16 Eylül tarihinde Esenyurt’ta yaklaşık 20 kişinin katılımıyla bir KöZ söyleşisi gerçekleştirdik. İki saatten fazla süren söyleşide birden fazla konu ele alındı. 24 Haziran seçimleri sonrasında ortaya çıkan tablo, solun bu tabloyu nasıl değerlendirdiği, KöZ’ün arkasında duran komünistlerin 24 Haziran seçimleri öncesinde aldığı tutum ve seçimlerde nasıl bir faaliyet sürdürdüğü ve önümüzde duran yerel seçimlere platformumuzun nasıl yaklaştığı konuları ile bugün komünistlerin birliğini savunanların dışında sol içinde 71-72 kopuşunu savunan bir akımın kalmadığı meseleleri tartışıldı.
Söyleşiyi sunan yoldaş şunları ifade etti: 24 Haziran seçim sonuçlarını sol hareket nasıl değerlendirdi; KöZ’ün arkasında duran komünistler nasıl değerlendirdi. Buna geçmeden önce 24 Haziran öncesine kısaca bir göz atalım: Aslında sol harekette bir erken seçim beklentisi hâkimken platformumuz solun aksine bir erken seçime ihtimal vermiyordu. Ancak Bahçeli’nin bir hamlesiyle Erdoğan erken seçim kararı alınca normalde zaten bir erken seçim beklentisi içinde olan solun böylesi bir karara hazırlıklı olması beklenirdi, platformumuzun bir erken seçime hazırlıksız yakalanması beklenirdi oysa tersi oldu. Erdoğan seçim tarihini açıkladığında sol hareket bunu bir “baskın seçim” olarak ilan etti ve belli bir süre bocalayarak tutumunu netleştiremedi; çünkü HDP ve CHP kuyrukçuluğu yapan birçok siyaset CHP’nin ne yapacağına kilitlenmişti. Platformumuz ise daha böyle bir seçim kararı alınmadan aylar öncesinden Haziran Hareketinin çağrısıyla bir araya gelen birçok siyasi yapının katıldığı toplantıda solun cumhurbaşkanı adayının Demirtaş olması ve HDP’nin barajı aşmasının öneminin altını çizmiştir ve bu yönde bir “ sol blok” önermiştir. Platformumuz bu tutumunu erken seçim kararı açıklandıktan sonra 1 Mayıs’ta gündem etmiştir. Diyebiliriz ki 1 Mayıs’ta KöZ dışında seçimler konusunda tutumunu açık ve net olarak ifade eden başka bir siyaset olmamıştır. Daha sonra solun belli şahsiyetleri HDP çatısı altında milletvekili adayı olsa da bu bizim önerdiğimiz “sol blok” anlamında gerçekleşmemiştir.
24 Haziran seçimleri sonrasında sol harekette genel olarak bir karamsarlık ve umutsuzluk olduğunu görüyoruz. HDP’nin barajı aşıp meclise 67 vekil sokması, AKP’nin tek başına meclis çoğunluğunu yitirmesi, MHP ile birlikte bile yeni bir Anayasa yapamayacak olması sol adına önemli olmasına rağmen, Erdoğan’ın ilk turda seçimi kazanması ve seçim sonrası özellikle CHP’nin aldığı tutum bu gelişmeyi gölgede bırakarak solda karamsar ve umutsuz bir hava yaratarak Erdoğan’ın artık bu rejimi değiştirerek bir “tek adam rejimi” kurduğunu artık faşizmin kurumsallaşacağı tespitlerini yaparak “Millet ittifakı ve Muharrem İnce ile de bu iş olmadı bu adamdan kurtulmak zor” diye solda bir düşünce oluşmaya başladı. Bizler, KöZ’ün arkasında duran komünistler solun bu yaklaşımının yani, Erdoğan ve AKP’den seçimler yoluyla kurtulabileceğimiz düşüncesinin parlamentarist bir anlayış olduğunu; oysa Erdoğan ve AKP’den seçimler yoluyla kurtulamayacağımızı söylüyoruz. Bunu biraz açmak gerek: Gezi Ayaklanmasından bu yana derinleşen rejim krizi sonucunda parlamenter yollarla Erdoğan’ın gönderilmesi yolu iyice tıkanmıştır, diğer yandan mecliste HDP gibi bir parti olduğu müddetçe Erdoğan ve AKP’nin karşısına çıkacak Amerikancı muhalefetin meclis çoğunluğunu sağlayamayacakları (ki HDP bu Amerikancı muhalefetin dümen suyunda gitmesine rağmen) 24 Haziran seçimleriyle bir kez daha görülmüştür. Erdoğan ve AKP’nin seçimler yoluyla gitmeyeceğinin diğer önemli bir nedeni 16 yıllık iktidarları boyunca işledikleri suçlar yüzünden iktidardan indiklerinde kendilerinden hesap sorulacağı ve bir daha iktidar yüzü göremeyeceklerini bildikleri için de seçimlerde kaybetseler de iktidarı bırakmak istemeyeceklerdir. Bir adım daha atalım: Erdoğan’ın seçilmesi bizde CHP ya da İnce’ye dair bir hayal kırıklığı ya da yanılsama yaratmadı aynı zamanda solun tespitlerine tamamen zıt olarak 24 Haziran seçimleri sonrası Erdoğan ve AKP’nin daha da güçlendiğini değil zayıfladığını ve seçim sonucunun 12 Eylül rejim krizini çözemeyeceğini bu sonucun krizi daha da derinleştirdiğini savunuyoruz, çünkü kendi partisine bile güvenemeyen kabine üyelerini neredeyse partisi dışındaki unsurlarla dolduran Erdoğan şimdi iyice MHP’nin desteğine muhtaç duruma gelmiştir; ancak Erdoğan ve AKP’nin zayıflaması, gerilemesi seçimler yoluyla ya da kendiliğinden bunların gideceği anlamına gelmiyor hatta solun beklediği ve umduğu ekonomik kriz koşullarında bir genel grev dalgasıyla ya da yeni bir gezi türü kitlesel bir ayaklanmayla Erdoğan ve AKP’ den kurtulacağımız düşünülmektedir. Biz ise, bu tür eylemler sonucunda Erdoğan’ın iktidarını terk etmeyeceğini; ancak kitlesel eylemlere önderlik edecek devrimci bir partinin iradi müdahalesi sonucunda Erdoğan’ın alaşağı edilebileceğini, bir bakıma 1917 Ekim Devrimi’nde Bolşeviklerin başardığı işi burada da başaracak bir partinin varlığı şarttır. Bu topraklarda olmayansa tam da böyle bir partidir.
Bugün 71-72 Kopuşunun Mirasına Gerçekten Sahip Çıkan Akım Kaldı mı?
Biz bugün 71-72 devrimci kopuşunun mirasına gerçekten sahip çıkan devrimci bir akım olmadığını düşünüyoruz. Kendilerini Mahirlerin, Denizlerin, İboların yolunda gittiğini iddia eden akımlara baktığımız zaman hangi akım PAAS (Politik Askeri Savaş Stratejisi) çizgisini izliyor? Hangi akım halk savaşı stratejisini hayata geçirerek hareket ediyor? CHP ve HDP kuyrukçuluğundan geçilmeyen bir ortamda legalizm ve ekonomizm bataklığında hareket eden solun 71-72 kopuşunu devrimci mirasını taşıdıklarını düşünebilir miyiz?
71-72 kopuşunu gerçekleştiren devrimcilerin mirasına sahip çıkma iddiasını sürdüren yahut sürdürmekten vazgeçen akımların tamamı politik olarak, birçoğu da örgütsel ve fiziki olarak tasfiye olmuştur. Zaten Komünistlerin Birliği Platformunun tasfiyeciliğin devrimci akımlara 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinden daha ağır bir darbe indirdiği hakkındaki iddiası da bunu ifade eder. Zira bu akımları Mustafa Suphi TKP’sinin amaç ve ilkelerinin, Komünist Enternasyonalin 21 Koşulu ve tezlerinin ışığında irdelemeden, onları bu esasların mihengine vurmadan eleştirmek ve terk etmek kaçınılmaz olarak tasfiyeciliğin girdabına kapılmakla sonuçlanır.
Bu açıdan baktığımızda 71-72 kopuşunun devrimci çizgisini savunan komünistlerin birliği platformudur. Ortaya çıktığı 1999 yılından bu yana siyasi olarak merkeziyetçi örgütsel olarak ademi merkeziyetçi bir işleyişe sahip olan platformumuz ademi merkeziyetçiliği vazgeçilemez bir örgütsel işleyiş olmaktan çok hedeflediği partiye ulaşmak için zorunlu olarak uygulamak durumunda kalınan bir şeydir.
Yoldaşın sunumunun ardından söyleşiye katılanların soru ve görüş bildirmelerinin ardından söyleşi sona erdi.
İstanbul’dan Komünistler