11 Kasım Cumartesi günü SODAP ile “Sosyal Devlet Arayışları ve Ekim Devrimi” başlıklı panel düzenledik. Enternasyonal marşının ve Ekim Devrimi’nin anlam ve önemini anlatan kısa bir sunumun ardından Köz adına konuşan yoldaşın söz almasıyla panel başladı.
Yoldaşın konuşmasının ilk turunda komünistlerin işçilerin gündelik talepleri etrafında gerçekleştirdikleri mücadelelere yaklaşımından ve bu bağlamda sosyal devletin ne olduğu ve bugünkü sosyal devlet arayışlarından bahsetti. Bu bağlamda özetle, emekçilerin gündelik taleplerine yaklaşım konusunda komünistlerin en basit bir gündelik talebin karşılanmasının dahi siyasi bir mücadeleyle olabileceğini emekçilere göstermesinin gerektiğinden, 8 saatlik iş günü mücadelesi gibi pek çok mücadelenin de siyasi bir mücadele olarak örgütlendiğinde ancak anlamlı ve hedefine ulaşabilir hale geldiğinden bahsetti.
Bunun ardından sosyal devletten ne anlaşılması gerektiği konusunda da hâkim kanının aksine sosyal devletin burjuva devletlerin emekçilere verdikleri/vermek zorunda kaldıkları tavizler olmaktan daha çok bir tarafta sermaye birikiminin ihtiyaçları öte tarafta da bu ihtiyaçların karşılanmasının sermaye açısından imkanlılığı bağlamında sosyal devletin ele alınması gerektiğinin altını çizdi. Bu kapsamda sosyal devletçi yapıların tarihi seyrinden de örnekler vererek esasında sosyal devlet etrafında sermayenin örgütlenmesinin bir ihtiyaç olarak tarihin kimi dönemlerinde ortaya çıktığından bahsetti. Ancak bir ihtiyaç olarak doğsa da emekçilere reformlar çerçevesinde daha geniş bir alan yaratılabilmesi için bu genişleyen alanı tehdit edecek siyasal talepleri çerçevesinde örgütlenmiş, devrimci bir hareketin yokluğunun da sosyal devlet inşası için şart olduğunu vurguladı. Bugün de emperyalist metropollerde biriken sermayenin tasfiye edilmesinin bir sorun haline geldiğinden, bu kapsamda sosyal devletçi çözümlerin bugün de sermaye için bir ihtiyaç olduğundan ancak dünyada mevcut devrimci dinamiklerin ve sosyal devletçi bir örgütlenmeye karşı duracak sermayenin tasfiye edilememesi sorunuyla birlikte sosyal devletçiliğin bir hayal olmaktan öteye gidemeyeceğini anlattı.
Ardından söz alan SODAP konuşmacısının ilk tur sunumu şu şekildeydi:
Konuşmacı, 2008 gibi, yani bütün kapitalizm açısından işlerin sürdürülemezliğinin işareti olarak algılanabilecek bir krizine neden bir devrimci yanıt üretilemediği sorusunu ortaya koyarak, kendi açılarından bu durumun en önemli sebeplerinin sosyalist ekonomik programın belirsizliği ve sınıfın örgütsüzlüğü olduğunu vurguladı. Hem işçi sınıfının dünya çapında örgütsüz olduğunun hem de dünya genelinde neofaşist veya popülist rejimlerin öbeklendiğinin altını çizdi.
Bu durumun da neoliberalizmin gerçekleşemeyen ölümüne yol açtığını esasında gerçekten de 2008 krizinden sonra çok fazla kesimde böyle bir sosyal devlete ya da Keynesyen politikalara dönüşün söz konusu olabileceğinin konuşulduğunu ancak böylesi bir Keynesyen dönüşten bahsetmenin mümkün olmadığını belirtti.
Geçtiğimiz seçimlerde de Türkiye’de sosyalistlerin bir ekonomi politikası ortaya koyamadığını belirten konuşmacı, tam tersine aslında nasıl olacak da biz yurt dışından sermaye çekeceğiz, nasıl olacak da IMF politikalarına uygun bir hatta gireceğiz diyen bir muhalefetle seçime gidildiğini ve seçimler sonrasında da Mehmet Şimşek’in kurmuş olduğu ekonomi yönetiminin neoliberal politikaların bir türevini hayata geçirmeye çalıştığından bahsetti. Aynı zamanda neoliberalizmin de kabuk değiştirdiğini dolayısıyla her yerde her zaman aynı biçimde uygulanmadığını vurguladı.
2020-21 periyodunun ise Türkiye’de sosyalistler açısından bir fırsat olduğunu ama bu konuda ortak bir politik hat çizilemediği ve bu yüzden ciddi bir toplumsal hareketin başlamadığından bahsetti.
Konuşmacı konuşmasının son kısmında ise, esas olanın işçi sınıfını burjuvazinin hegemonyasından kurtarılması meselesi olduğunu, bu sorunun çözümü için reformist olmayan reformlarla sınıfı yukarıdan aşağıya örgütlenmesinin önemli bir rol oynayabileceğini belirtti.
Çeşitli toplumsal taleplerin bir sınıf hareketini tetikleyebileceğinden bahseden konuşmacı burada taleplerin kimi zaman ilerici kimi zaman ise gerici sonuçlar üretebileceğini vurguladı. EYT örneğinde büyük bir kitlesellik inşa edilse de bir siyasi gericilikle bu talebin son bulduğunu ancak 15-16 Haziran örneğinde ise DİSK’in talebi etrafında bir araya gelen işçilerin bu toprakların en büyük işçi ayaklanmasını gerçekleştirdiğini örnek olarak verdi.
Soru ve görüşlerin ardından, ikinci tura geçildi. SODAP temsilcisi, ikinci tur konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
Ortak tartışma deneyimlerinin çok kıymetli olduğunu vurgulayarak söze başlayan konuşmacı bu şekilde ortaklıkları alanlarda gösterilecek çalışmalarda da oluşturmanın önemli ve anlamlı olduğunu, iki kurumun da çalışma yaptığı Okmeydanı gibi varoşlarda ortak halk forumları gibi etkinlikler düzenlemenin anlamlı olacağını, kendilerinin bu önerileri bulundukları diğer platformlarda da öne getirdiklerini vurguladı.
Uzun yıllardır varoşlarda ikili bir iktidar yaratmaya yönelik çalışmaları olduğundan bahseden konuşmacı, faşizm koşullarında dahi varoşlarda siyaset yürütmeye yönelik bir irade sergilediklerini ortaya koydu.
Konuşmanın devamında sorulara da cevaben Latin Amerika deneyimlerini önemli bulduklarını ancak ortada sosyalist ekonomi politika konusunda bir eksiklik olduğunun aşikar olduğundan bahsetti. Bolşevik deneyiminden de örnekler veren konuşmacı, işçi sınıfının yürüttüğü mücadelelere ve dile getirdikleri taleplere yaklaşım noktasında sadece özel mülkiyeti kaldıracağız ile sınırlı kalan bir söylem üretmemek gerektiğini geçmiş deneyimleri de ortaya koyarak anlattı.
Türkiye’de devrimci bir çıkış, bir sınıf hareketinin önünün açılması konusunda da HEDEP’in önemli bir yer tuttuğunu kendilerinin de bileşeni oldukları bu ittifakın gelişmesi, bunun bir politik merkezi olması ve devrimci demokrasinin Türkiye halkları açısından bir seçenek olması gerektiğini belirtti.
Kendilerinin HEDEP içerisinde de işçi sınıfının kurtuluşu için gerçek ve sınıfla bağ kurabilen çözümlerin, politikaların oluşturulması konusunda bir hegemonya mücadelesi verdiklerinden bahseden konuşmacı, öncelikli hedefin işçi sınıfını siyasal islamın hegemonyasından kurtarmak olduğunu belirtti.
Köz adına söz alan yoldaş, ikinci tur konuşmasında özetle:
Dünyada yaşanan gelişmeler ışığında Çin, ABD ve diğer emperyalistlerin pozisyonunu ve sosyal devlet ihtiyacının bu ülkeler arasında farklı gerekçelerle olsa da tezahür ettiğinden bahsetti.
Türkiye’de de esasında “sosyal devletçi” bir çözümü savunanın Erdoğan olduğunu, bugüne kadar işçi sınıfının en çok sömürülen tabakalarına yaptığı sosyal yardımlar ve para politikalarıyla bunu da gerçekleştirmeye çalıştığını ancak mevcut ekonomik görünümde bunu sürdürmesinin de imkanının azaldığını anlattı.
Türkiyeli emekçilerin gündelik sorunları kapsamında gerçekleşecek mücadeleleri de tüm Türkiye işçi sınıfını kapsayacak ve harekete geçirecek bir hatta ilerletmek gerektiğini savunan yoldaş, bunun için de işçi sınıfının en geri bırakılmış, en çok sömürülen kesimlerinin taleplerini kapsayan bir mücadele hattının gerektiğinden bahsetti.
Yoldaş aynı zamanda bugün Türkiye’de neredeyse her sorunun bir devrim sorunu haline geldiği noktada burjuva muhalefet de işçilerin, emekçilerin, Kürtlerin, kadınların sorunlarına ilişkin en geri kapsamda dahi bir söylem üretemediğini vurguladı.
Bugün devrimcilere düşen görevin de işçi sınıfını kendi talepleri çerçevesinde iktidara yöneltecek, onu tüm burjuva gerici hareketlerin yörüngesinden ayıracak bir hattı çizmek olduğunu bunun için de bu hatta ilerleyecek olanların devrimci eylem birlikleri örmesinin zaruriyetini, bu biçimde bir eylem birliği için de geç kalmadan önümüzdeki yerel seçimleri bu kapsamda bir kaldıraç olarak kullanmanın gerektiğini vurguladı.
Konuşmanın ardından panel sonlandırıldı.
İstanbul’dan Komünistler