11 Eylül’ün 20. Yılında Emperyalizmin Krizi adlı söyleşiyi gerçekleştirdik. Söyleşide iki yoldaş söz aldı. İlk olarak konuşan yoldaşın konuşması şöyle özetlenebilir:

11 Eylül saldırısının ardından başlayan Afganistan’ın işgali ve peşi sıra gelen Irak’ın işgali, sonrasında Ukrayna-Gürcistan bölgesinde gerçekleşen renkli devrim süreçleri ve hala sürmekte olan Suriye Savaşı söz konusuyken 20 yıl sonra, SSCB’nin çekiliyoruz çağrısının ardından o boşluğu doldurma iddiası ile oraya geldiğini söyleyen ABD’nin, eylül ayında tası tarağı toplayıp Afganistan’ı terk ettiği belirtilerek süreç özetlendi

Bu sürecin; iddiaları ve referansları bakımından akıntıya karşı yüzen bir hareket olan KöZ’ün arkasında duran komünistlerin 11 Eylül mevzubahis olduğunda da diğer akımlarla ters düşmesinin tesadüfi olmaması bakımından ayrı bir önemi olduğuna değinildi. 11 Eylül söz konusu olduğunda SSCB’nin yıkılmasından veya popüler ifadeyle sosyalizmin çökmesinden sonra emperyalist bloğun
Bu sürecin; iddiaları ve referansları bakımından akıntıya kar frenlerinden boşalıp pervasız saldırılara başladığı, Bosna Hersek saldırısından başlatılarak bir süreç tarif edildiği ve emperyalizmin dünya halklarına savaş açtığı tezleri hatırlatıldı. Britanya emperyalizminin de ABD emperyalizminin fino köpeği olarak tanımlanıp Almanya ve Fransa’daki savaş ve küreselleşme karşıtı hareketlerin dünya halklarının barış mücadelesi olarak sunulduğu; buna paralel olarak da Irak ve Afganistan’daki direnişlerin anti-emperyalist direnişler olarak tanımlandığı bir iklimde KöZ’ün Amerika’nın güçlendiğine değil zayıfladığına ve diğer emperyalistlerle rekabet halinde olduğuna, barış hareketlerinin veya Baas direnişinin de bu emperyalistlerin uzantısı olduğuna dair tespitleri anımsatıldı. Bu tezler arasındaki farkın emperyalizmi farklı kavrayıştan ileri geldiği, yaygın anlayışın kapitalizmin bir zamanlar barışçıl, ilerici bir üretim biçimi olup tekellerin ortaya çıkmasıyla savaşlara ihtiyaç duyulması ve kapitalistlerin gericileşip emperyalizmin başlaması yönündeki emperyalist kapitalizm kavrayışına denk düştüğü belirtildi. Buna mukabil emperyalizmin kapitalizme bağlı yeni bir üretim ilişkisi olarak tanımlandığı ve bu yeni dönemde emperyalistlerin tek bir odak olup dünya halkları, emperyalistlerin savaş açtığı küçük devletler ve emperyalist olmayan kapitalistlerin karşısında konumlandırıldığı Kautskyci tezin geliştirildiği ifade edildi. Emperyalist olmayan kapitalistlerin birleşip kapitalist üretim ilişkilerinin mantığına uygun hareket etmesi ve bunun işçi sınıfının çıkarına olacağı yönündeki bu tanımlamanın –ultra emperyalizmin- karşısına Lenin’in; doğası gereği birbiriyle rekabet içinde olan kapitalist devletlerin ve eşitsiz gelişmeye dayanan kapitalist rejimin ekonomik anlamda kriz, politik anlamda savaştan başka çözümü olmadığını çıkarttığı vurgulandı. Emperyalizmin barışçıl bir kapitalizmin içinden çıkan savaşçıl bir olgu olduğu kavrayışı yerine Roma çağından beri var olan ilhakçı ve yayılmacı politikaların artık kapitalist bir karakter taşıdığı kavrayışının aynı zamanda burjuvazi ve kapitalizmin doğuşuna dair bir takım hurafelerden kurtulmaya da yol açacağına değinildi. Komünist Manifesto’nun eskimiş, serbest rekabetçi döneme ait zamanını doldurmuş bir doküman olarak değil, hala kapitalizmin, sermaye birikiminin temel yasalarını, proleter devrimin temel taktiğini ve stratejisini özlü bir şekilde anlatan bir metin olarak görüldüğü takdirde bunun ayırdına varılacağı ifade edildi.

Emperyalizm çağını belirleyen şeyin, kapitalist üretim ilişkileri içerisinde şekillenen tekellerin devlet politikalarını belirlemesi ve kendi yayılma ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirmesi olduğu vurgulandı. Dünyanın paylaşımının tamamlanmış olması ve kapitalistlerin yeni bir yere yayılacak alanlarının kalmamış olmasının sermaye ihracına dayanarak kapitalist üretim ilişkilerini yaygınlaştırması ve kurduğu ilişki ağı; bunun bir uzantısının da dünyanın her tarafında proleter devrimleri güncel hale getirdiği, aynı zamanda da ulusal kurtuluş mücadelelerini proleter devrimlerin müttefiki haline getirdiği ifade edildi. Bu dönemin doğası gereği bir tane emperyalisti değil, rekabet içindeki kapitalist emperyalist devletleri ihtiva ettiği dolayısıyla SSCB’ye karşı kapitalizmin ABD şemsiyesi altında birliğinden söz edilemeyeceği belirtilerek 70’lerdeki iktisadi bunalımdan sonra görece barışçıl hatta ilerleyen rekabetin keskinleştiği öne çıkarıldı.

Bugün de Afganistan’a bakıldığında, kadın düşmanı Afgan mücahitler, ulusal kurtuluşçular değil; tersine, Çin’deki finans kapitali görmek gerektiği belirtilerek emperyalist politikalar doğrultusunda adımlar atan bir odağın başka bir odağın boşluğunu doldurduğuna; buna mukabil Çin’den yükselen yeni güç olarak bahsedenlerin doğrudan doğruya barışçıl yollarla emperyalist olunabileceği, iktisadi gücün belli bir süre sonra kendilerini silahlı bir emperyalist bir güç haline getireceği, bunların arasında doğrudan bir geçiş olduğu yönündeki var sayımının yanlışlığına değinildi. Çin’in dünyada yeni bir odak olarak ortaya çıkması için bir paylaşım savaşına ihtiyaç duyulduğu ancak emperyalistlerin hâlihazırda süregelen devrimci durumu körükleme pahasına bir emperyalist paylaşım savaşına girişmeye henüz cesaret edemedikleri vurgulandı.

İlk konuşan yoldaş konuşmasını bitirdikten sonra, ikinci konuşmacı söz aldı. Konuşmacı yoldaşın öne çıkardığı vurgular şöyle özetlenebilir:

11 Eylül saldırıları akabinde KöZ’ün yaptığı, ABD’nin kapsamlı bir saldırı planını hayata geçirmesi için ikiz kulelere yapılan saldırının bir bahane olması tespitlerı aktarıldı.
İlk konuşmacı yoldaşla paralel şekilde Varşova Paktı’nın dağılması ve SSCB’nin ortadan kalkmasıyla birlikte gelişen süreç özetlenerek, 11 Eylül’ün; artan rekabet ve çatışma ikliminde ABD’nin daha büyük bir pay almak ve gücünü göstermek üzere harekete geçme planlarını çoktan yapmış olduğuna delalet ettiği belirtildi.

Amerika’nın arka bahçesi olarak tabir edilebilecek Latin Amerika’da Alman sermayesinin at koşturduğu, kendine alan açmak ve rakiplerini galebe çalmak için Afrika’ya giden ABD’nin girişimlerinin fiyasko ile sonuçlandığı gibi örnekler göz önüne alındığında ABD’nin 11 Eylül’den sonra istediğini alamadığının açık olduğu özetlendi. Afganistan mevzubahis olduğunda ise ilk defa ticaret yoluyla değil siyasi güç olarak peydah olan bir Çin’den söz edilebileceği dile getirildi. Bu iklimi “yeni dengeler kuruluyor” olarak değerlendirenlerin aksine yeni dengeler kurulacaksa büyük bir kapışmaya ihtiyaç duyulacağının altını çizmek gerektiği belirtilerek birbirinden ayrılmış iki bloğun netleştiği anda esas kapışmanın kaçınılmaz hale geleceği vurgulandı. Afganistan öncesinde Amerika’nın Avrupalı emperyalistlerin arka bahçesi olan Ortadoğu’ya el atması noktasında bir kutuplaşmanın mevcut olmadığı, şimdi ise böyle bir kutuplaşmanın gelişmeye başladığı ifade edilerek, paylaşım kavgalarının kızıştığı ve kutuplaşmaların netleştiği bir iklimde İkinci Enternasyonal hainlerine ve Kautsky’nin kafa karıştırıcı müdahalelerine karşı ortaya çıkan Komünist Enternasyonal’in ve onun emperyalizm hakkındaki saptamalarının güncelliği öne çıkarıldı.

KöZ’ün arkasında duran komünistler açısındansa esas meselenin, bu dayanağın arkasında duran komünistlerin birliğini sağlamak, Bolşeviklerinki gibi bir partiye ve Komünist Enternasyonal’e bağlı bir çizgiyi temsil eden partiyi kurmak olduğu vurgulandı.

Sorulan soruların cevaplandırılmasının ardından söyleşi sona erdi.