Mart ayının başında Deri Tekstil ve Kundura İşçileri’nin İzmir’de düzenlediği “Kayyımlar ve Boğaziçi Üniversitesi” konulu söyleşiye katıldık. Söyleşiden önce hem Boğaziçi Üniversitesi özel sayımızı, hem de Boğaziçi Dayanışması’nın 9. Cumhurbaşkanı’na hitaben yayımladığı mektubu katılımcılara dağıttık.
Söyleşide sunum yapan öğrenci arkadaş Boğaziçi Dayanışması’ndan olduğunu belirtti ve üniversitede olan biteni okula geldiği 2014 ve sonrasını temel alarak aktardı. 2014’ün çözüm sürecinin sona erdiği bir zaman olduğunu aktaran arkadaş, siyasi gerginliğin savaş durumunu andırmaya başladığı bu zamanda birçok hocanın okuldan ayrıldığını, Temmuz ayında rektörlük seçiminde en fazla oyu alan Gülay Barbarosoğlu’nun göreve atanmasının uzun süre yapılmayıp araya 15 Temmuz darbe girişiminin girmesinin ardından okulun iki ay rektörsüz kaldığını ve sonrasında Erdoğan’ın darbe girişimi sonrası ortamda kazandığı geçici güçle Barbarosoğlu yerine kardeşi AKP milletvekili olan Mehmet Özkan’ı atadığını aktardı. Bugünlerin aynı zamanda Boğaziçi’nin (Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin değil fakat öğrencilerinin) Türkiyelileşmeye başladığı günler olduğunu belirten arkadaş, 2016 yılındaki kayyım rektör karşıtı eylemlerinin bu anlamda bir dönüm noktası teşkil ettiğini belirtti.
2016’daki kayyım karşıtı eylemlere hocaların genelde katılmadıklarını, ayrıca eylemler gerçekleştiren öğrencilere M. Özkan’ın kötünün iyisi olduğunu belirtegeldiklerini aktaran arkadaş, okuldan ilk ihraçların da yine bu eylemlerle bağlantılı olarak 2016’da başladığını, bu dönemin üniversitedeki öğrencilerin daha fazla politikleştiği bir yıl olduğunu ifade etti. 18 Mart 2018’de üniversitede Afrin işgaline destek veren faşistlere karşı spontane bir biçimde gelişen tepkinin Erdoğan’ın büyük tepkisini çekmesinin ardından gelişen bir inisiyatifle 60-70 kişilik çekirdek bir öğrenci örgütlenmesinin meydana geldiğini ve bu örgütlenmenin bugünkü isyanın özünde de yer aldığını dile getirdi. Bu süreçte çok sayıda öğrencinin yargılandığını, ceza aldığını, okuldan ayrılmak zorunda kaldığını belirten arkadaş, bu durumun üniversitedeki siyasileşmeyi engellemek bir yana daha da perçinlediğini söyledi.
2020 yılında Türkiye’de büyüyen siyasi krizin kayyım krizi öncesinde de üniversiteyi etkileyegeldiğini belirten arkadaş, öğrencilerin kendilerini bekleyen geleceğin daha önceki üniversite öğrencilerininkinden daha fazla yoksulluk ve işsizlik olduğunu idrak etmeye başladığını, üniversitedeki intihar ve uyuşturucu/antidepresan kullanım oranlarının hızla yükseldiğini, tüm bu sürgitte AKP’ye yalnızca seçimlerle karşı çıkacağını savlayan muhalefetin ise ne öğrencilere ne de halka güven vermediğini belirtti. Son kayyım krizindeki isyanın bu arkaplanla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden arkadaş, ilk kez hem mezunların, hem hocaların hem de öğrencilerin ortak bir amaç (kayyımı göndermek) etrafında birleştiğini, bu amacın da ister istemez hükümetin gitmesini istemekle eşanlamlı olduğunu belirtti.
Öğrenci arkadaşın sunumunun ardından derneği temsilen konuşma yapan bir işçi arkadaş Cumhur İttifakı’na karşı çıkan birçok unsurun birlikte hareket etmesinin meydana gelecek etkiyi büyüteceğini, bu sohbet etkinliğini de hem dayanışma büyütmek hem de deneyim paylaşımı açısından anlamlı bulduklarını dile getirdi. Daha sonra dinleyiciler sorular yöneltti. Bir işçi Afrin işgaline karşı olan eylemin mahiyetini sordu. Öğrenci arkadaş da eylemin spontane geliştiğini, eyleme katılanların genelde örgütlü olmadıklarını, eylemi gerçekleştirenlerin büyük ölçüde Türk öğrenciler olduğunu ve bu durumun ülkede Afrin işgaline karşı gerçekleştirilen nadir eylemlerden biri olarak tarihe geçtiğini belirtti. Söz alan bir yoldaş öğrencilerin, işçilerin, kadınların, Kürtler’in ve tüm ezilenlerin mücadelesinin aynı temele dayandığını, dolayısı ile dayanışma, birlikte hareket etme ve kitlesel seferberliğin tüm ezilen halk için öncelikli olması gerektiğini ifade etti. Bu isyan sayesinde öğrencilerin haklı öfkelerini sokağa taşıyabildiklerini ifade eden yoldaş, batık bir proje olan Erdoğan ve hükümetinin bu isyana gösterdiği cılız karşı koyuşun da öğrencilerin mücadele meşruiyetinin bir göstergesi olduğunu, bir rejim krizi içindeki Türkiye’de iktidarın ancak bu tarz eylemliliklerle sarsılabileceğini belirtti. Böylesi durumlarda odaklanılması gereken şeyin polis şiddeti ve devlet baskısı ile onu takip eden mağduriyet değil, birlik ve dayanışma ile mücadele olduğunu ifade eden yoldaş, kendi alanlarımızda gerçekleştireceğimiz kitlesel eylemlerin Boğaziçi, Afrin ve diğer her yerdeki kitle hareketlerine destek anlamına geleceğini, bu eylemleri daha da çoğaltmamız gerektiğini dile getirdi. Yoldaş ayrıca böylesi kitlesel eylemliliklerin en verimli şekilde sonuca ulaşabilmesinin yolunun, komünist ve devrimci bir parti örgütlemekten geçtiğini, Köz’ün arkasında duran komünistlerin de bu uğurda mücadele ettiklerini ve edeceklerini vurguladı.
Daha sonra bir başka yoldaş söz alarak Boğaziçi Üniversitesi’ndeki isyanın önemli ve değerli olduğunu, eylemin şimdiye kadar güçlü ve başarılı olmasının temel nedenlerinden birinin üniversitede solcu örgütlerin güçlü olmaması olduğunu dile getirdi, öğrencilerin bu mücadeleyi toplumun diğer kesimleri ile ortaklaştırma hedefine yönelik bir çalışmaları olup olmadığını sordu. Yanıt veren öğrenci arkadaş Boğaziçi’ndeki isyana katılan birçok öğrenci örgütlülüğü olduğunu, fakat konuya siyasi yaklaşan grubun daha çok Boğaziçi Dayanışması olduğunu, Boğaziçi Dayanışması’nın da her zaman mücadeleyi ortaklaştırmak için çaba harcadığını, diğer yandan soldaki çoğu örgütlenmenin bu mücadelenin üniversite dışına taşması konusunda çekinceli ve isteksiz davranmasının kaydadeğer bir olumsuzluk olduğunu belirtti. Bir işçi arkadaş halkın Boğaziçi’ndeki direnişe olan desteğini sordu. Yanıt veren öğrenci arkadaş halktan hiç olmadığı kadar destek gördüklerini, çoğu zaman Boğaziçi direnişinde olduklarını anlayanların çeşitli şekilde yardım ettiklerini, isyanın en hareketli günlerinde öğrenci olduklarını bilen restoranlarda yemek parası bile alınmadığını ifade etti.
Boğaziçililerin ihtiyacı alkış değil, Cumhur İttifakı’na karşı seferberlik!
Komünist Bir Dünya Kuracağız!
İzmir’den Komünistler