Ekim Devrimi’ne dair en büyük kafa karışıklıklarından birisi de Bolşeviklerin kurucu meclis sloganına ilişkindir. Kurucu meclis genellikle burjuva demokrasisinin bir parçası olarak görüldüğü için bir proletarya diktatörlüğü kurmak, yani sovyetleri egemen kılmak, isteyen Bolşeviklerin kurucu meclis sloganını niçin öne çıkardıkları ya bir türlü anlaşılmaz, ya bir çelişki olarak görülür, ya da bu sloganın İkinci Enternasyonal’deki Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin Erfurt çizgisinin bir kalıntısı olarak süregeldiği düşünülür. Bu kafa karışıklığını ortadan kaldırmak için Ekim Devrimi’ne giden yolda Bolşeviklerin kurucu meclis sorununu nasıl ele aldığına bakmak gerekir.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren, Rusya’daki sermaye birikiminin hız kazanmasıyla birlikte köhnemiş otokrasi ile sermayenin şekillendirdiği toplumsal ve iktisadi ilişkiler arasındaki karşıtlık büyüyordu. Hızla kalabalıklaşan proleter kitlelerin 1904 Rus-Japon savaşının ardından ayaklanarak Çarlık’ı temellerinden sarsması ise Demokratik Rusya sorununu, başka bir deyişle Çarlık’ın yerine neyin konacağı sorununu, tüm siyasi akımların temel gündemi haline getirdi. Bu sorunun çözümünün düğüm noktası demokratik bir anayasayı hazırlayacak kurucu meclisin nasıl kurulacağı ve bu meclisin iradesinin nasıl güvence altına alınabileceğiydi. Bolşeviklerin Ekim Devrimi’ni zafere ulaştırması hem onların demokrasi savaşının bir parçası olmalarına hem de bu savaşta tuttukları, kendini kurucu meclis sorununda da belli eden aykırı pozisyona bağlıydı. Bolşevikler kurucu meclis sloganını hem geçici hükümeti devirmenin bir kaldıracı hem de işçi emekçi sovyetlerinin egemenliğini tahkim etmenin bir aracı olarak kullandılar.
Bolşevikler, kurucu meclisi proleter devrimin ayrı ve zorunlu bir aşaması olarak görmüyorlardı. Bilakis, kurucu meclisi, ancak işçi ve köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünün toplayabileceğini propaganda ediyorlardı. Bu bakımdan, kurucu meclis proleter devrimin stratejik bir hedefi değil, barış veya köylülüğün toprak talebi gibi, taktiksel bir slogandı. Bolşeviklerin ayırt edici yönü, kurucu meclis talebini yükseltmelerinde yatmıyordu. Kurucu meclis sorunu, zaten Çarlık Rusyası’ndaki siyasi krizin bir sonucu olarak tüm sosyalist akımların önünde duruyordu. Bolşeviklerin ayırt edici yönü, kurucu meclisin ancak devrimle toplanabileceğini söylemeleri, Rusya siyasetindeki bu yakıcı sorunu proleter bir devrime bağlamalarıydı. O halde, asıl üzerinde durulması gereken sorun, Bolşeviklerin neden sadece işçi emekçi sovyetlerini egemen kılma vurgusuyla yetinmedikleri, özellikle Şubat Devrimi sonrasında diğer tüm partilerden farklı olarak, kurucu meclisin bir an önce toplanması konusunda ertelemeci olmayan, ısrarlı bir tutum sergiledikleridir.
Şubat Devrimi’nden sonra emekçiler burjuva partilerinin ve onların işçi hareketi içerisindeki uzantılarının peşinde sürükleniyordu. Emekçi ve ezilenleri onların etkisinden kurtarmak için bu akımların demokratik bir Rusya Cumhuriyeti kurmak için gerekli adımları atmaktan bile aciz olduğunu göstermek gerekiyordu. Bolşevikler kurucu meclisi hemen toplamak gerektiğini savunarak, kitleler üzerinde siyasi etkilerini artırmayı ve oportünistler ile reformistlerin maskesini düşürmeyi hedeflediler.
Bolşeviklere göre kurucu meclis için bir devrim şarttı. Çarlık hükümetinin silahlı bir ayaklanmayla devrilmesi ve yerine işçi köylü devrimci demokratik diktatörlüğünün kurulması gerekliydi. Demokratik anayasa hazırlayabilecek bir kurucu meclis de ancak işçi ve köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü güvencesi altında var olabilirdi. Zira Marx’ın da Frankfurt meclisine yönelik eleştirisinde belirttiği üzere, üstüne süngüler çevrildiğinde çıplak kalacak bir meclis, içinde hangi tartışmalar dönerse dönsün devrimci bir nitelik taşımaktan ve demokrasi sorununa çözüm bulmaktan uzak kalacaktı.
Menşevikler, 1905’te olduğu gibi 1917’de de iktidarı hedeflemek şöyle dursun, Şubat Devrimi sonucunda burjuvazinin artık bir tehdit olmadığını öne sürerek, kurucu meclisin pekâlâ devrime gerek duyulmaksızın toplanabileceğini savunuyorlardı. Bolşevikler ise aksine Şubat Devrimi bir proleter devrimle taçlanmadan ve iktidar sovyetlere devredilmeden toplanacak bir kurucu meclisin otokrasi ve burjuvazi tarafından ezilmeye her zaman açık olacağını söylediler. Dahası, iktidar sovyetlerde toplanmadığı ve yalnızca kurucu meclise odaklanıldığı koşullarda, kurucu meclis adım adım sovyetleri tasfiye edeceği için sovyetlerin varlığının dahi tehlikeye gireceğini vurguladılar. Ekim Devrimi’nden altı ay önce, Nisan Konferansı’nda Lenin, Bolşeviklerin “Kurucu meclis toplanmalı mıdır?” sorusuna ilişkin görüşlerini şöyle formüle ediyordu:
“Evet, en yakın zamanda. [Kurucu Meclis toplamak gerekir] Ama, Kurucu Meclisin toplanmasının ve çalışmalarının başarısının bir tek güvencesi vardır: bu da işçi, asker, köylü, vb. vekilleri Sovyetlerinin gücünün sayıca artmasında ve kuvvetlenmesindedir; tek gerçek güvence olan işçi yığınlarının örgütlenmesi ve silahlanmasıdır.”
1917 yılı boyunca yaşananlar Lenin’i doğruladı. Geçici hükümetler kurucu meclisin toplanmasını sürekli ertelediler. Daha sonra, Kornilov’un kendisi geçici hükümeti devirmek ve Sovyetleri ezmek üzere harekete geçti. Bolşeviklerin aktif örgütlediği savunma girişimi olmasaydı Kornilov’un darbesiyle hem geçici hükümet hem de sovyetler ezilecekti. Kurucu meclisin toplanması ancak Sovyetlerin önünde engel olan bütün kurumları dağıtarak bütün iktidara sahip olmalarıyla mümkün oldu. 12 Kasım’da seçimler gerçekleşti ve kurucu meclis 5 Ocak 1918’de ilk kez toplandı. Böylelikle, tarihsel olarak burjuva demokrasilerinin kuruluşunun temel aracı olagelmiş, ama aynı zamanda burjuva demokrasinin bir parçası da olamayan, kurucu meclisin çelişkili karakterinin açığa çıkması mümkün hale geldi. Görünürde bütün egemenliğin milletin elinde toplanmasını savunan ama fiiliyatta emekçi kitleleri siyasetin dışına iten geleneksel devlet aygıtını tahkim etmeye mecbur kalan kurucu meclis karşısında, egemenliği tüm emekçi ve ezilenlerde toplamış sovyet iktidarını bulunca elbette sovyetlere karşı düşmanca yaklaşacaktı.
İktidarın sovyetlerde, kurucu meclisten daha üst bir organda toplandığı durumda, kurucu meclis ile sovyetler arasında bir çatışma yaşanması kaçınılmazdı. Kurucu meclisin kurucu olma vasfı da zaten sovyetlerin iktidarı almasıyla birlikte hükümsüz hale geliyordu. Nitekim öyle de olmuştur. Kurucu meclisin demokratik bir anayasa hazırlayabilmesi için iktidar organını tanıyor olması gerekirken, o varlığının koşulu ve teminatı olan sovyetleri tanımadı. Bu durumun kendisi, Bolşevikler tarafından kurucu meclisin aşılmış tarihsel bir örnek olduğunu ideolojik mülahazaların ötesine geçip siyasi olarak göstermesini mümkün kıldı. Lenin aşağıdaki açıklamayı yaparken kurucu meclise dair sadece kendi görüşünü değil, aynı zamanda sovyetlere hâkim olan ruh halini de ifade ediyordu. Sonrasında, Bolşeviklerin iç savaşı kazanmasını mümkün kılan, tam da bu ruh hali ve Bolşeviklerin sovyetleri egemen kılma hamlesine verilen destekti:
Kurucu Meclis’i bir zamanlar savunmamıza rağmen şimdi “feshettiğimizi“ belirtenler, bir akıl kırıntısı bile göstermiyorlar, sadece şatafatlı ve anlamsız ifadelerde bulunuyorlar. Bir zamanlar Kurucu Meclisi, Çarlık ve Kerensky hükümetinin ünlü iktidar organlarından daha iyi görüyorduk. Ancak kitlelerin devrimci örgütleri olarak Sovyetler ortaya çıktıkça, Nisan’dan beri söylediğim üzere, doğal olarak dünyadaki herhangi bir parlamentodan kıyaslanamayacak kadar üstün hale geldiler. (…) Haykırışımız şuydu: Bütün İktidar Sovyetlere! İşte biz bunun için savaşıyoruz. Halk, Kurucu Meclis’in toplanmasını istedi, biz de onu topladık. Fakat bu meşhur Kurucu Meclis’in aslında ne olduğu hemen anlaşıldı. Şimdi, halkın iradesini yerine getiriyoruz: Bütün İktidar Sovyetlere! (…) Dünyadaki hiçbir şey bizi Sovyet iktidarından vazgeçiremez! Ve Kurucu Meclis, Sovyetler tarafından önüne konan tüm acil sorun ve görevleri ertelemeye hazır olduğunu bir kez daha ortaya koyduğunda, Kurucu Meclis’e, bunların bir an için bile ertelenmemesi gerektiğini söyledik. Sovyet iktidarı, halkın iradesini tanımayan Kurucu Meclis’i şimdi dağıtıyor. (…) Kurucu Meclis feshedilmiştir. Devrimci Sovyet Cumhuriyeti, ne pahasına olursa olsun zafere ulaşacaktır!