25 Nisan’da Boğaziçi Üniversitesi’nde 1 Mayıs çalışmaları doğrultusunda masa açan DGB’li arkadaşların standına okulun güvenlikleri tarafından bir saldırı gerçekleştirildi. Her ne kadar “okula misafir sokma” bahanesiyle örtülmeye çalışsa da şu bir gerçektir ki bu arkadaşlar öğrenci olup olmaması nedeniyle değil, okulda 1 Mayıs çalışması yürüttükleri için saldırıya uğruyorlar. En küçük demokrasi talebinde bile, doğal olarak iktidara karşı siyasi faaliyet yürüttükler için böyle bir muameleyi görüyorlar diyerek, sendikal değil siyasi bir gün olan 1 Mayıs’a az bir zaman kalmışken, Boğaziçi Öğrenci Meclisi’ne de, her zaman söylediğimiz gibi, üniversitelere devrimci siyasetin girmesini engelleyemezsiniz şiarıyla, diğer sol siyasetlerle birlikte ve daha güçlü bir şekilde faaliyet sürdürmeyi önerdik. Bu saldırının ardından DGB tüm direniş inisiyatiflerine, gençlik örgütlerine, siyasal parti, dernek ve platformlara 26 Nisan’da bir stand açma eylemi önerisini sundu. Bu eyleme, TİP’li Öğrenciler, Emek Gençliği, Üniversiteli Feminist Kolektif, Kampüs Cadıları, Kaldıraç Üniversite, Türkiye Komünist Gençliği, İşçi Demokrasisi Partisi, Marksist Fikir Topluluğu, Halkların Demokratik Kongresi, Devrimci İşçi Partili Öğrenciler, Devrimci Öğrenci Birliği, Özgür Boğaziçi, Nöbet, BÜLGBTİA+, SOL Genç, Emek ve Adalet Platformu’nun yanında Komünist KöZ olarak biz de katılım gösterdik.
Masalarımızı Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs’e açtıktan sonra, isteyen kurumlar basın açıklamalarını okudular. Devrimci Gençlik Birliği, krizin faturasına, faşist baskılara ve emperyalist savaşlara karşı 1 Mayıs’a diyerek sözlerine başladı. Konuşmasında ağırlıklı olarak insanca yaşamdan, ekonomik krizden, tarikat yurtlarından, işsizlikten, parasız eğitim hakkı ve ulaşım zamlarından bahsetti. Yaşam ve geleceği kazanmanın tek yolunun da sınıf mücadelesinden geçtiğini, düzene karşı devrimin zorunluluğunun gelinen noktada yakıcı bir şekilde kendisini göstermekte olduğunu belirtti. “Yaşasın Gençliğin Devrimci Mücadelesi” ve “Kahrolsun Kayyumlar Düzeni” diyerek sözlerini tamamladı. Kaldıraç Üniversite adına söz alan arkadaş, Gezi’de Mücella Yapıcı ve Osman Kavala’yı tutuklayanların evvelsi gün DGB’li arkadaşlara saldıranların aynı zihniyette olduğunu söyledi. “Biz Geziciyiz Siz Gidici” diyenlerin, Boğaziçi’nde kayyum rektör istemiyoruz diyenlerin, “Melih Gitti Naci De Gidecek” diyenlerin yalnız olmadığını belirtti. Kayyumlara karşı olan, tekelci polis devletinin şiddetine karşı olan ve insanca yaşam isteyen herkese, bugün Gezi için Taksim’de, 1 Mayıs’ta direnişleri büyütmek için Maltepe’de buluşma çağrısı yaptı. “Her Gün 1 Mayıs, Her Gün Kavga” diyerek sözlerini noktaladı. Devrimci Öğrenci Birliği ise, ekonomik kriz, açlık ve sefaletin yanında faşizmin öğrenci gençliğe yönelttiği saldırı vurgusunun yoğun olduğu konuşmasında, mevcut iktidardan kimsenin hoşnut olmadığını, halk ayaklanmasının ayak seslerini duymaya başladıklarını, mücadele etmekten başka bir seçeneğin olmadığını belirtti. Aynı zamanda 1 Mayıs için Taksim Meydanı’na çağrıda bulunan DÖB, “Yaşasın Öğrenci Dayanışması, Yaşasın Devrimci Öğrenciler” diyerek konuşmasını bitirdi.
KöZ adına söz alan yoldaş ise konuşmasında şunları ifade etti:
“KöZ adına demokrasi mücadelesi veren herkesi selamlıyoruz!
İçinden geçtiğimiz dönemde, karşımızda siyasal kriz içinde çıkmaza giren ve acizleştikçe saldırganlaşan bir hükümet var. Gezi Davası’ndan, Hendek Davası’na ve işçi eylemlerine, üniversitelerdeki hak mücadelelerinden, kayyım atanan HDP’li belediyelere kadar bütün siyasi konularda köşeye sıkışan Erdoğan hükümetine karşı, ortak bir hükümet karşıtı mücadelede buluşmak her zamankinden daha yakıcı bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor!
Yaklaşan 2022 1 Mayıs’ında da en ufak demokratik hak talebi için bile topyekün hükümet karşıtı bir mücadeleyi örmek için bağımsız bir mücadele çizgisinin yükseltilmesi gerekir.
1 Mayısları her kesimin kısmi mücadelelerin bir günü veya sendikal bir gün gibi görmeyip, siyasal mücadele günü olarak görmek gerekir.
Bugün toplumun tüm kesimlerinden, farklı nicelik ve biçimlerde de olsa, emekçilerin ve ezilenlerin sokaktaki varlığını görüyoruz. Üniversite kampüslerinden fabrikalara ve sokaklara kadar, Kürtler, kadınlar, LGBTİ+’lar, demokratik hakları için mücadele etmeye devam ediyor. Bu mücadelelerin yanında, iktidarın ve gücünü siyasal iktidardan alanların saldırılarının karşısında durabilmek için, iktidara karşı harekete geçmiş tüm kesimlerle birlikte buluşmak ve birleşik bir mücadeleyi yaratmak gerekir.
Demokrasi mücadelesi verenlere düşen görev, mücadelesi verilen her talebin gerçekleşebilmesi için “Önce Hükümet” demektir! “Önce Hükümet” diyerek demokrasi yolunda en ufak bir kazanımın önkoşulu olarak Erdoğan’ın koltuğundan indirilmesini açık bir şekilde işaret edebilmektir.
Kürtlere Özgürlük,
İşgale Son,
Kahrolsun Ezen Ulus Şovenizmi demek için,
Demokrasi mücadelesini yükseltmek için,
1 Mayıs’ta Alanlara!
Yaşasın 1 Mayıs, Bıji Yek Gulan!”
Merkezi siyasetlerin çizgisinin kaçınılmaz bir yansıması olarak, hepsini buraya yazamasak da söz alan kurumların hepsinin konuşması, insanca bir yaşam ve ekonomik krize dair vurgulardan oluşuyordu. Asgari ücretin sefalet ücreti olduğu, insani bir yaşamın böylece mümkün olmayacağını söylemenin kendisi elbette sermaye düzeni için genel olarak doğru olsa da, siyasi olarak bir anlamı yoktur. Kriz çığlıkları yükseltmek ve soyut, genelgeçer devrim ve sosyalizm çağrıları yapmanın da sınıflar arası ilişkileri açıklamadığı bir yana, siyasi olarak somut bir göreve de işaret etmez. Komünistler olarak bizim, “bağımsız bir emekçi hareketi”nin gerekliliğini vurgulamamız, bağımsız bir emekçi hareketinin de önümüzdeki seçimlerde her iki turda da bağımsız bir tutum takınmaktan geçtiğini dile getirmemiz gerekir. Ekonomik talep ve reform mücadeleleriyle bu bağımsız hattın çizilemeyeceği, bunun bir çözüm olmadığı besbellidir.
Bunun yanı sıra, öyle ya da böyle genel olarak basın açıklamalarında “emperyalist savaş”a karşı olunduğu değinilse bile, hiçbir konuşmada mücadele ettiğimiz bu topraklardaki ezen ulus devletinden bahsedilmemesi elbette şaşırtıcı değildir. Bütün sol akımların Ukrayna ya da Rusya arasında taraf seçme yarışına girdiği bu süreçte, kimsenin NATO’nun 2. büyük ordusunun Kürdistan’ın en büyük parçasında ne işinin olduğunu açık ve net bir şekilde sormaması hakim tasfiyeciliğin bir sonucudur. Kendine devrimciyim diyen herkesin, öncelikle ve özellikle, işgalcinin adını koyarak, bir ezen ulus devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak için uğraştığını ve bu gerici burjuva diktatörlüğünün Kürdistan ve Kıbrıs’tan defolması gerektiğini büyük harflerle söylemesi gerekir. Bunlar söylenmeden Ukrayna savaşına veya herhangi bir “emperyalist savaş”a dair yapılan her yorum, yalnızca tribünden konuşmak olur.
Kahrolsun Ezen Ulus Şovenizmi!
Demokrasi İçin Tek Yol Devrim
Devrim için Devrimci Parti!
Üniversitelerden Komünistler