Marksist Teori Dergisi, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü olan 21 Ocak’ta “Dünyaya Lenin’le Bakmak” başlıklı bir sempozyum düzenledi. Sempozyum saygı duruşuyla başladı. Etkinliğe Rusya, Meksika, Rojava ve Almanya’dan yollanan selamlama mesajları gösterildi.
“21. Yüzyılda Emperyalizm, Savaş ve Devrim” başlıklı ilk oturumda Marksist Teori Dergisi yazarı Hasan Polat, 2. Enternasyonalin emperyalist savaş nedeniyle çöküşe girmesinin ardından saflaştırma sürecinin, Rosa ve Karl’la birlikte Lenin’in baş aktörü olduğuna dikkat çekti, “Lenin emperyalizm analizini bir yandan sürdürürken diğer yandan 2. Enternasyonal içerisinde devrimci bir mücadele yürütür” dedi. “Leninizmin güncelliğini emperyalist savaş gerçekliğiyle düşünmek, karşımıza çıkacak bu savaş politikaları, özellikle halkları birbirine kırdırma politikalarına, emperyalist savaş karşıtı hareketleri örgütleyerek, kendi burjuvazilerine silahı doğrultan politikası ve ezilenler için devrim stratejisi ve devrim üretme kurgusunu da düşünerek güncel hazırlığımızın en merkezine koyarak düşünmeliyiz” diyen Polat, Üçüncü Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın yaklaştığını söyledi.
İkinci sunumu yapan yazar Mukaddes Çelik, Sovyetler’in çökmesinin ardından dünyada çok yönlü arayışlar olduğunu, örgütsel, ideolojik ve siyaseten bir krizin yaşandığını söyledi, Rojava devrimine bakmak gerektiğini belirtti.
İlk oturumunun son sunumunu SODAP adına Mehmet Yılmazer yaptı. Avrupa, Pasifik ve Orta Doğu’daki fay hatları üzerinden yeni bir paylaşım savaşı ihtimalini değerlendiren Yılmazer, bugün dünyada patron bir emperyalist güç olmadığını belirtti. Bugün kapitalizm yeterince ikna edici olmasa da sosyalizmin de bir seçenek olamadığını dile getiren Yılmazer, varoşlarda örgütlenme üzerinde durdu.
Bu oturumun soru cevap bölümünde İstanbul bağımsız belediye başkan adayı Tunahan Dursun da söz almak istedi fakat moderatör yalnızca soru alınacağını ve arada konuşmacılarla konuşabileceğini belirterek müsaade etmedi. Soruların içinde korsan tebliğler olmamasına ilişkin de sıkça uyarı yapıldı ve sıkı bir moderasyon uygulandı.
İki oturum arasında İstanbul’da Emekçinin Tarafındayız kampanyasının bildirilerini dağıttık. Örgütlü kimi arkadaşlardan “size oy vereceğiz” yanıtı aldık.
İkinci oturumda ilk sunumu Marksist Teori dergisi yazarı İbrahim Çiçek yaptı. Devrimin güncelliğine, devrimci örgütün neden ihtiyaç olduğuna değinen Çiçek, 2. Enternasyonal örneğinin oportünistlerle marksistlerin uzlaşma içinde olamayacağını bir kez daha ortaya çıkardığını vurguladı. Aynı örgütte farklı hedeflere koşan gruplar olamayacağını belirten Çiçek, bunun hizipler oluşmasının önünü açacağını belirtti. Çiçek, Türkiye’de devrimci hareketin krizine ilişkin “Bir kısım yapısal krizi tasfiyecilik olarak algıladı. Bir kısım ise kendilerini olduğu gibi devam ettirmeye çalıştı. Birinci kısım tasfiyeciliğe ikinci kısım dogmatizme evrildi. Bütün bu fotoğraf içinde marksist leninist komünistler başka bir yoldan ilerlediler.” dedi.
Oturumda ikinci konuşmacı Tunus Demokratik Sosyalist Yurtsever Partisi Genel Sekreteri Nouri Bettoumi idi. Bettoumi, “3. Enternasyonalin sonuçları ve kararlarını benimsiyor, işçi sınıfı mücadelesinin tarihin motoru olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle komünist liderler Marks ve Engels’e bağlıyız. Kuruluş ve kurtuluş mücadelelerinde dünya ezilen halkların mücadele deneyimlerinden faydalanıyoruz. Devrim teorisi olmadan, devrimci evrensellik olamaz. Lenin’in büyüklüğü 1917 ile 1919 yılları arasında etkileşim içinde taktikleri belirleme, yaratıcı planlamaları olması nedeniyle tarihsel bir düzey yaratmaktadır” ifadelerini kullandı.
Soru cevap bölümünde bir Enternasyonal ihtiyacı olup olmadığına ilişkin soru soran Mücadele Birliği’nden arkadaşa, İbrahim Çiçek olumlu yanıt verdi.
Sempozyumun son oturumu “Ulusal Sorun, Devlet Teorisi ve Çözüm” başlıklıydı. Oturumda ilk sunumu Komün Dergi’den Aytunç Altay yaptı. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı yani ayrılma hakkına dikkat çeken Altay, feodalizmden kapitalizme geçişte ulus kavramına işaret etti. Kapitalist ülkelerin ayrılma hakkından yana olmadıklarını belirten Altay, “Esas yaklaşımları büyük kapitalist, ekonomik birliklerin olması” dedi. Altay, “Lenin için ezilen ulusun üzerindeki baskının kalkması, bununla beraber bir referandum hakkı. Referandum bir hak ve herkes kullanacak. Eğer bir devrim olduysa, merkez ülkenin yani eski ezen ulusun devrimcilerinin ayrılık hakkını savunmalı. Ama ezilen ulusun devrimcileri de sosyalizme geçmekte olan eski ezen ulusla birlikte olmanın propagandasını yapmalı” vurgusunu yaptı.
DEM Parti’den Yüksel Mutlu, ulus devlet karşısında demokratik konfederalizmi savundu. Mutlu, “Ezilen halkların, ezilen toplumların, yok sayılan toplumların bir arada dayanışma göstererek Ortadoğu’da demokratik bir konfederasyon oluşturması imkan dahilindedir. Demokratik konfederasyonda yaşam ona göre konumlanacaktır, sınırsız bir toplumdan bahsetmiyoruz komünizm iddiamız yok. İddiamız, toplumun azami şekilde var olan devletin küçültülmesi, daha çok toplumun kendini ifade ettiği, ulus devletin merkeziyetçiliğe, dinciliğe koşan, farklılıkları tüketen anlayışlara karşı toplumu farklı kılan, toplumu yücelten bir anlayıştayız.” dedi.
Son konuşmacı ESP Eş Başkanı Şahin Tümüklü, “Demokratik Ortadoğu Federasyonu’nu bir bölge devrimi anlayışıyla ele alıyoruz. 1917 bir bölge devrimidir, Rus Çarlığı halklar hapishanesiydi, yıkılmasıyla bir gün sonra bütün uluslara bir çağrı yapıldı kendi kaderini tayin hakkı denen esasen ayrılma hakkı zeminidir. Sadece 1917’de Rus Çarlığı yıkılması bölge devrimi değil, aynı zamanda 1948’te Marks ve Engels’in devrimin sürekliliği ve 2. Enternasyonal’in dünya devrimi kavramları da Avrupa birleşik devrim kavramlarına yaslanır. Lenin daha sonra Avrupa birleşik devrimler makalesinde ‘birleşik zemin olmazsa gerici bir birleşik zemin olur’ diyor. AB bunun ispatıdır.” dedi. Tümüklü bölge devriminin somut koşullarının hazırlayıcı etkenlerine ilişkin şunları söyledi: “Kürdistan devrimi, bölge devrimine işaret etti. Kürdistan devrimi aynı zamanda Türkiye, İran, Suriye, Irak devrimi demek. Güney Amerika’dan Asya’ya, Arap Baharı’nda başlayan ayaklanmalar aynı sonucu söylüyor, bütün halk ayaklanmaları bölgesel yayılıyor. Bir halk hareketi başlayınca bir yerde durmuyor, sınırlar aşılıyor ve birbirini tetikliyor. Üçüncüsü Ortadoğu çelişkilerinin her an patlamaya ve kaosa hazır yapısı var. Yönetenler eskisi gibi yönetemiyor, yönetilenler eskisi gibi yönetilmek istemiyor. Bu Ortadoğu için çok keskin. Güncele geldiğimizde hem Ortadoğu, hem Güney Asya hem Afrika bakımından söylememiz gereken şu; çelişkiler keskinleşiyor, doğa yıkımları, sömürünün hadsizliği, devlet-halk çelişkisi biçiminden kendini gösteriyor. Rojava devrimi çok özgün bir yerde duruyor.”
Bu oturumun sonunda biz de söz aldık. Lenin’in fikirleriyle tartışılmasına zemin hazırladıkları için sempozyumu düzenleyenlere teşekkür ettik. Oturumlarda birçok konuşmacı tarafından dile getirilen “devrim günceldir” iddiasını kıymetli bulduğumuzu söyledik. “Bu iddiayı sahiplenenlerin devrimci eylem birliklerinde buluşması gerekmez mi, bu eylem birlikleri işgal karşıtı bir gündemde de olabilir, bugün önümüzde duran yerel seçimlerde alınacak bağımsız bir tutumla da?” diye sorduk. Sorumuza yanıt olarak Aytunç Altay “Evet” derken, Şahin Tümüklü de bu eylem birliklerinin zorunlu olduğunu vurguladı ve herkesi mücadeleyi büyütmeye çağırdı.
Sorduğumuz soruda İstanbul’da Emekçinin Tarafındayız kampanyasını ve bağımsız aday Tunahan Dursun’u da hatırlatmak gerekirdi. Devrimci eylem vurgusu yapanlara dönük böylesine kanlı canlı bir eylem birliği önerisini yapmak, vurgumuzu daha da güçlendirirdi fakat zaman konusundaki baskı böyle bir eksiklik yarattı.
Sempozyum boyunca dile getirilen görüşler, Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılında yaptığımız bir tespiti de doğruladı:
“Komünistlerin Birliği çıkışından bu yana solun geri kalan kesimleriyle kendisi arasındaki ayrım çizgilerini ortak ve kuvvetli bir eylem birliğini sağlamak için girişimde bulunma görevini savsaklamadan çekti. 18 yıllık birikimimize bakıldığında, Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılında platformun siyasi mücadele ve tabloya ilişkin tüm esaslı konularda revizyonist tasfiyeci bataklıkta çırpınan solun geri kalan kısımları ile arasındaki karşıtlıklar net bir biçimde açığa çıkmaktadır. Ekim Devrimi’nin derslerine sahip çıkan, Bolşeviklerin yolundan giden tek odak platformumuzdur.”
Beşiktaş’tan Komünistler