Demokrasi mücadelesinin parlamentarist hedeflerle bezeli reformist bir hatta verilebileceği ve bu yolda burjuva partileriyle ittifaklar kurulabileceği fikirleri oportünistlerin karşı devrimci siyasetinin köşe taşlarındandır. Tedrici, ütopik bir ilerleme tahayyülünün karşısında emekçilerin ve ezilenlerin tek gerçekçi kurtuluş yolu bağımsız devrimci hatta seferberlik ve eylemli mücadeleden geçer. Demokrasi mücadelesi devrimle, proletaryanın sınıf egemenliğinin sağlanması yolunda verilir.
Rejim kriziyle kavrulan, en ufak demokratik sorunun dahi iktidar sorununa düğümlendiği Türkiye’de, Cumhur İttifakı’ndan kurtulmak için tek devrimci seçenek emekçilerin ve ezilenlerin bağımsız kitlesel seferberliğinden geçmektedir. İktidarın tüm saldırılarına karşı mücadeleyi eylemli bir çizgiyle büyütmek, parlamentarist akıntıya karşı yüzme cesaretini göstermek gerekmektedir.
Yaklaşık iki hafta önce iktidar saldırganlığını bu sefer 2014’teki Kobané eylemleri üzerinden yaptığı operasyonla gösterdi. Durum böyleyken muhtelif siyasetlerin Kobané eylemlerini hükümetin o dönemki şiddet politikalarına bağlaması ise Amerikancı muhalefetin siyasetinin kuyrukçuluğunun ve HDP’nin görünmez olduğu seçim ittifakı stratejisinin sekteye uğramamasına dayalı siyasetin göstergesidir. AKP’nin yedek lastiği CHP’nin ve eklentilerinin de dahil olduğu “en geniş tabanlı” blokla demokrasi mücadelesinin verilmesi hedefi ve bu yolda izlenen görünmezlik siyaseti hükümet karşısında ölü taklidi yapmak anlamına gelir. “Siyasi soykırım” söylemi ise meşruluğunu mağduriyetinden alma alışkanlığının göstergesidir. Kobané eylemlerini, AKP’ye karşı mücadelenin bir basamağı olarak görmek gerekirken hükümetin şiddet politikalarına bağlamak veyahut ürkütücü gelişmeler olarak göstermek aynı zamanda “biz de bu eylemlerin olmasını istemiyoruz” demek anlamına gelir. Devrimci tutum eylemlerin meşruluğunu üstüne basa basa savunmaktır.
Demokrasi mücadelesi verme kisvesi altında bağımsız hatta mücadele etmekten vazgeçen tasfiyecilerin burjuva partilerin kuyruğunda seçim bloklarına eklenerek legal partilerle parlamentarist çizgide mücadele sürdürmeleri ne yeni bir reformist siyaset biçimidir ne de bugüne ve bu topraklara özgüdür. Liberal burjuvazinin dümen suyundan giden, demokrasi mücadelesini anayasal reformlar ve tavizler sorunu olarak gören tasfiyeciler demokrasi mücadelesi devrim sorunudur diyenlerin her zaman karşısında olmuştur. Aynı doğrultuda, ayaklanma girişimlerini mücadeledeki yükseliş olarak görmek yerine hükümetlerin politikalarının emekçilerin “ittiği” “umutsuz protesto patlamaları” olarak değerlendirmek liberallerin ve tasfiyecilerin “görmek istemediklerini görmemelerinin” ifadesidir.
Muzaffer Ekim Devrimi’nden 5 yıl önce, devrimci yükselişin damga vurduğu 1912’de 4. Devlet Duması seçimleri yaklaşmaktaydı. Bu atmosferde, liberal monarşist burjuva partilerin yanı sıra legal partiler üzerinden reform mücadelesi verme iddiasında olan tasfiyeciler de yaklaşan seçimler için seçim platformlarını yayınlamış ve seçim kampanyalarını “gündemde” olan anayasal reformlar üzerine kurmuşlardı. Lenin, Kasım 1912’de “Sosyal-Demokrat”ta basılan “Reformi̇stleri̇n Platformu Ve Devri̇mci̇ Sosyal-Demokratlarin Platformu” başlıklı, partilerin seçim platformlarını değerlendirdiği bir yazı kaleme almıştı. Lenin bu yazısında devrimci yükselişin reddedilmezliğini ortaya koymuştu; Eylül’de yapılacak seçimler öncesindeki Nisan-Mayıs grevleri ve Haziran-Temmuz askeri ayaklanma girişimleri kitle mücadelesinin yükselişinin göstergesiydi. Devrimcilerin bu mücadelede hangi yeri alması gerektiğini açıkça işaret eden Lenin, “Liberal-monarşist burjuvazi yeni bir devrime karşıdır ve yalnızca anayasal reformlardan yanadır.” diye yazmıştır ve yeni bir devrimin gerekliliğinden yana olan devrimcilerin mücadeleyi “daha ileriye taşımak” ve “devrim aşamasına kadar yükseltmek” için çabaladığını vurgulamıştır. Buna karşılık kitle mücadelesinin yükselişini “yalnızca bir canlanma” olarak gören reformistlerin politikaları anayasal reform mücadelesine dayalıdır.
Lenin aynı yazıda seçimler hakkında şunları yazmıştır: ”Seçimler, kimi vaatler ya da açıklamalar pahasına özel bir politik operasyon, bir oy avı değil, sınıf bilinçli proletaryanın ana talepleri ve politik dünya görüşünün temellerinin ajitasyonu için özel bir vesiledir yalnızca.” Seçimlerin “toprak sahiplerinin ve papazların” Duma’sı için verilen bir oy kavgasına değil yalnızca devrimci propagandaya vesile olduğunu net şekilde ifade eden Lenin, devrimci lafızlarla “kitlelere ütopyalar vadeden” tasfiyecilerin karşısında durup “Anayasal reformlar değil, cumhuriyet, reformizm değil, devrim.” demiştir. Devrimin zorunluluğunu, kaçınılmazlığını ve acil gerekliliğini tekrar tekrar vurgulayan Lenin, seçim kampanyasından ne için yararlanılacağını şöyle ortaya koymuştur: “Anayasa reformlarının ütopik özünün eleştirisi, ona bağlanan umutların asılsızlığı konusunda aydınlatma, devrimci yükselişi çok yönlü ve mümkün olduğunca çok teşvik etme, seçim kampanyasından bunun için yararlanma. Devrimin olup olmayacağı yalnızca bize bağlı değildir. Fakat biz elimizden geleni yapacağız ve hiçbir şey bunu olmamış saydıramayacaktır.”
Lenin’in “Tasfiyeciler Konferansı” olarak nitelediği, Ağustos 1912’de Viyana’da toplanan konferansta Bolşeviklerin karşısında duran grupların oluşturduğu oportünist Ağustos Bloğu’nun seçim kampanyası Duma seçimlerine odaklanmış bir takım “özgürlük taleplerinden” oluşuyordu. Lenin tasfiyecilerin seçim çalışmalarının neyi amaçladığını şöyle ifade etmişti: “Tasfiyeciler Dördüncü Duma seçimlerini, anayasa reformlarını propaganda etmek ve devrim düşüncesini zayıflatmak için kullanıyorlar. Bu amaçla, asker ayaklanmaları, askerlerin “itildiği” “umutsuz protesto patlamaları” olarak gösteriliyor, yükselecek ya da alçalacak olan kitle ayaklanmasının başlangıcı olarak değil, ki bu, başka şeylerin yanında, Rusya’nın tüm sosyal-demokrat işçilerinin onu tüm güçleriyle, tüm enerjileriyle, tüm coşkularıyla derhal desteklemeye geçip geçmeyeceklerine de bağlıdır.” Lenin, liberal burjuvazinin ayaklanmaları girişimlerini ve grevleri nasıl karşıladığını ise şöyle ortaya koyuyor: “Liberaller için ayaklanan asker devrimin bir öznesi değil, başkaldıran kitlenin ilk müjdecisi değil, bilakis hükümetin keyfiliğinin, bu keyfiliğin gösterilmesine hizmet eden bir nesnesidir (“umutsuzluğa itilmektedir”). Bakın, Hükümetimiz ne kadar kötü, askerleri umutsuzluğa itiyor ve sonra da onları ‘leblebiyle’ sakinleştiriyor — diyor liberal (sonuç: gördünüz mü, eğer biz liberaller iktidarda olsaydık, o zaman bizde asker ayaklanmaları olmazdı).”
Lenin’in bu yazısında seçimler bağlamında ifade ettiği üzere, proleter devrimi için çalışmak, Bolşevik çizgide ve oportünistlerden ayrı durarak mücadele etmekten geçer. Emekçiler ve ezilenler için başka kurtuluş yolu yoktur. Bu topraklardaki komünistlerin acil ve öncelikli ödevi komünistlerin parti birliğini yaratmak, bayrağına “Tek Yol Devrim!” şiarını yazacak olan partinin kurulmasını sağlamaktır.
Lenin’in “Reformi̇stleri̇n Platformu Ve Devri̇mci̇ Sosyal-Demokratlarin Platformu” başlığını taşıyan yazısının tamamını aşağıdan okuyabilirsiniz.
REFORMİSTLERİN PLATFORMU VE DEVRİMCİ SOSYAL-DEMOKRATLARIN PLATFORMU
Rusya’da devrimci yükseliş 1912 yılının ilk yarısında reddedilmez biçimde ortaya çıktı. Politik grevlere katılanların sayısı fabrikatörlerin hesabına göre beş ayda 515.000’e yükseldi. Bu grevcilerin şiarlarının neler olduğunu, taleplerinin neler olduğunu, gösterilerinin, mitinglerinin vs. nasıl bir politik içeriği arzettiğini, Merkez Organın 27. sayısında tam içeriğiyle basılmış olan özellikle önemli bir belge, Petersburg işçilerinin 1 Mayıs çağrısı kanıtlıyor.
Petersburglu işçiler, anmaya değer bugünlerde reformist şiarlarla değil, devrimci sosyal-demokrasinin şiarlarıyla ortaya çıktılar: Kurucu Meclis, Sekiz Saatlik İşgünü, Çiftlik Sahiplerinin Arazilerine Elkonması, Çarlık Hükümetinin Devrilmesi, Demokratik Cumhuriyet.
Türkistan’da, Baltık Denizi Filosunda ve Karadeniz’de askerlerin ve bahriyelilerin ayaklanmaları ve ayaklanma girişimleri, Rusya’da karşı-devrimin frenlenemeyen egemenliğinin ve işçi hareketinin durgunluğunun uzun yıllarından sonra yeni bir devrimci yükselişin başladığını objektif olarak yeniden doğruladı.
Bu yükseliş, bütün politik partilerin, bütün politik akımların şu ya da bu biçimde, politik durumun bir genel değerlendirmesiyle ortaya çıkmak zorunda kaldıkları IV. Devlet Duması seçimleri dönemine rastladı. O halde, politik görevlerimizi, grupların sofu istekleri olarak değil de işçi sınıfının görevleri olarak tahlil edeceksek, programları ve platformları kitle mücadelesinin gerçekleriyle ve verili toplumun tüm sınıflarının eylemleriyle karşılaştırarak Marksist tarzda sınayacaksak, o zaman çeşitli seçim platformlarını da tam da kitlelerin bu devrimci yükselişinin mihenk taşında denemeli ve sınamalıyız. Çünkü sosyal-demokrasi için seçimler, kimi vaatler ya da açıklamalar pahasına özel bir politik operasyon, bir oy avı değil, sınıf bilinçli proletaryanın ana talepleri ve politik dünya görüşünün temellerinin ajitasyonu için özel bir vesiledir yalnızca.
Kara Yüzler’den Guçkov’a dek tüm hükümet partilerinin program ve platformları hiçbir kuşku uyandırmıyor. Bunların karşı-devrimci özü göze batıyor, açıkça gün yüzüne çıkıyor. Bu partilerin, sadece işçi sınıfı ve köylülük içinde değil, aynı zamanda hatta burjuvazinin geniş tabakaları içinde bile herhangi bir ciddi destekten yoksun oldukları herkesçe biliniyor. Bu tabakalar Oktobristlere neredeyse tamamen sırt çevirdiler.
Liberal-burjuva partilerin program ve platformları kısmen neredeyse resmi olarak yayınlandı (müslüman grubun platformu), diğer kısmı “büyük” politik basından tam olarak biliniyor (“İlerlemeciler”in ve Kadetlerin platformu). Bütün bu program ve platformların özünü Kadet Gredescul, “Reç”te basılan ve buradan Marksist basına ulaşan açıklamalarda mükemmel biçimde ifade etti.
“Rusya’da yeni bir devrimin gerekliliğinin alenen yadsınması” — Bay Gredescul görüşlerini bizzat böyle formüle etti (bkz. “Sosyal-Demokrat” No. 27, s. 3), ve devrimcilere karşı (başta Kadetler olmak üzere) liberalizmin gerçek platformunu çıkardı: “Sadece sakin, sebatlı ve inançlı bir anayasal çalışma gereklidir”.
Gerek Rusya’da gerekse de bütün burjuva ülkelerde çoğu platformlar yalnızca göstermelik platformlar olduğu için, gerçek platform sözlerinin altını çiziyoruz.
Meselenin özü tam da, Bay Gredescul’un (ender bir samimiyet nöbetinde) itiraf ettiği şeyde yatıyor. Liberal-monarşist burjuvazi yeni bir devrime karşıdır ve yalnızca anayasal reformlardan yanadır.
Sosyal-demokrasi tutarlılıkla, burjuva demokrasisi (Narodnikler) yalpalamalarla, yeni bir devrimin “gerekliliği”nden yanadır ve bunun propagandasını yapıyor. Kitle mücadelesinin yükselişi başladı. Devrimci sosyal-demokratlar onu daha ileriye, devrim aşamasına kadar yükseltmeye yardım ederek genişletmeye ve sağlamlaştırmaya çabalıyorlar. Buna karşılık reformistler yükselişi yalnızca “bir canlanma olarak” görüyorlar, politikaları anayasal tavizlerin, anayasal reformların elde edilmesine yöneliktir. Bunun sonucu olarak burjuvazi ve proletarya, Rus tarihinin bu “aşaması”nda da “halk” üzerinde, kitleler üzerinde nüfuz mücadelesine girdiler. Mücadelenin sonucunu hiç kimse önceden söyleyemez, fakat RSDİP’in bu mücadelede hangi yeri alması gerektiği hakkında da hiç kimse kuşku besleyemez.
Parti’nin seçim platformunun ve Tasfiyeciler Konferansının seçtiği Organizasyon Komitesi’nin bugünlerde yayınladığı seçim platformunun değerlendirilmesine böyle ve ancak böyle yaklaşılabilir.
Merkez Komitesi tarafından Ocak Konferansı’ndan sonra yayınlanan Parti’nin seçim platformu, Nisan ve Mayıs olaylarından önce yazılmıştı. Bu olaylar onun doğruluğunu onayladı. Tüm platform boyunca bir düşünce uzanıp gider: bugünün Rusyası’nda anayasa reformlarının umutsuzluğunun, ütopik karakterinin eleştirisi ve devrim propagandası. Platformun şiarları, işte bu yüzden, devrimci görevleri tam bir açıklıkla ifade etsin ve onların anayasa reformları üzerine vaatlerle karıştırılmasını olanaksız kılsın diye seçilmiştir. Parti’nin platformu, ayaklanmanın görevlerinin kendilerine açıklandığı yüzbinlerce politik grevciye, köylülüğün milyonlarca ordusunun ileri kişilerine, devrimci sosyal-demokratların doğrudan bir çağrısı niteliğindedir. Devrimci parti, kendi platformu için, açıklamalarına verilen, Mayıs grevleri ve Haziran-Temmuz askeri ayaklanma girişimleri görünümündeki bu dolaysız yankıdan daha iyi bir mihenk taşı, platformunun bizzat yaşam tarafından daha iyi bir onayını düşleyemez bile.
Tasfiyecilerin platformuna bir göz atalım. Onun Tasfiyeci özü Troçki’nin devrimci lafızlarıyla ustaca gizleniyor. Bu maske, saf ve tamamen deneyimsiz kişileri bazen yanıltabilir ve hatta onlara Tasfiyecilerin Parti’yle “uzlaşma”sı olarak bile görünebilir. Fakat birazcık büyük bir dikkat, bu kendi kendini kandırmayı hemen giderecektir.
Tasfiyecilerin platformu Mayıs grevlerinden ve yazınki ayaklanma girişimlerinden sonra kaleme alınmıştır. Ve bu platformun karakteri sorununun objektif yanıtını ararken, herşeyden önce şunu sorarız: o bu grevleri ve ayaklanma girişimlerini nasıl değerlendirmiştir?
“Ekonomik yükseliş” … “Grev hareketindeki artışla proletarya, yeni bir toplumsal yükselişin yaklaşan başlangıcına işaret etti”… “Proletaryanın koalisyon özgürlüğü talebini içeren güçlü Nisan hareketi” — Tasfiyecilerin Nisan ve Mayıs grevleri üzerine platformda söylediklerinin hepsi budur.
Fakat bu düpedüz bir yalandır! Bu, olguların açıkça çarpıtılmasıdır! Burada esas mesele atlanmıştır, herhangi bir anayasa reformunun elde edilmesine değil, hükümetin devrilmesine, yani devrime yönelik olan politik grevin devrimci karakteri atlanmıştır.
Nasıl oldu da, “güzel” lafızlarla dolu, illegal, devrimci bir bildiride böylesine bir yalan söylenebildi? Böyle olmak zorundaydı, çünkü liberaller ve Tasfiyeciler olayları böyle değerlendiriyorlar. Onlar grevlede, görmek istedikleri şeyi görüyorlar: anayasa reformları için bir mücadele. Görmek istemedikleri şeyi hiç görmüyorlar: devrimci yükseliş. Biz liberaller reformlar için mücadele etmek istiyoruz, devrim için değil — ifadesini Tasfiyecilerin yalanında bulan sınıfsal konumun gerçeği budur.
Ayaklanma girişimleri üzerine şunları okuyoruz: “… Kışladaki askerler … şiddet, aşağılama ve açlıkla umutsuz protesto patlamalarına itiliyorlar, ama sonra ‘leblebiyle’, yağlı kementle vs. yeniden sakinleştiriliyorlar”…
Liberallerin değerlendirmesi budur. Biz devrimci sosyal-demokratlar, ayaklanma girişimlerinde, kitle ayaklanmasının başlangıcını görüyoruz, başarısızlığa uğramış, vakitsiz, doğru olmayan bir başlangıç, fakat biz biliyoruz ki, kitle, başarılı ayaklanmayı ancak, tıpkı Rus işçilerinin 1901–1904 yıllarında bir dizi başarısız ve hatta bazen özellikle talihsiz siyasi grevler yoluyla 1905 Ekim’inin başarılı grevini yönetmeyi öğrendiği gibi, başarısız ayaklanmaların deneyimine dayanarak öğrenir. Kışla tarafından en fazla aptallaştırılan işçiler ve köylüler baş kaldırmaya başladılar — diyoruz biz. Buradan şu berrak ve açık sonuç çıkıyor: onlara, başarılı ayaklanmanın hangi hedefler uğruna ve nasıl hazırlanması gerektiğini açıklamak gerekiyor.
Liberaller farklı değerlendiriyor: askerler “umutsuz protesto patlamalarına itiliyor” diyorlar. Liberaller için ayaklanan asker devrimin bir öznesi değil, başkaldıran kitlenin ilk müjdecisi değil, bilakis hükümetin keyfiliğinin, bu keyfiliğin gösterilmesine hizmet eden bir nesnesidir (“umutsuzluğa itilmektedir”).
Bakın, Hükümetimiz ne kadar kötü, askerleri umutsuzluğa itiyor ve sonra da onları ‘leblebiyle’ sakinleştiriyor — diyor liberal (sonuç: gördünüz mü, eğer biz liberaller iktidarda olsaydık, o zaman bizde asker ayaklanmaları olmazdı).
Bakın, geniş kitlelerin derinliklerinde devrimci enerji nasıl olgunlaşıyor –diyor sosyal-demokrat–, kışla talimiyle ezilen asker ve bahriyeliler bile başkaldırmaya başlıyor ve başarısız ayaklanma yapa yapa başarılı ayaklanmanın nasıl yapılacağını öğreniyorlar.
İşte görüyorsunuz: Tasfiyeciler, ilkbahar ve yazın başlayan Rusya’daki devrimci yükselişi (sözcüğün Senato’da sahip olduğu anlamda) “açıkladılar”.
Ardından Partimizin programını “açıklıyorlar”.
RSDİP programında şöyle deniyor:
“… RSDİP önüne en yakın dolaysız politik görev olarak Çarlık otokrasisinin devrilmesini ve yerine demokratik cumhuriyetin getirilmesini koyar, demokratik cumhuriyetin anayasası: 1. halkın mutlak egemenliğini güvence altına alacaktır” … vs. — ardından “özgürlükler”in ve “haklar”ın sayılması gelir.
İnsan bunun yanlış anlaşılamayacağına inanmak istiyor. “En yakın dolaysız” görev otokrasinin devrilmesi, yerine, özgürlükleri güvence altına alan cumhuriyetin getirilmesidir.
Tasfiyeciler bütün bunları değiştirdiler:
… “Sosyal-demokrasi – diye okuyoruz platformlarında – halkı demokratik cumhuriyet için mücadeleye çağırıyor…
… Halkın ancak devrim ertesinde gerçekleştirebileceği bu hedefe ulaşmaya çalışan sosyal-demokrasi, şu anki seçim kampanyasında” (bakın hele!) “emekçi kitleleri, şu günlük talepler etrafında toplanmaya çağırıyor: 1. … Devlet Duması seçimlerinde genel vs. oy hakkı”.
Sosyal-Devrimci Tasfiyeci Pyeşehonov, 1906 sonbaharında, “legal” partinin kurulması üzerinde çalışırken (neredeyse kuracaktı da… polis onu rahatsız edip kodese tıktı sadece!), cumhuriyetin “uzaklarda yiten bir perspektif” olduğunu, “cumhuriyet sorununun büyük bir ihtiyat gerektirdiğini”, şimdi talep olarak gündemde … reformların durduğunu yazdı.
Fakat Sosyal-Devrimci Tasfiyeci safdil, ahmak, kabaydı ve dolambaçsız konuşuyordu. “Avrupalı” oportünistler böyle mi davranıyor? Hayır, onlar daha kurnaz, daha hilekâr, daha diplomatikler…
Cumhuriyet şiarından vazgeçmiyorlar — nasıl bir iftira! Onu sadece, her darkafalının elinin altında bulunan düşünceleri kendilerine kılavuz edinerek, gerektiği gibi “açıklıyorlar”. İş devrime varacak mı, varmayacak mı, bu henüz bir soru işareti — der darkafalı kendi basit tarzında ve Troçki bilgili tarzda tekrarlar “Naşa Zarya”da (No. 5, s. 21). Cumhuriyet “ancak devrim ertesinde”, ama “şu anki seçim kampanyasında” “gündemde” anayasa reformları duruyor!
Her şey ne güzel gidiyordu: cumhuriyet hem kabul ediliyor hem de uzağa itiliyordu. Devrimci sözler esirgenmedi — fakat gerçekte “şu anki seçim kampanyasında” (bütün platform sadece şu anki kampanya için yazılmıştır!) reform talepleri “gündemde duran” talepler olarak gösterildi.
Evet, evet, Tasfiyeci Konferansı’nda “diplomasi sanatı”nın büyük “ustaları” oturuyordu… Ve bu ustalar ne kadar da acınasıdır! Fakat bunlar çevrecilik diplomatlarını sevince garketmeyi, “sade bir uzlaşmacı”yı yanıltmayı başarsalar da — bir Marksist onlara başka şeyler söyleyecektir.
Darkafalı, işin devrime varıp varmayacağının önceden bilinemeyeceği tartışmasız, kutsal ve boş gerçeğiyle yetinir. Marksist bununla yetinmez; propagandamız ve tüm sosyal-demokrat işçilerin propagandası, işin devrime varıp varmayacağını belirleyen faktörlerden biridir, der. Yüzbinlerce politik grevci, çeşitli askeri birliklerin ileri unsurları bize, Partimize, hangi yolu tutmaları, hangi dava adına başkaldırmaları, neyi hedeflemeleri gerektiğini, başlayan yükselişin devrime kadar yükseltilmesi mi yoksa reformlar için mücadeleye mi yöneltilmesi gerektiğini soruyorlar.
Devrimci sosyal-demokrasi bu sorulara, darkafalı-Troçkist, devrim olacak mı olmayacak mı, kim bilebilir ki diye “burun karıştırmak”tan bir ölçüde daha ilginç ve önemli yanıtlar verdi.
Yanıtımız şudur: Anayasa reformlarının ütopik özünün eleştirisi, ona bağlanan umutların asılsızlığı konusunda aydınlatma, devrimci yükselişi çok yönlü ve mümkün olduğunca çok teşvik etme, seçim kampanyasından bunun için yararlanma. Devrimin olup olmayacağı yalnızca bize bağlı değildir. Fakat biz elimizden geleni yapacağız ve hiçbir şey bunu olmamış saydıramayacaktır. Bu, kitlelerin ta içine demokratizmin ve proleter öz faaliyetin tohumlarını saçacaktır, ve bu tohum, yarın demokratik devrimde mi olur, öbür gün sosyalist devrimde mi olur, ama mutlaka filiz verecektir.
Buna karşılık kitlelere kendi yavan, entelektüelimsi, Bundcu-Troçkist kuşkuculuklarını: “devrimin olup olmayacağı bilinmez, ama ‘gündemde’ reformlar var”ı vaaz edenler— bu kişiler daha bugünden kitleleri bozuyor ve kitlelere liberal ütopyalar vaaz ediyorlar.
Seçim kampanyasını yarım milyon işçinin devrimci greve girdiği, asker üniforması giymiş köylülerin ileri unsurlarının soylu subaylara ateş açtığı verili, reel “şu anki” politik durumun ruhuyla doldurmak yerine — bunun yerine, (çok az “Avrupalı”, çok fazla “Çinli”, yani demokratik-devrimci olan) bu reel durumu sözümona “Avrupalı” (bu Tasfiyeciler zaten öyle Avrupalıdır, ah, öyle iyi Avrupalıdır ki!) “parlamenter” düşüncelerinden siliyorlar. Fakat bu durumu, hiçbir yükümlülüğü olmayan bazı lafızlarla bir kenara iterken, reformist seçim kampanyasını gerçek seçim kampanyası ilan ediyorlar!
Sosyal-Demokrat Parti, Dördüncü Duma seçim platformuna, hem seçimler nedeniyle hem de vesilesiyle, ve hem de seçimler üzerine tartışmada kitleleri devrimin zorunluluğu, acil gerekliliği ve kaçınılmazlığı üzerine bir kez daha aydınlatmak için gerek duyuyor.
Tasfiyeciler ise platforma, seçimler “için”, yani devrim üzerine düşünceleri belirsiz olasılıklardan biri olarak kibarca bir kenara itmek, buna karşılık seçim kampanyasını, anayasa reformlarına ön ayak olma amacıyla “gerçek” kampanya ilan etmek için gerek duyuyorlar.
Sosyal-Demokrat Parti, seçimlerden, kitleleri tekrar tekrar devrim düşüncesine, artık kaydedilebilen devrimci yükseliş düşüncesine getirmek için yararlanmak istiyor. Bu yüzden Sosyal-Demokrat Parti, platformuyla Dördüncü Duma seçmenlerine açıkça şunu söylüyor: anayasal reformlar değil, cumhuriyet, reformizm değil, devrim.
Tasfiyeciler Dördüncü Duma seçimlerini, anayasa reformlarını propaganda etmek ve devrim düşüncesini zayıflatmak için kullanıyorlar.
Bu amaçla, asker ayaklanmaları, askerlerin “itildiği” “umutsuz protesto patlamaları” olarak gösteriliyor, yükselecek ya da alçalacak olan kitle ayaklanmasının başlangıcı olarak değil, ki bu, başka şeylerin yanında, Rusya’nın tüm sosyal-demokrat işçilerinin onu tüm güçleriyle, tüm enerjileriyle, tüm coşkularıyla derhal desteklemeye geçip geçmeyeceklerine de bağlıdır.
Bu amaçla Mayıs grevleri, devrimci değil reformist grevler olarak “izah edilmiş”tir. Bu amaçla parti programı “izah edilmiş” ve “en yakın dolaysız” görev olarak özgürlüğü güvence altına alan cumhuriyetin kurulması yerine, “şu anki seçim kampanyasında” ve genel olarak –şaka bir yana, hem de Dördüncü Duma için!– çeşitli özgürlükler talebini aktüel görmek emredilmiştir.
Rus yaşamı eski Çin’den ne kadar çok şey barındırıyor! Çarlığımız ne kadar çok eski Çin tarzına sahip, ve tepede Purişkyeviç ve Treşçenkov’un, tabanda ise kitlelerin devrimci girişimlerinin egemen olduğu bir durumda parlamenter mücadele ve reformizm “seremonisi” sergilemek isteyen Tasfiyecilerimizde bunlardan ne kadar çok var! Entelektüellerin, MacDonald ve Jaurès’nin, Bissolati ve Bernstein’ın, Kolb ve Frank’ın tavsiye mektubunu göstererek, kendilerini Kvostov ve Makrov’dan koruma çabalarında eski Çin’den ne kadar çok şey var!…
Troçki’nin Tasfiyeciler Konferansı’nda sergilediği, Tasfiyeci görüşleri Parti görüşleriyle diplomatça “uzlaştırması”, gerçekte hiçbir şeyi “uzlaştırmıyor”. Bu, bugünkü Rusya’nın bütün sosyal ve politik durumunu belirleyen o muazzam politik olguyu yeryüzünden kaldırmayacaktır. Bu olgu, reformist ve devrimci sosyal-demokrat platform arasındaki mücadeledir, liberal parti önderlerinin şahsında burjuvazinin Rusya’da yeni bir devrimin gerekliliğine karşı çıkması ve kitleleri özgürlük için gerçek mücadeleye çağıran proletaryanın yüzbinlerinin devrimci greve çıkışına karşı dengeleyici olarak, salt anayasal bir “çalışma”yı savunmasıdır.
Bir reformistlerin önünde, sonra devrimci sosyal-demokratların önünde yerlere kadar eğilmek bu objektif politik olguyu ortadan kaldırmaz, böylece onun gücü ve ağırlığı asla zayıflatılmış olmaz. Bu olgunun yol açtığı görüş ayrılıklarını ortadan kaldırmaya yönelik iyiniyetler – bu niyetler gerçekten kesinlikle “iyi” ve dürüst de olsa –, bütün karşı-devrim koşullarının ortaya çıkardığı ve birbirine uzlaşmaz biçimde düşman politik eğilimleri değiştirecek halde değildir.
Proletarya, devrimci ve sosyal-demokrat bayrağı altında başkaldırmıştır ve bu bayrağı dördüncü, gerici Duma’nın arifesinde, liberallerin önünde dürmeyecektir, onu reformistlerin hatırına dürmeyecektir; çevre diplomasisinin düşünceleri hatırına platformunu körleştirmeye ya da örtbas etmeye razı olmayacaktır.
Devrimci sosyal-demokrasinin platformu, reformizmin platformuna karşı — Mayıs grevleri bu sembol altında geçmiştir, RSDİP, toprak sahiplerinin ve papazların Duma’sına seçimlere de bu sembol altında giriyor, Partinin bu Duma’daki ve geniş halk kitleleri arasındaki tüm çalışması bu sembol altında olacaktır.
Kasım 1912