4 Mart 2023’te İzmir’de gerçekleştirdiğimiz 8 Mart söyleşisinde sunum yapan yoldaş sözlerine 1917 yılının Şubat ayında Rusya’da gerçekleşen halk ayaklanmasında kadınların öncü rolünü anlatarak başladı. Gregoryen takvime göre (Miladi takvimde 8 Mart’a denk gelen) 23 Şubat 1917’de kadın işçilerin önderliğinde başlayan halk ayaklanması Ekim Devrimi’nin önünü de açan bir başkaldırıya dönüşmüştü. Ekim Devrimi sonrasında gerek ailenin burjuva devletle pekişen rolünün yıkılması, gerek kadınların temel hak ve özgürlüklere kavuşması süreçlerini özetleyen yoldaş, sözü Türkiye’deki siyasi koşullara ve kadınların durumuna getirdi. 2015’te Erdoğan’ın seçim yenilgisi almasının ardından HDP’ye ve Kürtlere karşı başlattığı savaş ve bununla birlikte başlatılan içsavaşın, zaten kadın düşmanı bir hareket olan AKP’nin tavrını daha da netleştirdiğini vurgulayan yoldaş; söz konusu süreçte kadınların hem siyasi hem de sosyal alanda doğrudan hedef alındığını, sindirme politikaları ile haklarının kısıtlanmaya çalışıldığını belirtti. AKP’ye rakip burjuva muhalefetinin ufkunun ise gerici bir anlaşma olan İstanbul Sözleşmesi’nin ötesine geçmediğini ve geçemeyeceğini dile getirdi. Komünistlerin birliğini savunanların tıpkı çarı devirmek için sokağa çıkan kadınlar gibi bir halk seferberliğini örmek, bunun için de devrimci bir parti vücuda getirmek hedefiyle hareket ettiklerini vurgulayan yoldaş, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde burjuva ittifakları değil bağımsız, emekçilerden yana olan, “bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır” şiarıyla hareket eden bir adayı desteklemelerinin nedeninin tam da bu temele dayandığını dile getirdi.

Sunumdan sonra katılımcılar söz aldı. Söz alan bir arkadaş kadınların hak ve adalet konusunda kapitalist ölçütlerde gelişmiş olduğu addedilen ABD gibi ülkelerde de geri bıraktırıldıklarını, en basit bir kürtaj hakkının bile ABD’de birçok eyalette yasak olduğunu belirtti. Söz alan bir yoldaş kadınların devletten adalet beklemek yerine tıpkı 1917’de Putilov silah fabrikasında çalışan işçilerle bir araya gelerek sokağa çıktıklarında yaptıkları gibi bir halk seferberliğini hedeflemesi gerektiğini, bugün solun içinde olduğu reformist çıkmazın bu durumun önünde belki de en büyük engel olduğunu belirtti. Söz alan bir arkadaş ayaklanma lafzına katıldığını belirterek, ilginç olanın bundan bahsettiklerinde solcuların kendilerini hayal görmekle suçlamaları olduğunu, 1917’de ayaklanan kadınların bu ayaklanmayı daha önce benzer bir ayaklanma olup olmadığına bakmadan başlattıklarını, benzer bir şeyin Türkiye ve Kürdistan coğrafyasındaki emekçiler ve ezilenler için de geçerli olabileceğini ifade etti. Söz alan bir başka arkadaş, sunumda sözü edilen başkaldırının legal bir parti ile mümkün olabilip olamayacağını sordu. Söz alan bir başka yoldaş ise son yıllarda 8 Mart eylemlerine erkeklerin katılmasının kimi sol akımlarca yasaklanmak istenmesinin tasfiyeci bir yaklaşım olup devrimci mücadeleye zarar vermekte olduğunu belirtti.

Katılımcıların ardından tekrar söz alan sunum yapan yoldaş, kadınların özgürlüğünün de tıpkı Kürtlerin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin özgürlüğü gibi burjuva devletlerin ve devlet aygıtlarının yıkılmasından geçtiğini, bunu sağlayacak komünist bir önderliğin ise legalizme bel bağlamadan kurulacak bir devrimci parti ile mümkün olabileceğini ifade etti. Türkiye’deki feminist hareketin temellerinin devrimci unsurlardan tasfiye olanlarca atıldığını ifade eden yoldaş, kadın haklarının gündem edildiği eylemlere erkeklerin katılmamasına izin vermeme eğilimininin de bu tasfiyeci durumla alakalı olduğunu, ezilenlerin ve emekçilerin düşmanı olan burjuvaziye karşı tüm mevzilerde birlikte karşı durma gereğine ve önemine işaret ederek belirtti.

Yaşasın 8 Mart!

İzmir’den Komünistler