“Komünistlerin Gözüyle Siyasi Portreler” broşür okumamızın 5. Oturumda “Paris Komünü’ne Hayat Veren Kadınlardan Biri: Louise Michel”in portresini ele aldık.
Konuşmacı yoldaş sözlerine Michel’in özel hayatını ele alarak değil tamamen bunlardan bağımsız bir devrimci yaşantısı olduğunu ve bizim bu devrimci yaşamı ele aldığımızı vurgulayarak başladı. Sözlerine şöyle devam etti:
“L. Michel, günümüzde anarşistler tarafından anılmaktadır. Anarşistler tarafından anılıp benimsenen Michel’in imzası olduğu “Anarşistler Bildirisi”nde fikirlerini yansıtmıştır. Anarşistlerin düşünce özgürlüğünün olduğu sınırsız bir çağda özgürlüklerini savunmayı hak ve görev bilmektedirler. Bu herhangi bir iktidarın varlığıyla bağdaştırılamaz. Eşitlik olmadan özgürlük olmaz ve herkesten yeteneği kadar, herkese ihtiyacı kadar düşüncelerini savunur Michel. Bunları her ne kadar anarşist temelli bir bildiride yayınlasa da burada tarif edilen eşitlik ve özgürlük anlayışı komünizmin temelidir. Bu bildiriyi Michel ile birlikte imzalayanlar kadının yerinin evi olduğunu düşünürken Michel içinde bulunduğu anarşist hareketi de eleştirerek bu fikirlere karşı çıkmıştır. Onunla birlikte aynı görüşleri savunan marksistler olsa da Michel anarşizmden kopamamış ve marksistlerle birlikte olmamıştır. 1. Enternasyonal üyesi olan Michel ile aynı görüşleri savunan marksistler olsa da komün barikatlarında marksistlere rastlamamaktadır. Zira o bizzat gidip sizin yeriniz bu barikatlardır diyerek marksistlere eleştiride bulunmuştur.
Komün sönümlendiğinde sadece L. Michel kışkırtıcılık yapmak vb. eylemlerde bilfiil yer almakla yargılanmıştır. Bu suçlarda yargılanırken savunmasında ‘Tüm varlığımı toplumsal devrime adadım ve bütün davranışlarımın sorumluluğunu kabul ediyorum. Mademki özgürlük için çarpan her yüreğe bir parça kurşun nasip olmakta ben de hakkımı isterim. Eğer yaşamama izin verirseniz intikam diye haykıracağım’ cümlelerini dile getirmiştir.
Sürgün cezası olan Michel kararı temyiz etmeyerek sürgüne gitti. Sürgünde de var olan ayaklanmalarda yer aldı. Yaşamının sonlanacağı son ana dek defalarca tutuklandı.
Parisli kadınların karşı devrim güçleriyle yapmak istedikleri barış görüşmelerine karşın Michel şu sözleri sarf etmektedir. ‘Hayır, Parisli kadınlar sonuna kadar savaş istiyorlar. Uzlaşma yapmak ihanet ve yenilgiye denk düşmektedir.’ Bu sözleri sarf eden Michel ile ona sahip çıkan anarşist ve feministlerin arasında benzerlik ilişkisi kurulamaz. Aksine bir ayrım noktası görülebilir. Bu ayrımı iki madde ile şu şekilde ele alabiliriz. Michel’in yaşadığı dönemde kadınlar geri konumda tutulurken o, barikatlarda silahıyla yer almak ve hatta barikatlara katılmayan erkekleri buralara katmaktan geri durmamıştır. Barikat kahramanlığını ve kadınları mücadelesine ortak ederken elinde taşıdığı bayrağın rengi daima kızıl olmuştur.
Michel barikatlarda elinde kızıl bayrak ile mücadele verirken bugün onun gibi cesaret gösterip mücadeleden kaçan anarşistlerin görevi bayrağın rengini siyahlaştırmak olmaktadır. Bugün Michel ardılları olduğunu söyleyenler sürekli hesapta, akılcı ve gerçekçi olmaktadır. Bu liberal düşüncelerin savunucusu olan anarşistlerin bugün Michel’e sahip çıktıklarını söylemek Michel’e saygısızlık göstergesidir. Michel’i benimseyen feministler de görülmektedir. Michel pratikte sonuna kadar eylemli mücadeleden kaçınmayarak özgürlük ve eşitlik savunuculuğu yaparken bugün söz ile yetinen ve izin verildiği taktirde eylemler düzenleyen feministler ona sahip çıkamamakla birlikte Michel’in tersi bir düzlemde yer almaktadırlar. Bu ters düzlemde yer alanlar ‘sahip çıkıyoruz’ söylemlerini benimseseler de onu belki de tanımadan Gezi barikatlarına koşan, iş yerlerini ve kondularını savaş alanına çevirmekte çekinmeyenlerle Michel arasında bağlantı kurmak zor değildir.
Bugün Michellere sahip çıkmak için günün liberallerinin dilinde yer almasına karşı çıkmak ve pratik mücadelesini yaşatmak komünistlerin ödevleri arasında yer almaktadır.”
Sunumun ardından soru-cevap bölümüne geçildi.
- “Sözlü bir şekilde yaptığı eylemleri sahiplenen feministler siyasete nereden bakmaktadırlar?”
“Feministler bir kadın hareketi olmakla birlikte siyasete baktıkları bir yer olmamaktadır. Feminizm bir burjuva ideolojisidir. Feminizm bizim açımızdan bastırılması gereken bir harekettir. Kadın sorunu var olan iktidarı alaşağı etmeden böyle burjuva ideolojisi olan akımlar asla bu sorunu çözemeyeceklerdir. Bastırılması gerekir dediğimiz ideolojinin eylemlerinde var olmamızın sebebi ise ortak bir kadın sorunu olduğunu söylerken bu kadın sorununun var olan devleti yıkmadan çözülemeyeceğini ifade etmektir. Gerçekleşen eylemler devlete karşı olmamakla birlikte bu eylemlerde solun teslimiyeti söz konusudur.”
- “Bizim değinmemiz gereken bir tehdit unsuru olmayan eylemlere katılan solun teslimiyeti değil midir?”
“Solun teslimiyeti, sadece iktidara karşı olmayan eylemler değil bu gerçekleştirilen her eyleme her pratiğe bir teslimiyeti bulunmaktadır. Bu da solun içerisindeki tasfiyeden kaynaklanmaktadır.”
- “Sol siyasetlerin feminizme yaklaşımından söz edildi bu solun geri çekilmesinden kaynaklı olabilir mi?”
“Solun geri çekilmesi söz konusu değildir. Feminizmin bir burjuva ideolojisi olduğunu belirttik hatta devleti yıkmaktan çekinen, Sovyetleri kurma gibi hedefleri olmayan aynı zamanda proleter devrimi savunmayanlar burjuva ideolojisine yedeklenir. “
Ek olarak şunlar dile getirebilir: Bugün Michel, Babeuf ve Kaypakkaya’nın tarihte önemli bir yer kaplayan savunmalarına bakıldığında hepsi aynıdır hatta Michel ve Babeuf birebirdir. Farklı dönemlerde yaşayan üç devrimcinin aynı savunmayı yapması şuna işarettir; aynı yolda yürüyenlerin devrim için kendini adayanların yolu er geç kesişecektir. Bu bir tesadüf değildir. Üç ismin de devrimci olmasındandır.”
Oturumumuz burada sonlandırıldı.
Yaşasın Komünistlerin Birliği!
1 Mayıs Mahallesi’nden Komünistler