2023 yılının hemen başında seçimlerden aylar önce Köz sayfalarında Türkiye soluna bir “bekleme siyaseti”nin hakim olduğu vurgulanıyordu. Büyük çoğunluğu Millet İttifakı’nın önce aday belirlemesini sonra da Millet İttifakı’nın adayının Erdoğan’ı seçimler yoluyla göndermesini bekleyen sol akımlar seçimlerden beklediklerini bulamadılar ama bekleme siyaseti son bulmadı. Bugün de süren bu beklemeci duruma ancak düzen güçlerinden bağımsız siyaset yapılarak son verilebileceğine dair görüşlerimizin yer aldığı 2023 yılı Ocak ayında yayımladığımız “Beklemek” başlıklı yazının ilgili kısımlarını yeniden paylaşma ihtiyacı duyuyoruz.
—–
“Bekleyen derviş muradına ermiş”. Beklemekle ilgili en sık tekrarlanan atasözlerinden biri bu olsa gerek. Ama bereket atasözleri tümüyle hâkim sınıfın ezilenlere nasihatlerinden oluşmuyor. Mesela beklemenin, tutumsuzluğun bir çare olmadığını bir Afrika atasözü “Yarını beklesen de yarını beklemesen de yarın gelir.” sözüyle anlatıyor. Flemenkler ise, Türkiye’de Erdoğan’dan kurtulmak için AKP’nin bir emekçi seferberliği olmadan sahneden silinmesi hayalini kuranlara tembihte bulunurcasına “Başkasının ölümünü bekleyen daha çok bekler” demiş. Bizse yine bu topraklarda “korkunun ecele faydası yok!” diyoruz. İçindeki ve dışındaki tüm aktörleriyle bir kilitlenme içinde bulunan düzen solu beklese de beklemese de seçimler gelecek. Solun içindeki bu kilitlenme ise sadece onu düzen partilerinin hamlelerine karşı daha savunmasız hâle getirmektedir. Bu noktada, İkinci Enternasyonalcilerden kopma konusunda tereddüt yaşayan parti üyelerine seslenen Lenin’i hatırlatmak yetmez. Onun kararlı tutumunu pratikte de takınmak gerekir:
“Yalpalamakta olanlara yardım etmek isteyenlerin önce kendi yalpalamalarına son vermeleri şarttır.”
Soldaki hâkim bekleyiş havası ile Köz’ün takındığı bu bağımsız tutum arasındaki karşıtlık sadece seçimlerle bağlantılı olarak açıklanamaz, çok daha derin ve köklü sebepleri vardır. Bugünkü kilitlenmişlikleri ve tutumsuzlukları da esas olarak devrimci parti sorununu ele al(may)ışlarıyla ilişkilidir.
Devrimci siyaset düzen güçlerinden bağımsız siyasettir. Devrimci siyaset devrimden söz etmekle eş anlamlı değildir. Devrimci bir programı ve bu programın gereklerini hayata geçirebilecek devrimci bir örgütü şart koşar. Devrimci bir parti olmaksızın devrimci siyaset mümkün değildir. Daha doğrusu devrimci siyaset ancak devrimci bir partiyi kurma hedefini ve görevini merkeze alarak, tüm siyasi faaliyetleri bu hedefe tabi hâle getirerek, tüm siyasi faaliyetlerde bu hedefi ve görevi vurgulayarak yapılabilir. Böyle bir siyasi faaliyet devrimci iddiaları olan tüm kesimlere, devrimci partinin yaratılması için somut bir çağrıda bulunmayı şart koşar.
Hâlbuki solun önemli bir bölümü zaten devrim hedefini çoktan terk etmiştir, geri kalanlarının ezici bölümü açısından devrim gelecek zamanın konusudur. Bu iki kesim zaten siyasal mücadele dendiğinde düzen güçlerine, düzen imkânlarına yaslanarak yapılan siyaseti anlamaktadır. Bu kesimlerin aynı tutumu seçim sürecinde de göstermesi gayet doğaldır. Komünist kimliğini her fırsatta vurgulayanların emekçilerin karşısında bir Cumhurbaşkanı adayı göstermek gibi, normal koşullarda asla devrimcilik nişanesi olmayan, hatta reformist parlamentarist bir partinin her zaman takınabileceği bir tutumu dahi takınacak siyasi cesaretten yoksunluğu düzene bağlı siyaset yapanların sefaletini gözler önüne sermektedir.
Devrimin bugünün sorunu, devrimciliğin bugünün görevi olduğunu savunan tek akım Köz değildir. Devrimci bir partinin yaratılması konusunda devrimci güçlere somut bir çağrıda bulunan ve ilkeleri net bir şekilde tarif edilmiş ortak bir zemini adres gösteren tek akım Köz’dür. İster devrimci bir partinin mevcut olduğunu isterse de devrimci bir partiyi yaratma yolunda olduklarını iddia etsinler, diğer tüm akımlar devrimci partinin siyaset sahnesine çıkması için “güçlenmeyi” beklemektedir. Bu tür akımların da kendi bağımsız kimliğiyle kitlelerin karşısına çıkmak için sadece Gezi Ayaklanması’nı, yahut “şehir savaşları”nı değil aynı zamanda 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimini de pas geçmesi, siyaset yapmaya niyetlendiği oranda reformist platformların içinde rehin kalması, devrimci kalmaya çalıştıkça da kendine özgü kapalı devre bir faaliyete hapsolması kaçınılmazdır. Bu yolu seçenler beklemekten kurtulamaz.
Devrimci partinin yaratılması için öncelikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bağımsız bir tutum almayı şart koşmak, arabayı atın önüne koşmak olur. Yapılması gereken tam tersidir. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki beklemeci durumdan rahatsızlık duyanların, bu tereddütle tutumsuzluk arasında salınmaya son vermek isteyenlerin yapması gereken ilk iş devrimci partinin yaratılmasını sürece havale etmekten vazgeçmek, bu partinin yaratılması için sorumluluk alıp öne çıkmak olsa gerektir.
“Yaşasın Komünistlerin Birliği!” Köz’ün arkasında duranların kendilerine düzdükleri bir güzelleme değil, bu sorumluluğu ortaklaşa paylaşma, devrimci partinin kuruluş kongresini birlikte örgütleme çağrısıdır.