Son birkaç aydır artan işçi direnişi ve hareketliliği tasfiyeci iklimi gizlemek şöyle dursun solun rekabetçi açmazlarını ve parçalı yapısını göz önüne daha çok serdi. Komünistler olarak biz de bu eylemlere dâhil olmaya çalışıyoruz. İçerisinde PDD, Kaldıraç, SODAP, EHP, İKEP ve çeşitli sendikalarla kitle örgütlerinin bulunduğu Asgari Değil İnsanca Yaşam İstiyoruz Platformu’nun çağrıcısı olduğu eylem de hâlihazırda direnişte olan işçilerle beraber solun da kendi kimlikleriyle yer alması bakımından önemliydi. Eylem 19 Şubat’ta Cevahir AVM önünde saat 16.00’da, ‘Kölece Yaşam ve Çalışma Koşullar, Hayat Pahalılığı, Sefalet Ücreti Kaderimiz Değil’ şiarıyla gerçekleşti. Eylemde sayılan kurumlar flama ve önlükleriyle yer almakla birlikte ortak şiarların yazılı olduğu dövizleri taşıdılar: “Krizi Biz Yaratmadık Bedelini Biz Ödemeyeceğiz”, “İşgal, Grev, Direniş”, “Zamlar Geri Çekilsin”. Ortak pankart olarak da “Gündüzleri Sömürülmediğimiz Geceleri Aç Yatmadığımız Bir Yaşam için Mücadeleye” şiarı seçilmişti.
KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak biz de eylemde flamalarımız ve “İşçilerin Ekmeğe Değil İktidara İhtiyacı Var”, “Sefaletin Sorumlusu Hükümeti Düzenin İttifakları Değil İşçilerin Kitlesel Mücadelesi Süpürecek” yazılı dövizlerimizle yer aldık. “Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek” sloganını attırdık.
Direnişçi işçilerin selamlandığı basın açıklamasında okunan ortak metin şu vurguları içeriyordu:
“Her gün seçimlerin bin bir türlüsüyle karşı karşıyayız işçiler, emekçiler, halklar, kadınlar, gençler olarak. Bir seçim yap diyorlar bize egemenler, yönetenler: İşsiz kalmayı mı seçeceksin, yoksa günde 14 saat çalışıp yine de geçinememeyi mi?
Elektriğe, doğalgaza yapılan zamları görüp “buna da şükür” demeyi mi, yoksa sıradaki zammın nereye geleceğini tahmin etmeye çalışmayı mı, yoksa aynı cümleleri ağzında sakız edip “bizi mahvettiler” deyip durmayı mı?
Bir kurtarıcı siyasetçi çıksın, tüm sorunlarımızı çözsün diye iki seçim beklemeyi mi, “o değil de bu kurtaracak bizi” demeyi mi, sonra bir diğerini beklemeyi mi? Bu sırada “Aman sokağa çıkmayın” sözüne uyup, dayatılan her şeye boyun eğmeyi mi?
Bugün artık bu düzende bir gelecek göremeyen milyonlarca insana sesleniyoruz; Geleceğimizi kazanmak için; önce kendimiz örgütlenelim! Krizi biz yaratmadık, bu sefalet düzenini biz kurmadık ancak bunu değiştirmek bizlerin ellerindedir.” Bu vurguların yanı sıra sıralanan bir dizi talep temel insani hakların ücretsiz olması, nitelikli barınma hakkı, işten atmaların yasaklanması ve gelir güvencesi, 6 saatlik iş günü gibi temel şeylere yönelikti. “Şimdi artık başka bir gelecek isteyen herkes, devrimcilerle, sosyalistlerle yan yana gelmeli, örgütlenmelidir.” şeklinde devam eden açıklama meclisleşme ve mücadeleyi büyütme çağrılarıyla sonlandı.
Belirtmek gerekir ki ne burada çağrısı yapılan vurgular ne de işçiler adına sıralanan talepler önemsiz ve kıymetsizdir. Aksine, günlük hayatın içinde bu taleplere gereksinimi işçi sınıfının en örgütsüz kesimleri dahi hissetmektedir. Tam da bu yüzden, burjuvazinin işçilerin karşısına her gün yeni bir seçim çıkardığı, birilerinin bizi mahvettiler diyerek başını avuçlarının arasına aldığı, birilerinin de “aman sokağa çıkmayın, bekleyin” dediği bir iklimin mevcudiyeti kapitalist üretim koşullarında refah günlerinde bile payına sefalet düşen işçilerin durumunun iktisadi değil siyasi bir kargaşayı ifade ettiği ortadadır. Zira hasımlarını alt etmek için işçi ve emekçilerin gündemine sürekli siyaset zerk etmekte olan burjuvazi, asıl bu vesileyle kendi mezar kazıcılarını yaratmaktadır. Buna mukabil, muhtelif talepler doğrultusunda bir araya gelen işçilerin en azından bunlarla sınırlı eylem ve etkinliklerin dışına çıkamaması anlaşılırdır. Ancak başka bir gelecek isteyen herkesi kendisiyle yan yana gelmeye çağıran iddia sahiplerinin işçi ve emekçilere pratik yaşamlarında zaten deneyimledikleri gereksinimlerden fazlasını söylemesi gerekir. Nazım’ın dizeleriyle, “Gündüzlerinde Sömürülmeyen, Gecelerinde Aç Yatılmayan” bir yaşama giden yolda duran birincil engele dair ne yapmak gerektiği açıklamadan mevcut hükümetin ve onun burjuva hasımlarının siyasi durumuna ilişkin gerçekler işçileri harekete geçirmek ortaya konmadan bu eylemler solun birbirini ağırlamasının ötesine geçemeyecektir. İşçilerin gündelik ihtiyaçlarına dair eylemlerde pekâlâ ortaklaşabilen, kaderinin kendi avucunda olduğunu ileri sürüp örtülü de olsa burjuvaziden medet ummadığını iddia edenlerin düzen ittifaklarının hâkim siyasetine karşı devrimci bir siyasette bir araya gelememeleri ise solun mevcut durumuyla ilişkilidir.
İşçilerin gündelik ihtiyaçlarından daha acil olan iktidar sorununu onların gündemine maharetli bir şekilde taşıyacak bir propaganda ve ajitasyon faaliyeti kapasitesine ulaşmak önüne konmaksızın işçi hareketi de dahil olmak üzere kitle hareketlerinin kuyruğuna takılmak kaçınılmazdır. Böylesi bir çapta propaganda ve ajitasyon faaliyetini yürütmek için devrimci bir merkez, bir komünist partisi yaratmak gerekmektedir. KöZ’ün arkasında duran komünistler, işte böyle bir partiyi yaratma mücadelesi veriyorlar. Solun rekabetçi, parçalı, tasfiyeci yapısına karşı koymaya kararlı tüm unsurları da bu mücadelede sorumluluk almaya çağırıyorlar.
Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek
Bolşevizm Kazanacak!
Kadıköy’den Komünistler