DİSK’in 19 Haziran günü gerçekleştirdiği “Mültecilik, Göç ve Göçmen Emeği” başlıklı sempozyuma, KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak katıldık.
Etkinliğin açılış konuşmasını DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu yaptı. Göçmenlere mültecilik statüsü dahi verilmediğinden, örgütlenme hakları dahil birçok haklarının ihlal edildiğinden bahseden Çerkezoğlu: “Göçmenler Türkiye işçi sınıfının bir parçasıdır. DİSK olarak göçmenleri de örgütleyeceğiz.” dedi. Temel hareket noktalarının eşitlik olduğunu vurgulayan Çerkezoğlu, göçmen akınlarına neden olan savaşa son verilmesi çağrısı da yaptı.
İlk tur konuşmacılarından akademisyen Didem Durmuş; hükümetin oy kaygısıyla hareket ettiğinden, vatandaşlarınsa haklı olarak ekonomik krize dair duydukları kaygıyı, manipülasyonlar sonucunda, mültecilere yönelttiğinden bahsetti.
Akademisyen Cenk Saraçoğlu; bu sorunun siyasetle, sorunun asıl kaynağına inerek çözüleceğini söyledi. Türkiye’deki göçmen düşmanlığının kaynağı olarak son 20 yılın getirdiği endişeleri işaret eden Saraçoğlu; göçmenlerle eşitlenmek çözüm değildir, çünkü Türkiye’de yurttaşlık hakları kaybolmuştur, dedi.
2018’ten bu yana TC vatandaşı olan Suriyeli Taha Elgazi; mülteciler sorun değildir, sorunun mağdurudur, dedi. Kılıçdaroğlu ve Akşener dahil olmak üzere gerek muhalefetten gerek hükümetten çeşitli isimlerle görüştüklerini belirten Elgazi, mülteci dosyasını hükümete karşı kullanan bir muhalefet ve AB’ye karşı kullanan bir hükümet olduğunu söyledi. Türkiye solunu mülteciler için hiçbir şey yapmamakla suçlayan Elgazi, buna gerekçe olarak toplumun ve solun bir kısmının göçmenleri iktidarın yanında konumlandırmasını gösterdi. Mülteciler söz konusu olduğunda kanunların işlemediğini söyleyen Taha Elgazi, Suriyeli çocukların da entegrasyon adı altında asimile edildiğini vurguladı.
İlk tur konuşmalarının ardından söz alan EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz; ekonomik kriz ve savaş döneminde olduğumuzu ve böyle dönemlerde göçün arttığını, faşist partilerinse güç kazandığını söyledi. Türkiye’de de yaşananın bu olduğunu iddia eden EMEP Genel Başkanı, uluslararası hukuku yok sayarak süreci yöneten hükümeti suçladı.
Etkinlik planlanandan daha geç başladığı için soru-görüş kısmı kısa tutuldu ve söz alamadık.
İkinci turda ilk sözü alan akademisyen Saniye Dedeoğlu, kayıt dışı sektörde Türkiyeli işçiler ve göçmenler arasında rekabet doğduğunu ve buna bağlı olarak ücretlerin düştüğünü iddia etti. Suriyelilerin sektöre girmesiyle ücretlerin yarı yarıya düştüğünü iddia eden Dedeoğlu, bundan sebeple işçiler arasında bir düşmanlık başladığını anlattı.
Daha sonra söz alan akademisyen Sibel Karadağ, göçmenlerin statüsü üzerinde durdu. Legal statüye sahip olan Suriyelilerin diğerlerine kıyasla daha avantajlı olduğunu söyleyen Karadağ, göçmenlerin vatandaşlık hakkına sahip olmamasından faydalanan kimi işveren sendikalarından söz etti ve legal statüsü, vatandaşlık hakkı olmayana ancak hayatta kalacağı kadar verme politikasını dile getirdi. Karadağ, hükümet politikaları yüzünden biz Türkiyelilerin de haklarımızı kaybettiğimizi ve yaşam standartlarımızdaki düşüşle göçmenler ile eşitlendiğimizi söyledi.
Oturumun son konuşmacısı Suriyeli aktivist ve işçi Adem Maarastawi, “mülteci değil göçmeniz” diyerek bir düzeltmeyle sözlerine başladı. Göçmenlerin karşılaştıkları sorunlardan bahseden Maarastawi; çalışma izni, seyahat izni, düşük ücret, tazminat hakkı gibi sorunları ön plana çıkardı ve “göçmenler ile Türklerin aynı haklara sahip olmasını istiyoruz” dedi. İşyerlerinde ırkçı saldırıların arttığını dile getiren Maarastawi, en son gerçekleşen olayda, göçmen olduğunu zannedilerek bir Türk atık kağıt işçisinin öldürüldüğünü söyledi.
Sonrasında soru cevap bölümüne geçildi. Bir yoldaş söz aldı ve göçmen karşıtı söylemleri en fazla üreten CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı ile hareket ederek göçmenlerin sorunlarının çözümüne dönük bir mücadele verilip verilemeyeceğini sordu. Ardından biz söz aldık. AKP’nin de Millet İttifakı’nın da göçmen meselesinde kendi hesapları doğrultusunda hareket ettiğini ve Türkiye solunun bu meselede net bir konum alamamasının ardında Millet İttifakının seçim hesaplarına yedeklenmesi olduğunu söyledik. 1 Mayıs’ta bu gerçeğin görüldüğünü, Millet İttifakı’nın hesaplarına uygun biçimde geçen 2022 1 Mayıs’ında KöZ hariç hiç kimsenin göçmenleri gündem etmediğini dile getirdik. “Sınıfın parçası göçmenlere vatandaşlık hakkı” demenin zaruriyetini, göçmen sorunu değil göçmenlerin sorunları olduğunu söylemek gerektiğini, Türkiyeli işçi sınıfının parçası olan göçmenlerin aynı zamanda Türkiyeli işçilerle ortak sorunları ve ortak düşmanları olduğunu vurguladık ve Millet İttifakının bu sorunları çözemeyeceğini ifade ettik. Göçmenlerin ve Türkiyeli işçilerin aynı safta örgütlenmesi gerektiğini, “Ne Cumhur Ne Millet” şiarını yükselterek “Düzen ittifaklarına 2 turda da oy yok” propagandası yapılmasının önemini açıkladık. Konuşmamız DİSK moderasyonu tarafından sık sık müdahaleye uğradı ve bölündü.
Konuşmamıza cevap vermek istediğini söyleyen akademisyen Sibel Karadağ, “Her meseleye soldan bakılmaz” dedi ve göçmenlere vatandaşlık talebimizin yanlış olduğunu savundu. “Öyle her önüne gelene vatandaşlık verilmez” diyen Karadağ, bir başka katılımcının kendisine yönelttiği “çözüm ne olmalı” sorusuna ise “bilsem filozof olurdum, bunun için çalışmalar yapılıyor” cevabını verdi. Sonrasında söz alan DİSK’li Seyit Aslan; bu sempozyumun çok faydalı olduğunu, daha da verimli geçmesi için belki bir sonraki toplantının kapalı bir şekilde akademisyenlerle gerçekleştirilmesi gerektiğini söyledi. Israrla kestiği sözümüzü takiben konuşan Aslan’ın bu görüşlerini, bağlı olduğu kurumu göz önüne alınca anlayışla karşıladık.
Son oturumda söz alan Suriyeli konuşmacı, göçmen kadınların karşı karşıya kaldığı sorunlardan bahsetti. Irkçı saldırılarla karşılaştıklarından söz eden konuşmacı, taciz ve tecavüzle devlet kurumları dahil her yerde karşılaştıklarını söyledi. “Devlet Suriyelilere bakıyor” denerek yalan söylendiğini, Suriyelilere harcanan paranın AB’den geldiğini söyleyen konuşmacı, devletin aynı zamanda saldırganları koruduğunu da belirtti. Eşit işe eşit ücret, saldırganlara cezai yaptırım gibi talepleri dile getiren konuşmacı; Türk devletine teşekkür ediyoruz ve ırkçılığı durdurmasını talep ediyoruz diyerek sözlerini noktaladı.
Daha sonra söz alan İstanbul Kent Konseyi’nden moderatör, “Marksist terminolojide geride bırakılan kadınların sorunlarını” böylesine etkinliklerde görünür kılmanın önemini vurguladı.
Son konuşmayı akademisyen Erhan Keleşoğlu yaptı. Somut çözüm önerilerimiz yok, sorun tespit aşamasındayız, diyen Keleşoğlu; belirsizlik rejiminde yaşadığımızı ve bu rejimi yıkmak gerekliliğini vurguladı. DİSK’i 15-16 Haziran’ın yarattığını belirten Keleşoğlu, etkinlik için kuruma teşekkür etti.
Etkinliği değerlendirdiğimizde, moderasyonun baskısından dolayı görüşlerimizi yeterince kapsamlı ifade edemediğimizi gördük. Kimi siyasetlerden temsilcilerin “vakit kaybı” diyerek erkenden ayrıldığı sempozyumda, göçmen meselesi akademik bir çalışma alanına indirgendi ve konuşmamızda dile getirdiğimiz hesaplardan dolayı meselenin siyasi boyutunu ve burjuva muhalefetin buradaki rolünü gündem etmekten kaçınıldı. KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak göçmenlerin sorunlarını dile getirmeye, sınıfın parçası göçmenleri sınıf savaşının da parçası kılmak üzere hareket etmeye devam edeceğiz. Göçmenlerin sorunlarına düzen sınırları içinde çözümler arayan, burjuvazinin ve onun biricik kurumu akademinin ağzına bakan reformist kurumların karşısında; “Sınıfın parçası göçmenlere vatandaşlık hakkı!”, “Ne Cumhur Ne Millet!”, “Düzen ittifaklarına iki turda da oy yok!” demeye, işçilerin ve ezilenlerin bağımsız mücadelesini örmek için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Sınıfın Parçası Göçmenlere Vatandaşlık Hakkı!
Ne Cumhur Ne Millet, Düzen İttifaklarına İki Turda da Oy Yok!
Demokrasi İçin Tek Yol Devrim!
Beşiktaş’tan Komünistler