Komünistlerin birliği için en ön saflarda koşan Hasan Coşkun’un anısına

Hasan Yoldaş 71 devrimci kopuşunun etkisiyle mücadelenin içine ilk çekilenlerdendi. Hasan Yoldaş başladığı devrimci mücadelesini Halkın Kuruluşu saflarında Niğde, Konya, Malatya, Maraş, İstanbul, Adana ve Kırşehir’de kesintisiz bir biçimde sürdürdü. Niğde’de köylülerle birlikte “Pancar Patates Çürüyor Faşist MC Uyuyor” mitingini düzenledi. İşçiler arasında yürüttüğü çalışmada Asya Makine Sanayi, Adel Kalem, Malazlar fabrikalarını örgütledi. Yeni Haber-İş Sendikası’nın kurucusu ve Devrimci Demir-İş Sendikası’nın İstanbul Şube Başkanı oldu. 12 Eylül sonrasında sorguda ve zindanda örnek bir tutum takındı. Malatya İkinci Ordu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılandığı TDKP davasında siyasi savunma yaptı. Metri, Kayseri, Malatya ve Elazığ Cezaevi’nde yedi yıl yattı. Bulunduğu tüm zindanlarda toparlayıcı bir rol üstlendi.
12 Eylül sonrasında tasfiyecilerle arasına net bir mesafe koyan Hasan Yoldaş, 2005’ten itibaren devrimci bir partiyi yaratmak için örgütlü ve aktif bir mücadelenin içine girdi. Sinsi bir hastalığa yakalanınca emekliye ayrılmak yahut inzivaya çekilmek şöyle dursun son nefesine dek “Bütün Ülkelerin Komünistleri Birleşin!” çağrısını yükseltti.
Hasan Yoldaş’ın mücadelemizde yaşayan militan pratiğini komünist partinin kuruluş kongresine taşıyacağız.
Komünistlerin devrimci partiyi yaratmak için izledikleri stratejiyi anlatan bu broşürün Hasan Coşkun’un anısına ithaf edilmesinin devrime adanmış bir ömre gönül borcu ödemenin ötesinde bir anlamı var. Broşür Hasan Yoldaş’tan bağımsız bir anlama sahip olsa da onun pratiği “Bütün Ülkelerin Komünistleri Birleşin!” çağrısının muhataplarını nasıl bulup, dönüştüreceğinin en güzel örneği oldu.
Birlik Platformu’nun çağrısından haberdar olduğu andan itibaren Hasan Yoldaş bu çağrının gereklerini yerine getirmek için hareket etti. İçinde bulunduğu hareketin örgütlü bir biçimde Birlik Platformu’na katılması için ölümüne mücadele verdi. Başarılı oldu…
Hasan Coşkun ve yoldaşlarının verdiği bu mücadele broşürde Birlik Platformu’nun muhataplarını nasıl yaratıp, muhataplarıyla nasıl ilişkileneceği sorularının daha somut bir şekilde yanıtlanmasını sağladı. Dahası bu mücadele Birlik Platformu’nun dışındaki devrimci güçlere örnek olarak onların da benzeri bir silkinme ve toparlanma içine girerek yüzlerini Birlik Platformu’na dönmelerini sağladı.
Hasan Yoldaş broşürün nasıl kullanılması gerektiği konusunda da örnek bir pratik sergiledi. Platformun dışındayken bile komünistlerin birliğinin ayaklı bir propaganda makinası idi. İlişkiye geçtiği tüm devrimcilere komünistlerin parti birliğinin önemini döne döne anlattı. Tüm siyasal sorunların dönüp dolaşıp devrimci önderlik boşluğuna dayandığını gösterdi.
Hasan Yoldaş Kavgamızda Yaşıyor

2010’da yitirdiğimiz Hasan Coşkun’un anısına her Mart ayında düzenlediğimiz panellerden onuncusu “68’den Bu Yana Gençlik Mücadeleleri” adını taşıyordu. 13 Mart Cumartesi günü Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun Kadıköy temsilciliğinde gerçekleştirilen panele konuşmacı olarak KöZ adına Orhan Dilber ve Çetin Eren katıldı.
Üç saat süren, yaklaşık kırk kişinin katıldığı panel devrim ve komünizm mücadelesinde düşenlerin anısına saygı duruşuyla başladı. Hep bir ağızla Enternasyonal’in söylenmesinden sonra Hasan Coşkun’un mücadelesinin anlatıldığı “Öyle bir parti kuracağız ki…” filmi izlendi.
Dilber konuşmasında 68 hareketini bir gençlik ya da öğrenci mücadelesi olarak tanımlandığında 68’den 71 Kopuşu’na varan süreçten hiçbir şey anlaşılamayacağını ifade etti. Harun Karadenizi de Deniz Gezmiş arasındaki görüş ayrılıklarının öğrenci hareketinin sorunlarına ilişkin olmadığını ifade eden Dilber asıl üzerinde durulması gerekenin oportünizmden ve reformizmden örgütsel olarak kopma kararlılığı olduğunu belirtti. Siyasi yönelim ve tercihleri bakımından ODTÜ’de THKO’yu, THKP’yi kuranlarla bugünün Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri arasında birebir benzerlik kurmanın mümkün olmadığını ifade eden Dilber Boğaziçi protestolarında düzenin muhalefetinin politikleştirdiği ama kendi denetimi altında tutamadığı bir kitle hareketiyle karşı karşıya olduğumuzu belirtti. Tam da bu nedenle bugün dikkat çekilmesi gerekenin protestocuların siyasi arayışı olduğunu vurguladı. Bugünkü protestolara katılanları varsayımsal bir öğrenci paydasında birleştirip onlara bu paydanın ihtiyaçlarına göre seslenmek yerine doğrudan siyasi bir arayışı olan kesimlere seslenip onların arayışlarının ancak bir devrimle mümkün olduğunu, böyle bir devrimin de ancak devrimci bir partinin önderliğinde başarıya kavuşacağını anlatmak gerektiğini belirtti.
Dilber ikinci turdaki konuşmasında da ağırlıklı olarak devrimci partinin nasıl kurulabileceği üzerinde durdu. Komünistlerin birliğini savunanların partileşme stratejisini özetleyen Dilber, KöZ’ün arkasında duran komünistlerin benimsedikleri referansların, Komintern kongrelerindeki tespitleri birebir tekrarlayan bir parti yaratmak için değil, bu tespitlerin yanına yenilerini ekleyecek bir parti kuruluş kongresinin örgütleneceği siyasi zemini tarif ettiği için önemli olduğunu belirtti. Aksi takdirde Komünist Enternasyonal’i aşacak yeni bir parti örgütlemenin mümkün olmadığını ifade etti.
Eren ise Boğaziçi’ndeki eylemleri bir gençlik eylemi olarak görenlerin durumundan açmazlarından söz etti. KöZ’ün dışındaki tüm siyasi akımların Boğaziçi eylemlerini birer öğrenci eylemi olarak gördükleri için kendi politik kimlikleriyle değil kendileriyle ilişkili gençlik/öğrenci örgütleri kimlikleriyle katıldığını böylelikle daha baştan mesleki/sosyal bir kimliğe hapsolmayı tercih ederek protestoculara siyasal önderlik görevinden yan çizdiklerini ifade etti. Aynı kesimlerin protestoları birer öğrenci eylemi olarak gördükleri için söz konusu protestoların neden Boğaziçi’nde patlak verdiğini açıklayamadıklarına bu nedenle de “bardağı taşıran son damla” türünden sığ analizlere mahkûm kaldıklarına işaret eden Eren söz konusu protestoların esas olarak Türkiye’nin içinde debelendiği siyasi krizin ürünü olduğunu belirtti. KöZ’ün ısrarla dikkat çektiği rejim krizinin söz konusu siyasi krizin sadece bir boyutu olduğunu hatırlatan Eren bugün eş zamanlı olarak bir üniter devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin krizinden ve bunu derinleştiren kırk yıllık Kürt Baharı’ndan, Ortadoğu’da Kürdistan’ı boyunduruk altında tutan dört ulus devletin siyasi krizinden ve bunu derinleştiren Rojava Devrimi’nden de söz etmek gerektiğini ifade etti. Newroz’un arefesinde bulunduğumuza dikkat çeken Eren, tam da bu nedenle günün görevinin Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini alkışlamak değil onları Rojava’ya sahip çıkmaya, Rojava’nın en büyük düşmanı olan hükümete karşı kararlı bir seferberliğin parçası olmaya çağırmak olduğunu belirtti. Hasan Coşkun “öyle bir parti kuracağız!” derken kast ettiği partinin tam da bu parti olduğunu anımsatan Eren bugünün öncelikli görevinin, Boğaziçi’nde devrimci bir arayış içinde olan öğrenciler de dahil olmak üzere, komünist bir partinin kuruluşunda sorumluluk almak isteyenlerin ortak bir zeminde buluşturulması olduğunu belirtti.