Üniversitelerden Komünistler olarak, 25 Nisan Pazartesi Günü Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Kulübü’nde gerçekleşen Türkiye İşçi Partisi’nin Parti Meclisi üyesi Hakan Güneş’in konuşmacı olduğu “Rusya-Ukrayna Savaşı ve 21.Yüzyılda Savaş” başlıklı söyleşiye katıldık. Söyleşinin olduğu gün kampüs içerisinde DGB’li arkadaşlarımıza gerçekleşen güvenlik saldırısı ve siyaset yasağı sonucu söyleşiye “Okullarda siyaset yasağına ve ÖGB’nin müdahalelerine karşıyız.” diyerek başlandı. Genel olarak Ukrayna’da yaşanan olayların bugüne nasıl geldiğinin tarihsel bir aktarımı yapıldı, NATO’nun bölgedeki etkinliğine vurgular yapıldı ve günümüzde savaşın ne kadar korkunç boyutlara geldiğine, savaş karşıtlığının örülmesi gerektiğine dikkat çekildi.

Ukrayna’da yaşanan olayların tarihsel arka planından, Turuncu Devrim’den, faşist çetelerin yükselişinden ve iktidara gelişinden, NATO’nun bölgeye müdahalelerinden ve Rusya’nın saldırgan tavrından bahsedildi. Emperyalist güçlerin emekçi halkların hayatlarını ellerinden aldıkları, savaş yoluyla onlara zulüm uyguladıkları vurgulandı. Özellikle nükleer silahların büyük tehditler olduğuna ve günümüzde askerileşmenin hızla arttığına dikkat çekildi. İçinde bulunduğumuz bu durum kınandı.

Hakan Güneş, konuşmasının devamında barış için savaş karşıtlığının aciliyetinden bahsetti. İşçi sınıfına kan kusturan bu savaşlara karşı olmak için NATO’ya, nükleer silahlara ve askerileşmeye karşı durmak gerektiği vurgulandı. Bir partinin meclis üyesi olduğundan bahseden Hakan Güneş, siyasi olarak da partisinin bunlara karşı durduğundan ve uluslararası barış hareketi inşa etmeye çalıştıklarından bahsetti. Bu talepleri yükseltmek için “solcu” bile olmaya gerek olmadığından, bunların insanlık görevi olduğundan ve her duyarlı insanın bu talepleri yükseltmesi gerektiği de söylendi.

Soru kısmına geçildiğinde KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak söz aldık ve kendisi söylemeyi tercih etmeyip “bir partinin” parti meclisi üyesiyim dese de Hakan Güneş’e siyasi kimliği olan Türkiye İşçi Partisi olarak hitap ettik. Bugün Ukrayna’da yaşananların emperyalistler arası bir zıtlaşmanın sonucu olduğunu, bugün uluslararası barış hareketini öreceksek asıl savaştan zarar eden sınıfın yani proletaryanın iktidar olması gerektiğini, bunun için “asıl düşman kendi yurdunda” şiarından yola çıkarak hem Ukrayna’da hem de Rusya’da komünistlerin savaşı iç savaşa çevirmesi gerektiğini vurguladık. Tüm bunlar için de dünya devriminden sorumlu komünistlerin merkezi olarak tabii olduğu bir dünya partisine, bir komünist enternasyonale ihtiyacımız olduğuna dikkat çektik.

Bahsettiği barış taleplerini savunmak için “solcu” olmaya gerek olmadığını söyleyen Hakan Güneş, bu talepleri yükseltmenin insani bir görev olduğundan bahsetmişti. O zaman bu talepleri bahsedilen kitlenin zaten yükselteceğini, bizim ise komünist tutumu yükseltmemiz gerektiğini söyledik.

Bugün barış hareketi örmek için burjuva diktatörlüklerini masaya oturup birbirleriye anlaşmalar imzalamaya davet etmeye gerek yok. Asıl düşman kendi yurdunda diyerek hem Ukrayna’da hem Rusya’da savaşı iç savaşa çevirecek olan gerek olan devrimci bir partiye ihtiyaç var. Bunun için statükoyu yıkacak ve dünya çapında savaştan asıl zarar eden işçi, emekçi ve ezilenleri egemen yapacak bir enternasyonale ihtiyaç var.

Ne var ki enternasyonalizm için Ukrayna’ya bakmaya da gerek yok. Bizzat içinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti denilen gerici burjuva diktatörlüğü de işgalci ve ilhakçı politikalarını sürdürüyor. Kürdistan’ın en büyük parçası olan Kuzey Kürdistan’ı ilhak eden Türkiye Cumhuriyeti; Metina, Zap ve Avaşin’e de saldırılar düzenleyeli çok olmadı. Dolayısıyla Hakan Güneş’in Rusya’yı mahkum ettiği işgalci konumuna asıl düşmana karşı mücadele ettiğimiz kendi ezen ulus devletimize, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin de en beter şekilde ve özellikle mahkum edilmesi gerektiğini belirttik. Ayrıca Kürdistan’ın dört ayrı parçasının dört gerici devletin işgali altında olmasının enternasyonal bir sorun olduğunu vurguladık.

Son olarak, bu kadar NATO karşıtlığını vurgulayan Hakan Güneş’e NATO’nun tabii ki karşı durulması gereken bir kurum olduğunu, dolayısıyla Türkiye İşçi Partisi’nin de 2023’te NATO’cu Millet İttifakı ile birlikte durmaması gerektiğini belirttik. Bugünün tasfiyeci ikliminde yapılması gereken de komünist tutumu buz gibi gösterebilmek için seçimlerde burjuvazinin herhangi bir  kliğine yedeklenmemek için iki turda da düzen ittifaklarına oy yok demektir.

KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak da yaklaşan seçimlerde sola çağrımız budur. Bunun yanında her tartışmamızda tekrar tekrar hatırlattığımız gibi bu bağımsız komünist tutumu alabilecek yegane politik öznenin -tıpkı 1. Paylaşım Savaşında Bolşeviklerin aldığı gibi- komünist siyasetin süzülen derslerle kuşanmış bir devrimci parti olduğunu hatırlatmaktır!

Kahrolsun Ezen Ulus Şovenizmi!

Asıl Düşman Kendi Yurdunda!

Devrim İçin Devrimci Parti!  

Üniversitelerden Komünistler