“Kayyum Rektör İstemiyoruz” ve “Kabul Etmiyoruz, Vazgeçmiyoruz” şiarlarıyla başlayan eylemlerin ilk gününde üniversite idaresi kampüse girmemize izin vermemiş, içeriye girmek için polis barikatına yüklendiğimizde de polis plastik mermi, gaz ve tazyikli suyla saldırmıştı. Saldırının ardından basın açıklaması gerçekleştiren öğrenciler eylemleri çarşamba günü Güney Kampüs kapısı önünde sürdüreceğini duyurmuştu. Salı günü eyleme katılan öğrencilerin gözaltına alınmasının ardından, Boğaziçi Dayanışması 6 Ocak Çarşamba Güney Kampüs önüne bir basın açıklaması çağrısı yaptı. Bu çağrıya farklı üniversitelerden öğrenci dayanışmaları, demokratik kitle örgütleri, gençlik örgütleri ve birçok sol akım destek ve katılım çağrısı yaptı. Buna paralel olarak birçok farklı şehirde ve üniversitede destek eylemleri çağrısı yapıldı. Bu çağrının ardından eylem sabahı İstanbul Valiliği Beşiktaş ve Sarıyer’de gerçekleştirilecek bütün eylemleri yasakladı. Bunun üzerine Boğaziçi Dayanışması basın açıklamasını saat 16:00’da Kadıköy rıhtıma yaptı.
Biz de bu süreçte eylemin Kadıköy’e taşınabileceğini fakat kampüsleri boş bırakmamak gerektiğini ve okulda bir toplanmanın ardından Kadıköy’e geçilmesi gerektiğini savunduk. Boğaziçi Dayanışması da kararlarının bu yönde olduğunu belirterek ilk çağrıyı kampüse yapacaklarını söyledi. Kampüste toplananlar olarak Kadıköy’de gerçekleştirilecek basın açıklamasına katılmak için Bebek’ten Beşiktaş’a yürüyüş yaparak motorla Kadıköy’e geçtik. Kadıköy’de gerçekleştirilen basın açıklamasına yüzlerce insan katıldı. Boğaziçi Dayanışması basın açıklamasında kadınların, LGBTİ+’ların, Boğaziçi Üniversitesi önünde direnen Bimeks işçilerinin ve bütün emekçi ve ezilenlerin demokratik taleplerini dile getirmek için mücadele ettiğini ifade ederken açıklamada 3 talep öne çıkarıldı:
- Gözaltına alınan tüm arkadaşlarımız serbest bırakılsın.
- Kayyum olarak atanan Melih Bulu ve diğer tüm kayyumlar acilen istifa etsin.
- Tüm üniversitelerde rektörlük için üniversite bileşenlerinin rızası gözetilerek demokratik seçimler düzenlensin.
Farklı üniversitelerden söz alan öğrenci dayanışmalarının konuşmalarının ardından basın açıklaması bitirildi.
7 Ocak Perşembe günü, salı sabahı baskınlarla gözaltına alınan arkadaşlarımızın Çağlayan Adliyesi’ne getirileceği duyuruldu. Üniversite Öğrencileri imzasıyla Çağlayan Adliyesi önüne yapılan çağrıya Boğaziçi Dayanışması da gözaltına alınan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın diyerek katılım gösterdi. Çağlayan Adliyesi önünde de gençlik örgütleri, sol akımlar ve öğrenciler gözaltılar için saatlerce kalabalıklaşarak beklenildi. Gözaltında alınan 45 öğrenciden adliyeye getirilen 24 öğrenci serbest bırakıldı.
Protestoların 5. Gününde Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlileri kayyum rektörü protesto etmek için Güney Kampüs’te buluştu. Boğaziçi Dayanışması da öğretim görevlilerinin gerçekleştireceği bu protestoya destek olmak için üniversite emekçilerini ve öğrencilerini Güney Kampüs’te buluşmaya ve demokratik talepleri sahiplenerek direnişi sürdürmeye ve büyütmeye çağırdı. Biz de arkadaşlarımızla birlikte gözaltına alınanların serbest bırakılması, kayyum olarak atanan rektörlerin istifa etmesi ve tüm üniversitelerde demokratik bir şekilde rektörlük seçimleri yapılması talebini yineledik.
Bu süreç içerisinde üniversite içerisinde ne yapabileceğimizi tartıştığımız arkadaşlarla üniversitelerde temizlik işçilerinden yemekhane işçilerine bütün emekçilerin, öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin yani üniversitenin bütün bileşenlerinin katılabileceği seçimler yapılmasının önemli olduğunu konuştuk. Bu protestonun taleplerinin yaygınlaştırılması ve sürekliliğinin sağlanması kaygısını güden, Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan bu protestoları demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak gören arkadaşlarımız Güney Kampüs’te okunmak üzere bir bildiri hazırladılar. Biz de bu sürecin içinde yer aldık. Öğretim görevlilerinin, Eğitim Sen temsilcilerinin ve Boğaziçi Dayanışması’nın açıklamalarının ardından bu bildiri okundu:
“2 Ocak’ta Üniversitemize ikinci defa kayyum rektör atanmasıyla başlayan ve ilk günden beri aralıksız sürdürdüğümüz kayyum karşıtı mücadelemiz üniversitelerde ve ülke genelinde büyük bir yankı uyandırmıştır!
Boğaziçi Üniversitesinde başlayan bu haklı direniş demokratik seçimler yapmanın gerekliliğini göstermiştir!
Üniversitelerde demokratik seçimler her türlü yasaktan ve kısıtlamadan uzak gerçekleşmelidir!
Bizler bu seçimlerin üniversite emekçilerini ve öğrencilerini dışarıda bırakılarak yapılmasını kabul etmiyoruz!
Üniversitelerin tüm bileşenleri olarak bir arada yaşıyoruz!
Bu yüzden kararları da bir arada almalıyız!
Öğrenciler, emekçiler, akademisyenler üniversiteleri hep birlikte yönetmeliyiz!
Bizler, üniversitelerin özgürleşmesi için tek çözümün demokratik seçimler olduğuna inanıyoruz!
Talebimiz, üniversitelerde bütün bileşenlerin katılımıyla olan yapılacak rektörlük seçimleridir!
Demokratik bir seçim, bütün Boğaziçi bileşenlerine açık çağrımızdır!
Üniversitemizin her bir paydaşından adaylar bekliyoruz!
Bir kez daha söylüyoruz ki hiçbir üniversitede hiçbir kayyumun yönetimini kabul etmiyoruz!
PEKİ!
Mehmed Özkan Rektör olabilir mi?
Verşan Kök rektör olabilir mi?
Mahmut Ak rektör olabilir mi?
PEKİ Melih Bulu rektör olabilir mi?
Üniversitenin bütün bileşenlerini demokratik seçim talebimizi hep birlikte yükseltmek için sadığa çağırıyoruz!”
Bildirinin okunmasının ardından kampüs içerisinde bir seçim sandığı kurularak bütün emekçiler, öğrenciler ve öğretim görevlileri üzerinde “Boğaziçi Üniversitesi rektörü demokratik bir seçimle belirlenmelidir” yazan pusulalarla oy vermeye davet edildi. Önce oy vermek için sandık önünde sıraya girildi sonrasında sandık meydanda bulunan öğrenciler, emekçiler ve hocalar arasında dolaştırıldı.
Güney Kampüs meydanda bir araya gelen öğrenciler hep birlikte pankart çalışması yaptı ve “Kayyuma Hayır” yazılı bir pankart asıldı.
Sandık öğrencilerin “kayyumluk” adını verdiği Van Millingen Kütüphanesi binası önüne taşındı ve oylar hep birlikte sayıldı. Sandıktaki oyların sayılmasının ve 917 evet oyunun çıkmasının ardından öğrenciler şu vurguların olduğu konuşmayı gerçekleştirdi.
“Üniversite kampüsleri herkesindir, herkese açık olmalıdır.
Bugün üniversitemizin bütün bileşenleri olarak emekçiler öğrenciler hocalar hep birlikte oy kullandık.
Sonuçta üniversitedeki herkesin oy hakkının olduğu bir seçim yapılması kararını aldık.
Buradan bütün paydaşlara aday çıkarma çağrımızı tekrar ediyoruz.
Madem üniversitelerde bir arada yaşıyoruz üniversiteleri hep birlikte yönetmeliyiz.
Diğer üniversiteleri de bütün bileşenleriyle, her türlü yasak ve kısıtlamalardan uzak seçim talebini yükseltmeye çağırıyoruz!
Karar aldık, seçim yapacağız!”
Tasfiyeciliğin yaygın olduğu bir iklimde en çok içi boşaltılan kavramlardan biri de örgüt ve parti. Bizler KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak partisiz öncülük ya da önderlik yapılamayacağını savunuyoruz. Dolayısıyla ne Boğaziçi’nde ne de başka bir çalışma alanında şu ya da bu direnişe önderlik etme hayali kurmuyoruz. Solda bu tür kuruntulara kapılan parti ve gençlik örgütlerinden farklı olarak öncelikli görevimizin devrimci partiyi yaratmak, bu partiyi yaratacak militanlarla buluşmak olduğunu unutmuyoruz. Bu amacımıza da yine solda yaygın olan doktriner ve rekabetçi bir “kadro çalışmasıyla” değil içinde bulunduğumuz alandaki mücadeleye aktif ve ön açıcı bir şekilde katılarak, kendimizi diğer siyasi akımlardan tecrit ederek değil onlarla temasımızı sıkılaştırarak ulaşacağımızı biliyoruz. Boğaziçi’ndeki mücadelede de bu kaygılarla yer alıyoruz, alacağız.
Ancak tam da bu noktada KöZ’ün bir dergi çevresi değil bir platformun politik kimliği olduğunu, bu platformun arkasında duranların okurlar değil örgütlü bir disiplin altında faaliyet yürüten komünistler olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Bu anlamıyla KöZ adına halihazırda yürütülen çalışma Boğaziçi Üniversitesi kapsamında örgütsüzdür. Örgütsüzlüğün açıktan erdem kabul edildiği bir dönemde tam tersi Boğaziçi Üniversitesi’nde KöZ kimliğiyle yaptığımız propagandaya ilgi duyanların dikkatini öncelikle bu noktaya çekiyoruz. Zira KöZ’ün savunduğu görüşlerin Boğaziçi’nde anlamlı bir siyasi varlığa kavuşabilmesi için öncelikle Boğaziçi Üniversitesi’nde bu görüşleri benimseyenlerin örgütlü bir disiplin altında bu görüşleri savunmayı kabul etmesi gereklidir. Dolayısıyla öncelikli görevi bir üniversite çalışması olmayan ama yolu Boğaziçi Üniversitesi’nde kesişmiş komünistler olarak eylem dalgasına önderlik etme vehmine kapılmak şöyle dursun Boğaziçi Üniversitesi’nde komünist fikirlerin örgütsüzce savunulduğunu anlatıp onları bu duruma son vermek için öne çıkmaya çağırıyoruz.