2020’nin ilk aylarında korona salgını başladığında Türkiye ilk etkilenen ülkelerden biri değildi. Çoğu ülkede karantinalar ve koronadan kaynaklı ölümler başlamışken Türkiye’de henüz rapor edilmiş bir korona vakası yoktu. Elbette tüm dünyayı yakından takip eden ancak dünyada gördüklerini dar ve yerel bir çerçeveyle değerlendirmeye alışkın olan burjuva sosyalistleri bu konuda da adım atmak konusunda gecikmedi. Hükümeti kapımızdaki salgını iyi yönetememekle suçladı, hükümetin salgın konusunda söylediği yalanları, beceriksizlikleri teşhir etmeye yöneldi. Sonrasında da henüz sokağa çıkma yasakları ve karantina uygulamaları başlamamışken hükümete tam kapatmaya gitme, illeri, işyerlerini karantinaya alma, işçilere ücretli izin verme gibi konularda çağrılar yapmaya başladı.
Tüm bunların Newroz’un tam öncesinde yaşanması da gönüllü karantina çağrılarına yeni bir anlam kazandırdı. Aslında meydanlarda, alanlarda çok görünmeden, muhalefeti “bölebilecek” konulara değinmeden “en geniş toplumsal muhalefet tabanını oluşturma” hedefiyle hareket eden Amerikancı muhalefetin peşine takılan muhtelif akımlar 2019 yerel seçimleri dönemine de göstermelik, önceki yıllara nazaran sönük ve daha önemlisi seçimleri gündem etmeyen, siyasetten uzak mitinglere imza atmışlardı. Bu kaygılarla Amerikancı muhalefetin peşinde hareket edenler için salgın, bir bakıma kullanışlı bir mazeret oluşturmuş oldu. Newroz hükümetten önce HDP tarafından iptal edildi, başvuru yapılmayacağı bildirildi. “Halkımızın sağlığını korumak için” 2020 Newrozu’nun balkonlardan kutlanması salık verildi.
Bu tavır elbette Newrozu takip eden 1 Mayıs’ın kaderini de tayin etmiş oldu. Sendika konfederasyonları 1 Mayıs’ın salgın koşulları nedeniyle iptal edilmesi taraftarı iken “sınıfın partisi” olduğunu iddia edenlerin kendi açmazları da ortaya çıktı. Bir yandan peşine takıldıkları burjuvazinin uşaklarından bağımsız hareket edemezken diğer yandan evlerinde kalma şansı olmayan işçilere “1 Mayıs’ta evde kal” demek içine düştükleri çelişkiyi daha açık gösterir hale geldi. Üstelik Newroz arifesinden farklı olarak bu kez hükümet de yasaklarına başlamış, 1 Mayısı da kapsayacak şekilde sokağa çıkma yasakları ilan etmişti.1 Mayıs öncesinde korsan yazılamalar ve eylemlerle sokağa çıkma yasaklarını delenler, yasağı delmenin kendisini devrimci bir tutum olarak sunmaya çalışanlar Newroz’da HDP’nin, 1 Mayıs’ta sendikaların gönüllü karantina tavrını eleştirmediler. Newroz’un nasıl olup da iptal edildiğini sormadılar. Bu yaklaşımdan bağımsız bir mücadele hattı örmediler. HDP çizgisinde hapsolmuş, onun çizgisini bozmayacak çap ve siyasi muhtevada kendi kadrolarını sokağa çıkararak bağımsız bir siyaseti ikame etmeye çalıştılar.
Yerellerde veya siyasetlerin bürolarında yapılan tüm eylem ve etkinlikler ise online toplantılarla, panel ve söyleşilerle ikame edildi. Toplanmaların hükümet tarafından yasaklandığı ve suç olarak kabul edildiği bir durumda toplananlara eleştiriler hükümetten önce yine soldan geldi. Salgına karşı duyarlılık sadece Amerikancı muhalefetle değil, hükümetle de solu aynı zemine getirmiş oldu. Öyle ya, bilim siyasetin üzerindeydi, korona öldürürken karşı devrimci olup olmadığına bakmıyordu. Bu koşullarda bilime kafa tutmak ancak aptallık olurdu.
Bir Yılın Ardından Değişmiş Görünen Tutumlar
Salgının birinci yılını geride bırakırken gerçekleşen 2021 Newroz mitinginde ise daha farklı bir tablo gördük. Geçtiğimiz yıl hükümet henüz yasaklarına başlamadan sol bilimsel verilerin diğer tüm ilkelerden önemli olduğunu teslim etmiş, Newroz yasaklarına tam destek vermişti. Oysa salgın tablosu açısından geçtiğimiz yılın Mart ayından farksız (hatta bilimi dinleyeceksek daha kötüye gitmekte olan) koşullar altında Newroz için alanlara çağrı yapıldı. Topyekûn iptal etme, alanlardan tamamen çekilme, evde kalma çağrılarını yükselten olmadı. Newroz mitingini organize edenleri ve mitinge katılanları sorumsuzlukla suçlayanlar da bu sene yoktu. Evde kalarak işçi sınıfının, ezilenlerin sağlığını koruma fikri geçen senede kalmış görünen 1 Mayıs arifesinde ise henüz 1 Mayıs platformundan bir açıklama ya da bir plan gelmedi. Hükümetin yeni yasaklar uygulaması beklenirken 1 Mayıs’ın da yine salgın ve yasaklar sebebiyle yapılamaması olasılık dahilinde, yapılan herhangi bir 1 Mayıs etkinliğinin de siyasi muhtevadan yoksun olacağı kesin görünüyor.
Peki ne oldu da bu tutum değişti? KöZ’ün arkasında duran komünistler geçtiğimiz yıl bilimi anlamadıkları konusunda eleştirilmişti. Acaba bizlerin takip etmekte zorlandığı birtakım bilimsel gelişmeler Newroz öncesi alanları doldurmanın korona salgını açısından zararsız olduğunu mu söylemişti?
Burada kendi pozisyonunu hükümetin pozisyonuna tabi olarak belirleyen bir sol görüyoruz. 2020’de gönüllü karantina ile başlayan serüvenin sonunda hükümetin korona karşısındaki tutumu alanları ne kadar doldurabileceğimiz konusunda belirleyici olmuştur. Bu yıl hükümetin alanları, toplanmaları açması, korona önlemlerini gevşetmesinin dahası kendi kongrelerini “lebalep” doldurmasının bir sonucu olarak Newroz’da alanlara çıkma tutumu yaygın şekilde savunabilir hale gelmiştir. Anlaşılan Türkiye’deki burjuva sosyalistleri için ‘her şeyin üzerinden olan bilimsel gerçekler’ hükümetin salgın karşısındaki tutumunun üzerinde değildi. AKP kongreleri yapıldığı için Newroz’da alanları rahatça doldurmak, 1 Mayısta da alanlara- hükümet izin verirse- çıkmak sağlık açısından tehdit oluşturmamıştır.
Elbette bu yıl hem kitlelerin hem de solun sokağa çıkma konusundaki tutumu da büyük ölçüde farklıdır. Geçtiğimiz sene en basit sokağa çıkma çağrısı büyük tepkilerle, neredeyse cinayet suçlamalarıyla karşılanırken bu sene etkinlikler düzenlemeye, sokağa çıkmaya, mitingler düzenlemeye daha olumlu bakılıyor. Sadece solun değil, kitlenin de önemli bir kısmı hükümetin emekçileri kontrol altında tutmak için korona önlemlerini kullandığının farkında. Üstelik 1 Mayıs hazırlıkları önce Taksim’de kitlesel bir miting hedefiyle gündeme gelmişti. 13 Nisan günü sendikaların 1 Mayıs’ı iptal edip sosyal medyadan kutlayacağına dair haberler çıktığında da destek değil eleştirilerle karşılandı, sendikaların sınıfı sattığı, işbirlikçi olduğu, her gün yüzlerce işçi işten atılırken ve grevler devam ederken korona nedeniyle 1 Mayıs’ın iptalinin doğru olmadığı teslim edildi.
Sokağa çıkma yasağına denk gelen 1 Mayıs’ta Taksim’de kitlesel bir mitingin nasıl yapılacağı, bu miting için kitleler arasında çalışmanın nasıl yürütüleceği ise ayrıca sorulması gereken sorulardır. Bugün sol bir yandan evde kalmayalım derken diğer yandan da kitleleri sokağa çıkarabilecek kampanyalar yürütme basiretini göstermemektedir. Çalışması yapılamayacak bir mitingi örgütlemeye başlamak yerine “1 Mayıs’ta sokağa çıkma yasağı kalksın” kampanyası başlatmak kimsenin aklına gelmemiştir.
Sokağa çıkma yasaklarının bir ayet muamelesi görmediği ve kitlesel eylemlere karşı olumlu bir atmosferin oluştuğu koşullardan istifade edebilmenin birinci koşulu geçen sene yapılan yanlışın muhasebesini yapmak, özeleştirisini vermektir. 2020’de toplanmalar, mitingler, gösteriler yasaklanmışken kendini korsan yazılamalarla sınırlayan, 1 Mayıs için eylem veya etkinlik çağrısı yapmayan, sonrasında ise DİSK’in kendilerinden habersiz gerçekleştirdiği korsan Taksim eylemi sonucunda kalbi kırılan burjuva sosyalistleri bu yıl farklı tutum alamaz. Yine sendikaların çizdiği hatta ilerlemeye, siyasi muhtevası olmayan eylemler düzenlemeye mahkûmdur.
Newroz’u, 1 Mayıs’ı İptal Edenlerin Muhasebe Yapması Şarttır
Bu yazılanlardan şu an ‘meydanlara çıkın’ çağrıları yapanları bu çağrılarından dolayı eleştirdiğimiz sonucu çıkmamalı. Tutumumuz dün olduğu gibi bugün de net. Her türlü kitlesel mücadele çağrısına destek vermeye devam edeceğiz. Kitlesel mücadelenin de Amerikancı muhalefetin kuyruğuna takılmayan, onların makul bulabileceği sorunlarla sınırlandırmadan bağımsız bir siyasi hat izlenerek büyütülmesi gerektiğinin de altını çizeceğiz. Ancak geldiğimiz noktada 2020 yılında gönüllü karantina çağrısı yapanların elbet bir açıklama yapmasını beklemek gerekir. Bu yıl Newroz kutlanabiliyorsa, Boğaziçi öğrencileriyle beraber sokaklar doldurulabiliyorsa, etkinlikler, paneller söyleşiler büyük ölçüde yapılabiliyorsa geçen yıl yapılmasının önündeki engel neydi? İşçi sınıfının can tehlikesi artık ortadan kalktı mı? Korona artık bulaşmıyor mu? Siyasetten de üstün olduğu tesis edilen bilim bu yıl toplanmaların korona açısından daha iyi olacağını mı öngördü? Bu soruların cevabını biz verebiliriz. Solun geri kalanının da bu sorulara cevap verebilmesi ve 1 Mayıs’ı sendika bürokratlarının elinden almak için yapması gereken de geçen sene gönüllü karantina trenine binmemiş gibi davranması değil, her şeyden önce bunun muhasebesini verip özeleştirisini yapmasıdır. Aksi takdirde bugünkü devrimci lafızlar da sokak çağrıları da bir yıl önce başlanan gönüllü karantina tutumunun kurbanı olmaya devam edecektir.
Geçen Yıl Kim Ne Demişti?
Bu yazıyı yazarken elbette hafızalara güvenmektense muhtelif akımların bir yıl önce ne yaptığına bakmak daha anlamlı olacaktır.
Bilimsel uyarıları dikkate alarak yapılan ilk iptal erteleme haberleri TİP’ten gelmişti. Erkan Baş meclis kürsüsünde yaşam için sosyalizm konuşması yaparken bir yandan da çeşitli illerde TİP etkinlikleri iptal edilmekteydi. İlginçtir iptal edilen etkinliklerden birinin başlığı “Sosyalizm ve Kitleselleşme: Nasıl Yapmalı” idi. Bu soruya “etkinlikleri iptal ederek değil” cevabını vermek için geçirdiğimiz bir yıl yeterli olmuştur diye umuyoruz. Benzer şekilde sonradan aniden sokaklara çıkmaya karar veren ESP devrimin krizlerden ve hastalıklardan uzak dönemlerde mümkün olduğuna kanaat getirmiş olacak ki “Artık Devrim Zamanı” adını verdikleri sempozyum korona virüsü yüzünden ertelendi.
Kaldıraç Twitter’dan dezenfekte ettiği dergilerin fotoğraflarını yayınlayıp halk sağlığına dikkat ettiğinin altını çizerken Mücadele Birliği ise gazeteleri poşetle dağıtmaya başlamıştı.
EMEP 1 Mayıs’a giderken talepleri değerlendirdikleri online toplantılar düzenledi. Sağlıkta özelleştirmeler durmalı, özel hastaneler kamuya devredilmeli, herkes için parasız, nitelikli, ulaşılabilir sağlık hakkı gibi bir dizi talebi hükümete sıraladı. EHP “Herkesin evde kalabilmesi için işçilere ücretli izin” talebini önüne koydu. Tüm iş kollarındaki tüm işçilerin nasıl evde kalabilecekleri, mecburi işleri yapan işçiler için sınıfı bölmeden nasıl bir çözüm önerdikleri ise elbette net değildi.
Bu madalyonun diğer yüzü de hükümeti beceriksizlikle suçlayanlardı Kızılbayrak hükümetin göstermelik önlemler aldığını, vaka sayılarını eksik açıkladığını söyledi, bunları propaganda malzemesi olarak kullandı. Propaganda aracı olması gereken gazetenin basılı yayınına ise halkın sağlığını önemsedikleri için ara vermişlerdi.
Alınteri de yine benzer şekilde işçilerin alamadığı önlemleri ön plana çıkarırken yapılamayan 1 Mayıs’ın sorumlusu olarak hükümetleri göstermekteydi. Çeşitli ülkelerde gerçekleşen 1 Mayıs gösterilerini örnek göstererek Türkiye’deki sorunun altı çiziliyordu. Ancak hükümet bile yasakları açıklamadan yasak çağrısını hükümete yapan sola bu konuda bir eleştiri getirilmemişti.
Devrimci Parti “Kriz dönemleri hükümetlere çağrılar yapılarak, öneriler sunarak atlatılamaz. Yığınların ortak taleplerini ortaya koyduğu ve uyguladığı mücadele gereklidir!” solun geri kalanına eleştirilerini iletirken hükümete yapılan çağrıların herşeyden önce “evde kal” önerileriyle başladığının farkında değildi.
Öte yandan yığınların hangi aracı kullanarak, ne şekilde ortak bir hareket yürüteceklerine dair bir öneri sunmadı.
KöZ Ne Demişti?
Bizler KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak salgının başından beri net bir tutum ile hareket ettik. Objektif bilim insanları safsatasını reddederek sınıflı toplumlarda uzmanlığın da devletle ilişkiye gore belirlendiğini ifade ettik. Türkiye’de öne sürülen karantinanın zayıflamakta olan Erdoğan’ın elini güçlendiren bir karantina anlayışı olduğunu, koronadan “insanlığın ortak düşmanı” diye bahsetmenin ikinci enternasyonalden miras sınıf uzlaşmacı çizginin bir ürünü olduğunu söyledik.
Kendilerine sosyalist diyen çeşitli boydan akımlar burjuva hükümetlerden ve burjuva devlet aygıtlarından bir dizi düzenleme ve reform talep etmekteyken biz bu taleplerin reformist karakterinin ve imkânsızlığının altını çizdik. “Koronavirüs Türkiye’de emekçiler için yaşamı cehenneme çeviriyorsa bunun sorumlusu Türkiye’de sermaye politikalarının yürütücüsü, kendisi derin bir kriz içinde bulan, kendisini kurtarmak için tüm güçleri krize sürükleyen Cumhur İttifakı’dır” dedik. Krizdeki 12 Eylül rejiminin bekçisi Cumhur İttifakı ve Erdoğan hükümeti emekçiler tarafından süpürülmeden, bugün Türkiye’de emekçilerin en ufak bir kazanım elde etmesinin mümkün olmadığını anlattık.
“Kaldırılsın, yapılsın” diye biten edilgen cümlelerle, gizli öznelerle hükümete talepler yağdıranların aksine emekçiler için gereken değişimin ancak devrimle olacağının altını çizdik. Devrimci siyasi faaliyete devam edeceğimizi söyledik. Devrimci bir siyasi faaliyetin birinci şartı olarak sokağa çıktık, emekçilerle yüz yüze propaganda çalışmasına devam ettik, “Seçimleri Beklemeyeceğiz” kampanyasını rafa kaldırmadı. “Toplumsal çözüm” değil sınıf mücadelesi dedik. “Duyarlı yurttaş” değil devrimci işçi sınıfı dedik.
Elbette 2020 Mart ayında herkesin ortaklaştığı karantina tutumundan dönenler, etkinlik iptalleri, halk sağlığı çağrıları hiç yaşanmamış gibi sokak vurgusu yapanlar da oldu. KöZ olarak ayrım noktamız sokağa çıkmak değil, tüm bu eylemleri somut bir devrimci parti kurma mücadelesi doğrultusunda yapabilmekti. Bizler nesnel koşulları olgunlaşmış ancak öznesi ortaya çıkmamış devrimin öznesini yaratma sorumluluğunu alacağımızı dün de bugün de söylüyoruz. Bugün de uzmanların sözünü dinleyenlere inat sözü dinlenecek devrimci partiyi yaratmak için mücadele edeceğiz.