Emekçilerin Bütçesi İçin Emekçilerin İktidarı! başlıklı özel sayımızın pdf sürümüne buradan ulaşabilirsiniz.
Bütçe sorunu siyasal bir sorun. Bugünkü parlamentoların kökeninin uzandığı ilk meclisler bütçe sorunuyla ilgili kavgalar sonucunda çıktı. Kral vergileri arttıracağı zaman soyluları parlamentoda bir araya getirmeye başladı. Harcamalar üzerinde denetim talep eden burjuvalar kralın kafasını kestiler, egemen oldular. Böylelikle düzenli toplanan bir parlamento ve onun denetlediği bütçe ortaya çıktı.
Bütçe sorunu Türkiye’de de siyasal bir sorun. Bütçenin gelir kalemi de gider kalemi de hükümetin tercihlerini yansıtıyor, onun efendilerinin kim olduğunu gösteriyor. Hükümetin mâlî politikaları sonucunda milyon dolarlarını vergisiz, bire dört büyütenler Fatih Terimlerle, Arda Turanlarla sınırlı değil. Koçları, Sabancıları, Ülkerleri Türkiye’nin bütün büyük sermaye grupları ağır bir vergi yükü altında değiller. Hükümet gelirlerini tüketim üzerinden dolaylı vergilerle sağlıyor, hükümetin harcamalarının yükü emekçilerin sırtına bindiriliyor. Sermayenin artı-değeri vergilerle daha da büyütülüyor.
Bütçenin gider kalemi de hükümetin kime çalıştığını gösteriyor. Devletin mezhebinin propagandasını yapan Diyanet’in bütçedeki payı altı bakanlıktan fazla. Deprem bölgesini ayağa kaldırma adına AFAD’ın bütçesi şişirildi, AKP’li müteahhitlere arsızca zenginleşme olanakları yaratıldı. Bütçenin en büyük ikinci gider kalemi olan patronlara ödenen borç faizinin bütçedeki payı eğitiminkinden fazla. Hükümet deprem vurguncularını semirtip, sermayeye haraç öderken imamlardan medet umuyor.
Burjuva diktatörlüğü savaş politikalarına mahkûm. Cumhur İttifakı bütçenin aslan payını elbette orduyu silahlandırmaya, polisi kalabalıklaştırmaya, istihbaratçıyı cesaretlendirmeye ve cezaevlerini çoğaltmaya ayırıyor. Bu bir yönüyle tepesine bindiği emekçi ve ezilenlere düşman tüm burjuva diktatörlüklerinin ortak özelliği. Türkiye Cumhuriyeti ise kuruluşundan beri Kürtleri boyunduruk altında tutmak için savaştığından baskıya ve şiddete ayırması gereken bütçe hayliyle daha fazla. Elli yıldır başa çıkamadığı Kürt Baharı, onu daha da yoğun ve masraflı bir savaş yürütmeye zorluyor.
Kürtlerin kendi topraklarında egemenliği sorunu, özel olarak Filistin sorununda genel olaraksa demokrasi sorununda turnusol kağıdıdır. Bugün siyonist İsrail’in Filistin’deki savaşı, katliamları tüm emekçilerde haklı bir nefret uyandırıyor. Siyonist İsrail’in hiçbir meşruiyeti olmadığı ve yok edilmesi gerektiği yaygın bir fikir. Ancak tebası bulunduğumuz devletin Kürtlere yönelik çok daha kanlı ve uzun bir savaş sürdürdüğü pek hatırlanmıyor. Emperyalistler tarafından parça parça edilmiş, farklı devletlere bölünmüş topraklarda yaşayan Filistinlilerin kendi topraklarında birleşik ve laik bir devlet kurma hakkı ne kadar meşruysa, toprakları yine emperyalistler tarafından dört ezen ulus devletine pay edilmiş Kürtlerin de ulusal birliği ve egemenliği o kadar meşrudur. Genetik kodlarında siyonizm olan İsrail niye meşru değilse genetik kodlarında sünni mezhepçiliği ve Kürt düşmanlığı olan bu cumhuriyet de o nedenle meşru değildir. Bu açık gerçekleri kabul etmeyenlerin değil devrimci, demokrat olması dahi mümkün değildir. Kürtlerin esaretini yok sayan, sadece kayyumların değil aynı zamanda şehir savaşlarında katledilenlerin hesabın sormayı önüne koymayanların Filistin dostluğu hükümetin Filistin hamasetine eleştirel destek vermenin ötesine geçmez.
İç bütünlüğünü koruyamayan içsavaş hükümeti. Kürtlere yönelik savaş elli yıldır sürmesine karşın hükümet cephesinde her şey eskisi gibi değildir. Bütçedeki güvenlik, diyanet ve adaletteki esaslı artışlar bu değişikliği yansıtıyor. Son on yıldır devlet yarılmış, rejim krizinin içinde ayakta kalmaya çalışan hükümet ise kendisine muhalif olan tüm kesimlere karşı ortak bir devlet aklıyla yönetemediği ve kendi hukukunu çiğnemek zorunda kaldığı bir hücuma kalkışmıştır. 2024 bütçesi de egemenliğini korumak için türlü cambazlıklar eden Cumhur İttifakı hükümetinin içsavaş bütçesidir.
Başta CHP olmak üzere tüm Amerikancı muhalefet bütçe görüşmeleri öncesinde ve sırasında genel geçer bir yoksulluk edebiyatı yapıyor. Samimiyetsizdirler. Çünkü sermayenin aldığı haraca dokunmuyorlar. Çünkü Kürtlerin boyunduruk altında tutulmasını yok sayıyorlar. Çünkü bugünkü içsavaş politikalarına ses çıkarmıyorlar.
Son elli yıldır Türkiye’deki her bütçe oylaması bir savaş kredisi oylamasıydı, içinden geçtiğimiz içsavaş döneminde bu nitelik daha da çarpıcı bir biçimde gözler önündedir. Bu gerçeği dile getirmeyen herkes hükümete destek olmaktadır.
Bütçe sorunu iktidar sorunudur. Temelleri çatırdamış 12 Eylül rejiminin bekası, tel tel dökülen, iç çatışmaları gizlenemez hâle gelmiş Cumhur İttifakı’nın ayakta kalması sorunudur. Emekçilerin ve ezilenlerin lehine bir bütçe, “emekçiler için bütçe” talep ederek elde edilemez. Emekçiler lehine bir bütçe ancak emekçilerin iktidarıyla, emekçilerin yeni bir rejim kurmasıyla mümkün olabilir. Hükümetten kurtulmak isteyenlerin atması gereken ilk adım hükümetin mızmız muhalefeti ve koltuk değneği olan Amerikancı burjuva muhalefetiyle her türlü işbirliğini reddetmek olsa gerekir. Yaklaşan yerel seçimlerdeki tutum bu mücadelede kimin nerede durduğuna bir kez daha ayna tutacaktır.