Roman Vaslavoviç Malinovski, 1912-1917 arasında ismi en çok bilinen bolşevik militanlardan biriydi. 1917’den itibaren de dünyanın en çok bilinen ajan-provokatörleri listesinin başında yer almaktadır. Bu bakımdan, Okhrana (Rus Çarlığının Gizli Polis Teşkilatı) kütüklerinde ve/veya bolşevikler arasında “Ernest”, “Terzi”, “Tamirci”, “Constantin” takma adlarıyla kayda geçen Malinovski bilhassa legal alanda tanındığı için daha çok kendi adıyla biliniyordu. Lakin onun gerçek hayat hikâyesi ancak 1917 Ekim devriminden sonra ele geçirilen Okhrana arşivlerine ve kendi itiraflarına bakılarak yazılabildi. Oradan da özel hayatının tüm ayrıntıları çıkmadı.
Roman Malinovski Polonya’nın Rusya işgali altındaki parçasında iyi halli bir köylü ailesinin çocuğu olarak 1876’nın martında doğdu. Ailesi Roma Katolik kilisesine bağlı olsa da kendisinin oldum olası dini inanç sahibi olmadığı hatta militan bir ateist olduğu ve bu nedenle evlendiği Katolik inancına bağlı karısı Stefania ile sık sık sürtüşme halinde olduğu anlatılıyor.
Çocukken geçirdiği çiçek hastalığının yüzünde bıraktığı izler ona hayatı boyunca dikkat çeken ve etkileyici bir yüz ifadesi vermişti. Malinovski hayatının sonunda çıkacağı Sovyet mahkemesinde hayat hikayesini anlatırken genç yaşta anne ve babasının ölümünü takiben daha çok oradan oraya gezen bir başıboş hayatı yaşadığını belirtti. Eğitimini de sürdürmemişti.
Hayatının bu döneminde özellikle evleninceye kadar aynı zamanda onun hayatının seyrinin değişmesine tayin edici bir rol oynayacak olan pis işlere bulaştığı sonradan anlaşılıyor. Tam olarak açığa çıkmasa da aynı dönemde tecavüz ve küçük yaştaki çocuklara cinsel taciz gibi suçlara karıştığı ve sonradan Okhrana’nın kendisi üzerinde asıl buradan, yani özenle gizlemeye çalıştığı tüm bu kirli geçmişi üzerinden baskı kurduğu anlaşılıyor. Ancak hem Okhrana’nın hem de kendisinin en büyük sırrı olarak üzeri örtülü kalan bu vakalar asıl büyük suçunun ortaya çıktığı zaman bile öne çıkmadı.
Malinovski genç yaşından itibaren katıldığı iş hayatına çilingir olarak başlamıştı. Bu mesleğin inceliklerine hâkim olması sayesinde bazı soygunlar da yaptı. 1899’da bu nedenle tutuklandı; üç yıl hapse mahkûm oldu.
1902’de hapisten çıktığında Roman Vaslavoviç yeni bir hayata başlamayı düşünüyordu. Mamafih Malinovski’nin yeni hayatı hemen ve doğrudan doğruya işçi hareketi ve devrimci çevrelere yönelmekle başlamadı. Tersine tahliye olduktan sonra orduya girdi ve İzmailovski Muhafız Birliğine yazıldı. Benzer bir “paklanma” girişimini hayatının son evresinde birinci paylaşım savaşı sırasında da yapacaktı.
1905 devrimine yol açacak Rus-Japon savaşı sırasında Malinovski cephedeydi. Bu nedenle bu devrime ön gelen süreçte ve devrim sırasında onu devrimci hareket içinde gören, bilen yoktur. Asıl savaştan ve devrimden sonra bu çevrelere girecekti.
Savaşın ardından Petrograd’daki Langenzipen fabrikasında metal işçisi olarak işe girdi. İlk günlerden itibaren metal işçilerinin sendikalaşması için çalışmalara girişti ve bu sayede 1905 devrimin en canlı deneyimini taşıyan başta Putilov ve Lessner işçileri olmak üzere en politik işçi çevreleriyle tanışmaya başladı. Bu aynı zamanda kendi siyasallaşmasının başlangıcıydı.
Girişken tabiatı, iri kıyım yapısı, ona dikkat çekici bir ifade veren çiçek bozuğu yüzüyle ve cesaretli konuşma yeteneği ile kısa zamanda Petrograd proletaryası arasında militan bir işçi olarak nam saldı.
1906’dan itibaren Malinovski Petrograd’daki sendikal örgütlenmelerde ve onların yayınlarında (her ne kadar imzalı yazısı olmasa da) boy göstermeye başlamıştı. Malinovski işçi hareketinin içinde tanındıktan sonra da bir “sıra neferi olarak kalmadı. İlk fırsatta 1 Mayıs 1906’da kurulmuş olan St. Petersburg Metal İşçileri Sendikasına kaydoldu. Kısa zamanda bu sendikanın yönetim kademesine sıçradı.1908-1910 yılları arasında bu sendikanın sekreteri olarak devrimci çevrelerde militan bir işçi önderi olarak giderek daha fazla tanınmaya ve ünlenmeye başladı. Bir eski Menşevik olan ve Petrograd Metal işçilerinin tarihini yazan Bulkin (Semonov) o dönemden söz ederken Malinovski için “sendikanın ruhu oydu; sendikalı genç işçi militanlar onun sayesinde yetişiyordu.” diye söz edecekti. Bu tablo aynı zamanda Okhrana’nın dikkatini çekmesine de yol açıyordu.
Ne var ki Malinovski’nin ünlenmeye başladığı bu dönemde de çok parlak bir sicili olmadığı sonradan kirli dosyaları açılınca ve tanıklıklarla itiraflar ortaya dökülünce anlaşılıyor. Her ne kadar ustalıkla gizlemiş olsa bile, sendika fonlarından zimmetine para geçirdiği ve bu kurumları kişisel çıkarları için kullandığı anlaşılıyor. Ne var ki işçilerden ve yoldaşlarından gizlemeyi başardığı bu işler de Okhrana ajanlarının dikkatinden kaçmamıştı. Bunlar da ileride Okhrana’ya çalışmak zorunda kalmasında kilit ögeler arasında olacaktı.
Bu dönemde Malinovski’nin RSDİP’in her iki kanadıyla da hiç birine dahil olmadan teması oluyordu. O sıra Petrograd’daki Bolşevik faaliyetin başında olan Zinoviev ile kendisini yargılayan devrim mahkemesinin başkanı olacak olan Krilenko sonradan onun o dönemde Menşevik olduğunu söyleyeceklerdi. Menşevikler ise “baştan beri inançlı ve sıkı bir Bolşevik” olduğunu söylüyordu. Lenin ise “…herkes biliyor ki, siyasi arka planı ve yetenekleriyle Malinovski herhangi bir siyasi örgütte önemli bir rol alabilirdi” diyecekti. Ama o sendikal hareket içinde bütün sosyalistlerin itibar ettiği bir işçi militan olarak kalmayı sürdürdü. Herhangi bir siyasi örgüte bilfiil girmesi de kendi isteğiyle olmayacaktı. Bu Okhrana’nın kendisine verdiği ilk misyon olarak gerçekleşecekti.
Malinovski 1910 yılının 13 Mayısında Moskova’da tek başına yolda yürürken Okhrana ajanları tarafından sebepsiz yere alındı. Bundan birkaç ay önce kasım ayında da tutuklanmış ve iki ay içerde kalmıştı. Malinovski’nin arama yapılan evinde herhangi bir suç unsuru çıkmadı. Ama bu gözaltı onun hayatındaki en büyük dönüm noktası oldu. En büyük cürmünü ondan sonra işleyecek, hayatının asıl pis işine o zamandan itibaren bulaşacaktı. Hayatına damga vuran asıl namını da böyle kazanacaktı: Roman Malinovski gizli örgüt çalışmasının ustalaşmış örneği olarak bilinen Bolşeviklerin Merkez Komitesine kadar yükselip bu örgüte en büyük zararı veren siyasi polis ajanı olarak tarihe geçti.
Bu planlanmış gözaltı ve sorgu boyunca Okhrana ajanı İvanov onun unutmak ve unutturmak istediği tüm kirli geçmişini önüne sererek kendilerine çalışması için üzerinde ağır baskı yaptı.
Bu gözaltı faslından sonra o vakte kadar “tamirci”, “terzi” gibi lakapları, askerlik, metal işçiliği gibi meslekleri olan Roman Vaslavoviç o tarihten itibaren Okhrana’ya “Portnoi=Terzi” kod adıyla maaşlı bir ajan olarak bağlandı.
Bir fabrika işçisinin ayda 70 ruble aldığı zamanda Malinovski’nin ilkin ayda 100 ruble, Duma’ya seçildikten sonra da ayda 500 rubleye hatta en son aşamada da 700 rubleye varan maaşlar aldığı kayıtlardan anlaşılıyor. Zaman zaman da önceden de yaptığı gibi “Ernest” takma adıyla ıvır zıvır bilgiler sağlaması karşılığında parça başı 25/30 ruble alması da cabasıydı. O vakit RSDİP’in maaşlı çalışan bir parti sekreteri ayda 25 ruble alırdı. Sendika sekreteri olduğu zaman Malinovski’nin cebine indirdiği en büyük meblağın da 60 Ruble olduğu anlaşılıyor.
Mamafih Malinovski bu alandaki rekoru kıramamıştır. Sosyalist Devrimciler örgütünün içine sızan ve Polis şefi Plehve ile Arşidük Sergey’e karşı başarılı provokasyon/suikastlerin yapılmasını sağlayan bir başka ünlü Okhrana ajanı Yevno Azef ayda 1000 ruble maaş alıyordu!
İlginçtir ne kendi itiraflarında ne de ortaya çıkan belgelerde ve hakkında yazılan biyografilerde sık sık işten atılıp işsiz gezdiği de sır olmayan Malinovski’nin eşi ve iki çocuğunun geçimini sağlamanın yanı sıra çok içki içmek, sık seyahat etmek ve daima şık giyinmek dışında göze çarpan bir masrafı görünmüyor. Okhrana’dan cebine indirdiği bu büyük miktarları ne yaptığı tam bir sır olarak kalmıştır. Bunların da onu Okhrana’ya bağlayan şantajlara konu olduğunu düşünmek yanlış olmaz.
Malinovski Okhrana’nın Verdiği İlk Görevine Nasıl Başladı?
Okhrana’nın Malinovski’den asıl istediği o zamana kadar nadir ve zayıf bir temas içinde olduğu RSDİP’in bolşevik kanadına sızdırılmasıydı. Bunun hemen bir çırpıda olmadığı anlaşılıyor. Ama elbette Malinovski başka akımlar gibi Bolşevikler tarafından da tanınıyordu; hatta kimi ünlü Bolşeviklerle birlikte çalıştığı da olmuştu.
Örneğin Bolşevik Parti’nin Merkez Komite üyelerinden Nogin ile kooperatif hareketi içinde birlikte çalışmış hatta bir kez birlikte gözaltına da alınmışlardı. Sonradan ilk Sovyet cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı olacak olan metal işçisi Kalinin de onunla aynı sendikanın yönetiminde birlikte görev almıştı. Onunla çalışmış olan ve kendisinden övgüyle söz eden Bolşevikler az değildi. Bu mesai onu kendisini merak eden Lenin’le tanışacağı Prag Konferansına götürecekti.
Malinovski Lenin ile 1912 Ocağında Prag’daki ünlü RSDİP konferansı vesilesiyle tanıştı. Doğrusu Ama elbette Lenin’in bu ünlenmiş işçi militan hakkında önceden tafsilatlı bilgisi vardı. Konferanstan oldukça önce Moskova’dan bir bolşevik militan olan Vera Lobova, Malinovski hakkında bilgi göndermiş ve yeni Merkez Komitesinde yer almasının yararlı olacağını önermişti. Yine Moskova’dan bir bolşevik militan olan Cecilia Bobrovskaya’nın da onun hakkında olumlu mektupları vardı. Nihayet Merkez komite üyelerinden Nogin yakinen tanıdığı Malinovski’nin kooptasyonla Rusya bürosunda yer alması gerektiği konusunda daha 1910 Nisanında görüş bildirmişti. Öte yandan bilhassa Menşevikler de bu militan işçiyle ilgilenmekte, olumlu referanslar yaymaktaydı. Yani Malinovski Prag konferansına damdan düşer gibi gelmiş değildi. Okhrana’nın kendisinden beklediği misyonun başlama zamanı da gelmekteydi.
Önceden epeyi bir şöhreti olan Malinovski ile tanıştığında Lenin Krupskaya’nın da anılarında söz ettiği gibi, ondan çok etkilenecekti. Hatta o zaman Bolşeviklerin Menşeviklerden kesinkes kopması gerektiği fikri henüz Bolşeviklerin tümü tarafından kesinkes benimsenmezken kendisiyle aynı fikri paylaştığını gören Lenin, Malinovski’nin Bolşevik Parti’nin Merkez Komitesine seçilmesinde ısrar edenlerin başında oldu. Ama Malinovski bir itirazla karşılaşmadan seçilecek değildi. Başlıca itiraz onun “parti çalışmasına uzak olduğunu”, “gizli Moskova örgütünün seçilmiş bir delegesi olmadığını ve konferansa delege olarak değil, rastgele, tesadüfen gelmiş olduğunu” öne süren Piatnitsky’den geldi. Delegelerin çoğu onun konferansa nereden nasıl geldiğini anlamış değildi. Sonradan Voronsky’nin yazdıklarına göre delegelerin çoğunu bizzat Lenin ikna edecekti. Ona göre Malinovski’nin seçilecek kadar oy alması mümkün görünmüyordu.
“Sonuçta Lenin çoğumuzu ikna etti. Ama delegelerin çoğu için bu söz konusu değildi. Oylama gizli oy usulü ile yapılmış, orada benimsenen gizlilik esasına göre de kimlerin seçildiği de resmen ve açıktan ilan edilmemişti. Sonradan “fısıltı gazetesinde” Malinovski’nin Merkez Komite’ye seçildiği duyulunca bu birçoklarını şaşırttı. Bazıları bu durumun Orjonokidze’nin yahut Goloşekin’in bir işi olduğunu düşünüyordu. Onların her ikisinin de bu durumla ilişkileri olmadığına yemin ediyorlardı.” (Voronsky’nin kitabından, Tsiavlovski ve Rozanov’un arşivlerdeki yazılarından aktaran, Ralph Carter Elwood, age. s. 27)
O konferansa katılamayan Sverdlov da aynı usule göre gıyabında seçilerek ilk kez Merkez Komite’de yer almıştı. Yine konferansa katılamayan Stalin bir kaç ay sonra kooptasyonla Merkez Komiteye alınacaktı.
Bolşevik Parti için likidatörlerle mücadelenin öne çıktığı dönemde gizli örgüt çalışmasının en büyük ustası olarak tarihe geçecek olan Sverdlov, legal çalışmanın adeta simgesi haline gelecek olan Malinovski ve daha çok konspiratif eylemlerle tanınan Stalin hemen hemen eş zamanlı olarak Merkez Komite’de yer aldı. Bu görüntünün Lenin’in siyasi perspektifleri bakımından sembolik olmanın ötesinde bir anlamı olduğu şüphesizdi. Merkez Komite’de bir işçi önderinin yer alması da ayrı bir ısrar konusu oldu. Lenin kendi yoldaşlarını gizli örgüt ile legal çalışmanın yapılabileceğine ikna etmeyi ve likidatörlerin tezlerini böylece boşa çıkarmayı önemsiyordu.
Ama Malinovski’nin artık tamamen bağımsız bir parti haline gelecek olan Bolşeviklerin saflarına girmesi, Lenin’in örgütsel planları bakımından esaslı bir unsur olduğu kadar Okhrana’nın en tehlikeli gördükleri bu örgüte sızma planları açısından da büyük bir önem taşıyordu.
1910-1914 arasında Malinovski’nin toplam 80 kişiyi ihbar edip yakalattığı sonradan arşivler açılınca ve kendi itiraflarıyla öğrenildi. Bunlar arasında Orjonokidze, Stalin ve Sverdlov da vardı. Malinovski 10 Şubat 1912’de Sverdlov’u, 23 Şubat 1912’de Stalin’i ve 14 Nisan 1912’de de Orjonokidze’yi ve aynı yıl Buharin’i de tutuklattı. Buharin serbest kaldıktan sonra onun hakkındaki kuşkuları dile getirmek üzere Lenin’le görüşmeye gidecekti.
Stalin’i partiye yardım toplamak için düzenlenen bir geceye gitmeye o ikna etmiş ve hatta o gece giymesi için bir ipek kravat dâhil kıyafetlerini de Malinovski sağlamıştı. Hatta tutuklandığı sırada Malinovski de Stalin’in yanındaydı ve parlamenter dokunulmazlık kisvesi altında paçayı kurtarırken mutlaka kendisini içeriden çıkaracağını haykırıyordu. Ama tam tersine Temmuz 1913’te Stalin ve Sverdlov’un firarını sağlamak üzere Bolşeviklerin yaptığı planı polise ihbar edip bunu önleyecek olan da Malinovski olacaktı.
Malinovski’nin Duma’daki Performansı
Prag konferansı esasen Bolşeviklerin çabalarıyla örgütlense de resmen Menşeviklerle bir arada bulundukları son kerte oldu. Bunun ardından fiilen ayrı durdukları Menşeviklerden kesin ve resmi olarak da kopacaklardı. Bu dönemeçten itibaren legal çalışmayla illegal örgüt çalışmasını bir arada götürebilen parti yapısı yerli yerine oturdu. RSDİP gibi melez bir yapıdan kesin ve tam olarak kopmanın zamanı da gelmiş oldu; orta yolcuların ve likidatörlerin de siyasi sermayesi tükendi. Bu akıbette Malinovski’nin varlığının ve Duma’da etkili bir vekil olarak çalışmasının da hatırı sayılır bir rolü olacaktı.
Prag Konferansından bir kaç ay sonra aynı yılın sonbaharında yapılan Dördüncü Çarlık Duma’sı seçimleri sırasında Malinovski Moskova’daki Langenzipen fabrikasında tornacı olarak çalışıyordu. Ekim ayındaki seçimlerin sonucunda başka Menşevik ve Bolşevik adaylarla birlikte Dördüncü Duma’ya seçildi. Duma’daki RSDİP grubunun en etkili isimlerinden biri ve altı vekilden oluşan Bolşevik grubun yöneticisi olacaktı. En önemli seçim çevresi olan Moskova’da bir fabrika işçisinin Duma’ya seçilmesi büyük yankı yarattı. Bolşeviklerin Pravda’sı bu gelişmeyi “ilk kez işçilerin arasından çıkan tanınmış bir işçi önderi bizi Duma’da temsil edecek” sözleriyle büyük bir övgü ve gururla sayfalarına taşıdı. Hatta Menşevikler bile hasetle de olsa “ilk kez sendikal hareketin pratik faaliyetinden gelen biri Duma’ya giriyor” diye duyuracaktı.
1912 yılının Kasım ayı başında binlerce Moskovalı işçi Malinovski’yi tren Garından başkente uğurladı.
Malinovski Duma’nın en aktif vekillerinden biri olmuştu. Dördüncü Duma’nın birinci döneminde 22 kez söz almıştı; ki bu diğer bolşevik vekillerin toplam söz alışlarından fazlaydı. İkinci dönemde de 38 kez söz alacaktı. Bu arada 54 soru önergesine imza atmış, beş tane yasa tasarısını bizzat sunmuştu. Malinovski’nin konuşma metinlerinin çoğu Lenin tarafından kaleme alınmıştı!
Öte yanda Malinovski’nin Duma’daki varlığını ve onun meclisteki konuşma ve müdahalelerini bolşevikler çok etkili biçimde kullanmaktaydılar. Bu vesileyle yürüttükleri propaganda faaliyetleri pek çok yeni militanın bolşeviklere katılmasını sağlayacaktı.
Nitekim Lenin kendisine Malinovski’yi ihbar eden Buharin’e itiraz ederken bu hususu vurgulayacaktı. “Çok değerli onlarca militanın ele verilmesine yol açmış olsa bile, bunlardan çok daha büyük sayıda yeni militanın bolşevik saflara katılmasında Malinovski’nin belirleyici bir rolü olduğunun tartışmasız olduğunu” söylemişti. Bu görüşünü sonuna kadar korudu. Bu yüzden Malinovski’nin gerçek rolü meydana çıktıktan sonra yazdığı bir kitapta (Komünizmin Çocukluk Hastalığı) bile aynı olguya dikkat çekmesi tesadüf değildi.
Malinovski ilk adımlarından itibaren Duma’daki Menşevik vekilleri hatta otokrasiye karşı liberal bir çizgide olanları bile zaman zaman etkileyen bir performans gösterecekti. Menşevik vekillerden biri olan Cher, hitabet yeteneği nedeniyle onun için “Rusya’nın Bebel’i olabilir” demişti. Bu sözleri sarfettikten bir süre sonra Malinovski’nin marifetiyle tutuklanacak olanlardan biri oldu.
Malinovski’den Bolşevikler Nasıl Yararlandı?
Malinovski bir yandan doğrudan doğruya Okhrana tarafından denetleniyor ve zaman zaman da sansür ediliyor olsa bile Duma’da Bolşeviklerin çizgisinin savunulmasında ve bu sayede Bolşevik Partinin legal olarak yayınlamaya başladığı yayın organları olan Pravda sayesinde çok yaygın ölçekte bir propaganda faaliyetini besleyen başlıca kaynaklardan biri oldu.
Ama Bolşevik Parti ondan sadece bu legalitenin istismarı bağlamında yararlanmakla kalmıyordu. Zira bir yandan da parlamenter dokunulmazlığı sayesinde Malinovski sık sık Rusya dışına çıkabilmekte ve çoğunlukla Galiçya’da Lenin’le başbaşa buluşmakta ve ondan (herhangi bir örgütsel bilgi alamıyor olsa da) propaganda faaliyetinin çerçevesini belirleyen talimatları düzenli olarak alıp açığa çıkmama kaygısıyla yerine getirmekteydi. O kadar da değil; bu Okhrana ajanı uluslararası sosyalist hareketi nezdinde de tanınan ve itibarlı bir bolşevik olarak görülüyordu. Onun bu şöhretinden Lenin bolşevikler RSDİP’ten kesin olarak koptuktan sonra Avrupa sosyalist hareketi içinde sekter bir örgüt olarak adeta tecrit edilmek istenen hareketin muhtelif örgüt ve çevrelerle temas etmesini sağlamak üzere yararlanmayı da ihmal etmiyordu. Bu maksatla bazan birlikte Avrupa’nın çeşitli yerlerine birlikte gitmekteydiler. Zira Duma’da RSDİP grubunun başkanı olmasından itibaren Malinovski aynı zamanda Uluslararası Sosyalist Büro nezdinde Rus sosyal demokratlarının temsilcisi olmuştu. Sonrasında da orada Bolşevik Partinin kabul gören bir sözcüsü olarak kalacaktı. Kuşkusuz bütün bu etkinlikler Bolşeviklerin işine yararken Okhrana’nın pek yararlanabileceği ilişkilere ulaşmıyordu.
Ne var ki Malinovski’ye parti tarafından verilen görev kadar değildi rahat seyahat edebilmesi ve Rusya içinde de temas kurmakta zorlanmaması nedeniyle Malinovski’ye polisin devrimci örgütlere sızma yöntemleri üzerinde çalışmak üzere kurulan komisyonda da görev verilmişti! Hatta Lenin onun o sıra Paris’te bulunan ve Okhrana ajanı Azev’i deşifre etmiş olması nedeniyle “Devrimin Scherlock Holmes’u” diye de anılan narodnik militan Vladimir Burtsev ile ilişkilenip birlikte çalışmalarını sağlamıştı. İşte bu Okhrana’nın işine gelebilecek bir bağlantı olabilirdi. Her ne kadar devrimden sonra öğrenileceğine göre Burtsev’in de Okhrana içinde güvenilir bir ajanı vardı. Ama bu ajanın Malinovski’nin Okhrana ile ilişkisi bakımından bir istihbarata hiçbir zaman ulaşamadığı anlaşılıyor. Mamafih sonradan yazdıklarına bakılırsa Burtsev kendisinden Duma’dan istifa edinceye kadar şüphelenmemiş olsa da, bu “fazla meraklı bolşevik”e bazı hassas bilgileri vermemeyi tercih etmişti.
Malinovski Yavaş Yavaş Kuşku Uyandırmaya Başlıyor
1913’ün Kasım ayında Malinovski bir kez daha bu sefer Krakow’da Lenin’le buluştu. Bu görüşmede Lenin kendisinden Duma’da Menşeviklerle uzlaşmayı reddeden bir konuşma yapmasını istedi. Ne var ki Okhrana’nın talimatıyla Malinowski bu konuşmayı yapmayacaktı. Bu görevi yerine getirmemiş olması tatsız bir durum yaratsa da bazı mazeretlerle tutumunu mazur göstermeyi başardı. Üstelik bu olaydan bir ay sonra Viyana’da toplanan Merkez Komitesi toplantısında Stalin’in adayı Şahumyan’a Menşeviklere karşı çok yumuşak olduğu gerekçesiyle itiraz edip onun yerine kendisi gibi bir başka ajan olan Çernomazov’un Pravda editörleri arasına girmesini sağlayan da o oldu. Bununla birlikte Malinovski hakkında ihbar ve şikayetler de bu süreçte birikecekti.
Lenin’e 1913’te gönderdiği bir mektupla Malinovski’nin Okhrana’ya çalıştığını ihbar eden ilk kişi gençlik yıllarından beri yakın arkadaşı olan Menşevik Martov oldu. Lenin bunu Menşeviklerin Malinovski’nin etkili faaliyetini önlemek için akıl ettikleri bir oyun olarak gördü ve itibar etmedi. Hatta bunun ardından Stalin’in Martov’un kız kardeşini ve eniştesi Fedor Dan’ı Malinovski aleyhinde bir takım işler yapmaları halinde pişman olacaklarını söyleyerek tehdit ettiği de söyleniyor (Montefiori, Genç Stalin, Vintagebooks 2007).
Daha sonra kısa tutukluluğunun ardından Lenin’le bizzat görüşmeye gelen Buharin Sverdlov, Stalin ve Orjonokidze’nin yanısıra Avrupa’dan Rusya’ya geçişinden kısa zaman sonra kendisinin de yakalanmasına yol açan Malinovski’nin bir Okhrana ajanı olduğu hakkındaki şüphelerini paylaşacaktı. Lenin bunların söylenti olduğunu ve böyle dedikodulara itibar edilmemesi gerektiğini söyleyerek Avrupa’da yetişmiş genç ve deneyimsiz bir Bolşevik olan Buharin’i tersledi. Sonrasında da Buharin ile hep mesafeli bir ilişkisi oldu.
Lenin Malinovski’ye sonuna Kadar Sahip Çıkıyor
Açıkçası Lenin Okhrana arşivleri açılıncaya kadar Malinovski hakkındaki ihbar ve söylentilere itibar etmedi. Onu Merkez Komitesine ısrarla önerenin kendisi olması bir yana, onun Duma’daki etkinliği sayesinde Bolşeviklerin legal çalışmayla illegal çalışmayı birleştirme noktasında önemli bir rolü olduğuna sahiden inanıyordu. Bilhassa likidatörlere karşı mücadelede Bolşeviklere önemli avantajlar sağladığı düşüncesini taşıyordu. Bu kanaatini herşeye rağmen sonuna kadar korudu. Doğrusu paradoksal biçimde Malinovski’nin rolü tam da Bolşeviklerin legal çalışma ile illegal çalışmayı tek bir illegal bünye ile yürütme konusundaki iddiaları bakımından paha biçilmez bir katkı sunmaktaydı.
Nitekim partinin Sverdlov gibi muazzam bir örgütçüsünün Malinovski marifetiyle yakalanıp tutuklanması örgütlenmeyi sekteye uğratan bir gelişme olmuş değildi. Bilakis Sverdlov’un Bolşeviklerin en yetenekli örgütçülerini kah hapiste kah Sibirya’daki sürgün sırasında yetiştirip devşirdiği ve bolşevik kadroları en iyi tanıyan örgütçü haline bu tutsaklık deneyimi sayesinde geldiği artık bir sır değil.
Öte yandan örneğin Stalin’in de Malinovski tarafından tutuklatılması onun da bir parçası olduğu konspiratif faaliyetler yürüten teşkilatın ortadan kalkmasına yol açmamıştı. Bu gelişmeler bilakis bolşeviklerin örgüt olarak yetkinleşmesinin ve pekişmesinin önünü açan yeni ve tanınmamış bir çok militanın ortaya çıkıp faaliyetin yükünü omuzlamasının önünü açmaktaydı. Beri yanda da bu “yer altı örgütü”nün fikirleri günü gününe Duma üzerinden ve legal propaganda kanalları üzerinden en geniş ölçekte yayılıyor ve hatta uluslararası sosyalist hareketin de izlediği bir mecrada propaganda ediliyordu.
Nitekim Lenin sonradan ““Solculuk” Komünizmin Çocukluk Hastalığı” kitabında şöyle diyecekti:
“Öte yandan legal çalışmadan illegale hızla geçiş, her şeyin “gizlenmesini” ve özellikle partinin genelkurmayının, liderlerin gizlenmesini gerektirdiğinden, bizde bazan çok kötü sonuçlar da verdiği olurdu. Bu sonuçların en kötüsü, 1912’de, provokatör Malinovski’nin Bolşevik Merkez Komitesine girmesiyle oldu. O, en değerli ve en fedakâr arkadaşlarımızdan onlarca ve onlarcasını yakalattı ve onları hapishanelere attırarak içlerinden birçoğunun erken ölümüne neden oldu. Eğer Malinovski daha büyük bir kötülük yapamadıysa, bu legal çalışmayla illegal çalışma arasındaki ilişkiyi doğru tespit etmiş olmamızdandır. Güvenimizi kazanmak için, Malinovski, Partinin Merkez Komitesinin üyesi ve Duma’da milletvekili sıfatlarıyla bize legal günlük gazeteler yayınlama işinde yardımcı olmak zorundaydı. Bu gazeteler, çarlık düzeninde bile, Menşeviklerin oportünizmine karşı mücadele ediyor ve Bolşevizm’in temel ilkelerini üstü örtülü biçimde yayıyordu. Malinovski, bir eliyle bolşevizmin en iyi militanlarından birçoğunu hapishaneye ve ölüme gönderirken; öteki eliyle legal basın yoluyla on binlerce yeni bolşeviğin eğitilmesine yardım etmek zorundaydı. İşte bir durum ki, gerici sendikalarda devrimci çalışmayı yürütmeyi öğrenmekle görevli bulunan Alman yoldaşlar (İngiliz, Amerikan, Fransız ve İtalyan yoldaşlar da) üzerinde uzun uzun düşünmelidirler.
Kimi ülkelerde, ki bunlara en ileri ülkeler de dâhildir, burjuvazi, komünist partilerine elbette ki provokatörler gönderecektir. Bu tehlikeye karşı savaşmanın yollarından biri, legal çalışmayla illegal çalışmayı akıllıca birleştirmektir.”
Malinovski’nin Merkez Komitesine seçildiği Prag Konferansı’nda legal alandaki çalışmaları yönetenlerle illegal alandaki çalışmaları yönetenlerin birbirlerinden ayrılması ve birbirleriyle temaslarının olmaması doğrultusunda (açık oylama gizli sayım da dâhil olmak üzere) bir takım tedbirler alınmıştı. Yani bu tedbire göre legal alanın en tepesinde bulunan Malinovski’nin örgüt alanının detayları ve sorumluları hakkında bilgisi olmaması gerekiyor, öyle varsayılıyordu. Öyle olmadığı bilhassa Sverdlov ve Stalin’in tutuklanmasıyla ortaya çıkacaktı.
Buna karşılık ikili rolünü deşifre olmadan sürdürebilmek için Malinovski bir yandan Okhrana’nın istediklerini yerine getirirken beri yandan da çoğu Lenin tarafından kaleme alınmış konuşma metinlerini Duma’da okumak zorundaydı. Sonra da bu konuşma metinleri bildiri olarak basılıp Bolşevikler tarafından yaygın propaganda malzemeleri olarak kullanılıyordu. Kuşkusuz bazan çok sert bulunan metinlerin polis tarafından sansürlenip kendisine verildiği de oluyordu. Hatta emperyalist savaşın patlak vermesiyle Okhrana artık Malinovski’nin faydadan çok zarar vermekte olacağını fark edip onu sahneden çekmeye karar verecektir.
Zaten Malinovskinin sansür edilmesinin bile bazan sağlanamadığını da öğreniyoruz. Tersinin olduğunu da öğreniyoruz. Duma’nın muhafazakar başkanı Rodzianko bir seferinde onun bir konuşmasından çok etkilenip kendisine ters geldiği halde sözünü kesmeden dinlemeye koyulduğunu sonradan itiraf edecekti. Mamafih ortaya çıkan bilgi ve belgelerden Okhrana’nın Malinovski’nin kendileri için çalıştığını Rodzianko’ya bildirdiğini de öğrenmiş bulunuyoruz!
Malinovski Bolşevik Parti Tarafından Hem Aklandı
Hem de Uzaklaştırıldı
Lenin’in Malinovski hakkında şaşkınlığa uğraması için Okhrana arşivlerinin açılmasını beklediğini sanmak da yanlış olur.
Tam emperyalist savaş patlak verdiği zaman ve Duma’da bir Bolşevik hatibin en etkili olacağı noktada Malinovski’yi yöneten polis şefi Junkovski Bolşeviklerin radikal bozguncu fikirlerinin yayılmasına yol açacağından endişe ederek onun Duma’daki varlığının tehlikeli olacağını fark etti; derhal istifa etmesini emretti.
Malinovski’nin 1914 Mayısında Rodzianko’ya istifasını bildirip Duma’yı terk etmesi Bolşevikler kadar Menşevikleri de şaşırtan bir gelişme oldu. Doğrusu kendisi de üzülmüş ve şaşırmıştı.
Krupskaya’nın aktardığına göre Lenin bu beklenmedik tutumun ilkin bir bunalım, bir sinir krizi gibi bir gelişmenin ürünü olduğunu düşündü ve bu kanaatini kendisiyle görüşene kadar muhafaza etti. Krupskaya bir seferinde Lenin’in kendisine “…ya söylentiler doğruysa…” diye tereddütle endişesini belirttikten sonra “yok öyle bir şey olamaz” deyip, Menşeviklerin ekmeğine yağ sürecek böyle bir kuşkuya meşruluk kazandırmamak gerektiğini vurgulayarak konuyu kapattığını anlatıyor. Hatta sonradan bu kanaatinin pekiştiğini de söylemek yanlış olmaz.
Zira Malinovski misyonunu tamamlayan pek çok ajan gibi ortadan kaybolmadı. Duma’dan ayrıldıktan sonra kaçıp gizlenmeyi seçmedi. Her ne kadar artık Okhrana ile işi bitmiş ve emekli sayılmış olsa da, daha önce de düzenli ve sık sık yaptığı gibi, Avrupa’ya geçerek partinin yöneticileriyle Galiçya’da temas etti. Sadece önceden olduğu gibi bizzat Lenin’le görüşmekle kalmadı.
Herkesi şaşırtan bu disiplinsizliği nedeniyle bir parti komisyonunun karşısında bu davranışının hesabını verdi. Lenin’le Zinoviev’in yer aldığı ve Polonya asıllı bolşevik Ganetski’nin (Haniecki/Fürstenberg) başkanlığını yaptığı parti komisyonu tarafından uzun boylu sorgulandı. Bu sorgulama sırasında Lenin bir ara kendisiyle birlikte çalışan narodnik kökenli Burtsev’in de tanıklığını istedi. Bu ünlü “ajan detektifi” de, her ne kadar “tatsız bir kişilik” ve “sorumluluklarını yerine getirmeyen bir alçak” olsa da Malinovski’nin ajan olduğunu düşünmediğini söyleyecekti. Doğrusu Malinovski’nin asıl suçu da bu komisyonun ilgi alanında değildi.
Sonuçta komisyon Temmuz 1914’te Malinovski’nin savunmalarına ikna oldu ve ajan olduğu hakkındaki kuşku ve iddialarının reddine karar verdi. Oysa Malinovski 1918’deki yargılanması sırasında bu görüşmeye giderken gerçekleri Lenin’e anlatmayı düşündüğünü ama onun kendisine güvendiğini fark edince vaz geçtiğini söyleyecekti.
Malinovski 1914’te Aklanmadı
Bu sorgulamanın ardından Malinovski sadece bir bakıma aklandı. Bir bakıma; zira her şeye rağmen partiyle bütün ilişkileri kesilecekti. Bu bakımdan Malinovski’nin ajan olduğuna hükmedilmemiş olsa bile, aklandığı söylenemez. Aksine Duma’daki görevini üstelik en kritik bir dönemde bırakıp gitmesi nedeniyle “ağır bir disiplin suçu işlediğine ve örgütlü Marksistler arasında artık yer alamayacağına” karar verilmişti.
Dolayısıyla Uluslararası Sosyalist Büro’ya da Malinovski’nin artık kendilerini temsil etmediği ve yerine Litvinov’un atandığı bildirilecekti. Hatta Moskova’da partiyle ilişkili bir yayında çalışan eşi Stefania Malinovskaya’nın da ilişiği kesilecekti. Ayrıca Duma’daki Bolşevik Grubun başına yeni bir başkan seçilmesi ve Moskova’dan yeni bir bolşevik vekil seçilmesi için hazırlık yapılmasına karar verildi. Tabii Merkez Komite’de ondan boşalan yere yine Metal işçileri sendikasından bir işçi olan Kiselev kooptasyonla gelecekti.
Malinovski’nin disiplinsizlik nedeniyle partiyle tüm ilişkilerinin kesilmesinin ardından Duma grubunun yeni başkanı olan Petrovski’ye gönderilen telgrafta “sorumsuz firarın sonuçlarını kararlı biçimde göğüsleyebilirsiniz …endişe edecek bir şey yok … siyasi intihar” yazılmıştı. Gerçekte bir intihar söz konusu olmasa bile Malinovski’nin ajan misyonu sona ermişti.
Sonrasında Lenin de “görev kaçkınını acımasız biçimde yargılayıp cezalandırdık. Söylenecek bir şey yok. Konu kapanmıştır” diye yazacaktı. Menşevikler bakımından ise konu kapanmamıştı. Bu vesileyle Bolşeviklere karşı başlattıkları karalama kampanyasını sürdürüyorlar ve ister istemez konunun sert polemiklerle sürdürülmesine neden oluyorlardı.
Böylelikle artık Malinovski‘nin bir ajan olarak üstlenebileceği bir misyon da kalmamıştı. Yani 1917 devriminin en kritik anlarında Bolşevik hareketin etkili bir mevkiinde Okhrana’nın bir elemanı (1905’te Gapon’un olduğu gibi örneğin!) olmayacaktı. Kimileri Okhrana’nın böyle bir kritik dönemde elindeki böyle önemli bir elemanı emekliye ayırmakla kendi “ayağına sıktığını” düşündü. Oysa besbelli ki Okhrana’nın deneyimli şefi Junkovski savaş koşullarında Malinovski’nin Duma’daki varlığının kendisinden çok Bolşeviklerin propagandasına hizmet edeceğini farketmişti. Veyahut Bolşeviklerin Merkez Komitesinde yıllardır bir Okhrana ajanının bulunduğunun ortaya çıkmasının böyle bir kritik dönemde kendileri için daha zararlı olabileceğine hükmetmişti. Kaldı ki Azev yahut Gapon örneklerinde olduğu gibi nokta vuruşlarında işe yarayan ajanlardan farklı olarak ister istemez iki tarafın da kullandığı bir ajan olmak durumundaki Malinovski’nin kendini gizlemek için bile olsa Bolşevikler tarafından kullanabilmesine sarsılmakta olan Çarlık rejiminin tahammülü olmadığını görüyordu.
Hem Okhrana’dan Hem Bolşevik Partiden Uzaklaştırılan Malinovski Nihayet Kendi Hayatını Yaşamaya Karar Veriyor
Doğrusu Malinovski’nin savaş koşullarında Duma’da başının belaya girmesinden korktuğunu düşünenler de az değildi. Belki bu nedenle işsiz kalan Okhrana ajanı sanki bunun aksini göstermek ister gibi sorgulamanın ardından Rus ordusuna katıldı; cepheye gitti. 1905 savaşından buna yabancı değildi. İlk fırsatta kasten Almanlara esir düştü. Magdeburg yakınındaki Altengrabow kampına kondu. Bu kampta geçirdiği süre boyunca Rus askerleri arasında devrimci/bozguncu bir propaganda faaliyetini başka bolşevikler gibi sürdürdü. Esir Askerlere ekonomi politik seminerleri, Erfurt programının eleştirisi üzerine seminerler vb. veriyor ve bunları da düzenli rapor ediyordu. Son mahkemedeki savunmasında “hayatımın en mutlu dönemi Alman esir kampında esir Rus askerleri arasında Bolşevizm propagandası yaptığım iki buçuk yıldır” diyecekti.
Cephedeyken ve esir kampındayken Lenin’le irtibatını da sürdürüyordu. Malinovski 1916’nın ilk yarısında Lenin’e beş mektup göndermişti. Lenin’in de yakınlarına yazdığı bazı mektuplarında Malinovski’nin yetenekleri konusunda yanılmadığını belirttiği ve bu faaliyetlerinden övgüyle bahsettiği görülüyor.
Doğrusu Lenin’in kişi olarak Malinovski’ye özel bir bağlılığı ve güveni olmasından ziyade onun zaafları ve meziyetleriyle kendi kafasındaki devrimci işçi tipini temsil ettiğine daima inandığını düşünmek yanlış olmaz.
Bu arada Malinovski’nin hayatının bu son epizodunda ilerlerken “ajan dedektifi” Burtsev de önce fazla ilgi göstermediği Malinkov ile daha yakından ilgilenmeye başlamıştı. Yeni araştırmaları sonucunda (ve Okhrana’daki ajanından elde ettiği verilerle de olsa gerek) kuşkuları arttıracak verilere ulaşmayı da başardı.
Nihayet Şubat devriminin patlak vermesinden beş hafta önce Burtsev Malinovski hakkındaki olumsuz görüşünü kesinleştirip onun ajan olduğu hakkındaki yargısını bildirecekti. Ama o zaman da bu ifşaatın artık bir ehemmiyeti olmayacaktı.
Üstelik, ilginçtir, devrimin ateşi içinde alt üst olmuş ve kısmen tahrip edilmiş Okhrana arşivleri ele geçirilip incelendiğinde, ilk başta Malinovski ile ilgili bir bulgu da çıkmadı. Burtsev’in bulgusunu doğrulayan olgular sonradan ve bilhassa Malinovski’nin itiraflarıyla açıklığa kavuşacaktı.
Devrimin kesin zaferinden ve Okhrana’yla ilişkisinin kesin olarak ortaya çıkmasından kısa süre sonra ve Brest Litovsk anlaşmasını takiben Almanya esir askerleri serbest bırakmaya başladı. Malinovski de bunlar arasındaydı. Ama kaçıp kendini unutturacağı yerde serbest bırakıldıktan bir süre sonra 1918 yılında kendi ayaklarıyla Rusya’ya döndü. Mahkemede bu tutumunu “Rus devriminin dışında yaşamaya tahammül edemezdim” diyecekti.
Bir süre kendini tanıtıp tutuklanmaya çalıştıysa da kim olduğunu çoğu genç olan militanlara anlatamadı. Nihayet Petrograd’dan kendisini tanıyan Bolşeviklerden Gessen onu Çeka’ya teslim etti.
Malinovski kendisini yargılayan Devrim Mahkemesinde “yaptıkları nedeniyle idamı hak ettiğini” savundu ve “çifte kişilikli yaşamı nedeniyle çok azap çektiğini” dile getirdi.
Mahkeme heyeti ve başkanı Krilenko bunu “affa uğramayı umud eden bir maceracının blöfü” olarak değerlendirip hem savcının, hem sanığın talep ettiği cezaya hükmetti. Birkaç saat sonra bu karar Kremlin Sarayının avlularından birinde Malinovski’nin ensesine sıkılan bir kurşunla infaz edildi. (Bkz. Victor Serge, Bir Devrimcinin Anıları)
İlginçtir İç savaş sırasında Kızıl Ordu’yu en çok zorlayan Beyaz ordu komutanlarından biri olan ve Sosyalist Devrimcilerin yanısıra Bolşevikler dâhil birçok devrimcinin gıpta ettiği bir devrimci olarak bilinen Boris Savinkov da benzer bir şekilde bir gün Polonya sınırındaki bir Kızıl Ordu Karakoluna teslim olup aynı akıbete yürüyecekti (Bkz. Komünistlerin Gözüyle Siyasi Portreler, KöZ Yayınları).
* Bu Portre İçin Lenin Toplu Eserleri ve Ralph Carter Elwood’un “Roman Malinovsky A Life Without A Cause”, Oriental Research Partners Newtonville Massachusets 1977 Biyografisinden yararlandık.
Malinovski’nin tartışmasız bir sembol olarak damga vurduğu dönem aynı zamanda legal çalışmayla illegal çalışmayı mekanik biçimde birleştirmeye çabalayan Sosyalist Devrimcilerin de tıkandığı bir dönem olmuştu. SR’ler bir yanda legalist tasfiyeciliğe savrulan “Peşokonov”culara öte yanda da köylüler arasında yuvalanmış amatör narodniklere dönüşüp ayrışmaktaydı. Bolşevikler kentlerde SR’lerin nispeten önünü kesmekle birlikte, köylüler arasında çalışma yürütmedikleri için bu popülist akımın kökünü kazıyamadıklarını bir bakıma Komünist Enternasyonal’in üçüncü ve dördüncü kongrelerinde itiraf edip ders çıkaracaklardı.
Ajan Malinovski’nin Hayat Öyküsü
Nasıl Okunmalı?
Roman Malinovski’nin hayat hikâyesi on dokuzuncu yüzyıl boyunca Rusya’daki devrimcilerin şekillenmesinde önemli bir rol oynayan Rus Edebiyatının dünya çapındaki eserleri ışığında okunduğunda şaşırtıcı değildir. Rus devrimine damga vuran kuşağın nasıl şekillendiğini anlamak için bu eserlerin katkısı paha biçilmez değerdedir. Bu yönüyle Malinovski gibilerin karmaşık kişiliğini değişik yönleriyle bu eserlerin kahramanları üzerinden de tahayyül edip kavramak zor olmaz. Hiç kuşkusuz Rus edebiyatının ve aynı zamanda dünya edebiyatının büyük romancılarının ilham aldığı topraklarla Malinovski kişiliğinin yoğrulduğu topraklar aynıdır. Bu bağlantıyı kuranlar da az değildir ve daha da olacaktır. Ama işin bu yönünü sosyologlara ve edebiyat meraklılarına bırakmak daha doğru olur.
Mamafih Malinovski’nin hayat hikâyesinden komünistler bakımından öğrenilecek şeyler bunların ötesinde olsa gerektir.
Türkiyeli devrimciler cephesinde Malinovski örneği pek yaygın olarak bilinip zikredilmese de, ekseri devrimci örgütlere sızdırılan polis ajanları yahut gözaltında ajanlaştırılan devrimciler bakımından ele alınır. Doğrusu bunun için Rus devriminin deneyimlerine gitmeye de fazla gerek yoktur. Zira bilhassa 12 Eylül döneminde ve sonrasında bu tür sızma ve ajanlaştırma girişimleri bakımından Türkiye ve Kürdistan’daki devrimci örgütlerin deneyimleri ve hafızası da yeterince zengindir; üstelik daha somut ve günceldir de.
Pek çok örgütün militanları arasına gözaltı ve sorguda örnek tutumlar almış pek çok devrimci olduğu gibi, çözülmüş olanlar, işbirliğini kabul edenler ve bu suretle devrimci örgütlere ve genel olarak devrimci harekete zarar vermiş sıradan militanlar, hatta yönetici sorumluluğu üstlenmiş olanlar da az değildir. Bu itibarla siyasi polisin bu girişimlerine karşı tedbir alma konusunda Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketinin Okhrana tertiplerine ve Malinovski, Papaz Gapon, Azev vb. Rus örneklerine bakmaya fazlaca ihtiyacı yoktur.
Bununla birlikte özellikle Malinovski’nin hikâyesi bir başka yönüyle üzerinde durulmayı hak ediyor. Söz konusu olan Lenin’in Malinovski’nin ajan olduğu hakkındaki ihbarlara itibar etmeyip onu desteklemekte ısrar edişinin ardındaki yaklaşımdır.
Kimileri bu örneğe bakarak Lenin’in dikkatsiz hatta ihmalkâr bir tutum gösterdiğine hükmedebilir. Doğrusu böyle de söylenebilir. Ama Lenin’in bu konularda özensiz ve dikkatsiz davranmak gerektiğine dair bir yaklaşıma sahip olduğunu söylemek bambaşka bir aymazlık olur. Zira tam tersi doğrudur.
Lenin’in Malinovski’yle tanışır tanışmaz Merkez Komitesine önermesi ve Okhrana arşivleriyle Malinovski’nin itirafları gerçekleri ortaya dökünceye kadar sahip çıkmasının ardındaki düşünceyi anlamak için o dönemin siyasi konjonktürünü ve Bolşeviklerin takip ettikleri taktik tutumun anlamını akla getirmek gerekir.
Azev ve Gapon’dan Malinovski’ye
Malinovski’nin Okhrana’nın ağına düşmesi ve önce Petrograd Metal İşçileri sendikasının yönetimine, oradan da RSDİP’in Bolşevik kanadının yönetimine dahil olmasına ön gelen evreyi hatırlamakta yarar var.
Söz konusu olan bir Ortodoks Papazı olmanın yanısıra bir Okhrana kışkırtıcı ajanı olan Georgi Gapon’un tertiplediği ünlü Kanlı Pazar provokasyonunun 1905 devrimine yol açmasını takip eden dönemdir. Bu döneme damga vuran kendisi de gençliğinde devrimci hareketler içinde yer aldıktan sonra Okhrana şefi olan Sergey Zubatov’un adı ve yöntemleridir.
Zubatov önce Rusya sosyalist hareketinin kurucu bileşenlerinden olan Yahudi sosyalist hareketine (Bund) karşı bir çakma polis örgütü olarak “Makine sanayii işçileri dayanışma örgütü”nü kurdurmuştu. Himayesindeki bir başka ajan olan Papaz Gapon’a da Rusya Fabrika ve Değirmen İşçileri Sendikası adlı benzer bir örgüt kurdurmuştu. Petrograd’da kurulan ve “Rus İşçisi” isimli gazeteyi çıkaran Bağımsız Sosyal Emek Partisi de aynı dönemin ve zihniyetin ürünüydü.
Sosyalist Devrimciler arasına yerleştirilmiş bir başka ajan olan Azev vasıtasıyla SR’ler tarafından tertiplenen suikast sonucunda polis şefi Plevhe öldürüldükten sonra, Zubatov hayatının risk altında olması kaygısıyla mesleği terk edip ortadan kaybolmuştur. 1917 Şubat devriminin ardından da intihar edecektir. Ama Zubatov istifa etmiş olsa da işçi hareketi içinde devrimci örgütlere karşı polis örgütleri kurma tertipleri bir süre boyunca onun adıyla “zubatovtchina-zubatovculuk” diye anılmıştır.
İşte Malinovski’nin Okhrana talimatlarıyla çalışmaya başlaması Rusya devrimci hareketi içindeki bu çakma polis örgütlerine karşı uyanıklığın arttığı ve “zubatovculuğa” karşı reflekslerin geliştiği dönemde olacaktır.
Aynı dönem RSDİP içinde Menşeviklerin ve Troçki’nin başını çektiği merkezcilerin illegal örgütleri tasfiye edip legale çıkmayı savunan “Likidatörler” akımının yükselmekte olduğu sürece rastlar. Bir başka deyişle illegal örgütlerin tasfiye edilip tamamen legale çıkılmasını teşvik etmek için siyasi polis tertiplerine ihtiyaç yoktu. Üstelik Bolşevikler legalist tasfiyecilere olduğu kadar sol oportünistlere kaarşı da şiddetle karşı çıkıyorlardı ve Azev yahut Gapon örneklerinde olduğu gibi kimi terör eylemlerinin tertiplenmesini sağlayacak provokatörlerin dikiş tutturacağı bir akım değildi. Tersine Okhrana’nın Likidatörlerin etkisine kapılmayan Bolşevikleri içeriden ve onların suyuna giderek çökertmeye ihtiyacı vardı.
Malinovski’nin ajanlaştırılması bu çerçevede Okhrana’nın gündemine girdi. Metal işçileri arasındaki etkinlikleriyle ve sosyalistler arasındaki itibarıyla dikkat çeken Petrograd Metal İşçileri Sendikası sekreteri Roman Malinovski, o zaman Rusya’daki herhangi bir sosyalist örgütte yer alabilecek bir militan görünümü taşıyordu. Nitekim menşevikler de ondan övgüyle söz eden ifadeler kullanıyor, yazılar yayınlıyorlardı. Onu saflarında görmek istemeyecek örgüt yoktu. Birinciliği Okhrana aldı.
Malinovski, açıktır ki önceden bilinen kışkırtıcı ajanlar gibi suikast planları, kanlı ayaklanmalar gibi eylemler tertiplenmesinden yana bir profili temsil etmiyordu. Buna karşılık likidatörlerin legale çıkma arayışları karşısında o dönemin en radikal tutumunu temsil eden Bolşeviklerle aynı tutumu ifade ediyordu. Nitekim Likidatörlere karşı net bir tutum savunan ve yetenekleriyle göze çarpan bu işçi Lenin’i heyecanlandıracak ve tereddüt etmeden yeni Merkez Komitesinde yer almasında ısrar etmeye yöneltecekti. Okhrana şeflerinin hesabı da buydu.
Konspiratif Çalışmaya Alternatif
İllegal Örgütle En Etkili Legal Siyasal Çalışma Sınavı
O zaman yasal çalışma olanaklarının nispeten açılmasıyla devrimci örgütlerin tamamen tasfiye olması savunanlar Rus sosyal demokratları arasında çoğalmaktaydı. Hatta bolşevik saflara da bu eğilim sızmaktaydı. Lenin ve bolşevikler likidatörlere karşı sıkı bir gizli örgütle bile etkili ve yaygın bir açık siyasi çalışma yapılabileceğini devletin en gerici kurumlarının dahi devrimci propaganda maksadıyla istismar edilebileceğini savunuyorlardı.
Mamafih bu konuda ne kadar titizlik gösterseler de Bolşeviklerin de Malinovski gibi ajanların sızmasına karşı mutlak bir tedbir almanın tılsımına sahip olmadıkları görülecekti. Üstelik o dönem Malinovski’nin tek örnek olmadığı da biliniyor.
Malinovski örneği de göstermiştir ki Babeuf ve Blanqui’den Narodniklere kadar muhtelif örneklerin de gösterdiği gibi, devletin konspiratif faaliyetlerine karşı daha konspiratif bir çalışma tarzı bulmak çözüm değildir. Çözüm illegal örgüt faaliyeti ile legal siyasal çalışmanın denetlenmesi ve uyumunun sağlanmasıdır.
Narodnik bir militan olan ağabeyinin başarısız suikast girişiminin ardından idam edilmesinden itibaren Lenin ısrarla bunu savundu. Konspirasyon olsa olsa Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın sonradan formüle edeceği gibi “legaliteyi istismar” çerçevesinde kalmalı ve asla siyasi faaliyetin oto-sansürle iğdiş edilmesine ve açık yaygın propaganda faaliyetinin konspiratif yöntemlerle ikame edilmesine varmamalıdır.
Bunun için legal alanda çalışan militanları sıkı bir disiplinle kendi plan ve kararları doğrultusunda çalıştırmayı becerecek ve herhalükarda kendi görüşlerinin yayılmasını ve kararlarının uygulanmasını sağlayacak, sağlam çelik disiplinli bir parti örgütüne mutlaka ihtiyaç vardı. “Ne Yapmalı?” dan itibaren bu parti modelini tarif etmiştir.
Bu parti modelinin en çetin sınavı da Malinovski’nin Merkez Komite’sine seçilmesini takip eden süreçte illegal parti örgütlenmesiyle legal siyasi faaliyetin yürütülmesi deneyimi içinde yaşandı. Belirleyici olan legal mevkilerde yer alan unsurların niteliklerinden çok bunların her hal ve şartta illegal olan partinin denetiminde bir siyasal faaliyet yürütmesinin mutlaka sağlanmasıdır.
Malinovski Deneyiminin Dersleri
Komünist Enternasyonal’de Kayda Geçti
Komünist Enternasyonal’in İkinci Dünya Kongresinde benimsenen “Komünist Parti ve Parlamentarizm” başlıklı tezler bir bakıma Malinovski’nin Bolşevik Parti tarafından kullanılmasının derslerini içermektedir bu deneyime de gönderme yapılmaktadır:
“Kitlelerin mücadelesi, bizzat biçimleri tarafından keskinleştirilen ve mantıki olarak kapitalist devlete karşı ayaklanmaya kadar uzanan, gelişim halindeki eylemlerden oluşan tam bir sistemdir. İç-savaşa dönüşmeye aday olan bu kitle mücadelesi içinde proletaryaya önderlik eden parti genel bir kural olarak, bütün legal mevzilerini güçlendirmek, bunları devrimci eyleminin ikincil destek noktaları haline getirmek ve bu mevzileri esas muharebe planına, yani kitlelerin mücadelesine tabi kılmak zorundadır.
Bu ikincil destek noktalarından birisi de burjuva parlamentosunun kürsüsüdür. Parlamenter eyleme bu kurumun burjuva karakterini öne sürerek karşı çıkılamaz. Komünist partisi yönetim mekanizmasının içine ve parlamentoya onların içinde organik bir çalışma yürütmek için girmez, bunları içinden baltalamak için girer. (Liebknecht’in Almanya’daki çalışması, Bolşeviklerin Çarlık Duma’sında, “demokratik
konferans”da, Kerenski’nin “ön parlamentosu”nda, “kurucu meclis”de ve yerel yönetimlerdeki faaliyetleri; nihayet Bulgar komünistlerinin çalışmaları buna örnek gösterilebilir).
Bu parlamenter faaliyet, herşeyden önce devrimci ajitasyon amacıyla, düşmanın manevralarını ifşaetmek üzere ve özellikle geri ülkelerde parlamento kürsüsüne büyük demokratik yanılsamalarla yaklaşan kitlelerin belirli fikirler etrafında toplaşmasını sağlamak için parlamento kürsüsünündan yararlanmaktan ibarettir ve yığınların parlamento dışındaki mücadelesinin görev ve amaçlarına tamamen tabi kılınmalıdır.
Bugüne kadar devrimci hareketin ve siyasetin dışında kalmış olan kırdaki emekçi yığınlar ve işçi sınıfınının bazı kesimlerinin siyasal bakımdan kazanılması yolunda seçim kampanyalarına katılmanın ve parlamento kürsüsün- den devrimci bir propaganda yapmanın özel bir önemi vardır.”(Bkz. Komünist Parti ve Parlamentarizm, Lenin Döneminde Komünist Enternasyonal Belgeleri cilt 1 s. 139-140 vurguları biz ekledik)
Aynı tezlerin “Devrimci Taktik” başlıklı bölümünde ise doğrudan polis ajanlarından söz edilmese de adeta Malinovski deneyiminin dersleri serdedilmektedir. Her ne kadar burada daha çok “parlamentoya girmek için çabalayan çıracı unsurlardan vb.” söz edilse de bunların, yani oportünistlerin “işçi hareketine sızmış burjuvazinin ajanları” olduğu da akılda tutulmaktadır.
Malinovski deneyiminin dersleri de “tedbirler” alt başlığı altında sıralanmaktadır ve bunlar Malinovski deneyimi sayesinde köşeli biçimde formüle edilmiş derslerdir.
Bu derslerin her başlığında döne döne parlamentolara giren komünistlerin mutlaka ve sürekli olarak partinin ve hatta bizzat Merkez Komitesinin denetimi altında ve onun talimatlarıyla hareket etmesinin sağlanması gereğinden söz edilmektedir. Vekillerin kendi başlarına ve kendi yetenekleriyle “icrayı meslek” etmelerine izin verilmemesi bir yana daima sokaktaki mücadelenin işçilerin ihtiyaçları doğrultusundaki parti talimatlarıyla çalışmasının güvence altına alınmasına aksi takdirde derhal geri çekilmeleri gerektiğine vurgu yapılmaktadır.
Konuşma ve müdahalelerinin mutlaka parti ve Merkez Komitesi tarafından belirlenmesi gerektiğine vurgu yapılmaktadır.
Bir başka önemli vurgu da şu sözlerde yansır:
“Komünist milletvekilleri mecliste işçinin, köylünün, çamaşırcının, çobanın anlayabileceği bir dil tutturmalıdır ki parti onların konuşmalarını bildiriler halinde yayınlayıp, ülkenin en geri köşelerine kadar yayabilsin.
Gerektiğinde işçi milletvekilleri basın tarafından veyahut bildiriler halinde çoğaltılması hedeflenen konuşmalarını bir metinden okuyarak yapabilmelidir.”
“Milletvekillerinin burjuva yasaları uyarınca belirli bir parlamenter dokunulmazlık hakkından yararlandıkları ülkelerde, bu dokunulmazlık hakkı illegal örgütlenme ve propagandaya hizmet etmelidir. Komünist milletvekilleri parlamentodaki çalışmalarını partinin parlamento dışındaki çalışmasına tabi kılmakla yükümlüdür.”
Bu şartlarda “bir kural olarak adayların işçiler arasından seçilmesi gerekir; büyük bir parlamenter deneyimi olmayan partinin basit üyelerinin aday olarak belirlenmesinden çekinmemek gerekir” de denmektedir.
Kuşkusuz bu tezlerde “partiye sızmış ajanlar da olsa bu tedbirlerle komünist vekiller denetlenebilir” gibi bir iddia yoktur. Ama bu tür mevkilere gelen militanların her zaman burjuvazi tarafından satın alınması ihtimali olduğunu göz önünde tutan bir yaklaşımın olduğu (tezlerin ilk bölümleri de göz önüne getirilirse) açıktır.
Bir başka deyişle bu tezler Malinovski deneyiminden çıkartılmış olumlu ve olumsuz dersleri mükemmel bir biçimde ifade etmektedir. Bolşeviklerin bir Okhrana ajanından bile bu doğrultuda yararlanabilmiş olmasının derslerini ifade etmektedir.
Komünist Enternasyonal’in tezleri Malinovski deneyiminin derslerini ve bu tür sızmalara karşı en etkili yöntemin ne olduğunu en net bir biçimde ifade eden dersleri ifade eder. Bir başka deyişle Bolşeviklerin illegal örgütle legal komünist siyasi çalışma deneyimini iade etmektedir.
Bu bakımdan besbelli bugün eksik olan ve ihtiyaç duyulan Malinovski türü tertiplerin daniskasına açık olan dünya şartlarında teknik olarak daha gizli ve tedbirli konspiratif bir profesyonel devrimciler örgütü değildir. Bunu tasarlamak ve yaratmak üzerinde yoğunlaşmakla yetinilemez. Aksine bu tür tertiplerin asıl çaresi tüm legal mevzi ve mevkileri denetleyebilecek kabiliyette bir devrimci partinin yaratılması ve bu partinin legale çıkmaya ihtiyaç duymadan en geniş kapsamlı açık siyasi çalışmayı yürütebilecek deneyim ve kapasiteye kavuşmasıdır.
Her ne kadar her teşbih mutlaka topal olsa da “teşbihte hata olmaz” sözünü hatırlamanın zamanıdır. Bugün legalist tasfiyeciliğin kol gezdiği ve PKK’nin HDP’nin hakkıyla siyaset yapamadığından şikayet eden liberallerin dört bir yanı sardığı koşullarda HDP vekillerinin asıl sorununun devletin “terörist” kabul ettiği bir örgütün gölgesinde olmasından ileri gelmediğini vurgulamak gerekir. Asıl önemli olan parlamentodaki bir grubun arkasında Komünist Enternasyonal’in 21 koşulunu sağlayan bir devrimci partinin bulunmamasıdır.
Bir kez daha yaklaşan seçimlere hazırlanırken kimlerin aday gösterileceği adayların hangi niteliklere sahip olması gerektiği konusu üzerinde değil asıl bu büyük eksiklik üzerinde durmak gerekir.
Merkez Komitesinde bir ajana rağmen dünyanın ilk ve başarılı proleter devrimine önderlik etmeyi başaran Bolşeviklerin izinden gitme iddiası bu amaca kilitlenmiş bir öncelikli ödevdir.
Malinovski’nin hayat hikayesi bu bilincin berraklaşmasına hizmet etmelidir. Bu deneyimin dersleriyle formüle edilmiş Komünist Enternasyonal’in tezleri de bu doğrultuda yolumuzu kaybetmememizi sağlayacak biricik kılavuzumuzdur.