Tüm ömrünü devrim mücadelesine hasretmiş Hasan Coşkun yoldaşımızı kaybetmemizin 8. yılında yaşadığımız topraklardaki siyasal gelişmelere damgasını vuran bir konu olan “Afrin’in Türkiye Siyasetine Yansımaları” başlıklı bir panel düzenledik. Panele konuşmacı olarak ÖDP adına İbrahim Aydın, SMF adına M. Ali Eser ve KöZ adına Orhan Dilber konuşmacı olarak katıldılar.
Panel açılışını yapan yapan yoldaş Hasan Coşkun’u bundan 8 yıl önce 15 Mart’ta kaybettiğimizi belirtti. Panelin 18 Mart tarihine denk geldiğini, her yanda Çanakkale Savaşı’nın yıldönümü nedeniyle devlet tarafından kutlamalar düzenlenirken, sosyalistler, komünistler açısından 18 Mart’ın başka bir önemi olduğunu, Paris Komünü’nün yıldönümü olduğunu vurguladı. Hasan yoldaş ve Paris komünarlarını anmak üzere katılımcıları saygı duruşuna davet etti. Yapılan saygı duruşunun ardından Hasan yoldaşın mücadelesini anlatan kısa bir film izlendi ve panele geçildi. İlk olarak sözü SMF adına M. Ali Eser aldı.
SMF (M. Ali Eser)
Konuşmasına Hasan Coşkun’u, Paris komünarlarını anarak ve komünizm davasına yaşamlarını adayan dünyanın her tarafındaki devrimcileri anarak ve katılanları selamlayarak başladı. Panelin, adı Cezayir olan bir salonda gerçekleşmesinin anlamlı olduğunu belirterek 1950’lerde Fransız emperyalistlerini büyük bir yenilgiye uğratan ulusal kurtuluş savaşı olduğunu vurgulayarak bu dinamiğin etkilediği Vietnam kurtuluş mücadelesinin, insanlık tarihinin gördüğü en görkemli direniş olduğunu ifade etti.
Bugün Kürtlere ait olan bir ilçeyi işgale giden Türk egemen sınıfının ilçeye girdiğinde ilk yaptığının Kawa’nın heykelini yıkmak olduğunu, bunun halk düşmanlığı olduğunu söyledi. Bugün Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını kitlelere anlatmak gerektiğini vurguladı. Konuşmasında Ortadoğu’da burjuvazi ve bütün entrümanlarının yoğun biçimde ezilenlere karşı birlik içinde olduğunu söyleyerek en büyükleri olan Amerika, Rusya, Çin, Avrupa için Ortadoğu’nun bir kapışma alanı olduğuna değindi. Afrin meselesine ilişkin ise TSK’nın Afrin’de işgalci olduğunu, terör diyenlerin kendisinin terörün en büyük temsilcisi olduğunu ifade etti. Türkiye’nin Kürtlerin inkarı üzerine kurulmuş bir cumhuriyet olduğunu, Kürtlerin kendi siyasi örgütleriyle sahne almasının engellemek istediğini belirtti. Tarihsel koşulları da kullanarak burada Afrin’deki siyasi oluşumu yok etmek amacıyla Türkiye’nin işgale girdiğini ifade etti. Kürt koridoru meselesine ilişkin; Kürtlerin en çok satabilecekleri geleceklerini kurabilecekleri ürünün petrol olduğunu, Türkiye’nin amacının ise bu koridoru keserek Ortadoğu’daki petrolleri Kafkasya’dakiler de dahil olmak üzere Türkiye üzerinden Avrupa’ya aktarmak olduğunu, petrolleri. buradan geçirebilirsem cumhuriyeti 100 yıl daha endişesiz şekilde ayakta tutarım hesaplarını yaptığını söyledi. Dolayısıyla operasyonun birinci amacının Kürtlerin siyasi bir statü kazanmasını engellemek, ikinci amacının ise Kürtlerin siyasal olarak kendi egemenlikleri altında elde edecekleri ekonomik imkanları engellemek olduğunu belirtti. Cumhuriyet tarihinin en pragmatist ve iki yüzlü partisi olan AKP’nin kanlı siyaset yürüttüğünü, Kuzey Kürdistan’da 20’ye yakın kenti yok ettiğini söyledi. Kendi evlerini, istedikleri yaşamı kurma hakkının her ulus gibi Kürtlerin de hakkı olduğunu vurguladı.
KöZ (Orhan Dilber)
18 Mart’a Çanakkale Savaşı vurguları ve Afrin’in tamamen TSK ve ordunun kontrolüne geçtiği anonsları ile girildiğini belirterek konuşmasına başladı. Bu harekatın esas itibariyle Türkiye’de güç kaybeden ve zorunlu bir ittifaka mecbur kalan Erdoğan-AKP’nin bu ittifaka rağmen arzu ettiği yere gelememesi sonucunda TC’deki siyasi çıkışsızlığın yansıması olarak Afrin harekatının başladığını ifade etti. Afrin Kürdistan’ın batısını ifade eder, Afrin’e bakarak Kürtler’in ve Kürdistan’ın durumunun ne olduğunu anlamaya çalışmak doğru değildir, dedi. Afrin Kürdistan coğrafyasının sadece bir kısmıdır. Afrin’nde kontrolün ele geçirilmesi Cumhur ittifakına bir etki yapmış mıdır diye düşünüldüğünde bunun aksini söylemek gerektiğini vurguladı. Burada bir muharebe olmadığını, operasyonun nedenlerini anlamak için bu harekatın başlangıcındaki dürtülere bakmak gerektiğini söyledi. Erdoğan-Bahçeli ittifakının çıkarları doğrultusunda bu operasyonun başlatıldığını başlatılmıştır. Ancak bu ittifakın Afrin’de kontrol ele geçirilmesine rağmen %50+1 i bulamadığını belirtti. Sokaklarda zafer kutlamalarının da gerçekleşmediğini hatırlatarak, Türkiye’yi yönetmek isteyen ittifakın muhtaç olduğu zaferi elde edemediğini vurguladı. Operasyonu başarmanın değil, toplumun yarısından fazlasının devletin yanında tutum almasını sağlayacak politik bir başarının önemli olduğunu, ancak bunun da sağlanamadığını ifade etti.
Afrin’in kontrol altına alınmış olmasının Kürdistan’ın bütünü açısından bir yenilgi olmadığını, ne ÖSO güçleri ve TSK’nın Afrin’e yönelik saldırısını genel olarak Kürtler ve Kürdistan’a yönelik bir projenin parçası olarak doğru olmayacağını, bu hareketin başlamasına neden olan dürtülerin önemli olduğunu ifade etti. Rojava Devrimi’nin yenilebileceğini ama bugünün o gün olmadığını, Afrin’de çok daha fazla güç olmasına rağmen Silopi’deki Sur’daki direniş gibi bir direnişin bile gerçekleşmediğini, demek ki bu direnişin başka bir yerde başka şekilde verileceği hesapları yapıldığını belirtti.
Kürdistan’da gerici devletlerin inkar politikalarının başarısız olduğunu söyledi. Suriye’nin Kürtlerin inkarına dayalı bir ülke olduğunu, Anayasasına göre Suriye’de yalnızca Araplar’ın yaşadığı ve Arapça konuşulduğunu, ancak Afrin yenilse dahi şu an bu Anayasanın artık kullanılamayacağını söyledi. Bugün Kürdistan ve Filistin olmak üzere iki tane ulusal sorun olduğunu, bu itibarla gündemde olan Kürdistan olduğuna göre Ortadoğu’da savaşa hayır barış istiyoruz demenin siyasi bir karşılığının olmadığını belirtti. Ortadoğu’ya barışın Ortadoğu denklemini oluşturan bu iki ulusun kendi kaderlerini özgürce tayin etmelerine, yani ayrı bir devlet kurma hakkını kullanmalarına kadar çözülmeyecektir, dedi. Bu temel sorunun Afrin ile ortadan kalkmayacağını belirtti.
ÖDP (İbrahim Aydın)
İbrahim Aydın konuşmasına Hasan Coşkun şahsında bütün yitirdiğimiz yoldaşlarımızı anarak başladı. 90’lı yılların Türkiye’de rejim krizinin tartışıldığı yıllar olduğunu hatırlatarak 2000’li yıllarda buna ekonomik krizin eklendiğini söyledi. Bu yıllarda AKP’nin bir yandan neoliberal politikaları . bir yandan da demokratikleşme politikaları yürüttüğünü, Amerikan ortaya çıkardığı ılımlı İslam modeli ile AKPnin uyumlu olduğunu, bu durumun 2013-2014’lü yıllara kadar devam ettiğini söyledi. AKP’nin toplumun birçok kesiminin desteğinin yanı sıra solun bir kesiminin de desteğini aldığını, demokratik devrimi AKP’nin yaptığını söyleyen “yetmez ama evet”çi bir kesimin ortaya çıktığını belirtti.
Ancak ılımlı İslam modelinin Ortadoğu için bir çözüm olmadığının ortaya çıktığını, bunun en iyi örneğinin Mısır olduğunu ifade etti. AKP’nin de uluslar arası desteği sağlayan emperyalistlerle çıkarlarının çatışması ve cemaat ile yaşanan çatlaklar sonucunda milliyetçi şoven bir ittifaka girdiğini söyledi. Eski rejimin hiçbir şekilde demokratik bir nitelik taşımadığını ancak bugün yeni bir rejimin eskizi çizildiğini ve 2019’da da büyük ölçüde yerleştirilmeye çalışılacağını belirtti.
Bu süreçte solun bu yapının bir parçası olmaması gerektiğini, 2019 seçimlerine dönük asgari bir mücadele programı yaratmamız gerektiğini söyledi. Afrin savaşının Türkiye’yi yönetemeyecek durumda olduklarını gösterdiğini, kendi ittifaklarının olmazsa olmazının Kürtlere karşı ortak bir harekât yapmak olduğunu ve bunu zafere taşımak isteseler de böyle bir sonuç yaratabilecek gibi görünmediklerini vurguladı. Sol olarak bizim yapmamız gerekenin; birbirimize sahip çıkacak bir dayanışma ilişkisi içerisine girmek, omuz omuza verip asgari bir program oluşturmak, kendi iç dayanışmamızı kurmak, çok net hızlı bir mücadele programıyla ortaya çıkmak olduğunu belirtti. Boykot da yapılacaksa, başka bir aday da çıkarılacaksa, bütün bir toplumsal muhalefetin buna birlikte karar vermesi gerektiğini söyledi.
Soru ve Görüşler
İlk tur konuşmaların tamamlanmasının ardından soru ve görüş için katılımcılar söz aldılar. Katılımcılar arasında yer alan ÖSP genel başkanı Sinan Çiftyürek söz alarak kısa bir konuşma yaptı. Çiftyürek Hasan Coşkun şahsında bütün devrim şehitlerini ve Halepçe katliamının adsız kahramanlarını anıyorum, diyerek sözlerine başladı. Kerkük hangi denklemde düştü ise Afrin’in de aynı denklemde düşeceğini söyledi. Amerika yol verdiği için Kerkük’ün düştüğünü, Güney ile Batı Kürdistan’ın birleşmemesi konusunda Rusya, Suriye ve Türkiye’nin anlaşmış olduğunu belirtti. Afrin’de oyun kurucu olanın Türkiye değil Rusya olduğunu, ÖSP olarak Afrin’in düşmesini bir yenilgi olarak görmediklerini ifade etti. Esas kavganın İdlib konusunda olacağını, Rusya’nın İdlib’den cihatçıların çıkarılmasını isteyeceğini söyledi. Türkiye’nin içeride ve dışarıda varlığını Kürtlerin yokluğu üzerine inşa ettiğini, bunun bir kırılmayı getireceğini ve bunun içeride bir çatışma anlamına geleceğini söyledi. Irak ve Suriye’nin birliğinin mümkün de gerekli de olmadığını, her iki ülkede de ikişer ordu olduğu için böyle bir birliğin sağlanamayacağını, Irak ve Suriye’nin yapay devletler olduğunu vurguladı. Türkiye sol hareketine Kürtlerin devlet kurma hakkına destek olmaları çağrısında bulunarak konuşmasını sonlandırdı.
Ardından diğer soru ve görüşler alındı. Sorular daha çok 2019 seçimleri (Emekçiler 2019 seçimlerine damgasını vurabilirler mi? İlk turda oyları bölmenin zararı yok diye konuşmak iddiasızlık değil mi ve ikinci turda Erdoğan’ın karşısındaki adayı desteklemek anlamına geliyor mu? HDP’nin meclis seçimlerinde meclise girmesi için bir çalışma yürütecek misiniz? Yoksa bu tali bir sorun mu? Bizim sözümüzü dinleyen emekçilerin katılacağı bir ön seçim yapıldığında kimin önerileceğini düşünüyorsunuz?2019 seçimlerinde HDP’ye rağmen Selahattin Demirtaş gibi kitleler nezdinde yeri olan bir aday gösterilemez mi? Faşist rejimin koyulaştığı bir düzende seçimlerde başarı elde ederiz gibi bir tutum reel midir yoksa soyut bir durumun ifadesi midir?), rejim krizi, devrim, devrimci parti sorunlarına ilişkin geldi.
İkinci turda konuşmacılar gelen soru ve görüşlere ilişkin konuştular. Sırasıyla ÖDP, KöZ ve SMF söz aldı.
ÖDP
İbrahim Aydın konuşmasında en fazla şu noktalara vurgu yaptı.
Erdoğan’ın seçimleri kaybettiğinde bırakıp gitmeyeceğini ancak bunu kitlelere söylemeyi umutsuzluk yayacağı için doğru bulmadıklarını belirtti. Türkiye gibi bir ülkede bu nedenle meseleye seçimler meselesi olarak bakmamak gerektiğini, ortada bir meclis kalmadığı için seçimlerde meclis çalışmasından bahsetmenin de anlamlı olmadığını, seçimlerde popüler bir isimle değil kolektif bir çalışmayı yansıtacak bir adayla katılmayı daha doğru bulduklarını ifade etti. Demirtaş isminin zaten HDP tarafından tartışıldığını ve bu tartışmanın bittiğini söyledi. Sokak ile seçimleri karşı karşıya koymanın anlamlı olmadığını her ikisini de yapmak durumunda olduğumuzu vurguladı.
Rojava’ya ilişkin ise burada olanı bir devrim olarak nitelememek gerektiğini, burada Kürt hareketinin bir boşluktan, çatlaktan yararlandığını söyleyerek, bir sosyalist hareketin emperyalistlerle ittifak yapmayacağını, yaptığında sosyalist niteliğini kaybedeceğini belirtti ve Rojava’nın Paris komünüyle hiçbir benzerliğinin olmadığını söyledi.
KöZ
KöZ adına soruları yanıtlayan Orhan Dilber konuşmasında özetle şu noktalara değindi.
Afrin’de bir muharebe değil işgal hareketi olduğunu belirtti. Türkiye siyasetine yansısın diye yapılmış bir operasyon olduğunu ancak başarısız olduğunun açık olduğunun altını çizdi. Seçimlere sokaklarda hazırlanmak gerektiğini, seçim sonucu ne olursa olsun sokakta yürümeye devam etmek gerektğini belirtti ve seçim sonuçlarının ne olursa olsun toplumun yarısını memnun etmeyeceğini söyledi. Öbür yarısına da sokakların kaldığını söyledi.
Hükümetin Gezi ayaklanması ve 7 Haziran seçimlerinde iki kez sarsıldığını gördüğümüzü, “seni başkan yaptırmayacağız” diye kim yürüyorsa onun kazanacağını söyledi. Bu seçimden elbette devrim olmayacağını, bizim bu seçimlerde yok sayılan dışlananları nasıl bir araya getireceğimizi düşünmemiz gerektiğini, 7 Haziran’dan beri bütün manevraların aykırı bir unsur olarak görülen HDP’yi dışarı atmak için yapıldığını söyledi. İlk defa 7 Haziran’da kimsenin beklemediği bir sonuç aldığımızı, HDP’nin Gezi’nin uğramadığı iki şehir dışında her yerden oy aldığını, devrim yapacağız, iktidarı alacağız demediğimizi ama solun ufkunu aşacağını bildiğimiz bir adayın olduğunu söyledi. En fazla destek alabilecek olan hangi adaydır, bunu belirlemek gerektiğini belirterek, adayı aday göstererek seçmeyi önerdi. Meclisleri toplayalım, halk toplantıları yaparak sokağı kullanarak yapalım, biz kendi aramızda kulis çalışmaları ile bunu yapmayalım, KöZ olarak buralardan çıkacak olan bir adayı biliyoruz, dedi.
Bizim bunların seçimi kazanmaması için uğraşmamız gerektiğini, bugün kimlerle bu hükümet alaşağı edilecekse onlarla yürütmek gerektiğini belirtti. Biz bir ihtimal olarak ikinci tura kalmaya en yakın adayla birinci tura girebilirsek, gerici ittifak geriletilebildiği zaman kimlerle yürüyeceğimize karar verecebileceğimizi söyledi. Kimi başkan yaptıracağımızın sonra geleceğini belirtti. Bunun rejim krizini parlamenter yoldan yıkmaya denk düşeceğini ancak Türkiye’de de İran’da da en ufak bir demokratik kazanım için devrim olması gerektiğini düşündüğümüzü, seçimleri konuşurken devrimi konuşmaya gerek olmadığını söyledi. Bugün bu iktidarı nasıl deviririz onu konuşmanın gerektiğini vurguladı.
Kürdistan sorununun dünyanın gündemine girmesi bizim lehimize olduğunu, Komintern’in prensiplerine göre baktığımızı, Komintern’in “Bütün ülkelerin işçileri birleşin” yerine “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halkları birleşin” sloganını koymuş olduğunu söyledi. Ezilen ulusların kurtuluş mücadelesi ile emekçilerin kurtuluş mücadelesinin aynı olduğuna da değindi.
SMF
SMF adına konuşan M. Ali Eser ikinci konuşmasında şunları vurguladı.
Kapitalizmin siyasi ve ekonomik olarak örgütlendiği kadar proleterya örgütlülüğünün enternasyonal anlamda ete kemiğe büründürmüş olmadığını söyledi. Erdoğan’ın gönderilmesini acil ve gerekli gören kim varsa Erdoğan 7 Haziran’daki gibi sandık sonuçlarını tanımadığında nasıl bir tavır alınacağını düşünmesi gerekir, dedi. Yeteri kadar kendisinin yargılanmasını sağlayacak suçlar biriktirmiş olduğu için kendi rızasıyla gitmeyeceğini bilmek gerektiğinin altını çizdi. SMF olarak bu tutum karşısında alınması gereken tavır nedir bunu düşündüklerini söyledi. Seçimleri stratejik değil taktik bir mesele olarak gördükleri için bugünden tartışılmasını anlamlı bulmadıklarını belirtti.
Emperyalizmin sınıf çelişkilerini manipule etmek yoluyla sınıf mücadelesinin önünü tıkamak üzerine odaklandığını, ezilen çoğunluğun kendi önünü görmesini, kendi geleceğinde yoğunlaşmasını engellemek için dinden gelen, kültürden gelen ne kadar çelişme varsa bunlar üzerinden kavgalar yürütmekte olduğunu söyledi. Bunun bilincinde olarak kendi ülke gerçekliğimizde faşizmin İslamcı veya Kemalist faşizm olması arasında bir fark görmediklerini, AKP iktidarına karşı gerçekleştirilen konuşmalar, ondan başka faşizme dikkat göstermemekte olduğunu ifade etti. Rejimin yaşadığı krizi, cumhuriyet sistemini bugüne getirmiş olanlarla son 15 yılki rejim arasındaki çatışmaya indirgememek gerektiğini söyledi. Rejim krizinden biz ne anlıyoruz? Kemalist klikle son 15 yıldır onun kurduğu sistemi yöneten klik arasında bir çatışma olduğunu, ancak bu sistemin kendisinin bir de asıl çatışması olduğunu söyledi. Bütün kliklerin Kürt meselesiyle uğraştıklarını, kendi aralarındaki çatışmada elleri tetiğe gitmediyse, bunun Kürtler nedeniyle olduğunu söyledi. Dolayısıyla seçim meselesini rejim krizine bağlamanın uygun olduğunu düşünmediklerini ve seçimleri bir taktik olarak gördüklerini söyleyerek, kitlelerin örgütlenmesinin olanaklarının yaratılması vs. açısından bir araç olarak kullanmak gerektiğini ve daha fazla bir rol yüklememek gerektiğini ifade ederek konuşmasını sonlandırdı.