5 Kasım Pazar günü Enternasyonal Komünist İşçi Birliği ile Çanakkale HDP’de “Ekim Devrimi Işığında Ulusal Sorun: Filistin ve Rojava’da Savaş” başlıklı, “2023 Ekim Devrimi Tartışmaları”nın Çanakkale ayağını gerçekleştirdik.
Köz adına söz alan yoldaşın konuşmasının içeriği şöyleydi:
Ekim Devrimi o zamana kadar imkansız olarak görülen şeylerin ne denli gerçekçi olduğunu göstermiştir. Daha önce ”İşçiler, emekçiler, ev kadınları, askerler, köylüler bunlar cahil sürüsüdür, bunlar ülke yönetiminden anlamaz” denilen kitleler kendilerini yönetmeye başladılar. Ekim Devrimi yönetici ile güdülmesi beklenen bu küçümsenen kesimlerin kendi kendilerinin iktidarı kurabileceğini gösterdi. Ekim’in en sarsıcı adımı budur. ”İlk buhar makinesi da çalışmıyordu fakat buharlı makine icat olmuştu.”, Ekim’le kurulan Sovyetler’in varlığı buharlı makinedir ve yeni bir eşiği göstermiştir.
Hindistan’dan Afrika’ya, Mali’den Angola’ya yarı insan yarı yamyam görülen başına manda atanması şart olduğu propaganda edilen kesimlerin ”gelişmeleri için” emperyalist vesayet sözde bağımsızlıklarını sağladı. Ekim Devrimi üzerinden kurulan Komintern, ezilen ulusların işaret fişeği oldu. Sadece işçilere değil, ezilen halklara da ”birleşin” dedi. Çekiç işçileri temsil ederken orak sadece köylüleri değil ezilen ulusları da temsil ediyor.
Ekim Devrimi, ”Rusya bu savaşta haksızdır yenilmesi gerekir, işçilerin iktidarı alıp barış yapması gerekir”, ”barış için devrim” denebileceğini gösterdi. Ezilenler iktidarı alınca barış olacaktır. Bu devletler birleşmez denilse de Ekim Devrimi sonrasında birden fazla ulus SSCB’yi kurdular. Gerçekçi çözüm de buydu.
Diğer devrimlerle Ekim’in farkı nedir? Ekim’de Rusya’nın sınırlarına göre hedef konmadı. Farklı cumhuriyetleri birleştirmeye çalıştılar. Diğer devrimler ulusal düzeyde kaldı.
Konuya geçersek herkes ”Eskide kaldı” dese de gidip Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı anabiliyor ama Ekim nedense eski oluyor. Burada bilinçli bir tercih var. Köz ”Çağ değişmemiştir, paylaşım kavgası günceldir” diyor.
106 yıl sonra Rojava ve Filistin’e gelince Ekim Devrimi ile ne ilgisi vardır? Ekim’i doğuran Birinci Emperyalist Savaşı bu sorunları da doğurdu. Hem Filistin, hem Kürdistan’a enerji verdi, emperyalistler de boğmak için düğümler attı. Filistin’de Balfour Deklerasyonu ile düğüm atıldı ve İsrail’in temelleri atıldı, cetvelle Arap devletleri yarattılar. Filistin’in bir kısmını Fransız ve İngilizlere verdiler. Ürdün kralını alıp Filistin’in en büyük parçasına koydular.
Kürdistan Kasr-ı Şirin’le bölünmüşken Lozan’la beraber emperyalist devletler Türkiye ve İran’ın yanı sıra mandaları olan Irak’a ve Suriye’ye de pay ettiler, dört parçaya bölündü. Kürt ulusu koparıldı birbirinden. Koçgiri, Berzenci ayaklanması, Koçgiri’nin ardından Şeyh Sait isyanı olarak bilinen Azadi ayaklanması, Ağrı Cumhuriyeti ve Mahabad’la ilerledi. 40 yıldır süren Kürt baharı var ve Rojava’da fiili yönetim var. Bu duvarlar aşınmıştır.
Komünistler ulusal sorunu bu perspektifle çözmeye çalıştılar. Bağımsızlık isteyenleri tanıyarak Polonya’daki gibi ‘bağımsız olun’ dediler. Aynı zamanda o komünistler ”bağımsızlık devrimle kazanılır”ı savundular Finlandiya’da ve Polonya’da. Güncele bakarsak Kürtlerin toprakları dörde bölünmüş, Filistin’in bir kısmı Suriye’de bir kısmı Ürdün’de bir kısmı İsrail’de.
Filistin’in kurtuluşu bağımsız birleşik laik Filistin savunularak sağlanır. ‘Nehirden denize’ demek Ürdün meşru demektir. Benzer olmasa da mesela Rojhilat’ı İran’a bırakmak gibidir. İsrail ne kadar gayrı meşruysa Ürdün de o kadar gayrı meşrudur. Kürdistan sorununun çözümü demokratik hakların savunulmasıyla sınırlı değildir. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı; Kürtçe konuşulması, kayyumsuz belediye değildir. Ya da minik Kürdistanlar kurulması da değildir. Ekim bunu bizi söylüyor.
Hem Hamas’ın savaşını hem de Rojava devrimini bu çerçevede ele almak gerekir. Komünistler izlenimci, trafik polisi edasında hareket etmezler. Komünistler coğrafyalarda kendi partilerini kurarak işçi köylü kitleleri devrim yolunda seferber ederek silahlandıran ulusal devrimci akımlara destek sunarlar. Tarihsel haklılığa bakarak, ”emperyalistlerle şunu yaptı, şu eylemi doğru bulmadım” diyerek değil. Örgütlü bir güç olarak müdahale edilir.
Rojava’da bayrak çektiler. Şu an Kuzey Suriye dense de fiili durum sürüyor. Bugün ”Suriye’de demokratik yaşama razıyız” dese de iktidar organları var. Başka ulusları ezmeden yapıyor. Rojava’daki süreç ulusal bir süreç olmayabilir denebilir ama devrim var. Komünist olmanın kriterlerinden biri; isterse ulusal olsun, bağımsızlık istemesin bu devrime sahip çıkmaktan geçer. Rojava’nın yaşaması için Türkiye’den devrimci mücadeleyi büyüterek destek çıkılması lazım. Oraya yardım malzemesi göndermek değil, oraya savaşmaya giderek değil o da tabi ki anlamlı bir şey ama Rojava’daki mücadeledeki en büyük destek Türk gericiliğini alt etmektir. 2013’deki kuşatmada da İŞİD’den çok Türkiye yürütüyordu.
Filistin’deki durumu Filistin ne kadar haklı olursa olsun bir devrim olarak tanımlamak mümkün değildir. Karşı devrimci bir yönetim ile İsrail’in savaşı olarak görmek gerekir. Burada devrimci mücadele diyemeyiz. Bu İsrail haklı olarak görmek anlamına gelmez, Hamas’ın ya da başkacalarının eylemlerini kınama anlamına hiç gelmez. Filistin’de emperyalistlerin dümen suyunda bir örgütün yönetimini alkışlamamak gerekir.
Rojava’da en fazla destek olan güç ne ABD diyelim. ABD yardımcı olurken bağımsız olun demiyor, adınızı değiştirin Suriye olun diyor. Esad devrilmekten vazgeçildiyse sebebi Rojava’dır. Onun için Amerika ile Rusya anlaştı. Hamas’tan ayrı olarak tüm emperyalist güçler Rojava’yı boğmak istiyor.
Köz konuşmacısının ardından EKİB adına söz alan arkadaş, ilk tur konuşmasında şu noktalara değindi:
Ekim Devrimi genelde tarihsel olarak ele alınıyor, etkinlikler yapılmakta ”yolundan gitmesek de orada uzakta var” şeklinde ele alınıyor.
Ekim’in en önemli özelliği işçi emekçiler ezilen uluslar tüm ezilenler ilk kez iktidarı aldılar. Parlamenter temsiliyetle değil öz yönetim organlarıyla bunu yaptılar. Ezberleri yerle bir etti. Onun için hayati öneme sahiptir. Yeni bir dünya kurmak isteyenlerin ilk uğrağıdır. Ekim Devrimi marksizmin eyleme geçmiş somut halidir. İktidara giden süreç ve Komintern’in inşasına bakıldığında II. Enternasyonal’den savaşa ve ulusal soruna bakışta da görebilir. Savaş karşısında alınan tutumla düğünlenmekteydi.
Şu an üç farklı ulusal sorun var yakın coğrafyada. Karabağ’da 2500 yıldır topraklarında yaşayan halkın 1915’in tekrarı olarak yaşanmakta ve pogrom girişimi var. Tüm dünyanın gözleri önünde Filistin’de soykırım söz konusu. Filistin’de ulusal sorun var ve açık imha savaşı yapılıyor. Dünya Filistin’e bakarken fırsattan istifade Erdoğan Rojava’da açık bir imha savaşı başlattı. Birinci Emperyalist Savaş’ın koşulları gibi III. dünya savaşı da mayalanıyor.
Bu noktada Ekim’in dersleri burada başlıyor parti, enternasyonal, savaş, sömürge sorunları ve başka bir dünyayı kurmada yol gösteriyor. Bu bir tarih araştırması değil siyasal devrimci dersler çıkarmak gerekir ve bu konuyu gündeme alırız. Bolşevikler vatan savunması çizgisinin aksini yaptılar. Kendi devletinin değil karşı devletin suçlu olduğu çizgisini reddetti. ”Asıl düşman kendi burjuva devletindir, kendi burjuva devletin silahını çevir” dediler. Pasifist barış söylemi üzerinden, ”barış hemen şimdi” noktasıyla yaklaşmadılar. Barış emperyalist savaşların molasıdır. Asıl barış devrimle gelir.
Dışarıdaki emperyalizme, Türkiye’den Filistin savunmak kolaydır. ”Katil ABD Orta Doğu’dan defol” demek kolaydır. Bu düşmana dışardan bakan bir anlayıştır. Ama asıl düşman ayak bastığımız burjuva devlettir. Asıl zor olan ”İşgalci TC Rojava’dan defol” demek doğru olan enternasyonalist tutumdur.
Ekim Devrimi’nden sonra her ulusun kendi kaderi tayin hakkı olduğundan bahsetti. Herhangi bir statüsü olmayan sömürge ulusların statüsü oldu. Ezen ulus şovenizmine karşı mücadele çok önemlidir, burjuva hegemonya böyle ayakta kalır. Egemenler emekçileri kendi çıkarlarına yedekler. Ekim Devrimi ulus devletin temel dayanaklarının tam karşısında ulusların gönüllü birliği ve ayrılma hakkını savunur.
Filistin, Kürdistan, Karabağ ulusal sorundur ulusal sorun kalmadı dense de sürekli olarak var eden bir olgudur. Filistin sorununa dair nasıl yaklaşmak gerekir? Bu konuda kolay konuşmak mümkün olduğu için eyleme de geçiliyor. Sol genel olarak Filistin’in sömürge İsrail’in işgalci olduğunu Filistin’le dayanışmak gerektiğini söyler. Bu doğru olmakla beraber nasıl olacağı ön plana çıkmaktadır. Filistin sorunu devrimci program sorununda boy vermektedir. İsrail’i lanetlemek yetmez, Filistin’le dayanışmak için devrimcilerin program ve devrimci parti yaratması gerekir. Arap milliyetçilerinin ya da İslamcıların amigoluğunu yapmamak gerekir. ”Nehirden denize özgür Filistin” olması için iki devletli çözüm savunanların yanı sıra, ki bu İsrail’in sömürgeciliğini meşru görür, kimileri birleşik Filistin’i savunmakta ama hangi siyasi önderliğin yolunda gidecek? İsrail’in kurulmasıyla Yahudi yerleşimciler gelse de orada Yahudiler de Hristiyanlar da bunlar yerli halklardır. İslamcılar önderliği ele aldılar o zaman İslamcıların gündemine girdi. Filistin davası yoktu.
Rojava’da da demokratik Suriye’de barış içinde yaşam, demokratik anayasa yapılsın entegre olsun anlayışı hakim. Bu Suriye devletinin batı Kürdistan’ı sömürgeleştirmesini meşru görür. Bu sosyal şovenizmi barındırır. Kürt sorununa dair çözüm konuşulduğunda Türkiye’de demokratik hak ve özgürlükler olsun deniyor; bu bireysel düzlemde insan hakları talebi olup sömürge sorunu olarak görülmemektedir. Şovenist etki içinde ileri bir şey gözükse de Türk devletinin sömürgeciliğini yıkılmaz görüyor ve yumuşamasını talep ediyor. Bu tablo nasıl değişecek peki? Ekim devrimi önümüzü açıyor. Düzeni değiştirmek gerekir. Ezen ulus şovenizmi üzerinden örgütlenen burjuva devletleri yıkmak gerekiyor. Bizim önerimiz de sürekli devrimdir. Başlayan devrimci dönüşümün dünya arenasına kavuştuğu zaman kendi sorunlarını çözer. Orta Doğu’daki gerici devletlerin Kürdistan ve Filistin sorununun çözülmesi için yıkılması gerekiyor. Diğer çözüm önerileri II. Enternasyonal kalıntısı görüşlerdir ve post-modern soslarla çözüm önerisi sunulmaktadır. Sosyal şovenizmin vücut bulmuş hali devletin resmi ideolojisi ile arasına koymuş mesafesizlikte görülür. Kendine devrimci diyenler 29 Ekim’in nasıl ilerici olduğunu vs. anlattılar. 29 Ekim’de kurulmuş sermaye devleti soykırıma dayalıdır, eli kanlı burjuva diktatörlüğüdür ilerici olmayıp emekçilerin yeminli düşmanıdır. Osmanlı’dan devam eden despotizmin devamcısıdır, modernize edilmiş halidir. 1908’de sosyalistlerin ve Hristiyan halkların kendini temsil ettiği, sendikaların sosyalist örgütlerin kurulduğu, grevlerin olduğu bir tablonun 23’ten 70’lere kadar esamesi okunmadı.
Sorular ve ikinci tur konuşmalarının ardından panel sona erdi.
İstanbul’dan Komünistler