Köz’ün arkasında duran komünistler olarak 29 Ocak Pazar günü Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleşen “Burjuva Cumhuriyetin Krizi ve Devrimin Güncelliği” paneline katıldık. ESP’nin organize ettiği panelde konuşmacılar; TÖP’ten Perihan Koca, HDP’den Tayip Temel, ESP’den Sıtkı Güngör ve tarihçi-yazar Erdoğan Aydın idi.

Panel başlarken LCW deposunda direnişlerini kazanımla sonuçlandıran temizlik işçileri salona sloganlarla giriş yaptılar. İşçilerin girişinin ardından Suphi ve 15’ler başta olmak üzere devrim şehitleri için saygı duruşu gerçekleştirildi. Ardından Erdoğan Aydın’ın konuşmasıyla panel başladı.

Erdoğan Aydın, konuşmasında Cumhuriyet’in Türk-Sünni kimliğinden ve bunun dışındaki kimlikleri reddetmesinden dolayı demokratikleşemediğinden söz etti. Devrim ve demokratik cumhuriyet ayrımı üzerinde durdu, “Cumhuriyetin politik ömrü doldu mu?” sorusunu sorarak devrimden ziyade demokratik cumhuriyetin imkanlarına işaret etti. Aydın ayrıca, Millet İttifakı’nın kitleleri ve solu kendisine yedeklediğinden bahsetti. Türkiye solunun çok başlı olduğunu söyleyen Aydın, 10-20 yıl önceki ayrım çizgilerinin bugün kalmadığını belirtti.

İkinci konuşmacı Tayip Temel, sosyalistleri katleden, Kürt isyanlarını kanla bastıran, tekçi, inkarcı, imhacı bir cumhuriyetle karşı karşıya olduğumuzu açıkladı. Esas problemin ulus devlet olduğu üzerinde duran ve devlet mefhumunu eleştiren Temel; ulusal kurtuluşçuluğu ele alırken de esas kurtuluşun devlet aygıtına sahip olmak olmadığını akılda tutmak gerektiğini söyledi, Güney’deki başarısızlığın kaynağının devlet aygıtının zamanla kendilerini ele geçiren bir canavara dönüşmesi olduğunu sözlerine ekledi. Tayip Temel, seçimlere giderken iki kutbun da birbirinin aynısı olduğunu söyledi ve ikisine de karşı üçüncü yol ile mücadele edildiğini belirtti. Cumhuriyeti dönüştürmek gerektiğini söyleyen Temel, bunun yolunu birleşik mücadelenin açacağını vurgulayarak konuşmasını noktaladı.

Üçüncü konuşmacı Perihan Koca, demokratik cumhuriyet şiarı üzerinde durdu. Gezi dönemeciyle birlikte bu halkçı seçeneğin imkanlarının arttığını belirten Koca, demokratik cumhuriyetin sosyalizme giden yolu açacak bir durak olduğunu söyledi. Devrimci imkanlar döneminde olduğumuzu söyleyen Koca, devletin ve sermayenin restorasyonunu hedefleyen projeye karşı yan yana gelmek gerektiğini belirtti. “Cumhuriyetin kazanımlarını AKP yok etti, geri alacağız” anlayışını reddettiklerini vurgulayan Koca, laiklik ve demokrasi vurgularıyla birlikte dile getirilen bu sözlerin kemalizmden kopamamak kaynaklı olduğunu iddia etti. İşçi sınıfının direnme ve kazanma pratiklerini gösterdiğini, eksik olanın politik özne olduğunu vurgulayan konuşmacı, bu öznenin Emek Özgürlük İttifakı ile cisimleştiğini dile getirdi. “Seçimlerde önemli bir şey inşa edemeyecek olsak da seçimler önemli bir durak, bir kaldıraç, halkı özne kılabilir” diyen Perihan Koca, Türkiye’de burjuva demokrasisi dahi olmadığını söyledi.

Son konuşmacı Sıtkı Güngör, rejimin/devletin niteliğinin burjuva demokrasisi olmadığını söyleyerek konuşmasına başladı. Ortada yeni bir kriz değil, yüzyıllık bir kriz olduğunu belirten Güngör, burjuva cumhuriyeti ortadan kaldırmaksızın demokrasinin de gelmeyeceğini dile getirdi. Kuruluşta doğan gaspçı burjuvazinin demokrasiden beslenmediğini söyleyen Güngör, kuruluştan bu yana işçi grevlerini kanla bastıran bu cumhuriyeti dönüştürmenin mümkün olmadığını açıkladı.  “Burjuva devlete vurdukça sallıyorsunuz, azıcık daha sert vursanız yıkarsınız’ diyen Sıtkı Güngör, bugün üretim sürecinin denetiminin hükümette değil doğrudan doğruya emperyalist tekellerde olduğunu belirtti. ‘1930-40’larda hükümet değişiklikleriyle demokratikleşme yaratılabilirdi, şu an üretim emperyalist tekellerin denetiminde olduğu için hükümetin önemi yok” diyen Güngör, mevcut hükümete muhalif olan burjuva muhalefetin demokrasi vaatlerinin de nesnel bir zemini olmadığını söyledi. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’nin demokratikleşemeyeceğini dile getiren Güngör, umudumuzu yükselten dönemeçlerin Gezi, 6-7 Ekim ve 7 Haziran olduğunu söyledi. “7 Haziran’da iktidarı devirdik, başımıza gelmeyen kalmadı, demek ki öyle olmuyor” diyen ESP’li konuşmacı, Latin Amerika’da son 20 yılda iktidara gelen tüm sol hükümetlerin reform programlarına sahip olduklarını hatırlattı. Kürtler isterse ayrılma ve diğer parçalarla birleşme hakları olduğunu, demokratik halk cumhuriyeti iddiasına ise temelde karşı olmadıkların açıklayan konuşmacı, bunun nasıl gerçek kılınacağını sordu. Lenin’e göre devrimin güncelliği sorununun devrimci partinin yaratılması sorunu olduğunu söyleyen ESP’li Güngör, devrimi uzak bir hayal olarak mı yoksa her gündelik sorunun devrime sorununa bağlandığı bir gerçeklik olarak mı göreceğimizi sordu. LCW işçilerinin direnişinin de bir devrim sorunu olduğunu söyleyen konuşmacı, 21. Yüzyılda devrimin kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Demokrasi istiyorsak devrimden başka şansımız olmadığını söyleyen Güngör, Lenin’in devrimci durum tespitine aşağı yukarı uyan bir süreçte olduğumuzu, eksik olanın kitle hareketi olduğunu, aslına bakılırsa kitle hareketinin de mevcut olduğunu belirtti. Güngör’ün konuşmasının ardından kısa bir ara verildi.

Aranın ardından soru görüş bölümüne geçildi. Moderatör, yalnızca soru sorulmasını ve görüş dile getirilmemesini talep etti. Biz de Köz adına söz aldık. Etkinliği düzenlediği için ESP’ye teşekkür ettik. Konuşmaların kiminde de tespit edildiği üzere burjuva cumhuriyetin geri dönülemez bir kriz içerisinde olduğunu, zaten çürük temeller üzerinde yükselmiş olduğunu hatırlattık. Köz’ün tespit ettiği rejim krizi ile birlikte bu dönemde devrimciler için fırsatların ve sorumlulukların doğduğuna değindik. Seçimlerin de bu noktada ön plana çıktığını, devrimcilerin seçimleri kaldıraç olarak kullanması gerektiğini, devrime inancı olanların hükümeti devirme sorumluluğunu burjuvaziye devretmeden üstlenmesi gerektiğini dile getirdik. Burjuvaziye herhangi bir koşulda destek verenlerin bunu yapamayacağını söyledik ve Köz olarak seçimlerde bağımsız aday Çetin Eren’i desteklediğimizi tekrar açıkladık. Panelde söz alan kurumlara sorduk: Cumhur’a da Millet’e de herhangi bir koşulda destek de oy da yok diyecek misiniz, bunu dile getiren bir cumhurbaşkanı adayını destekleyecek misiniz?

Üç farklı dinleyiciden konuşmacılara yöneltilen diğer sorular şu şekildeydi:

  • Herkesin devleti varken Kürtlerin niçin olmasın? Güney’e neden bu kadar karşısınız? Devlete karşıyız diyorsunuz, devletin yerine ne koyacaksınız? Demokrasiden söz ediliyor ama biz sosyalistiz, sosyalizm zaten sizin tarif ettiğiniz demokrasiyi halihazırda kapsıyor.
  • Cumhuriyet bi yalandan ibaret değil mi? Silah tekelinin belirli bir grubun elinde olduğu bir yapı zaten demokrasi yalanı değil mi? HDP Türkiyelileşmeli midir, Kürt halkının temsilcisi olarak mı devam etmelidir? Rojava bir devletleşme hazırlığı değil midir? Demokratik halk cumhuriyetini elde tutmak için hangi aygıtlar lazım?
  • Egemenler kendi kavramlarını dayatmaktalar ve kabullendirmektedirler. Ezilen ulus şovenizmi ne demektir? Sayın vekil önümüzdeki seçimlerde vekil olmazsa ya Avrupa’ya gidecek ya Başur’a gidecek. Oralara gidince oranın demokrasi mücadelesini mi verecek? Rojava bizim gözümüzün nurudur ama orada milliyetçi Kürtler de yok mu?

Konuşmacılar arasında ilk sözü Tayip Temel aldı. “Milliyetçilik milliyetçiliktir, milliyetçilik hastalıktır, biz Kürtler İran’da, Irak’ta, Suriye’de milliyetçiliğin kurbanı olduk” diyen Temel, “devlet yapaydır, 40 tane Güney rejimi kurulsa yine benim devletimdir demem, devlet işbirlikçidir” diye ekledi. Rojava’nın nihai amacının devletleşmek olup olmadığını sürecin göstereceğini söyleyen Tayip Temel, ABD’nin bunu istediğini açıkladı. Devrimin toplumu örgütlemek demek olduğunu iddia eden Temel, hiçbir sorunun devrim sonrasına bırakılamayacağına, en önemli mekanizmanın demokratik ulus olduğuna, devrimin de tam olarak bu demek olduğuna vurgu yaptı. Tayip Temel kendisine yönelttiğimiz soruyaysa cevap vermedi.

Ardından Erdoğan Aydın söz aldı. “Demokrasi ancak devrimle olur” anlatısının 1848’e, 1871’e, 1917’ye ait olduğunu söyleyen Aydın, devrin değiştiğini, iktidarı ele aldığında özgürlüğü ve demokrasiyi vermeyen örnekler geliştiğini öne sürdü. Emek Özgürlük İttifakını kendi seçeneğini ürettiğini söyleyerek sorumuza yanıt veren Aydın, “sosyalizm tarihinde en düşünülmez ittifakları dahi yaptık, sınıf düşmanlarıyla bile” dedi ve kaba bir solculukta kendimizi arındırmamızı tavsiye etti.

Perihan Koca, demokratik cumhuriyette öznelerin Türkiye emekçileri, Kürtler, Aleviler, kadınlar; yani halk güçleri olacağını söyledi. Kurucu meclis ve halkın demokratik haklarının güvence altına alınması yani demokratik anayasa şiarını sahiplendiklerini söyleyen Koca; devletin resmi kurumlarının parçalanması, yerel halk meclislerinin inşası vasıtasıyla demokratik cumhuriyeti kalıcılaştıracaklarını açıkladı. Seçimlerin önemli bir durak ve kaldıraç olacağını tekrar dile getiren Koca, bir programa ihtiyaç duyulduğuna işaret etti. Şili’de halkın desteğiyle bir kurucu meclis kurulduğunu, sonrasında anayasanın kabul edilmediğini hatırlatan Koca, Şili’nin kötü değil önemli bir örnek olduğunu, dersler çıkarmak gerektiğini belirtti.

Son sözü Sıtkı Güngör aldı. Demokratik halk cumhuriyetine giderken demokratik her güçle ittifak yapılabileceğini söyledi. Sıtkı Güngör, srumuza yanıt olarak, “HDP ‘oy yok’ diyor. İkisine de oy yok diyor. İlkesel temelde ortak aday gözetiyor. Bu doğru bir taktik. ESP, bu ilkelere yanıt verebilecek herhangi bir burjuva kanat olduğunu düşünmüyor. Bugün Türk burjuvazisiyle ittifak yapılabilecek ortak bir zemin yok.” dedi. Tabanın örgütlenmesi ile devrimci demokrasinin aynı şey olmadığını söyleyen Güngör, devrimci demokrasinin iktidarın alınmasına dair olduğunu belirtti. Yenilgilerden dersler çıkarmak gerektiğine, kitle örgütlenmeleri mantığı geliştirilmesinin ihtiyacına vurgu yapan Sıtkı Güngör’ün konuşmasının ardından panel sona erdi.

Etkinliğin ardından alanda gazetemizin “TARAFSIZ SİYASET DEĞİL, BAĞIMSIZ SİYASET” manşetli son sayısının satışını gerçekleştirdik.

Beşiktaş’tan Komünistler