30 Haziran günü Bursa’da 1 Mayıs’ın Aynasında Sınıf Mücadelesi ve Devrimciler adlı söyleşimizi, Bursa SYKP İl Bürosu’nda düzenledik. SYKP Bursa il örgütüne bize bu imkanı sunduğu için teşekkür ederiz.
Söyleşimizi örgütlerken, Bursa’daki siyasi kurumları, demokratik kitle örgütlerini ve sendikaları panel ilanlarımızla ziyaret edip davet ettik. Eğitim-Sen, DEM Parti, Emekliler Derneği, SYKP, EMEP, TİP, SMF, EKİB ve Dersimliler Derneği panelimize davet ettiğimiz kurumlardı.
SMF ve EKİB, söyleşiye konuşmacı olarak katılabileceklerini belirtmiş olsalar da birtakım aksilikler buna engel oldu. Bursa’da düzenleyeceğimiz diğer söyleşilerde SMF ve EKİB ile buluşmayı, devrimci bir eylem birliği içerisinde etkinlikler örgütlemeyi ve alanlarda birlikte yer almayı umuyoruz.
Sözlerine siyasal süreçleri Marksizm ışığında değerlendirmeden, doğru bir şekilde okumadan çıkarım yapmamak gerektiğini belirterek başlayan yoldaş, Türkiye’de siyasal sürece dair iki farklı tespitin mevcut olduğunun altını çizerek: ‘bir taraf faşizmin karanlığı diyor diğer taraf ise umutların yeşerdiğini dillendiriyor.’ dedi.
Türkiye’de faşizm olduğu tespitlerine katılmıyoruz diyerek sözlerine devam eden yoldaş, yekpare anlamında bir burjuva demokrasisi/diktatörlüğü rejiminin de işlemediğini belirterek Türkiye’de bir rejim krizinin varlığından söz etti.
Yoldaş, rejim krizini, devletin rejiminin işleyememesi olduğunu dile getirirken, devletin ana mekanizmalarının, kurgulandığı biçimde parlamentonun, yargının ve askeriyenin işlemediğinin altını çizdi.
Ordunun, yekpare olarak işleyen bir mekanizma olmadığını vurgulayarak, darbe girişiminden sonra askeri disiplinden uzak, pespaye bir ordu olduğunu dile getirdi.
Adliye kurumlarına bakınca ise, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının bile tanınmadığı bir durumun söz konusu olduğunu dile getirerek, bu kurumun da işlemediğini dile getirdi.
Bu krize ek olarak parlamenter kriz de eklenince, rejim krizinin iyice derinleştiğini ifade etti.
Türkiye’deki bu krizin ise temel olarak, uluslar arası emperyalizmin kriziyle ve emperyalistler arası çekişmeye dayandığını dile getiren yoldaş, emperyalist savaş çıkmadığı müddetçe bu krizin çözülemeyeceğini dile getirdi.
Dünyada ve Türkiye’deki bu kriz tablosunu bu şekilde ortaya koyduktan sonra ancak Türkiye’deki siyasi gelişmelerin değerlendirilebileceğini dile getiren yoldaş, bu noktaların akılda tutulması gerektiğini dile getirdi.
AKP’nin MHP ile 2015 seçimleri ardından işbirliği yaptıktan sonra, solda faşizmin yükseldiğinin dile getirildiğini ifade eden yoldaş, aynı kesimlerin 2019’da İstanbul ve Ankara’yı CHP kazanınca faşizmin darbe aldığını dile getirenler olduğunu ifade ederken, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilgisinden sonra yine faşizm tespitlerinin dillendirildiğini ifade etti. 2024 seçimlerinde CHP’nin başarısı ile birlikte ise ‘faşizmden kurtulmanın’ seçimlerle mümkün olduğunu dile getirenler olduğunu ifade etti. CHP’nin emekçiler lehine bir adım atmayacağının ayan beyan ortada olduğunu ifade eden yoldaş, bunun mümkün olmadığının altını çizdi.
2024 seçimlerinde AKP’nin yenilgisinden sonra kitlelerde ciddi bir özgüvenin açığa çıktığını ifade eden yoldaş, esas olarak bu özgüvenin nasıl kullanılacağı sorusunun önemli olduğunu belirtti. Kitlelerin bu dinamizmini, CHP’nin de oyunlarını bozacak bir şekilde hükümete karşı bir seferberlikle taçlandırılması gerektiğini ifade etti.
2024 1 Mayıs’ında Taksim’e çıkma kararını alan solun ekseri kesiminin, 1 Mayıs’ta Taksim’e nasıl çıkılacağı kararını sendikalara ve CHP’ye bırakıldığını ifade etti. Saraçhane platformunun, CHP’nin kendi kürsüsünü kurduğu Özel ile İmamoğlu’nun konuşma yaptığı bir miting olduğunu belirtti.
Köz’ün ise, Taksim başvurusunu CHP ve DİSK’e bırakmamak gerektiğini vurguladığını ifade eden yoldaş, zayıf olan devletin barikatının CHP peşinden giderek aşılamadığını ifade etti.
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olmak için anayasa değişikliğine muhtaç olduğunu ifade eden yoldaş, AKP-MHP oylarıyla bunun mümkün olmadığını ifade ederek, Erdoğan’ın bir şekilde Bahçeli’den kurtulma istenciyle yumuşama adımlarını attığını ifade etti. Erdoğan’ın 2028’de aday olabilmesi için şart olan anayasa değişikliğinde anahtar partinin CHP olduğunu belirtti.
CHP’nin ise krizlerden muaf olmadığını, 2024 yerel seçimlerinden sonra, Özel-İmamoğlu-Yavaş üçlüsünün rekabetlerinin krizi tetiklediğini ifade eden yoldaş, CHP ve AKP’nin bu açmazlarına karşı yükselen bir kitle hareketi potansiyeli olduğunu belirterek, devrimcilerin bu fırsatı değerlendirmeleri gerektiğini altını çizdi.
Türkiye’deki bu anayasa gündemini devrimcilerin es geçmemesi gerektiğini ifade eden yoldaş, Erdoğan ve hükümet var olduğu müddetçe emekçiler ve ezilenler lehine demokratik bir anayasanın mümkün olmadığını dile getirmenin şart olduğunu ifade ederek, Erdoğan ve hükümeti bir emekçi seferberliği ile süpürülmedikçe emekçi ve ezilenler lehine herhangi bir sonuç alınamayacağını, demokratik herhangi bir hak ve özgürlüğün kazanılamayacağını ifade etti.
Demokratik kitle örgütlerinin demokratik bir anayasa talebiyle bir araya getirip hükümete karşı eylemli bir hatta buluşturmanın devrimcilerin bugün temel görevi olduğunu ifade eden yoldaş, hükümetin ömrünü uzatmakla mükellef olan CHP’den bağımsız bir hattın bunu şart kıldığının altını çizerek burjuva partiler böyle bir kriz içerisindeyken, bu fırsatın devrimciler tarafından değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak ilk tur konuşmasını sonlandırdı.
Politika gazetesinden bir arkadaş, Türkiye’de kurumsal faşizm olduğunu, hem bu faşizme karşı mücadele edebilmek hem de laik demokratik bir anayasa oluşabilmesi için, devrimcilerin bir araya gelerek birleşik cephe kurmaları, emekçi kitleleri meclisler şeklinde örgütlemeleri gerekir, dedi.
SYKP’den bir arkadaş ise, Demokrasi mücadelesinin alternatifi olmadığı için kitlelerin CHP’ye yöneldiğini belirtirken, devrimcilerin ve demokratların ortak bir zeminde hareket etmeleri gerektiğini vurguladı.
Diğer bir katılımcı; Disk ve Kesk’in zayıfladığını bunlardan kaynaklı ortaya güçlü bir sol hareketin çıkamadığını, böylesi güçlü bir sol hareket çıkamadan da nitelikli bir sınıf mücadelesi yürütülemeyeceğini belirtti.
Diğer bir katılımcı; TC devletinin alt emperyalist bir devlet olma hayallerinin olduğunu büyük emperyalist güçlerinde bu yönde TC devletini ittiklerini belirtti. Sol güçlerin ayrı zeminlerde kendilerinden menkul hareket etmeden ortak bir zeminde mücadele alanlarını büyütmeleri gerektiğini vurguladı.
Bir okurumuz, başta bu iktidar olduğu sürece demokrasinin gelmeyeceğinden demokratik anayasanın da yazılamayacağından bahsetti.
Başka bir okurumuz, Erdoğan’ın ilk seçim yenilgisini 7 Haziran seçimlerinde aldığını, bu sebeple kendisine tek rakip olarak Demirtaş’ı gördüğünü o yüzdende Erdoğan hükümetin başında oldukça Demirtaş’ı serbest bırakmayacağını ifade etti.
Görüşlerin ardından, ikinci tur konuşmaları ile söyleşimiz devam etti.
Yoldaş, Türkiye’de faşizm var dendiği zaman, Erdoğan’a karşı kötü de olsa burjuva demokrat akımlarla kol kola yürünen bir rotaya gidildiğini ifade eden yoldaş, eğer faşizm söz konusuysa burjuva akımlarla yol yürünemeyeceğini belirterek, faşizm tespitlerinin beraberinde burjuva diktatörlüğüne övgü ile sonuçlandığının altını çizdi. Türkiye’de ise can cekişen, gerileyen, Bahçeli’ye ve anayasa değişikliği için CHP’ye mahkum olan bir Erdoğan hükümeti olduğunu belirten yoldaş, Türkiye’de faşizmin değil, emekçilerinin lehine bir tablo olduğunun altını çizdi.
Türkiye’de bir devrimci durum olduğunu belirten yoldaş, can cekişen, siyasi kriz içinde boğulan rejime karşı, esas olarak neden kitlesel bir biçimde harekete geçilmediği sorusunun sorulması gerektiğini ifade etti.
Rejim krizinin olduğu bir yerde demokratik bir hak alma mücadelesi veriliyorsa bu sorunun iktidar meselesinde düğümlendiğini ifade eden yoldaş, TC rejiminin burjuva demokrasisinin sunabileceği herhangi bir hakkın doğrudan doğruya devrim sorunu ile ilintili bir hale geldiğini belirtti. Yoldaş, hedefine iktidar perspektifi almayan hiçbir hareketin ise, bu demokrasi mücadelesinin devrimci bir hatta yürütemeyeceğini vurguladı.
Bu mücadeleyi yürütecek devrimci bir parti olmadığı koşullarda ise, çözümlerin çeşitli eylem birlikleri olarak gösterilerek bu partiyi yaratma iradesinin gösterilmediğini ifade etti. Türkiye’de sol hareketin tarihinde en güçlü döneminde olduğunu fakat devrimci hareketin en zayıf döneminde olduğunu ifade eden yoldaş, solun bu gücünün eylemli mücadelenin önünde bir engel olduğunu, zira bu sol hareketin esas olarak sokak mücadelesinden kaçındığını belirtti. Temel sorunun, devrimci hareketin kendini nasıl var edeceği olduğunu ifade eden yoldaş, bu hareketi yaratmak için savaş, ulusal sorun, burjuva diktatörlüğü niteliği vb. konularda sarih ve net bir devrimci çizgiyi çizerek, devrimci çizgiyi savunanların birlikte hareket etmesi gerektiğini ifade etti.
Köz’ün arkasında duran komünistlerin ise, partiyi yaratma mücadelesi verirken Türkiye’deki bu temel siyasal sorunlara verdiği cevaplarla komünistlerin birliği yolunda ayrım noktalarını netleştirerek mücadelesine devam ettiğini vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.
Bursa 1 Mayıs’ında kortejimizde yer alan okurlarımızdan başlayarak, tüm ilişki ağımızı, 1 Mayıs’ta öne çıkardığımız siyasi çizgimizi ve güncel siyasal gelişmelere dair tespitlerimizi vurgulayarak söyleşimize davet ederek söyleşimizi düzenledik. Bir sonraki söyleşimizde, söyleşiye katamadıklarımızı katmaya da gayret göstereceğiz.
Bursa’dan Komünistler