HDK Yaz Tartışmalarının “Emek ve Ekoloji Direnişleri: Yeni Sınıfsal ve Toplumsal Mücadelelerin Ayak Sesleri” adlı üçüncü ayağına katıldık. Panelde TİP’li Ecehan Balta ve Sultan Gülsüm’ün sunumları yer aldı.

İki konuşmacının da altını çizdiği nokta, çıkar uğruna doğayı katleden kapitalist sistemin dünyayı ekolojik felaketin eşiğine sürüklediğiydi. Öyle ki, en çevreci gibi gözüken ülkelerin bile bunda sorumlu olduğunu belirtildi. Türkiye sınırları içerisinde de sermayeye peşkeş çekilen doğal alanların varlığıyla ekolojik kıyımın hat safhada olduğundan bahsedildi. TC’de bağımsız bir ekoloji hareketinin, emek hareketiyle bütünleşik bir hareketin örülmesi zorunluluğu öne sürüldü. Türkiye’de ise emek hareketiyle ekoloji hareketinin yan yana gelmesi yönünde eksiklikler olduğundan bahsedildi. Sosyalist hareket tarafından ekoloji hareketinin ‘devlet iktidarını yıkma’ gibi bir gayesi olmadığı için eleştirildiğinden bahsedilerek, ekoloji hareketine ‘yeni toplumsal hareket’ damgasının vurulmasının bir bütün olarak ekoloji hareketinin küçümsenmesinin bir sonucu olduğunun altı çizildi. Son olarak, ‘yeşil kapitalizmin’ bir oksimoron olduğundan bahsedilerek tutarlı bir ekoloji hareketinin anti-kapitalist, anti-emperyalist olması gerektiği vurgusu yapıldı.

Sonrasında KöZ olarak, konuşmacıları ve katılımcıları selamlayarak sözlerimize başladık. Bugün adını ne koyarsak koyalım sömürü düzenine karşı mücadele verenlerin çıkarlarının sömürücü sınıfların çıkarlarıyla çeliştiğini belirterek, ortak düşmana karşı ortak bir mücadele verilmesi gerektiğinin altını çizdik. Konuşmacılar tarafından yapılan vurguya katılarak, bugün verilen herhangi bir mücadele hattının anti-kapitalist, anti-emperyalist olmasının zorunlu olduğunu vurguladık. HES’e karşı direnen köylülerin, her çeşit baskı ve sömürü karşısında mücadele eden kadın ve LGBTİ+ların, greve çıkan işçilerle şehirleri obüslerle dövülen Kürtlerin çıkarlarının ortak olduğunu dile getirerek verilen bu mücadelelerin demokrasi mücadelesi çerçevesinde birleştirilmesi gerektiğinin altını çizdik. Öyle ki, Şırnak ve Dersim’deki güncel ağaç kıyımlarından söz ederek, Kandil’i bombalayacağını her fırsatta dile getirenlerle bu kıyımların müsebbiblerinin aynı sınıfa mensup, emekçiler ve ezilenlere karşıt çıkarları olan sömürücüler olduğunu dile getirdik. Haliyle, demokrasi mücadelesi verdiğini iddia edenlerin sermayenin temsilcilerinden kesinkes ayrı durması gerektiğinin altını çizdik. Bunun için en makul ve tutarlı yolun; sermaye partilerine hiçbir turda oy vermemek gerektiğinin emekçi ve ezilen kitlelere açıklanması olduğunu vurguladık. Demokrasi mücadelesi verdiklerini iddia edenlerin, ekolojik kıyım da dahil her türden sömürüye karşı olduğunu dile getirenlerin demokrasi mücadelesinde yan yana gelerek sermayenin çıkarlarını savunan sermaye partilerini karşısına alacak bir perspektifle hareket ettikleri ölçüde iddialarının gereğini yerine getirebileceklerini dile getirdik.

Sözümüzden sonra etkinliğin bu oturumuna ara verildi. Ara sırasında dinleyici kitlesi ile yaptığımız sohbetler neticesinde görüşlerimizin karşılık bulduğunu gözlemledik.

Beşiktaş’tan Komünistler