Üniversitelerden komünistler olarak, Gezi davası gündemiyle, Gezi Ayaklanmasına karşı tutumumuzu aşağıdaki metinle yinelediğimiz bir afiş çalışması yaptık.

“Gezi Ayaklanması hiçbir sol örgütün önderliğinde yahut etkisinde ne başladı ne de gelişti. Parkın boşaltılmasından sonra farklı bir biçime bürünen ayaklanma yine solun etkisiyle de son bulmadı. Bu elbette “flamasız Gezi Hareketi” savunucuları için sevindirici bir durumdu. Bu durumun farkında olarak veya olmayarak çoğu sol akım güçleri yettiğince Gezi Parkı’nda ve Taksim Meydanı’nda ayaklananlarla omuz omuza mücadele etmeyi seçtiler. Sol hareketlerin ayaklanmanın ilk günü verdiği nispeten sınırlı destek, ertesi günlerde katlanarak büyüdü. Bu esnada kimi sol akımlarsa yaşadığımız toprakların en büyük ayaklanması olarak gösterilen, kitlenin devleti Taksim Meydanı’ndan atmayı başardığı bu ayaklanmaya çeşitli sosyolojik analizleri, “kitle profillerini” gerekçe göstererek katılmadılar.

Bu yorum bolluğunda sosyal medyanın öneminden polis şiddetine kadar birçok tartışma ve tespit sol basının web sitelerinde ve yayınlarında sayfalarca yer tutarken, dile getirilmeyen tek şey ayaklanmayı bir devrimle taçlandıracak Bolşevik tipte bir devrimci partiye duyulan ihtiyaç oldu. Gezi Parkı’ndan bir parti çıkarmayı tahayyül eden (ve de parti kuruluşunu gerçekleştiren!) yahut şu veya bu şekilde “Bu harekete bir parti lazım” diyenlerin de kastettiği, Bolşeviklerinki gibi bir parti değildi.

Bolşevik tipte örgütlenmiş bir devrimci partinin olmadığı koşullarda, Gezi Ayaklanması gibi bir ayaklanmanın bir proleter devrimle sonuçlanmasının mümkün olmadığı sık sık KöZ sayfalarında yerini buldu. Zira bu, yeni bir tespit de değildi; KöZ, kitle hareketlerinin ivmelenmesine göre de kendi varlık nedenini oluşturan bu tespiti hatırlıyor değildi.

Gezi Ayaklanması, içinde bulunduğumuz emperyalizm ve proleter devrimler çağının kaçınılmaz bir sonucu olan ayaklanmalarının ancak Bolşevik bir önderlikle proleter devrimle taçlandırabileceğini gösteren “kaçırılmış” bir başka fırsat oldu. Aynen Mısır gibi, Avrupa ve Latin Amerika ülkelerindeki ayaklanmalar gibi.

2013’te deneyimlediğimiz ayaklanmanın devrimle sonuçlanmayacak olmasının asıl sebebi bu ayaklanmaya katılanların sınıfsal profili değildir. KöZ sayfalarında defaatle vurgulandığı gibi bu ayaklanmaya önderlik edebilecek ve onu devrime taşıyacak bir öznenin, yani devrimci bir partinin henüz inşa edilememiş olmasıdır.

Yaşadığımız proleter devrimler ve emperyalizm çağında kitle ayaklanmalarının patlak vermesi bir “sürpriz” değil. Zira, bu çağın en belirgin özelliği dönemsel olarak kitle ayaklanmalarıyla ve ulusal kurtuluş mücadeleleriyle sarsılmasıdır. Bu açıdan Gezi Ayaklanması Türkiye burjuva siyasetini uzun vadede sarsacak olsa da KöZ’ün arkasında duran komünistler için “emperyalizm ve proleter devrimler” çağını kapatıp başka bir çağı açacak, örgütlenme ve varlık sebebimizi gözden geçirmemizi gerektirecek bir gelişme değildir. Bu ayaklanmayı devrimle taçlandırabilecek bir komünist parti bulunmasa da, KöZ’ün arkasında duran komünistler böyle bir partinin inşası yolunda verdikleri kavgada parti mücadelesi için bu ayaklanmadan azami derecede faydalanmaya gayret etti; bu gayr  etlerine devam edecek.”

Yaşasın Komünistlerin Birliği!

Üniversitelerden Komünistler