Komünistler olarak geçtiğimiz günlerde, seçim çalışmaları ve başka bir dizi siyasi çalışmada yan yana geldiğimiz Gülsuyu’ndan bir aileye misafir olduk. Gazetemizin “Devletin Olmadığı Yerde Gündem Emekçilerin İktidarıdır” manşetli sayısını ulaştırdığımız evde oldukça hoş karşılandık ve yaklaşık üç dört saat sohbet ettik.

Oldukça politik olan sohbetimizin ana odağı proletaryanın iktidara yürüyeceği yol, bu iktidarın devlet biçimi ve aslında bu yolda ona önderlik edecek devrimci partinin görev ve sorumluluklarıydı. Depremin gösterdiği gibi, emekçilerin bir dayanışma faaliyeti örmek için komünistlere ihtiyaç duymadığını, emekçilere devrimci siyaset taşıyıp bir ayaklanmaya seferber etmek içinse devrimci bir partinin zorunlu olduğunu konuştuk. Komün deneyiminden, II. Enternasyonal sosyalizminin marksizmin devlet teorisini tahrifinden, Bolşeviklerin Ekim Devrimi ile beraber Komün’ü aşıp proletarya diktatörlüğünü muzaffer kılmasının öneminden konuştuk. Bu deneyimin derslerini süzen Komünist Enternasyonal’den sonra dünya komünistlerine önderlik edecek bir öznenin olmadığı ortak kanaatimizdi. Yalnızca dünya çapında değil, yaşadığımız topraklarda da böyle bir partinin bulunmadığı konusunda anlaşsak da, bu partiyi var edecek komünistlerin birliğini nasıl sağlayacağımız ise anlaşamadığımız bir konuydu. Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresinin rehberliği dururken bugün komünistlerin bir program sorunu olup olmadığı anlaşamadığımız bir başka konuydu.

Bugün komünistlerin birliğini sağlamak için giderilmesi gereken eksikliğin şu veya bu akıma bağlanmak olmadığı, komünistlerin birliğini sağlamak isteyenlerin genel ilkeleri anlatmakla yetinemeyeceği ve bu ilkeleri somut siyasi gündemler üzerinden görünür kılması gerektiği anlattığımız konu başlıklarından oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Çetin Eren’i desteklediğimiz çalışmayı da buna hizmet ettiği ölçüde hanemize bir artı olarak yazabileceğimizi aktardık. Bugünden bile bakıldığında amacına hizmet ettiğini görüyoruz.

Program sorununun bir masabaşı işi olmadığı, devrimci her programın başarısından bağımsız bir örgütlü siyasi mücadele deneyiminin içinden doğduğu üzerinde durduğumuz bir diğer konuydu. Komintern’i aşacak bir parti yaratmadan, onun ilk dört kongresinin ilke ve esaslarını aşacak bir program yaratılamayacağını; “önce teorik üretim” diyenlerin Manifesto’yu kaleme alan Marx ve Engels gibi devrimci değil en fazla aydın olabileceğini konuştuk. Bolşeviklerin de marksizmin programatik esasları ışığında yürüttükleri bir siyasal mücadele deneyimini süzmeden bu işe girişemeyeceklerini anlattık.

Bütün bunlarla beraber, devrimci siyasetin ancak örgütle yapılabileceği temel ilkemiz üzerinde durduğumuz bir diğer husustu. Program sorunu, komünistlerin birliğinin nasıl sağlanabileceği gibi başka birçok konuda anlaşamayacağımız kimselerle dahi muhataplık ilişkisi kurabilmek için örgütlü mücadeleyi teşvik ettiğimizi belirttik. Dostça geçen sohbetimizin ardından ziyaretimiz sonlandı.

Gülsuyu’ndan Komünistler