedir. Buna en bilindik örnek ise 2 Ocak 2021 tarihinde Boğaziçi üniversitesine atanan kayyum Melih Bulu’dur. Başta Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin ‘Kayyuma nakka’ diyerek sesini yükselttiği eylemler sadece Boğaziçi ile sınırlı kalmayıp farklışehirlere sıçramış ve pandeminin toplumsal sessizliği içinde üniversitelilerin sesi olmuştur. Boğaziçi direnişi içerisinde AKP iktidarı gözaltı ve tutuklamalarla üniversitelilerin sesini kısmayı hedeflese de yükselen sesi bastıramamıştır. Üniversiteliler, akademisyeni ile emekçisi ile öğrencisi ile yani ‘üniversitenin tüm bileşenleri ile karar alma süreci’ diyerek yıllardır süren üniversitelerde demokratiklik mücadelesini ön plana koymuştur.
Tüm bu Saray ve kuklası YÖK’ün politikaları ile biz üniversiteliler bu dönemde barınma kriziyle, geçinememeyle ve geleceksizlikle karşı karşıyayız. Üniversitelerimizde yurtlara, yemekhanelere, kantinlere her gün zam geliyor. Yeterli ve nitelikli yurtlara, gıdaya ulaşamıyoruz. 850TL’lik burslar ile geçinemiyoruz. Okul materyallerini almakta bile güçlük çekiyoruz. Memleketteki dev işsizler ordusunu gördükçe geleceksizlik kıskacını daha net hissediyoruz. Ancak biliyoruz ki bunun bir çözümü var. Tıpkı pandemide Boğaziçi direnişi ile memleketteki sessizliği bozduğumuz gibi bugün de birleşerek örgütlü mücadele ile bu sessizliği biz bozabiliriz. Üniversitelerimizin Saray’a bağlandığı, temel haklarımıza kadar saldırının arttığı, aydın kesimin de tutuklamalar ile korkutulmaya çalışıldığı, ekonomik krizin bu denli arttığı bugünlerde kampüslerde sokaklarda yükseltelim sesimizi. Saray’a bağlanan YÖK’ün kuruluşunda buradan yineliyoruz. Gençlik biat etmeyecek! YÖK, Saray gidecek!” Açıklamanın ardından eylem son buldu.
“YÖK çalışanlarının yandaşlarla donatılması, atamalarının cumhurbaşkanlığına bağlanması gibi hamlelerle kurumun içi boşaltılmış ve üniversite yönetimleri Saray’a bağlanmıştır. AKP-MHP ittifakının politikası olan ve yıllardır memleketin her bir yanına yansıyan belediyelere kayyum atanması, son süreçte üniversiteler için de bir politika haline gelmiştir. Bu politika ile üniversiteler ÖGB’ler ile donatılmış, üniversiteliler bir topluluk etkinliği yapmakta bile zorlanmış, üniversiteler cinsiyetçi ve LGBTİ+ fobik uygulamalar ile donatılmıştır.
Üniversitelerimiz 2015’ten bu yana kayyumlarla yönetilmektedir. Buna en bilindik örnek ise 2 Ocak 2021 tarihinde Boğaziçi üniversitesine atanan kayyum Melih Bulu’dur. Başta Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin ‘Kayyuma nakka’ diyerek sesini yükselttiği eylemler sadece Boğaziçi ile sınırlı kalmayıp farklışehirlere sıçramış ve pandeminin toplumsal sessizliği içinde üniversitelilerin sesi olmuştur. Boğaziçi direnişi içerisinde AKP iktidarı gözaltı ve tutuklamalarla üniversitelilerin sesini kısmayı hedeflese de yükselen sesi bastıramamıştır. Üniversiteliler, akademisyeni ile emekçisi ile öğrencisi ile yani ‘üniversitenin tüm bileşenleri ile karar alma süreci’ diyerek yıllardır süren üniversitelerde demokratiklik mücadelesini ön plana koymuştur.
Tüm bu Saray ve kuklası YÖK’ün politikaları ile biz üniversiteliler bu dönemde barınma kriziyle, geçinememeyle ve geleceksizlikle karşı karşıyayız. Üniversitelerimizde yurtlara, yemekhanelere, kantinlere her gün zam geliyor. Yeterli ve nitelikli yurtlara, gıdaya ulaşamıyoruz. 850TL’lik burslar ile geçinemiyoruz. Okul materyallerini almakta bile güçlük çekiyoruz. Memleketteki dev işsizler ordusunu gördükçe geleceksizlik kıskacını daha net hissediyoruz. Ancak biliyoruz ki bunun bir çözümü var. Tıpkı pandemide Boğaziçi direnişi ile memleketteki sessizliği bozduğumuz gibi bugün de birleşerek örgütlü mücadele ile bu sessizliği biz bozabiliriz. Üniversitelerimizin Saray’a bağlandığı, temel haklarımıza kadar saldırının arttığı, aydın kesimin de tutuklamalar ile korkutulmaya çalışıldığı, ekonomik krizin bu denli arttığı bugünlerde kampüslerde sokaklarda yükseltelim sesimizi. Saray’a bağlanan YÖK’ün kuruluşunda buradan yineliyoruz. Gençlik biat etmeyecek! YÖK, Saray gidecek!” Açıklamanın ardından eylem son buldu.
İzmir’den Komünistler