Ekim Devrimi’nin yıldönümünde bu yıl KöZ olarak bir dizi etkinlik, söyleşi ve panel gerçekleştirdik. İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz Ekim Devrimi Tartışmaları panellerinde iki gündemi ele aldık. İlki Lozan’ın yüzüncü yılı yaklaşırken “Emperyalizm, Bağımsızlık Savaşları ve Lozan” başlığıyla ikincisi de yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerini gündeme alan “2023 Seçimleri ve Sol” başlığıyla düzenlendi.
Ekim Devrimi Tartışmalarının on dördüncüsü olan paneller 27 Kasım’da Erdal Eren Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. İlk panel komünizm davası için düşenler için yapılan saygı duruşu ve Enternasyonal marşının okunmasının ardından başladı. İlk tur konuşmaları dinleyicilerin soru ve cevaplarının ardından ikinci tur konuşmalarıyla devam etti. Panel Köstebek Kolektif ve KöZ’ün konuşmacı olduğu “Emperyalizm, Bağımsızlık Savaşları ve Lozan” oturumuyla başladı.
Köstebek Kolektif konuşmacısı oturumda yaptığı konuşmada şu noktalara değindi:
“1917’de proleter devrim çağı başladı. Alman işçiler kitlesel grevler ile savaşa karşı işçi konseylerini kurdular. Rusya’daki proleter devriminin etkisiyle Alman proletaryası Alman devrimin adımlarını atmaya başladı.Almanya’nın savaşta yenilmesiyle Almanlar ile itilaf devletleri arasında yapılan anlaşmalar Sevr gibiydi. 1918’in ortasında Sovyet Rusya ile Brest-Litovsk anlaşması yapıldı, bu Bolşevikler için mecburi bir taktikti. Antlaşmanın Alman Devleti üzerindeki etkisi yıkıcı oldu ancak Alman proletaryası üzerinde kötü bir etkisi olmamıştır. Aksine ayaklanmalar dinmemiş, 1918’den başlayarak bu anlaşmanın iptal edilmesini istemişlerdir.
9 Kasım 1918’de Almanya’da eş zamanlı olarak iki ayrı cumhuriyet ilan edildi. Birisi sosyal demokratlar tarafından ilan edilen Demokratik cumhuriyet diğer tarafta Liebknecht’in ilan ettiği devlet. Bu noktada Almanya’da sosyal demokratlar karşı devrim sürecini başlattılar. 1918 den 1923 ün sonuna kadar Almanya’da bir işçi partisi burjuva demokratik bir devlet inşa etmek için alman proleter devrimini boğma görevini üstlendi.
Alman devriminin boğmaya çalışanlar Şubattan Ekime kadar yaşanan sürecin bir daha yaşanmaması için devrimci tüm oluşumları etkisiz hale getirmişler, bir karşı devrim örgütlemişlerdir. 1918’de Almanya’da Bernsteinci sosyal demokratların karşı devrim örgütlenmesi daha sonrasında Kemalistlere ve Nazilere de örnek teşkil etti.
İkinci enternasyonalcilerle devrimcilerin ayrım çizgisi, ve Ekim Devrimi hala günceldir. İkinci enternasyonal çizgisi demokratik cumhuriyet olarak somutlanmış ve bu da Alman devriminin yenilgisine neden olmuştu. Bu süreç Lozan’a giden süreci açmış oldu. Bu nedenle Alman Devrimi’ni de Ekim Devrimi gibi tartışmamız gerek.Bugün de komün çizgisi ile süreklililiği olan Bolşevizm ve proleter devrim ve karşıtları arasındaki ayrım çizgisi çekilmelidir.”
KöZ konuşmacısının vurguladığı noktalar şöyleydi:
Lozan, mazlum bir ulusun bağımsızlık mücadelesi sonucu emperyalistleri mağlup ettiği bir anlaşma değil, emperyalist barış anlaşmalarından biridir. Sevr ile Lozan’ın arasında esasa dair çok fark bulunmaz.
Almanya büyük emperyalist bir merkezken ve Almanya’da Versay karşıtı siyasi hareketler mevcutken Lozan gibi bir anlaşmanın nasıl Almanya’da değil Türkiye’de imzalandığını Ekim Devrimi’nden bağımsız anlayamayız. Emperyalistler, devrimin yayıldığı yerlerde mağlup devletleri tahkim etmek zorunda kaldılar. Belarus ve Litvanya gibi ülkelerde emperyalistlerin uzantısı hükümetler kurulabildiği için Almanya’ya taviz vermediler. Türkiye’de ise doğuda ilerleyen etkinin önünü kesmek için İngiliz ve Fransız emperyalizmi Mustafa Kemal’i tahkim etti.
Devrimin Türkiye ve Kürdistan’da neden yayılmadığını sormak gerekir. Bu konuda Komünist Enternasyonal ve SSCB arasındaki farkları silmekten kaynaklanan bir kavrayış bozukluğu var. Brest-Litovsk’u Sovyet devleti imzalamıştır. Üstelik Brest-Litovsk Alman devriminin engellememiş, önünü açmıştır. Komintern 1918-1923 arasında Almanya’da bir ayaklanma için planlar yapmıştır. Alman devriminin yenilgisinin nedeni Şubat devrimi benzeri dinamikleri bir proleter devrimine taşıyacak komünist partinin zamanında kurulmamasıdır.
Lozan da Türkiye’de ve Kürdistan’da da Komintern’in devrim yapma gündemini ortadan kaldırmaz. Asıl sorun Türkiye’de Komünist Enternasyonal çizgisinde bir partinin yaşatılamaması Kürdistan’da ise Komünist Enternasyonal’in otoritesine tabi bir parti kurulamamasıdır. Komintern de Kürdistan sorununa körlükle yaklaşmış, orada bir komünist özne için plan yapmamıştır. Bu hataları tespitimiz, dünya devrimini gerçekleştirmek için hangi hatalara düşülmemek gerektiğini belirlemek içindir.
Bugün Kürdistanın tüm parçaları ayaktadır. Bu koşullarda eksik olan ortak birleşik Sovyet cumhuriyetleri yolunda irade eksikliğidir. Hem Kürdistan’da ayrı siyasal bir iddiaya sahip bir parti için hem de uluslararası bir merkezi kurabilmek için sorumluluk alma çağrısını yükseltiyoruz.
Etkinliğimizin ikinci oturumu “2023 Seçimleri ve Sol” başlığıyla, KöZ, YDİ Çağrı ve DSİP konuşmacılarının katılımıyla gerçekleşti. KöZ konuşmasında seçimde bağımsız tutumun devrimciler açısından önemini ön plana çıkardı:
“Ekim Devrimi’nde Bolşevikler akıntıya karşı yüzme cesareti gösterip gerçekleri açıklamıştı. Bugün de demokrasi sorununun devrim sorunu olduğu, sınıf işbirlikçi solun emekçi kitleler üzerinde hâkim olduğu Türkiye’de devrimciler gerçekleri açıklayabilmelidir. Düzen ittifaklarına her iki turda da oy yok diyen bir adaya ihtiyaç vardır ve buna karşı öne sürülen gerekçeler sınıf işbirlikçi tutumun yansımalarıdır.
Oportünizmi teşhir ederek böyle bir çalışmayı gerçekten istismar edebilecek olan yalnızca devrimci bir parti olsa da bir parti olmadığı durumda da bu partinin ihtiyacını dile getirenler böyle bir seçim çalışması içinde hem doğru tutumu hem de parti ihtiyacını somutlamalıdır.
Üçüncü yolun tartışıladursun devrimciler açısından tek bir yol vardır o da emekçilerin bağımsız hattını savunmaktır. Aday çıkarma konusunda parlamentarizm eleştirileri yapanlar seçim imkanlarını parlamentonun işlevleri darlığında değerlendirirler, asıl bu parlamentarizmdir. Seçimlerde bağımsız bir aday çıkarmaya gücü olmayanlarınsa boykota hiç gücü olmaz.
Bağımsız bir hat, demokrasi mücadelesinin, proletaryanın önünü açacak bir perspektifte hareket etmek isteyenler seçimlerde tek başına kalsalar dahi burjuvaziden bağımsız bir tutumu eylemli bir şekilde takınmalılar.”
Ardından söz alan YDİ Çağrı konuşmacısı seçimlere dair tutumlarını açıklarken şu noktaları ifade etti:
“Seçimlerin burjuva düzene meşruiyet kazandırmak dışında bir işlevi yoktur, olsaydı burjuvazi seçimleri yaptırmazdı. Ancak seçimlere katılmak ilkesel bir sorun değildir gerekli koşulların varlığı halinde komünistlerin faydalanacağı bir süreçtir. Hatta parlamento seçimleri için bu seçimde de bağımsız bir aday çizgisi benimsenebilir. Ancak 2023 seçimlerine ilişkin tutumumuz 2018’den itibaren `Türk tipi başkanlık sistemine’ geçildiği nedeniyle de gereklidir. Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasındaki bir iktidar kavgası mahiyeti olan bu seçimlerde devrimcilerin yapması gereken demokratik bir meşruiyet sağlamamak adına seçimlere katılmamaktır.
Boykot aktif bir tutumdur ancak bunun yapılamadığı koşullarda pasif boykot yapmak da bir tercihtir. Bu bağlamda ‘biz bu oyunda yokuz’ şiarını yükseltmek önemlidir ve iki klik arasında geçecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yer almamak gerekir.
2015 döneminde HDP iktidar mücadelesinde bir tarafın yedeği olarak hareket etmemekteydi ve HDP’yi savunduk. HDP, Bu seçimlerden sonar burjuva klikler arasında karşı bir tutum almayı bıraktı. HDP’nin üçüncü yol vurgusu var Bizler de üçüncü yol için var olan iki yoldan bağımsız bir çizgi savunmayı söylemekteyiz. Bu seçimlerde üçüncü yol ikinci turda da millet ittifakını desteklememelidir. Bağımsız siyaset izlenir, demokratik bir program ortaya koyulursa, ikinci turda net bir tutum alınırsa HDP’yi destekleyebiliriz.
DSİP konuşmacısı ise hem Türkiye hem de dünya çapında ekonomik buhran ve kriz dinamiklerini ele alarak başladığı konuşmasında şu vurguları yaptı:
“Sermayenin saldırıları gittikçe artarken sınıf hareketi yükselmekte. Ukrayna savaşı, Tayvan krizi bunun örnekleri. Savaş ve işgal politikalarının arttığı, emperyalist savaşın habercisi emarelerin görüldüğü bu iklimde biz ne Rusya’nın ne NATO’nun çizgisini benimsiyoruz. Bugün savaş karşıtı bir hareket yaratıp bunu bir dünya devrimi hareketine bağlamak çok önemlidir. İklim sorunu gibi sorunlar tafsilatlı bir şekilde ele alınarak kapitalizmin kendi yarattığı bu sorunların hiçbirini çözemediğini anlatmalıyız. Kapitalizmin çoklu kriz dinamikleri aşırı sağ odakların da yükselişine yol açtı. Türkiye de bu krizlerin etkisiyle seçimlere gidiyor.
Seçimlerde Erdoğan’ı ancak mücadele vurgusu yapan bir odak yenebilir. Sokakta mücadele sandıkta HDP seçimlerdeki tutumumuzu özetler. 2019 seçimleri de dâhil olmak üzere DSİP’in daha önceki seçim pratikleri de aynı yaklaşımın ürünüdür. Yetmez ama evet çağrısının da zamanında aynı perspektifin ürünüdür, AKP iktidar olduğu zaman darbelere karşı durmak ve Ermeni soykırımın tanınması amacıyla bu tutumun savunuldu. Bugün seçimlerdeki mücadele vurgusu da de aynı perspektiften ortaya çıkar.”
Tüm gün süren paneller boyunca canlı tartışmalar yürütüldü. Dinleyicilerin de aktif katılımının olduğu paneller Ekim Devrimi ayı ilan ettiğimiz Kasım ayının son etkinliği olarak gerçekleşti.
İstanbul’dan Komünistler