Cumhur İttifakı ezilenlere ve emekçilere yönelik saldırılarını devam ettirirken, bu saldırılarını demokrasi mücadelesi yürüten tüm güçlere karşı daha katmerli bir şekilde sürdürmektedir. HDP’ye yönelik gerçekleştirdiği operasyonlarla birlikte, ESP’ye de operasyon yapmış ve birçok ESP militanını tutuklamıştır. Bu saldırıları neden yaptığını daha önceki yazılarımızda belirtmiştik. Bu sebeplerin en başında gelen şu tespiti yinelemek gerekmektedir: “Bugün ESP’ye yapılan operasyon ve tutuklama dalgası, ESP’nin bu hükümetten sokak mücadelesi yürüterek kurtulunabileceğine dair vurgusundan ötürüdür. Asıl saldırı bu vurguyu öne çıkaranlaradır.” Bu tespitin gereği olarak da saldırılara karşı, aynı vurguyu öne çıkarıp bu tutumun pratik karşılığını örmeye çalışmak gerekir.
KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak, son bir aydır bu yönde bir çalışma başlatıp, bunun pratik sürecini örmeye çalışıyoruz. Gazetemizin son çıkan sayısı da ‘Kitlesel Başkaldırıların Yolundan ESP’ye Sahip Çık’ manşetiyle çıkmıştı. Hem gazetemizin bu sayısını, hem saldırılarla ilgili çıkardığımız özel sayımızı faaliyet yürüttüğümüz tüm alanlarda yaygın bir şekilde kullanarak ESP’ye sahip çıkmak için nasıl bir hat izlemek gerektiğini somut olarak göstermeye çalıştık. Sokaklarda ve kahvehanelerde bu içerikli ajitasyon konuşmaları yaparak emekçileri Cumhur İttifakı’na karşı eylemli bir mücadeleye çağırdık. ESP’ye ve HDP’ye sahip çıkmak için eylemli mücadele çağrısı yapan ozalit ve afişleme çalışmalarını yaptık. Aynı içerikli dövizlerimizle, gerçekleştirilen eylemlere katılım sağladık.
Bundan önce olduğu gibi, bugün de bu saldırılar üzerinden sol akımları hükümete karşı bağımsız bir temelde en kitlesel eylem çizgisinde buluşmaya çağırıyoruz. Bu çalışmalarımızı da en başından itibaren başta ESP ve HDP olmak üzere tüm siyasetlere çağrı yaparak ortaklaştırmak istedik. Ancak ortak bir çalışma yürütmeyi gerçekleştiremedik.
Eylem ve etkinliklerimiz henüz noktalanmamış olsa da “ESP’ye sahip çıkalım” şiarıyla yürüttüğümüz bu kampanya sol akımların gündemine bundan önceki çağrılarımızdan daha fazla girmiştir. En kararlı demokrasi mücadelesini en kararlı güçlerle sürdürmek, HDP içindeki liberal unsurlara karşı hegemonya mücadelesi vermek gerektiğini tekrarlayan muhtelif HDP bileşenlerinin kararlılığını göstermesi, “hegemonya mücadelesi”nde liberalleri sıkıştırması için bundan iyi bir fırsat olmazdı. Madem “faşizmi yıkmanın acil görev” olduğunu göstermek istiyorlardı o zaman “faşizmi yıkmak için devrimci örgütlenmelere katılmanın da suç olmadığını” kararlılıkla savunabilirlerdi. Ama tüm bu akımlar ESP’ye yönelik saldırıları HDP’ye yönelik saldırıların bir parçası olarak göstermeyi tercih ettiler.
ESP’yle dayanışmak için düzenlediğimiz toplantıya dışımızdan neredeyse hiçbir akımın katılmaması ve katılanların da net bir tutum almaması üzerinde durulması gereken bir başka konudur. Bu durum esas olarak soldaki tasfiye sürecinin derinliğine işaret eder. Sol akımlar öteden beri HDP olmadan politika üretemez durumdaydılar. Şimdi bu merhaleyi aşılmış, alameti farikasını pratik mücadelenin içinde bulunmak, kitleleri örgütlemeye çalışmak olarak tarif eden solun ezici çoğunluğu HDP’nin yerinde saydığı koşullarda harekete geçememektedirler. Neredeyse hiçbir akım HDP’den bağımsız bir eylem ve etkinlik örgütleyememektedir.
HDP içerisindeki bu muhtelif akımların düştüğü durum önemlidir zira HDP’nin içinde aktif mücadele çağrısını en fazla yükselten akımlar bunlardır fakat yine de aynı akımlar HDP’den bağımsız bir eylem yahut etkinlik örgütlemeyi önlerine koyamamaktadırlar. HDP’nin dışındaki akımların durumu da farklı değildir. Bundan ötürü düzenlediğimiz üçüncü toplantıyla birlikte tüm solun “HDP’yi bekleyelim hele” çizgisini savunmaları şaşırtıcı değildi. Eğer platformumuz “eleştirilerinizi HDP içinde yükseltin” çağrılarını yerinde bularak bugün savunduğu fikirleri HDP içinde savunmaya karar verseydi söz konusu HDP bileşenlerininkinden farksız bir tutum takınmak zorunda kalacaktı. Devrimci siyasi mücadele sadece devrimci fikirler, talepler ve mücadele çağrılarıyla yapılmaz. Devrimci siyasi mücadeleyi yürütebilmek için bağımsız bir devrimci örgüt de gerekir. HDP’nin içine eleştirilerini saklı tutarak girenler, HDP’nin hukukunu kendi kararlarının üstünde tutarak bir partiye katılanlar, bağımsız bir devrimci örgüt gibi hareket edemezler.
HDP içindeki sözüm ona devrimci eylem çizgisini savunan akımlar platformumuzu HDP’nin içine girmeyi reddettiği için sekterlikle, doktrinerlikle eleştirmektedirler. Reformist akımlarla eylem ve güçbirliği yapmayı reddeden bir çizgide bulunsaydık bu eleştiri yerinde olurdu. Halbuki platformumuzun HDP ile yahut başka bir reformist akımla güçbirliği yapmama gibi bir tutumu yoktur. Seçimlerde HDP’yi aday çıkarmaya, HDP’nin adaylarını desteklemeye çağıran tutumu bunun en iyi kanıtıdır. Bu eleştirileri yükseltenler reformist bir partiyle eylem birliği yapmak, yahut ESP örneğinde olduğu üzere, onunla dayanışmak için reformist bir partinin içine girmenin gerekli olmadığını kavrayamamaktadırlar. ESP ile dayanışmak için bile HDP’nin harekete geçmesini bekleyenlerle aramızdaki fark, reformist akımlarla güçbirliğini reddedip reddetmeme konusunda değil, reformistlerle eylem birliği örmek için önce reformistlerin harekete geçmesini beklemeye dairdir.
Bugünkü sol akımların ESP’yle dayanışmak için HDP’yi bekleyen, HDP’nin işçi ve emekçilerin en geniş yığın örgütü olduğunu söyleyerek bir türlü HDP’den kopamayan tutumu yüz yıl öncesinde birinci paylaşım savaşı sırasında sosyal demokrat partilerden, özellikle de hain Alman Sosyal Demokrat Partisi’nden bir türlü kopamayan Avrupalı merkezcileri fazlasıyla andırmaktadır. Paylaşım savaşı sırasında devrimci şiarları savunan bu kesimler iş oportünist akımlara dair örgütsel tutum almaya gelince bir türlü Alman Sosyal Demokrat Partisi’nden kopmaya, aynı zamanda yeni bir enternasyonal kurmaya bir türlü yanaşmamışlardı. HDP içinde devrimci lafızlarla sözümona hegemonya savaşı vererek HDP’yi sola çekmeye çalışan kesimlerin durumu SPD’nin içinde keskin polemikler yürüten Rosa Luxemburg’un durumundan farklı değildir. Sol akımların kendi siyasi çizgileriyle Luxemburg’un çizgisi arasında paralellik kurulmasını bir övgü olarak algılaması da revizyonizmin tahribatının başka bir görünümüdür.
Bugün içinden geçtiğimiz bu sürece dair sol ile aramızdaki temel fark şu soruya verilen yanıtla daha da belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Hükümete karşı mücadele etmek için reformistleri beklemek gerekir mi gerekmez mi? Komünistlerin her türlü siyasi mücadelede önderlik sorumluluğunun altını çizenler bu noktada elbette bağımsız hareketin öneminin altını ısrarla çizmektedirler. Saldırılara karşı reformistleri beklemeden kendi bağımsız çizgilerini ortaya koymaktan geri durmamaktadırlar. Bu siyasal bilinç ve kararlılıkla reformizmin çanına ot tıkayacak olan devrimci partiyi kurma mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz.
İstanbul’dan Komünistler