15 Mayıs’ta Kaldıraç’ın örgütlediği “Direniş öğretir, kazandırır, örgütler Bugün ne yapmalı, nasıl yapmalı?” sempozyumuna Beşiktaş’tan komünistler olarak katıldık. Sempozyumun ilk oturumunda SODAP, DBP, Alınteri, TÖP, Partizan, EHP temsilcilerinden bir panel oluşturuldu. 2.oturumda SYKP, HDP, EMEP, ESP, BDSP ve Kaldıraç sunumları yapılıyor.

Panele SODAP temsilcisinin konuşmasıyla başlandı. Ülke sathında eylemlilikler olduğunu, kitlelerin sokaklara çıktığını belirten SODAP konuşmacısı, kitleleri devrimci programla buluşturmak gerekliliğini öne çıkardı. İşçi sınıfının özne olacağı bir bağımsız bir mücadele hattının izlenmesi gerektiğine değinen Mert Karabacak, devrimci seçeneğin kendisinin demokrasi mücadelesi içinden büyütülmesi gerektiğine değindi. Halkın şu an için egemenler arasındaki savaşta ‘tribünde’ yer aldığını söylerken, 8 Mart’ın ve Newroz’un enerjisini 1 Mayıs’a devrimcilerin taşıyamadığını işaret etti. 7’li masanın çok önemli olduğuna ve güçlenmesi gerektiğine işaret eden SODAP temsilcisi, iktidarın yumuşak geçişten yana olmadığını, iktidarı vermemek için ellerinden geleni yapacaklarını belirtti.

Ardından panel DBP temsilcisinin sözüyle devam etti. Geziye öncülük edilemediğinden, bağımsız bir platform kuracak kadar örgütlü dahi olunmadığından bahsetti. Devrimcilerin hep beraber sahada bir irade göstermesi gerektiğinin altını çizen DBP temsilcisi, ‘kendimizi sınıfa anlatmalıyız!’ dedi. Sendikal bürokrasiyi sınıfın bağrına saplanan bir hançer olarak niteleyen DBP temsilcisi, DİSK’in yürüdüğü yolun ciddi bir şekilde tartışılması gerektiğini belirtti. Türkiye işçi sınıfının ezilen Kürt ulusu gerçekliğine karşı net bir tavır takınması gerektiğini vurgulayan DBP temsilcisi, Kürdistan’a dönük işgallerin 1 Mayıslar’da gündeme getirilmesi gerektiğini, ezilen ulus konusunda siyaseten net, berrak ve düz olunması gerektiğinin altını çizdi. 3. Yolun da dimdik ayakta olduğuna ve mücadeleye devam ettiğine işaret etti.

Sonrasında söz alan Alınteri temsilcisi, tespitlerde ve tahlillerde kesişimlerle beraber, yöntem ve araç konusunda farklılıklar olduğunu söyleyerek sözlerine başladı. Dünyadaki krizin artık kontrol edilmesi zor bir buhrana dönüştüğünü belirten Küçük, dünya genelinde faşizmin çeşitli biçimlerde kendini var ettiğini dile getirdi. Bu yolda mücadele etmek için devrim ve sosyalizm iddiası olanların birleşmesi gerektiğini vurgulayan Alınteri temsilcisi, sınıfın kendi hegemonyasını inşa ederek güç kazanabileceğini vurguladı. Parlamentonun değil, sokağın işaret edilmesi gerektiğinin altını çizen Alınteri temsilcisi, ‘faturaları yakmak gibi değil, sınıfın kendi diliyle’ sokak mücadelesinin örülmesi gerektiğini belirtti.

Panel TÖP temsilcisinin sözleriyle devam etti. Çok özel ve tarihsel müdahalelere açık bir dönemden geçtiğimizi belirten Perihan Koca, eskinin yıkıldığı ama yeninin kurulamadığının altını çizdi. Sınıfsal kavganın sertleştiği, kitlelerin sınıflaştığı ve bilinçlendiği bir dönemde koşulların devrimcilerden yana olduğunu vurgulayan Koca, halkların ayakta olduğundan fakat kalıcı bir mevzi elde edilemediğinden bahsetti. Dinamiklerin bir araya gelerek bir mevzi edilebileceğini vurgulayan Perihan Koca, faşizm kurumsallaşırken arayışta olan kitleleri yönlendirecek, gündem belirleyecek bir odağın olmadığını, solun nitelik ve nicelik olarak bir krizde olduğunu vurguladı. Devrimcilerin tarihsel sorumluluğunun bu krizi aşmak olduğunun altını çizen Perihan Koca, iki burjuva kanat arasına sıkışan bir siyasi atmosferde seçimlerde sınırlı olmayan, seçim sonrasını gören bir üçüncü seçeneğin inşasının gerekliliğinden bahsetti. 1 Mayıs’ın halk kitlelerinin devrimci enerjisine bir cevap olamadığını vurgulayan TÖP temsilcisi, siyasal ve toplumsam bir güç birliğinin gerekliliğine işaret ederken ‘Birleşmeli ve sosyalist bir odak yaratmalıyız!’ dedi

Partizan temsilcisi, Marks’ın “Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir” sözleriyle konuşmasına başladı. Devrimin zora dayandığından, demokrasinin ancak devrimle geleceğinden bahseden Kaya, Türkiye gibi ülkelerde adalet ve demokrasinin ancak halk savaşıyla geleceğini belirtirken, “Bizim temel amacımız halk savaşını örgütlemektir.” dedi. Kaya, devrimcilerin, halk ve kitle hareketlerine önderlik etmesi gerektiğini vurguladı. Marksizmin tahrip edildiğini belirten Partizan temsilcisi, “Marksizmin temellerine sarılmalıyız” dedi. ‘Bunca sayısız ittifak var ama neye hizmet ettiği belli değil, ilkelerimiz yeteri kadar önemsenmiyor.’ diyen Aysel Kaya, önderlik rolünün tartışılması gerektiğinin altını çizdi.

İlk turun son konuşmasını EHP temsilcisi yaptı. Bu gibi panellerde gerçekleşen tartışmaların önemine değinen Öztürk, “tartışma ve denkleşmelere ihtiyacımız var” dedi. ‘Sovyet’ kavramını düşünenin olmadığından dem vuran Öztürk, yerel çerçeveyle sınırlı bir siyaset örmek yerine büyük ölçekli işlere yönelmek gerektiğinin altını çizdi. İğneyle kuyu kazmanın solun geniş kesimlerinde hakim olan bir anlayış olduğunu vurgulayan Öztürk, kaldıraç metaforundan da faydalanarak “Dünyayı değiştirmemiz gerekiyor, bu açıdan büyük bütünsel yaklaşımlara ihtiyaç var. Bence kaldıraç dediğimiz şey analiz yeteneğinin kendisidir, yorumlamadır. Marksizmin analiz etme kabiliyetini önemsiz gibi ele almak derhal bizi kaldıraçtan mahrum bırakır.” dedi.

Ardından soru cevap kısmına geçildi. KöZ olarak tüm konuşmacılara şu soruyu sorduk:

‘Erdoğan’ın iktidarı kolay bırakmayacağı ve burjuva ittifaklara karşı ayrı bir ittifak oluşturulması gerektiğini görüşü hakimdi. Erdoğan’a karşı nasıl bir ittifak belirlenmeli ve bu ittifakın niteliği ne olmalıdır, hangi ilke ve esaslarda birleşmelidir ve önüne ne koymalıdır?’

Sorduğumuz soruya verilen cevaplar şöyleydi:

EHP temsilcisi seçimlerin politik programın konuşulması açısından önemli olduğunu dile getirerek, parlamentonun önemli olmadığı görüşüne katılmadığını dile getirerek parlamentoyu etkin bir şekilde kullanılması gerektiğini ifade etti. Fakat bu parlamentonun işçi sınıfının denetiminde bir parlamento olması gerektiğini dile getirerek, Sovyetlerin Kurucu Meclis’e baskı yaptığı gibi işçi ve emekçilerin de parlamentoya baskı yapmalarını sağlayacak bir örgütlülüğe ihtiyaç olunduğundan bahsetti.
TÖP temsilcisi, tamamlanmamış bir ittifak olduğunu, 6’lı masada seçimin hiç konuşulmadığını ve seçimlerle sınırlı olmayan bir tartışma içerisinde olduklarını dile getirdi. Sokakta kendini ifade eden bir zemini açma gerekliliğini dile getirdi.

Partizan temsilcisi, ittifak meselesi gündem olduğunda seçim odaklı bir tartışmadan kurtulunamadığını vurguladı. Seçimlerin devrimci hedeflere hizmet edecek şekilde tartışılmasını gerektiğini ve Partizan boykotçu olarak algılansa da bunun yanlış olduğunu dile getirerek, seçimlerin tartışmayacakları bir mesele olmadığını dile getirdi. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı arasında bir seçim yapılması gerektiğini salık veren, iki faşist parti arasında halk kitlelerinin seçim yapmaya zorlanan anlayışın ‘reformizmin bataklığı’nda olduğunu dile getirerek, seçimlerle sınırlı bir politika ve sınıf perspektifinin benimsenmemesi gerektiğini dile getirdi. ‘Odaklanılması gerekenin seçim ittifakları değil, ülkeye demokrasi getirilmek isteniyorsa, sınıf perspektifiyle devrimci görevlere sarılmalıyız.’ dedi.

DBP, sadece salt seçimler üzerine değil, Türkiye ve Kürdistan halkları olarak nasıl mücadele edilmesi gerektiğini önüne koyan bir ittifakın olması gerektiğini dile getirdi. Faşizmi göndermek, tecridi kırmak, cezaevlerini özgürleştirmek için mücadele edenler çağrısı olduğunu yineleyerek Üçüncü Yol’un bu hedefte ilerlediğini söyledi.

Alınteri temsilcisi, ittifak tartışmalarının bir ihtiyaç olarak gündeme gelse de bunun ötesinde bu ihtiyacın farklı saiklerle hissedildiğini belirtti. Siyasetin bazı öznelerinin ‘biz seçim odaklı bir ittifak oluşturmuyoruz.’ dese de orada belirleyici ve sürükleyici olan güçlerin esas motivasyon kaynağının seçim odaklı olduğunu düşündüklerini ifade etti. Emek sermaye çelişkisinin bu denli keskinleştiği, faşist saldırganlığın dünya düzleminde ayyuka çıktığı fakat aynı zamanda sistemin debelendiği ve eski biçimlerde yönetilemediği, fakat karşısında örgütlü güç olmadığı için bir şekilde idare ettiği bu dönemde, parlamentoyu gösteren bir yaklaşımın devrimci bir yaklaşım olmadığını düşündüklerini belirtti. Dünyanın çeşitli yerlerinde çıkan kendiliğinden ayaklanmaların devrimle birleştirecek bir öznenin eksik olduğunu dile getirirken, toplumsal direniş dinamiklerini devrim iddiasıyla buluşturabilecek bir özne yaratılması gerektiğini vurguladı. BMG’nin devrimci bir odak yaratma fikriyle bu noktada ortaya çıktığını dile getirdi.

Panelin ikinci turu SYKP temsilcisinin konuşmasıyla başladı. 2015’in ardından faşizmin kurumsallaşma sürecine girdiğinden bahseden SYKP temsilcisi, parça parça da olsa direnişlerin faşizmi sadece zora sıkıştırmış olduğundan söz etti. Gezi İsyanı’nda toplumsal hareketi yönlendirme iddiasındaki yapıların toplumsal hareketin gerisinde kaldığından bahseden SYKP konuşmacısı, o sıralarda neden Gezi’nin solun boyunu aştığının anlaşılamadığını vurguladı. Fakat, ardından Boğaziçili öğrencilerin, Kürt halkının ve kadınların mücadelelerinin toplumsal hareketin yeniden filizlendiğine kanıt olduğuna değinen SYKP temsilcisi, bir bölünmüşlük hali olduğunun altını çizdi. Kadın hareketinin ve Boğaziçi direnişçilerinin bir önderlik aramadığının altını çizen SYKP temsilcisi, ‘tek model tek biçim olmaz’ dedi ve yeni bir mücadele tarzının benimsenmesi gerektiğinin altını çizdi. 1 Mayıs’ın bir bütün olarak başarısız geçtiğine değinirken, 2023 Haziran’a kadar olan süreçte seçim parametresinin de olduğu bir toplumsal dönemece girildiğini belirtti.

HDP temsilcisi sözlerine ‘Sosyalizm, insanı insanlaştırma mücadelesidir’ diyerek başladı. Toplumsal mücadeleye hegemonya kazandırmayı amaçladıklarının altını çizen HDP temsişcis, TC ve Kürdistan sathında, tarihin biriktirdiği birden fazla çelişkinin varlığının altını çizerken, devrimcilerin işinin çok zor olduğunu vurguladı. Diğer kimlikleri önemsemeden işçi kimliğinin yükseltilmesi gerektiğine inanan davranışı eleştiren HDP temsilcisi, bu hattın politik doygunluğa erişmemiş bir analizden kaynaklandığını vurgularken, çözülmesi gerektiğini düşündükleri bir sorun olarak nitelendirdi. Bütün mücadele araçlarını ortak kullanmanın gerekliliğine değinen HDP temsilcisi, bu topraklara basan, bugünü anlayan ve değişim çağına ayak uyrudan bir perspektif benimsenmesi gerektiğini belirtti. Demokratik bir değişimin, demokratik bir cumhuriyetin gerekliliğini vurgulayan HDP temsilcisi, önümüzdeki dönemde yeni bir yol haritasına ihtiyaç olduğundan bahsetti. ‘İşçi sınıfının geleceğini arıyor’ diyen HDP temsilcisi, ‘Sandık mı sokak mı?’ tartışmasının cevabını mücadele içinde öğrenilebileceğini vurgularken, bütün olanakların ezilenler ve emekçiler lehine kullanılması gerektiğini dile getirdi.

Panel, EMEP temsilcisinin konuşmasıyla devam etti. Bir yandan faşizmin kurumsallaştığına değinen EMEP temsilcisi, öte yandan kapitalizmin kendi krizini aşamadığının altını çizdi. Uzun zamandır yasal grev yapılamadığından, fakat yüzlerce işçinin fiili greve gittiğinden bahseden EMEP temsilcisi, sendikalar öncülüğünde grev yapılmadığının, tersine sendikaların grevleri engellemeye çalıştığına değindi. 1 Mayıs’ın umut verdiğine değinirken, sendikaların daha faal bir yol alması gerektiğinin altını çizdi. 7 Haziran’ın ve 31 Mart’ın önemini vurgulayan EMEP temsilcisi, seçimlerden sonra çözeceğiz tavrının da karşısında olduklarını belirtti. Seçimin şu an gündemlerinde olmadığına değinirken, 7’li ittifakın büyütülmesi gerektiğinden bahsetti.

ESP temsilcisi sözlerine yapısal bir krizin varlığını belirterek başladı. Yeniden yapılanmanın önemine değinirken, çalışma tarzı ve kadrolaşma anlamında problemler olduğunu vurguladı Öncüyü ve kitleyi analiz etmek gerekliliğini vurgularken, ideolojik mücadelenin güçlendirilmesi gerektiğini belirtti. En acil görevin Çar’a karşı politik özgürlüğün kazanılması olduğunu dile getiren ESP temsilcisi, devrimciliğin bir kararlılık gerektirdiğinin altını çizdi. Kitlelerin güvenini kazanmak konusunda solun başarısız olduğunu dile getiren ESP temsilcisi, öncü olmadan kitlenin örgütlenemeyeceğinden bahsetti. HDP, BMG ve HDK’nin kurulmasını başarı olarak niteleyen ESP temsilcisi, Rojava’da kazanılan enternasyonal deneyimin önemine işaret etti. 8 Mart’ın ve Newroz’un yanında 1 Mayıs’ın güçsüz olduğuna değinen ESP temsilcisi, ‘çünkü 1 Mayıs’ın sahibi yok, o yüzden güçsüz!’ dedi. İşçi sınıfının sosyalizmden bihaber olduğunun altını çizerken, işçi sınıfının politikleştirilemediğini vurguladı.

Emperyalistler arası savaşın krizi derinleştirdiğini belirterek sözlerine başlayan BDSP temsilcisi, kitlelerde bir çıkış arayışı olduğunu vurguladı. TC’nin de bu krizden nasibini aldığının altını çizen BDSP temsilcisi, Güney Kürdistan’ın işgalinin bu krizin bir sonucu olduğunu belirtti. Cılız ve güçsüz tepkilerin varlığından bahseden BDSP temsilcisi sınıfın öfkesini ve örgütlülüğünün ileriye taşımak için bir şey yapılmadığını dile getirdi. Direnişler gerçekleşirken sendikaların bu direnişleri engellemeye çalıştıklarını ifade eden BDSP temsilcisi, işçi sınıfını devrimcileştirmek adına sınıfa dönmenin gerekliliğinin altını çizdi. Devrimci parti ve devrimci sınıfın etle tırnak gibi olması gerektiğini belirterek, devrimci bir parti programı ekseninde harekete geçilmesi gerektiğine işaret etti.
Panelin son konuşmanı Kaldıraç yaptı. ‘Artık rüzgara karşı yürümüyoruz, rüzgar bizim arkamızda!’ diyerek sözlerine başlayan Kaldıraç temsilcisi, ‘Devrimcilerin görevi devrim yapmaktır!’ dedi. İsyan dalgalarının süregeldiğinin altını çizen Kaldıraç temsilcisi, sosyal devlet talebinin yerini düzen karşıtlığının aldığını vurguladı. Burjuva muhalefetin mücadeleleri sokaktan koparmayı amaçladığının altını çizen Kaldıraç temsilcisi, saray rejimini seçimlerle yıkılmayacağının altını çizdi. Birleşik Emek Cephesi’nin çözüm olduğunu vurgulayan Kaldıraç temsilcisi, işçi hareketinin bir program etrafında birleşmesi gerektiğini belirtti.

Panelin sonlanmasının ardından soru cevap kısmına geçildi. Biz de KöZ adına söz aldık. Sözümüze cenazesi kaçırılan Aysel Doğan’ı ve Kürdistan’ın işgaline karşı canları pahasına direnenleri anarak başladık. Birçok konuşmacı kurumun panelde yaptığı 1 Mayıs muhasebesini olumlu karşıladığımızı belirttik. Fakat esas üzerinde durulması gereken noktanın, Canan Kaftancıoğlu’nun kürsüden selamlandığı, işgale ve ilhaka ses çıkarılmadığı, DİSK ve KESK’in güdümünde bir 1 Mayıs’ın sınıf mücadelesini değil; sınıf düşmanlarını, Millet İttifakı’nı güçlendireceği olduğunu ifade ettik. Panelde çoğu kurumun konuşmacısının da dile getirdiği ve inandığı Erdoğan’ı gönderecek olanın Millet İttifakı olduğu tezine katılmadığımızı, Millet İttifakı’nın asli görevinin Erdoğan’ı göndermek değil, ömrünü uzatmak olduğunu dile getirdik. Nitekim sınır ötesi operasyonların, hükümetin saldırganlaşmasının, Ümit Özdağ’ın kışkırtmaya çalıştığı göçmen düşmanlığının; sol/sosyalist-devrimci sıfatını taşıyanların Millet İttifakı’ndan bağımsız bir siyasi hatta durmamasının bir sonucu olduğunu dile getirdik.

Bağımsız bir emekçi hattı örülebilmesinin, Erdoğan’a karşı sokak hareketinin ve demokrasi mücadelesinin güçlendirilmesinin önkoşulunun, sadece ilk turda göstermelik olarak değil, ‘Düzen İttifaklarına, Rojava’nın düşmanlarına, işgalcilere, İki Turda da Oy Yok!’ şiarını yükseltmek olduğunu vurguladık. Bugün kitle hareketi önemli bir ivme kazanmışken, ‘Düzen İttifaklarına İki Turda da Oy Yok!’ şiarını yükseltmeyenlerin emekçilerin ve ezilenlerin safında olamayacağını ifade ettik. 2023 seçimlerini önemli bir dönemeç olarak ifade eden paneldeki bütün kurumların bu tespitine katıldığımızı, tam da bu dönemeçlerde devrimcilere önemli görevler düştüğünü, devrimcilerin tam da bu dönemeçlerde sınıf düşmanlarına karşı son derece açık ve net, devrimci bir tutumu devrimcilerin birlikte alması gerektiğinin altını çizdik. Devrimcilerin görevinin emekçilerin ve ezilenlerin devrimci enerjisini mevcut düzene payanda etmek değil, devleti yıkmak adına birleştirmek olduğunu vurguladık. Halihazırda sokakta olan kitleleri Millet İttifakı’nın projesine inandırmaya çalışanların, Erdoğan’ı göndermenin yolunun Millet İttifakı’nın başarısına bağlı bir siyasetten geçtiğini ezilenlere ve emekçilere salık verenlerin ise, emekçilerin güvenini kazanmak şöyle dursun, devrim iddiasında samimi olduklarına emekçileri ve ezilenleri inandıramayacaklarını dile getirdik. Sözümüzü ‘Bağımsız bir emekçi hattını örebilmek için Düzen İttifaklarına, Rojava’nın düşmanlarına, işgalcilere, İki Turda da Oy Yok!’ şiarının arkasında durmayı, emekçilere ve ezilenlere bu şiarın gerektirdiği siyaseti taşımayı düşünüyor musunuz? 2023 seçimlerinde devrimcilerin tutumu ne olmalı?’ sorusunu panelin ikinci turunun konuşmacıları SYKP, HDP, EMEP, ESP, BDSP ve Kaldıraç’a yönlendirerek sonlandırdık.

Panelin ikinci turunun soru cevap kısmı, ilk turdaki tahlillerin ve yönelimlerin benzerleri dile getirilerek devam etti. Sorduğumuz soruya verilen cevaplar şöyleydi:

SYKP, HDP ve EMEP, 2019’daki İstanbul seçimlerindeki İmamoğlu’nun zaferini vurgulayarak ikinci turda Erdoğan’ın seçimi kazanmasındansa Erdoğan karşısındaki Millet İttifakı’nın adayını destekleyeceklerini fakat bu adayın sağcı eğilimlerinin olmaması gerektiğini ifade ederek belirtti. ESP ise, seçim konusundaki görüşlerini bileşeni oldukları HDP’nin zaten dile getirdiğini ve bu soruya cevabın halihazırda HDP temsilcisi tarafından verildiğini söyleyerek, ‘Fakat, CHP’yi net karşımıza almamız lazım!’ diyerek cevapladı. Kaldıraç ise ‘Henüz bu konuda net bir kararımız yok.’ cevabını verdi. Panelin bu turundaki diğer kurumlardan farklı bir tutumu benimseyen BDSP ise, daha önce Millet İttifakı’na oy vermediklerini ve vermeyeceklerini, sadece ‘İki turda oy yok!’ diyerek değil, ortak mücadeleyi büyütecek bir anlayış ve programla seçimlere gidilmesi gerektiğini ifade etti.
Soru-cevap kısmının ardından panel sonlandırıldı.

Panelde de dile getirdiğimiz gibi, KöZ sayfalarından katılımcı tüm kurumlara çağrımızı yineliyoruz.

Sınıf savaşımını yükseltmek adına sınıf düşmanlarına karşı net ve devrimci bir tutumun alınmasını, devrimcilik iddiası olanların, demokrasi mücadelesi verenlerin birlikte eylemli mücadeleyi yükseltmesi gerektiğini savunanlar; bağımsız bir emekçi hattı örmek adına, ‘Düzen İttifaklarına, İşgalcilere, Rojava’nın Düşmanlarına İki Turda da Oy Yok!’ şiarını yükseltmeli! KöZ’ün arkasında duran komünistler, devrimcilik iddiasını taşıyan tüm yapıları ve militanları bu şiarı yükseltmeye çağırıyor!

Düzen İttifaklarına, İşgalcilere, Rojava’nın Düşmanlarına İki Turda da Oy Yok!
Seçimle Değil, Devrimle Gidecek!
Beşiktaş’tan Komünistler