Boğaziçi Üniversitesine kayyım rektör atanmasının ardından başlayan protestolar 40 günü aşkın süredir devam ediyor. Daha önceki okur mektuplarında ifade ettiğimiz gibi Boğaziçi Üniversitesinde örgütlü bir çalışmamızın bulunmamasının mücadele etmekten geri duracağımız veyahut direnişin gidişatına müdahale etmekten kaçınacağımız anlamına gelmeyeceğini tekrar belirtiyoruz. Aksine Boğaziçi Üniversitesindeki KöZ okurları olarak mücadeleye aktif ve ön açıcı bir şekilde katılmaya çalışırken öncelikli görevimizin devrimci partiyi yaratmak ve bu partiyi yaratacak militanlarla buluşmak olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz. Her mücadelede olduğu gibi Boğaziçi’ndeki mücadelede de bu kaygılarla yer alıyoruz. Bugün mücadele hedeflerimizi soyut temenniler olarak aktarmak yerine propagandamıza ilgi duyanların dikkatini devrimci bir önderlik krizine yani komünist partinin eksikliğine çekmek istiyoruz. Fakat KöZ’ün savunduğu görüşlerin Boğaziçi’nde anlamlı bir siyasi varlığa kavuşabilmesi için öncelikle Boğaziçi Üniversitesinde bu görüşleri benimseyenlerin örgütlü bir disiplin altında bu görüşleri savunmayı kabul etmesi gereklidir.
Herkesin siyasi olarak kekeme kaldığı, hükümete karşı mücadelenin seçim hesaplarında boğulduğu bu günlerde Boğaziçi’nde kitlesel olarak süren kayyım karşıtı protestolar sol akımlar içerisinde kitlelerden öğrenmeye dair o ezberi bir kez daha açığa çıkardı. Elbette sol akımların geri kaldığı koşullarda kitleler ileriye doğru çıkışlarda bulunabilir. Boğaziçi Üniversitesinde birlikte mücadele yürüttüğümüz arkadaşlarımızın da siyasi olarak sol akımlardan daha ileri pozisyonları sahiplenmesi bunun örneğidir. Bu süreç içerisinde Boğaziçi öğrencilerini alkışlamaktan veyahut sembolik destekten öte başka bir şey yapmayanların Boğaziçili öğrencilere dair önyargıları da kırılmış olabilir. Boğaziçili öğrenciler polisle çatışarak, gözaltına alınarak ya da süreç içerisinde disiplinle çalışarak kimilerinin kafasındaki Boğaziçi’ndeki liberalizm sorununu yerle bir etmiş olabilirler. Dışarıdan bakanlar ya da tasfiyeciliği Sorosçuluk, disiplinsizlik ya da korkaklık olarak görenler için bu doğru olabilir. Biz işimizin bu olduğunu düşünmüyoruz. Bugün tasfiyeciliği derinlemesine yaşadığımız bu topraklarda Boğaziçi Üniversitesinde de liberal tasfiyeci bir atmosfer içerisinde hareket ediyoruz. Bu atmosfer içinde komünist fikirlerin örgütsüz bir şekilde savunulması, örgütsüz bir şekilde devrimcilik yapılabileceğine dair yanılgıyı derinleştirmektedir. Lakin örgütsüz devrimcilik yapılmaz.
Boğaziçi Üniversitesinde başlayan protestolar doğrudan doğruya hükümetin verdiği siyasal bir karara karşı bir protestodur. Bu protestoları sürdürenler de hükümetin aldığı karara karşı çıkan bir topluluktur. Bu nedenle herkesin onlara öğrenci olduklarını hatırlattığı koşullarda Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin “kayyım istifa” çerçevesinde başlayan protestolarının 12. Cumhurbaşkanına mektupla birlikte hükümeti hedef tahtasına oturtması elbette olumlu bir gelişmedir. Bunun yanında protesto içerisindeki arkadaşlarımız daha ileri fikirler ile karşılaştıklarında bunları da benimsemektedir. Bu direniş içerisinde yer alanlardan bizim de savunduğumuz rejim krizi, anayasa sorunu, bir kurucu meclis ve kitlesel seferberliğin gerekliliği siyasal tespitlerini yapanlar vardır. Hatta sayıları daha az da olsa bazıları silahlı bir ayaklanma ve devrimci parti ihtiyacından dahi bahsetmektedir. Başka bir akım açısından kendi fikirlerinin kabul görmesi olumlu bir adım görülebilecek olsa dahi bizim açımızdan bu bir alarm zilidir. Yukarıda bahsettiğimiz liberal atmosfer bizim açımızdan tam da burada kendini göstermektedir. Liberalizm sorunu kendisini ilk olarak örgüt sorununda gösterir, Boğaziçi Üniversitesinde de komünist fikirlerin örgütsüz savunusuyla karşı karşıyayız. Devrimci partinin kuruluş kongresini örgütleme ve komünistlerin birliğini sağlama mücadelesinin harcı politik-pratik mücadeledir. Siyasal bir kimlik kullanmadan ise devrimci parti yaratma mücadelesi mümkün değildir. Bu yüzden devrimci bir parti yaratmak isteyenlerin siyasal bir kimliği benimseyerek politik şiarları yükseltmeli ve bu doğrultuda siyasal bir hedefe doğru mücadele etmelidir. Bu yüzden devrimci parti ihtiyacını dillendirenler bir siyasal kimlikleri varsa neden kullanmadıkları, bir girişimleri yoksa neden yaratmadıkları ya da bugün devrimci parti bayrağını yükseltme iddiasında olanların arkasında neden durmadıkları sorusundan kaçamazlar.
KöZ’ün arkasından duran komünistlerin ayrım çizgisi kitle mücadelesinde önerdiği taktik tutumlar, siyasal analizlerinin analitik gücü değildir. Bizi diğer sol akımlardan ayıran şey partileşme çağrımız ve komünist bir parti kuruluşu için çıktığımız yolda kuşandığımız ilke ve referanslarımızdır. Rejim krizinden bahsedenlere, yeni bir anayasa için kurucu meclis ihtiyacından bahsedenlere, öğrenci olarak kayyımdan rahatsız oldukları için değil, kayyım rahatsızlığını fırsat bilerek bir hareket yaratmak arzusuyla protesto eylemlerini örgütlemeye girişenlere ısrarla devrimci parti ihtiyacını anlatmayı sürdüreceğiz. Elbette direnişin içinde protestoların daha kitlesel ve hükümet karşıtı bir yere noktaya evrilmesi için birlikte mücadele edeceğiz fakat hükümet ile nihai karşılaşmada aktif bir fesat örgütleyecek bir devrimci partiye duyulan keskin ihtiyacı anlatmaktan geri durmayacağız.
Boğaziçi Üniversitesinden KöZ Okurları