Kürtlere yönelik saldırılar dünyanın dört bir yanında hız kazanıyor. Dün Sur’da, Afrin’de, Serekaniye’de hücum ediyorlardı. Bugün Mahabad’ta Zap’ta, Avaşin’deler. ABD’den icazet alıp, Rusya ve Suriye ile görüşüp YPG’nin başına çorap örmeye uğraşıyorlar. Dün hedeflerinde Paris’te Sakine Cansız, İzmir’de Deniz Poyraz vardı. Bugün Tahran’da Jina Amini’yi, yine Paris’te Emine Kara’yı hedef tahtasına oturtuyorlar. Saldıranlar bir ve aynı kesimden oluşmuyor ama hedeflerinde her zaman Kürtler var.

Kürtlerin hedef tahtasında olması şaşırtıcı değil. Çünkü devletsizler, çünkü parçalanmışlar. Ama aynı zamanda kendilerini boyunduruk altında tutan devletlere boyun eğmiyorlar. Kürt emekçiler sadece Kürdistan’da değil, Türkiye’den Paris’e uzanan geniş bir coğrafyada demokrasi mücadelesinin başını çekecek bir öfkeye, enerjiye, birikime ve bilince sahipler.

Erdoğan’ın HDP’ye dönük saldırıları hız kesmeden devam ediyor! Rejim krizi içinde boğulan Erdoğan hükümeti çözümü HDP’nin kapısına kilit vurmakta arıyor. Atadığı kayyımlara, binlerce üyesinin tutuklamasına, Semra Güzel’in vekilliğini düşürtmesine, Ferhat Encü’ye korkakça tokat atma raddesine gelecek kadar saldırganlaşmasına rağmen sadece Kürtleri değil işçilerin emekçilerin geniş kesimlerini de teslim alamayan bir Erdoğan var.

HDP’ye yönelik kapatma davası Kürtlere yönelik saldırıları aşan bir boyuta sahip. HDP’nin tabanını oluşturan emekçiler ağırlıklı olarak Kürtlerden oluşsa da HDP Türkiye’de demokrasi mücadelesi verme iddiasına sahip. Bu iddiayı taşıdıkça güçlendi, koltuğunu korumaya çalışan hükümetin öncelikli hedefi haline geldi.

HDP’ye saldırılar Erdoğan’ın sıkışmışlığının göstergesi. Erdoğan hem saldırıyor hem de yalpalıyor. Devam etmekte olan saldırıları da saldırılarını sürdürme şekli de gücünün değil güçsüzlüğünün ve köşeye sıkışmışlığının sonucudur.

Kapatma saldırısının maksadı HDP’yi teslim almak. Erdoğan kapattığı HDP’nin tabanından kendisine oy akmayacağının farkında. HDP’yi kapattığı zaman yeni bir partinin aynı yoldan devam edeceğini de görüyor. Üstelik HDP’yi kapatma konusunda çok daha elverişsiz bir konumda olduğunun da bilincinde. Bu sınırlar içinde HDP’yi kapatmaktan çok, kapatma tehdidiyle teslim almayı, onu hükümeti karşısına eylemli bir şekilde çıkmayan, tarafsız bir çizgiye getirmeyi amaçlıyor.

Amerikancı Millet İttifakı da ezilenlerin ve emekçilerin düşmanıdır! Kürtlerin, emekçilerin, ezilenlerin tescilli düşmanı olan Amerikancı muhalefet, bir yandan HDP’nin oylarına talip olurken öte taraftan Semra Güzel’in vekilliğinin düşürülmesine, Rojava’ya işgal ordularının gönderilmesine evet oyu veriyor. Övünçle bildirdikleri seçim vaatleri arasında Kandil’i bombalamak var.

Altılı Masa’nın peşinden koşanlar HDP’yi açıktan ve kitlesel eylemlerle savunamaz. Çünkü onlar %50+1’in hesabını yapıyorlar. Amerika’nın Erdoğan’ı seçimlerle gönderme hayaline bel bağlıyor, emekçilere de bu parlamentarist hayali pompalıyorlar. “Halkın iradesi gasp ediliyor” diye Saraçhane’ye dayanışmaya koşanlar HDP’ye yönelik saldırıları yarım ağızla kınayarak geçiştirmeye mahkûmdur. Aksi takdirde HDP’yi görünmez kılmaya yönelik plan bozulur.

Demokrasi mücadelesi burjuva partilerle verilmez. Burjuva muhalefet en az Erdoğan kadar 12 Eylül’ün bekçisi ve savunucusudur. Kılıçdaroğlu’nun demokrasi getireceğine inananlar için, yola çıkarken sözde “demokrat” gözüken Erdoğan’ın akıbeti yeterli değil mi? Demokrasi mücadelesinin önkoşulu Kürtleri katledenleri, Kürdistan lafından rahatsız olanları, NATO’nun ikinci büyük ordusunun ardından methiyeler düzenleri, 19 Aralık’ın faillerini gönüllü veya gönülsüz desteklememektir. Demokrasi mücadelesi İmamoğlu’nun otobüsünde verilmez.

HDP’yi kapattırmamak için emekçilerin ve ezilenlerin birleşik mücadelesini yükseltelim. Siyasi baskının, sefaletin ve sömürünün cenderesini kırmak için emekçilerin seferberliği gerekli. Demokrasiden taraf olmanın, halk iradesinden söz etmenin koşulu, HDP’ye karşı saldırıları püskürtmek için Erdoğan’a karşı kitlesel seferberliği örmekten geçer. Değil devrimciliğin, tutarlı bir demokratlığın dahi turnusolü burada yatmaktadır.

Hükümetin HDP karşısındaki zayıflığı ve yalpalaması emekçiler açısından büyük bir fırsat. Manevra kabiliyetini yitirmiş hükümet, HDP’ye karşı açıktan saldırma imkanına sahip değil. Buna karşılık emekçilerin ve ezilenlerin birleşik bir şekilde bu saldırıyı püskürtmesinin imkanları her zamankinden fazla. “HDP’yi kapattırmayacağız!” şiarı hükümete karşı düzen partilerinden bağımsız bir eylem çizgisinin kaldıracı olabilir, olmalıdır. Bu konuda önümüzdeki tek engel emekçileri düzen partilerine zincirlemek isteyen, çaresizlik propagandası yapan teslimiyetçi anlayıştır.

Hükümete karşı kitlesel ve eylemli mücadeleyi büyütmek için, seçimlerde düzen ittifaklarına iki turda da oy vermeyelim. Seçimlerde düzen ittifaklarından bağımsız tutum almak, emekçilerin seferberliği için atılması gereken ilk adımdır. Seçimleri adres göstererek Amerika’nın Erdoğan’ı seçimlerle gönderme hayaline bel bağlayanların planlarını bozmamız, sermaye partileri ile hareket edenlerin ipliğini pazara çıkarmamız, Kürt düşmanlarını topyekün karşımıza almamız gerekiyor.

Cumhur İttifakı’nı emekçilerin kitlesel seferberliğiyle süpürme çağrısını yükseltelim! Gezi’de, Kobane’de yarım kalanın ne olduğu sorusunu sormak, ancak düzen ittifaklarından bağımsız bir siyasi hatta mücadele verince anlam kazanır. Eyleme dökülmeyen “devrimci niyetler” iman tazelemenin ötesine gitmez. Atılması gereken ilk adım, demokrasinin parlamentarist yoldan geleceği illüzyonuna karşı hükümeti süpürecek bir emekçi seferberliği örmek için bağımsız siyasal mücadeleyi yükseltmek, saldırılara karşı bağımsız siyaseti savunmaktır.