Ekim Devrimi Tartışmaları’nın İstanbul ayağının ikinci paneli “İki Cumhuriyet” başlığında, Köz ve SMF’nin konuşmalarıyla Kadıköy SMF büroda gerçekleşti.

Video kaydını yakın bir süreçte paylaşacağımız paneldeki önemli vurguları paylaşıyoruz.

Devrim mücadelesinde düşenler için saygı duruşu ve enternasyonal marşı okunmasından sonra ilk oturuma geçildi.

Köz adına söz alan yoldaş sunumunda özetle şu görüşlerimizi aktardı:

I. İki Cumhuriyet vurgusu tutum almaya davet eden politik bir mesajı ifade eder. İki cumhuriyet vardır, burjuva cumhuriyet ve sovyet cumhuriyeti. İkisinin ortası da beraberliği de yoktur. Ya bir taraftasınızdır ya da diğer tarafta.

II. Sola hakim anlatı 1908’de burjuva devriminin ilk adımları atıldığı ve Mustafa Kemal’in de bu devrimi tamamladığı hurafesidir. Marksist anlayışta, kademeli, parçalı ilerleyen bir burjuva devrimi anlayışı yoktur. Bir coğrafyada bir kez burjuva devrim olur. Türkiye Cumhuriyeti de “tamamlayıcı” bir devrim değil 1908’den itibaren yükselen ve durdurulamayan devrimci dalgayı bastıran ve İttihatçıların yapamadığını yapan karşı devrimci bir hükümettir.

III. TC’nin gericiliğini yalnızca kendine has bir dizi (ulusal baskı, katliamlar vs.) özel durumuyla açıklamak onun “burjuva” cumhuriyet olması gerçeği örter. O dönem kurulan karşı devrimci diğer tüm burjuva cumhuriyetler gibi “burjuva” karakterinden gelen evrensel gericiliğinin üzerinden atlar. Öte yandan, özgün olan kanlı, katliamcı, ulusal baskıcı karakterini de Ekim Devrimi’yle bağlantılı, onun gidişatının bu topraklardaki etkileriyle anlaşılmalı ve incelenmelidir.

IV. TC’ye dair bir diğer hurafe de anti-emperyalist karakterine dairdir. Türkiye Cumhuriyeti “yedi düvele” karşı anti-emperyalist bir ulusal kurtuluş hareketinin zaferiyle kurulan bir cumhuriyet değil; aksine olduğu topraklarda ezilen ulusların ulusal hareketlerini ezen, devrimci dinamikleri bastıran karşı devrimci Osmanlı artığı paşalar tarafından kurulmuştur.

V. Hurafelere göre cumhuriyetin bir diğer en önemli “erdemlerinden” biri de laik olmasıdır. Laik olmadığını göstermek için hacılarla hocalarla açılan meclisi işaret etmek eksik kalır. TC’nin kurtuluşuna giden yolda, anayasada “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dini İslam’dır” ifadesi yer alır. Mecliste bir gayrimüslim de yoktur. Bu cumhuriyet Müslüman bürokrasisinin gayrimüslim sermayeyi yok ederek bir ulus yaratma projesidir. Dincilikten vazgeçemez, vazgeçtiği anda topraklarında İslam ile bir ilişki kurduğu ezilen ulusu, Kürtleri kendisine bağlayacak kanalı kaybeder. Öte yandan bir Türk-İslam sentezi tespiti yapmak da doğru değildir. Zira, İslam’ın kendisi “Türk ulusu” kavramıyla sentez halinde değil, ona içkindir. Türkiye Cumhuriyeti dinci bir cumhuriyettir.

VI. Bu bağlamda Ekim Devrimi’nin yarattığı sovyet cumhuriyetini burjuva cumhuriyetten ayıran temel nokta da dini ve milli baskının kaldırıldığı, halklar hapishanesine son veren özgür cumhuriyetlerin en sıkı merkeziyetçi birliğini ifade etmesidir. Bu bakımıyla Ekim Devrimi uluslararası bir devrimdir. Kendinden sonraki diğer devrimlerle de bu noktada ayrılır. Küba, Çin, Vietnam vs. devrimleri ulusal devrimler olarak kalmış, devrimini yapmış diğer özgür uluslarla merkeziyetçi bir birliği somut bir siyasi proje olarak önüne koymamıştır. Ekim Devrimi ise ezilen ulusların ve proletaryanın özgür cumhuriyetlerinin birliğini, SSCB’yi yaratmıştır. Ekim Devrimi’nin aşılamamış bir proleter devrim olduğu tespitinin bir başka boyutu da budur.

Bir dizi başka tespitten de sonra Köz konuşması sonlandı. Söz alan Sosyalist Meclisler Federasyonu temsilcisi ise özetle şu vurguları yaptı:

I. Köz, cumhuriyeti tarihsel arka planlarıyla beraber ele alarak diyalektik yöntem açısından doğru bir zemin sunmakta. Öte yandan sondan söylenmesi gereken bazı meseleleri baştan vurgulamak gerekir. İki cumhuriyet dediğimizde, ikisinin de baştan aşağı sınıfsal temel başta olmak üzere iki ayrı dünyayı temsil eden bir gerçekliği vardır. Birisi burjuva cumhuriyet; tarihsel anlamdaki pozisyonu, rolü, dinamikleri itibarıyla. Nitelik anlamda burjuvazinin sınıfsal karakterinin damgasını vurduğu bir cumhuriyettir. Diğeri de, tarihsel anlamda devrimci bir ilerleme olarak burjuvazinin yıkımı, işçi sınıfı başta olmak üzere insanlığın özgürleşmesini merkezine koyar. Özel mülk dünyasına ve bütün burjuva geleneksel gerici ilişkilerine meydan okuyan, yıkmayı hedefleyen köklü, devrimci bir atılım. İkisinin arasında keskin, niteliksel bir fark var.

II. Fakat bugün Köz’ün de belirttiği üzere Türkiye’de cumhuriyetin ilerici olduğunu savunmak galebe çalmış. Avrupa merkezcilik, burjuva modern çizgi, aydınlanma çizgisi, üretici güçler teorisi gibi temel meselelerin o günden bugüne maddi bir zemini var. Bugünkü anlatıların tarihsel dayanakları var, politik arka planları var. Bu nedenle, bugün devrimcilerin daha güçlü, keskin devrimci, Marksist okuma yapmak gibi bir sorumluluğu vardır.

III. Üretici güçler teorisi, burjuva aydınlanmacı teori; politik anlamda bir hareketin ilerici olması anlamına gelmez. Cumhuriyet meselesini de bu muhtevadan okumak gerekir. Bir toplumdan diğerine geçmek bir ilerlemedir; politik anlamda bir sürecin ilerici ve devrimci bir rol oynaması başka bir meseledir.

IV. Türkiye Cumhuriyeti halkçı, ilerici, devrimci bir cumhuriyet değil, tel tel dökülen Osmanlı’yı kurtarma projesidir. Cumhuriyet, iddia edildiği gibi Osmanlı’ya karşı kurulmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun gericiliğini sahiplenmiştir. Çöken Osmanlı’nın tarihsel politik birikimini devralmıştır, emperyalizmin yeni ihtiyaçlarına cevap verme sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu anlamda bizim yaslanacağımız bir miras ya da referans kaynağı değildir.

V. Bugün güncel olarak temelde siyasal islam ve cumhuriyeti savunanlar olarak iki farklı kamp görüntüsü olsa da öz olarak tek bir kamp vardır. İki kamp da burjuva cumhuriyeti savunur. Türk egemenlik sisteminde ortaya çıkan siyasal islam iktidarını ele aldığımızda, esasen bugün Kemalist cumhuriyete düzülen methiyeler, deyim yerindeyse siyasal islam karşı çare olarak ezilenlere sunulan kurtuluş reçetesinin burjuva Kemalist cumhuriyet olması tam da nesnel durum ilgilidir. İki burjuva kamp arasında politik farklılıklar olsa da Cumhuriyet’in krizini aşmaya yönelik politikaları var. İkisi de esasen sermayeyi, burjuvaziyi ve politik olarak da gericiliği temsil eder.

VI. Ekim Devrimi, insanlığın özgürleşmesi anlamında ön açıcı bir ilerlemedir. Uluslar hapishanesi olan Rusya’da ulusların özgürleştiği bir zemin oluşturmuştur. Bu anlamıyla, insanlığın gelişmesinin önünü açan, onun önündeki gerici buzları aşan bir devrimdir. Öte yandan, Ekim Devrimi’ni aşılamayan bir devrim değildir. Ekim Devrimi’nin dersleriyle beraber felsefi boyut anlamında Mao’nun ürettiği ideolojiyle Büyük Proleter Kültür Devrimi Ekim Devrimi gerçekliğini daha da ileri bir boyuta taşıyarak onu aşmıştır.

İlk tur sunumlarından sonra sunumlara ilişkin soruların ve görüşlerin belirtilmesi ve ikinci turun tamamlanmasıyla panel sona erdi. Hatırlattığımız üzere panelin video kaydını yakın zamanda paylaşacağız.

İstanbul’dan Komünistler