TKH’ın “Bu düzen değişmeli ABD kovulmalı” şiarıyla örgütlediği konferans paneline katıldık. Prof. Dr. İzzettin Önder açılış konuşması yaptı. Ardından 2 oturum şeklinde gerçekleşen panellerde 10 kişi konuştu. İYİ-SEN ve İKD başkanı dışında kalan bildiklerimizin çoğu örgütsüz gazeteci ve akademisyenlerdi. Panellerin ardından Aysel Tekerek TKH’ın çizgisini içeren bir konuşma yaptı. Ardından bir TKH militanıyla genel siyasete dair tartışma yaptık.

‘’Bu düzen değişmeli ABD kovulmalı’’ şiarlı emperyalizmle mücadele konferansının günümüzde siyasi olguları yansıtmaktan uzak ve gerçeği çarpıtan bir konferans başlığı olduğunu belirttik. Buna binaen ABD’nin Erdoğan’a koşulsuz ve şartsız destek vermediğini ve iktidardan göndermek istediğini söyledik. Gönderme şekli olarak anayasal ve parlamenter yollar denediğini ancak gönderemediğini belirttik. Erdoğan’a karşı kurulan Amerikancı muhalefet cephesinin konsolide olamadığı ve AKP’nin yedek lastiği görevini yerine getirdiğini belirttik.12 Eylül Rejimi’nın en baskıcı, kanlı ve gerici bir evresine ulaştığını ancak Erdoğan’ın rejimi değiştirecek araçlara sahip olmadığını belirttik. ABD’nin emperyalist bir güç olarak gerilediğini ve farklı emperyalist ülkelerin karşısında zayıfladığını söyledik. Bu gerilemenin Türkiye açısından siyasi sonucunu, Erdoğan’ın bu gerilemeyi fırsata çevirmeye yeltenmesi olarak okumak gerektiğini söyledik.

Emperyalizme dair bakış açısı konusunda TKH’lı arkadaş antikapitalist bağlamın dışında antiemperyalizme değinmenin şoven bir tutum olacağını belirterek, konferans başlığındaki ‘’bu düzen değişmeli’’ şiarını hatırlattı. ABD emperyalizminin gerilemediğini ve farklı emperyalist blokların varlığını yadsıyan bir çizgiye sahip olduklarını söyledi. ABD’nin dünya ve bölge çapında hakim konumunu devam ettirdiğini belirterek Ortadoğu konusunda örnekler verdi.

Suriye konusunda ABD’nin ‘’böl, parçala ve yönet’’ stratejisini kullanmadığını ve 90’lı yıllardan bu yana Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerini siyasi etkisi altına almış emperyalist bloklar ile kavga ettiğini belirttik. Mevcut gerici burjuva diktatörlüklerini parçalamaktan ziyade onları kendi etkisine daha açık hale getirecek rejimlerin tesisini sağlamayı hedef haline getirdiğini belirttik. ABD’nin bu hedef doğrultusunda hareket yeteneğinin ve askeri basiretinin yeterli kapasitede olmadığını, dolayısıyla Suriye özelinde Esat liderliğinde Suriye’nin toprak bütünlüğüne razı olacağını belirttik.

ABD’nin ‘’böl, parçala ve yönet’’ hedefiyle hareket etmediğinin açık bir kanıtı olarak da Kürdistan sorununun yakıcı siyasi içeriğinin etkilerinden bahsi açtık. Dört gerici burjuva diktatörlüğü tarafından ilhak edilen Kürdistan’ın ve o topraklar üzerinde yaşayan ezilen ve emekçilerin farklı tempolarda kabaran ayaklanma ihtimallerinin varlığının, ABD’nin bölgedeki devletlere ‘’böl, parçala ve yönet’’ stratejisiyle yaklaşmasının önündeki en temel engel olduğunu savunduk. Asıl antiemperyalist olanın bağımsız ve birleşik Kürdistan şiarıyla hareket edenler tarafından elde edilecek strateji olduğunun altını çizdik. Emperyalist ülkelerin muhtemel bir Suriye’nin birliğinin tesisi sürecinde ellerini taşın altına koyacaklarını belirterek, emperyalizmin ve çağının siyasi gericilik doğurmaya sebep olacağını belirttik. Birliğin sağlanması sırasında yaşanması muhtemel olan Kürtlere saldırı konusunda ise Kürtlerin yanında olunmasının önemine değinildi.

Bu tespitlere cevap olarak TKH’lı arkadaş, ABD emperyalizminin Suriye’yi işgale yöneldiğini ve ‘’ABD, Suriye’den defol’’ şiarının doğru bir muhteva taşıdığını söyledi. Esad’ın, Suriye halkı ile antiemperyalist bir mücadele hattı ördüğünü belirterek Suriye’nin siyasi egemenliğini savunduklarının altını çizdi. Esad’ın siyasi birlik sürecinde Kürtlere yönelecek saldırıların yanında olmayacağını kişisel fikri olarak söyledi. Bu tartışmaların ışığında önceki tartışmaları anımsatarak ABD’nin Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da siyasi etkisini arttırmaya dönük hamlelere giriştiğini belirterek, mevcut gerici burjuva diktatörlüklerini siyasi bunalıma ve rejim krizine sürüklendiğini söyledik. Kitle ayaklanmalarının bu siyasi bunalımın bir sonucu olarak gerçekleştiğini söyledik. Türkiye’de ise bunun somut olarak yaşandığı bir konjonktür olarak Gezi Ayaklanması’nın yaşandığını söyledik. Siyasi krizin mahal verdiği bir ayaklanmanın parti, örgüt ve kitle anlayışlarını gündeme getirdiğini ısrarla belirttik. Kitlelerin idari yönden önderliğinin alınmasına dair çizgiyi mahkum etmek gerektiğini söyleyerek, ayaklanma anında kitlelerin kuyruğuna takılmadan profesyonel devrimci örgütün siyasi ajitasyon ve propaganda esnekliğine haiz olması gerektiğinin altını çizdik. Dolayısıyla ayaklanan kitleleri ortak kesen siyasi sloganın ortaya çıkarılması görevinin ancak Bolşevik tipte bir partinin yapabileceğini söyledik. Siyasal öznelerin, öznel ve sebatkar faaliyeti sonucunda ayaklanma örgütleyemeyeceğini ancak nesnel çelişkilerin sonucunda vuku bulacak bu tip ayaklanmalara önderlik etme misyonuna hazır bir partinin inşasına önem vermeliler dedik.

Parti meselesinde program üzerine de tartıştık. Ulusal sorun, ordu, Komintern’e katılmanın 21 koşulu gibi konuların yanı sıra komünist bir partinin programına proletarya diktatörlüğü yazması gerektiğini vurguladık. Arkadaş da programda sosyalizm yazılmasının bir mecburiyet olduğunu belirtti. TKH’ın yasal bir şekilde kurulduğunu söyledikten sonra sosyalizm yazılmış olmasının bir şeyi değiştirmediğini, kendilerine göre proletarya diktatörlüğü anlamına geldiğini ifade etti. Biz de sosyalizm hedefinin genel geçer bir ifade olduğunu söyledik. Komünist Manifesto’da sosyalizm türlerinin ayrımlarının yapıldığını, proletarya diktatörlüğünün barışçıl, seçimler ile gelecek “sosyalizm” şekillerinden farklı olduğunu, ayrıca Türkiye’de birçok sol partinin sosyalizm tanımını kullandığını, kendilerinin reformist olarak gördüğü partilerde dahi böyle olduğunu söyledik. Proletarya diktatörlüğünü programına yazan bir partinin komünist olduğunu kesin olarak ifade etmese de (merkezci partiler de yazabiliyor), asgari olarak bunu yazması gerektiğinin şart olduğunu söyledik.

Kürt hareketinin eleştirisi konusunda ‘’radikal demokrasi’’ konseptinin eleştirisi üzerinden hareket edilmesi konusunda açıklama yapan TKH’lı arkadaş bağımsız bir hattın kurulabilmesi için HDP ve CHP’de cisimleşen siyasi çizgiden ayrı durulması gerektiğini belirtti. İşçilerin ve emekçilerin seçim dönemlerinde bağımsız çizgi önderliğinde siyasi ve toplumsal bir güç olabileceğini söyledi. 24 Haziran seçimlerinde bu yüzden boykot kararı alındığını belirtti. Sosyalizmin maddi ve toplumsal şartlarının olgunluğa ulaşabilmesi için bağımsız hattın sınıf eksenli ele alınmasından bahsetti.

Seçimlere dair tutumumuzu anlatırken Erdoğan’ı yıkacak aktif kitlesel unsurların sokaklara çıktığını ve yüzde on barajını aşarak mevcut rejim krizini derinleştiren bir sürece neden olduğunu belirttik. HDP’nin program ve tüzüğünü kabul etmeyen ancak onun siyasi etkisine açık kitlelerin aktif bir unsur olarak seferberliklerini sağlayabilmek için HDP’nin reformist çizgisinin teşhirinin öneminin altını çizdik. HDP’nin emekçiler ve ezilenler cephesine yaptığı ‘’evlerinize dönün ve sağduyu’’ çağrılarının ezilenlerin önüne siyasi dönemeçlerde engel olarak dikildiğini belirttik. Radikal demokrasi tabanlı eleştirinin yeterli siyasi etkisi olan bir eleştiri konusu olmadığını belirterek, siyasi dönemeçlerde aldığı olumsuz konumun teşhirinin öneminin altını çizdik.

İstanbul’dan Köz Okurları