Hepimiz Göçmeniz Platformu’nun çağrısıyla 23 Haziran günü Süreyya Operası önünde ‘Göçmenlere Özgürlük, Irkçılığa Dur De!’ şiarıyla yapılan eyleme ve ardından aynı şiarı taşıyan foruma katıldık. Çeşitli dayanışmaların ve derneklerin katılımıyla organize edilen forumda, Sığınmacılar Platformu’ndan Taha El Gazi, Tarlabaşı Dayanışma’dan Kadir Bal, Avlameroz yazarı Melike Karaosmanoğlu, Suriyeli aktivist Adem Maarastawi, Hepimiz Göçmeniz Platformu aktivisti Tuna Emren, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Aksaray Şube yöneticisi İkram Doğan ve Yıldız Önen sırasıyla söz alarak görüşlerini ifade ettiler.
Sığınmacılar Platformu’ndan Taha El Gazi, ‘Biz mültecileri AK Parti ile ilişkilendiriyorlar. Bizler herhangi bir siyasi partinin sempatizanı değiliz. Buraya siyaset için değil, güvenli bir ortamda yaşamak için geldik.’ sözlerine ek olarak ‘Biz elbette vatanımıza dönmek istiyoruz. Ama Suriye’de şartlar henüz uygun değil. Esed rejimi düşmeden dönmemiz mümkün değil.’ dedi. Sözlerini, göçmenleri hedef alan politikalar hedef alınsa göçmen sorununu çözüleceğinin altını çizerek noktaladı.
Tarlabaşı Dayanışması’ndan Kadir Bal, İstanbul’da göçmenler çok eziyet görüyor. Mülteciler kayıtsız oldukları için normal iş bulamıyorlar, mafyatik işlerde kullanılıyorlar dedi. Göçmenlerin çokça eziyet gördüğünü, kayıtsız oldukları için normal iş bulamadıklarını vurgularken, kamu kurumlarının ve belediyelerin de mültecilere sahip çıkmadığının altını çizdi. Kendilerinin de ellerinden geldiği kadar mültecilerle dayanışmaya devam edeceklerini belirtti.
Avlameroz yazarı Melike Karaosmanoğlu ise Türkiye tarihinin Kürtlere, Rumlara, Ermenilere yapılan pogromlarla dolu olduğunun altını çizerken, üstelik bu eylemleri gerçekleştirenlerin ırkçı olmadıklarını iddia ettiklerini belirtti. Türkiye’de ekonomik ve siyasi krizin derinleştiğini ve her şeyin faturasının göçmenlere yıkılmak istendiğini belirten Karaosmanoğlu, bu söylemlerle ırkçılığın daha kolay yayıldığını belirterek Altındağ pogromunun böyle olduğunu öne sürdü. Göçmenlerle birlikte yaşamı savunmanın hem ırkçılığı hem de göçmen nefretini gerileteceğini belirten Avlameroz yazarı: ‘Ülkenin ekonomik gidişatı hakkında hepimiz kaygılıyız. Her gün cebimizdeki para daha da azalıyor ama bunun nedeni göçmenler değil. Yoksullukla mücadele edelim, yoksul göçmenlerle değil. Irkçılığın bu kadar içselleştirilmesine hayır diyelim. Hep birlikte mücadele edelim.’ diyerek sözlerini noktaladı.
Sonrasında söz alan Suriyeli aktivist Adem Maarastawi, Suriye’de 2011-2016 yılları arasında yaşananın bir devrim olduğunu vurgulayarak, sonrasında Rusya ve İran’ın müdahalesi ile devrimin yenildiğini dile getirdi. Esad ailesinin Suriye’nin zenginliğine el koyduğunu belirten Maarastawi, bu duruma itiraz edenlerin ise katledildiğinin altını çizdi.
Hepimiz Göçmeniz Platformu adına konuşan Tuna Emren, 2021 yılı sonu itibarı ile dünyada 60 milyon iç göçmen 30 milyon dış göçmen olduğunu, Ukrayna savaşı ile bu sayıya 10 milyondan fazla göçmen daha eklendiğini dile getirerek sözlerine başladı. ‘Göçmenler sadece savaşlardan, iç çatışmalardan kaçanlardan oluşmuyor, iklim felaketleri de önemli sayıda insanın göçmen olmasına neden oluyor.’ diyen Emren, konuşmasının kalan kısmında iklim krizini merkeze aldı.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Aksaray Şube yöneticisi İkram Doğan her göçün bir zorunluluk olduğunu dile getirerek sözlerine başladı. ‘Türkiye en baştan göçmenlere misafir dedi, bu bilinçli bir tercihti, yani “bir süre kalın, sonra gitmek zorundasınız” demiş oldu. Halbuki Türkiye göçlerle oluşmuş bir ülke, ama daha önce gelenler, kendisinden sonra geleni istemiyor.’ diyen İkram Doğan, kayıtsız işlerde çalışan göçmenlerin çoğunun gelirlerinin düşük olduğunu dile getirdi. Göçmenlere destek olmaya çalışan STK’ların da baskı altında olduğunu dile getiren Doğan, ‘Göçmenlere destek olmaya çalışan STK’lar ise sürekli baskı altındalar. Mesela son olarak Göçmen İzleme Derneğinin 16 yöneticisi tutuklandı.’ diyerek sözlerini noktaladı.
Foruma geçmeden önce, DSİP’ten Yıldız Önen söz aldı. Asıl sorunun ırkçılık olduğuna değinen Yıldız Önen, ekonomik ve siyasi krizleri göçmenlerin yaratmadığını vurguladı. Patronların kaçak işçi çalıştırıp kâr ettiklerinden, hem Türkiyeli hem mülteci işçileri kaçak olarak çalıştırdıktan bahsederek, bunu denetlemesi gerekenin hükümet ve yetkililer olduğunu dile getirdi. Göçmen işçilerin Türkiye işçi sınıfının bir parçası olduğunu dile getiren Önen, ‘işçiler göçmen işçilerle beraber ücretler ve diğer hakları için mücadele etmelidir.’ dedi. ‘Göçmenler artık misafir değiller, özellikle çocuklar zaten 11 yıldır burada doğup büyüdüler, Türkçe eğitim veren okullarda eğitim görüyorlar, kendi ana dillerini bile konuşamıyorlar, ki bu da önemli bir sorun.’ diyen Önen, göçmenler için anadil hakkı mücadelesinin verilmesi gerektiğini vurgulayarak ‘Bütün göçmenlere temel insan haklarının sağlanması gerekir.’ dedi.
‘Yoksulluktan kurtulmak için devlet şirketlere, zenginlere değil, emekçilere, göçmenlere, işçilere yardım etmelidir. Ekonomik krizin çözümü için göçmenleri hedef göstermek doğru değildir. Hükümetin hem kendi kaynaklarını hem de vergilerle zenginlerden toplayacağı kaynakları yoksullara, göçmenlere dağıtması gerekir.’ İfadelerini kullanan Önen, yoksulluğun göçmenlerle gelen bir sorun değil, ekonomik krizden kaynaklı olduğunu vurguladı ve devletin bu sorunu çözmesi gerektiğini belirtti.
Suriyelilerin gönüllü adı altında zorla geri gönderilmesinin insan haklarına ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu, buna karşı çıkılmasını ifade eden Yıldız Önen, ‘Bunun için sokağa çıkmalıyız, İngiltere’de yapıldığı gibi gösteriler yapmalıyız.’ dedi. ‘Esad’ın katliamlarından kaçan insanlarla demokratik bir Türkiye’de birlikte bir yaşam kurmak için mücadele etmeliyiz. Bunu başarabilecek gücümüz var. Hrant Dink’in cenazesinde sokağa çıkanlara, Kürtlere özgürlük için “artık yeter” diye sokağa çıkan binlerce ırkçılık karşıtına güvenmek gerekir.’ sözleriyle konuşmasını noktaladı.
Forum kısmında, KöZ adına biz de söz aldık. Hepimiz Göçmeniz Platformu’nun düzenlediği bu etkinliği manalı bulduğumuzu dile getirerek, salonda bulunanları KöZ adına selamlayarak sözlerimize başladık. Bugün, göçmen karşıtlığını pompalayan hakim ideolojinin ve onun yörüngesinde hareket eden sınıf işbirlikçilerinin en demokrat görünümünde olanın dahi göçmenlerin TC’deki varlığını sorun olarak değerlendiren açıklamalarda bulunduğunu ve hükümet politikalarını eleştirmekten öte gidemediğinin altını çizdik. Manifesto’da yer alan ‘işçi sınıfının vatanı yoktur.’ cümlesinin basit bir tespitten ibaret olmadığını, çoğunluğu emekçi olan göçmenlerin sınıfın bir parçası olarak görülmesi gerektiğini vurguladık. Bu vesileyle, sınıfın parçası olan göçmen işçileri demokrasi mücadelesinin bir parçası yapmanın zorunluluğunun altını çizerek, soyut dayanışma eylemlerinin ötesinde, göçmenlere komünist propaganda yapılması gerektiğinin, Erdoğan gönderilmeden göçmenlerin hiçbir hak ve özgürlüğe erişemeyeceğini göçmenlere propaganda etmenin devrimcilerin bir görevi olduğu bilincinin farkında olunması gerektiğini dile getirdik. İşçi sınıfının tabanından sınıf kardeşine karşı yükselen bir göçmen karşıtlığı olmadığının altını çizerek, göçmen işçilerin de aynı şekilde Türkiyeli işçiler gibi ‘vatandaşlık hakkı’na sahip olmaları gerektiğini dile getirdik. Bu talebi yükseltmenin ve elde etmenin yegane yolunun da hükümete karşı sokakta bağımsız ve eylemli bir hatta mücadeleyi yükseltmekten geçtiğini dile getirdik. Bağımsız ve eylemli bir mücadele hattı örmenin önkoşulunun da her fırsatta göçmenleri göndereceğini dile getiren Millet İttıfakı’na geçelim sandıkta iki turda da oy vermeyi, göçmen düşmanı oldukları aleni
Konuşmamızın içeriğine dair bir ekleme yapmak istediğini belirten Yıldız Önen ise, mültecilerin tercihinin TC vatandaşı olmak yerine, AB koruması altında mültecilik statüsü olduğunu dile getirerek mültecilik statüsü talebinin yükseltilmesi gerektiğini vurguladı.
Beşiktaş’tan Komünistler