KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak, HDK yaz tartışmalarının “Kürt ve Kürdistan Sorunu” başlıklı ikinci ayağına katıldık. 7 Ağustos’ta gerçekleşen etkinlikte; Teori ve Politika yazarı Metin Kayaoğlu ve HDP Milletvekili Tayip Temel konuşmacı olarak yer aldı.
Etkinliğin açılış konuşmasında moderatör, Lozan ile parçalanan Kürdistan’ın uluslararası bir sorun olduğundan bahsetti. Moderatörün ardından sözü Tayip Temel aldı. Öcalan’ın “Kürdistan sömürgedir” çıkışının, hareketin başlangıcı açısından kritik bir öneme sahip olduğunu söyleyerek konuşmasına başlayan Temel; Kürdistan’ın dört parçaya ayrıldığını ve parçalardaki uygulamaların birbirine entegre olduğunu vurguladı. Bunun bir demokrasi ve özgürlük sorunu olduğunu söyleyen Tayip Temel; sorunun bugüne dek isyan temelinde ele alındığını, bu isyanların son tahlilde “egemenlerin işine yarar sonuçlar doğurduğunu” ifade etti. HDP’li vekil “direniş biçimlerine direnenler ve savaşanlar karar vermeli” ifadesinde bulunduktan sonra, Güney Kürdistan’da TC ile işbirliği yaptığını söyleyerek KDP’yi eleştirdi.
Ardından Metin Kayaoğlu söz aldı. Moderatörün seçimlere dair sorusuna “Kürt sorununa yaklaşımı farklı olan iki devletlü güç var. Kürt devrimci hareketi bundan faydalanabiliyor.” cevabını verdi. Hegel’in “devlet varsa tarih var” sözüne atıfta bulunarak Kürtleri tarihsiz bir halk olarak nitelendiren Kayaoğlu, 84’ten bu yana Kürdistan’da bir devrimin sürdüğünü söyledi. Türkiye Kürtlerinin bir ulus haline geldiğini iddia etti. Kürtler arasında birlik olmamasını da tarihsel bir olgu olarak nitelendiren Kayaoğlu, “Kürt birliğinin sağlanması birinci koşuldur” dedi ve Lozan’da gerçekleşen Kürdistan Konferansı’nda “Lozan’a verebileceğimiz en iyi yanıt Kürtlerin birliğini sağlamaktır” anlayışının görüldüğünü belirtti.
Ardından soru-görüş bölümüne geçildi. KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak söz aldık. Konuşmamızda şunları aktardık: “Tayip Temel, isyanların egemenlerin işine yaradığı tespitinde bulundu. Bugün kimsenin anmadığı Hendek Savaşları da bu kapsamda mıdır? Anılmamasının nedeni bu mudur? Zira egemenlerin işine yarayıp yaramadığına bakılacak olursa, Hendek Savaşlarını yaratan dinamik egemenlerce halen yenilememiştir. Devlet, tümüyle silahlı kuvvetlere dayanmaksızın Kürdistan’da hakimiyet kuramamaktadır. Tayip Temel’in, Kürdistan’ın dört parçasındaki ortaklığa dair ettiği sözler de bununla bağlantılı bir gerçekliği ifade etmektedir. Kürdistan’da Hendek Savaşları yaşanırken Türkiye’de herhangi bir hareketlenme söz konusu olmamıştır. Bu, farklı dinamiklerin göstergesidir. Konuşmacıların vurgu yaptığı Kürtlerin birliği sorunu da bu açıdan önemlidir. Kendilerine sorumuz şudur: Bağımsız birleşik Kürdistan hedefini programına yazan, bu hedefle dört parçayı birleştirip Kürdistan’ı özgürleştirmeyi önüne koyan bir hareket var mıdır? Metin Kayaoğlu’nun çizdiği çerçeveye ilişkin de şunu sormak isteriz: Kürdistan’ın kuzeyinde gücüne güç katan bir hareketten söz etti. Her bir parçada tekil olarak güçlenen hareketler birleşmenin önünü mü açar, yoksa birleşmeyi daha mı zorlaştırır?” Bizim ardımızdan bir yoldaş söz aldı ve Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nden bahsedilmediğini söyledi. Yoldaş, 330 gün yaşamış olan bu cumhuriyetin Kürt halkının tarihinde önemli bir yeri olduğunu vurguladı ve Mahabad’ın neden göz ardı edildiğini sordu.
Soru ve görüşlere yanıt vermek üzere ilk sözü Tayip Temel aldı. Tayip Temel, “Hendek Savaşları” tanımlamasının iktidarın dili olduğunu söyleyerek bizi eleştirdi. Sonuçları itibarıyla pek çok yıkıma yol açsa da, ‘Özyönetim direnişlerinin’ Rojava gerçeğini ortaya çıkardığını belirten Temel, HDP’nin başına gelenlerin nedeni buymuş gibi gösterenlerin de yanıldığını, gerçeğin bunun tam tersi olduğunu ifade etti. Programa ilişkin sorumuza yanıt olarak; KKP, KDPT gibi birçok partinin programında ‘bağımsız birleşik Kürdistan’ ifadesinin yer aldığını ifade eden HDP’li Temel, “Mesele ne talep ettiğin değil. Şu anda dört parçada çözüm perspektifi olan tek hareket PKK’dir. Programında olmasa da somut gerçeklik budur.” dedi.
Metin Kayaoğlu da sözlerine Hendek tabirimizi eleştirerek başladı. Araya giren Tayip Temel, “Hendek Savaşları tabirini A Haber çıkardı” dedi. “Hendek tartışmasına daha sonra genişçe değineceğim” diyen Metin Kayaoğlu diğer soru ve görüşlere değinerek konuşmasını sürdürdü. Kürdistan’ı dört parça olarak ele aldığımızda karşımıza yalnızca PKK’nin çıktığını belirten Teori ve Politika yazarı, dünyanın açık ara en büyük devrimci hareketinden söz ettiğimizi, PKK’yi eğer aklımız yetiyorsa, haddimizi aşmadan eleştirmemiz gerektiğini söyledi. Yoldaşın sorusuna cevap olarak, “PKK var artık. Mahabad basit bir sembol. Tıpkı 20. Yüzyıldan sonra Paris Komünü gibi.” dedi. PKK’yi 20. Yüzyıl paradigması ile anlayamayacağımızı, taş kalıplara sığmadığını söyleyen Metin Kayaoğlu, PKK’nin hazır beklemesi nedeniyle tüm fırsatları değerlendirebildiğini ifade etti.
İkinci tura geçildiğinde ilk sözü Metin Kayaoğlu aldı. Kayaoğlu, PKK’nin Rojava’da güttüğü siyasete değindi. Emperyalistlerin çıkar çatışmalarından başarılı bir şekilde faydalandığını belirttiği PKK’nin, ABD ile ilişkilerini çok doğru bulduğunu söyledi. “Çapraz etkileşimler, çelişkili ve çatışmalı ilişkiler var” diyerek özetlediği bölgesel dinamikleri PKK’nin iyi değerlendirdiğini söyleyen Kayaoğlu, “bölge halkının asıl düşman olarak ABD’yi değil sömürgeci devleti görmesi” örneğiyle savını destekledi. PKK’nin de buna uygun hareket ettiğini fakat bunun hassas bir denge olduğunu vurgulayan Metin Kayaoğlu, son derece dikkatli olmak gerektiğini söyledi ve “KÖH için Amerikancı olmamak elzem” dedi. Bağımsızlığı yitirmemek kaydıyla ittifakın gayet meşru olduğunu belirten Kayaoğlu, zaten hareketin devletleşmesi gündeme geldikçe NATO ile karşı karşıya gelinmek zorunda kalınacağını vurgulayarak sözlerini noktaladı.
Tayip Temel de konuşmasına Rojava’nın dört bölgede sıkışmış statükocu durumu bozduğunu ifade ederek başladı. Öcalan paradigmasının getirdiği yeni modele değinen Temel, devletsizliğin avantajlarını da dezavantajlarını da en iyi Kürtlerin bildiğini söyledi. Rejimin Rojava’da teslim olmayı dayattığını, Afrin ve benzeri alanları işgale açarak tehdit ve şantaj siyaseti güttüğünü, ABD’nin de bu bölgede Barzani ve KDP’yi hâkim kılmak istediğini belirten Tayip Temel, NATO’nun buna müsaade ettiğini söyledi. Tayip Temel; Rojava’nın anti emperyalist bir model olduğunu, demokratik toplum perspektifini yansıttığını, tüm devrimci güçler açısından önemli olduğunu vurguladı.
Ardından ikinci soru-görüş bölümüne geçildi. Söz alarak Tayip Temel’e bir soru yönelttik. Bugün sıkça sözünü ettiğimiz Rojava’yı boğmak isteyen bir hükümetle karşı karşıya olduğumuzu, fakat bu hükümeti göndermesi ümit edilen Millet İttifakının da en az hükümet kadar Rojava’ya düşman olduğunu belirttik. NATOculara, Rojava’nın düşmanlarına herhangi bir koşulda oy verilmemesi gerektiğini vurgulayarak, HDP’nin bu konudaki tutumunu sorduk.
Tayip Temel sorumuza verdiği cevapta; iki ucu da sıkıntılı bir politik denklemle karşı karşıya olduğumuzu, faşizmin en koyu hali olan AKP-MHP’yi yenilgiye uğratıp rejimi tartışmaya başlamamız gerektiğini söyledi. Millet İttifakını rejimin başka bir yansıması olarak nitelendiren Temel, diğeri ile nasıl mücadele ediyorlarsa onunla da öyle mücadele edeceklerini söyledi.
İkinci tur da böylece sona erdi. Aynı gün gerçekleşecek olan HDP mitingine katılacağımız için üçüncü oturuma kalamadan ayrıldık. Etkinliğe dönüp baktığımızda, Hendek Savaşlarına dair sorumuzu geçiştirmek için de olsa, tanımlamamıza dönük eleştirilerin cevap verilmeye muhtaç olduğunu düşünüyoruz. Eğer Metin Kayaoğlu sözünü ettiği gibi bu konuyu tekrar açsa idi, bu cevabı etkinlik sırasında vermeyi isterdik.
KöZ’ün arkasında duran komünistler, ezilen ulusun ezen ulusa karşı başkaldırısının somutlandığı her çeşit eylemi meşru görüyor. Hendek Savaşları da bu bağlamda ele alınırsa, o dönem Kürdistan sathında gerçekleşen proleter ayaklanmayı sahiplenmek KöZ’ün arkadaşında duran komünistlerin boynunun borcudur. Proleter devrimin yolundan Kürdistan’ın dört parçasını birleştirmeyi amaçlayan komünist bir odak, ne kamu güvenliğini umursayarak Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü savunur ne de Türkiye’yi “demokratikleştirme” kaygısını güden bir siyasi hatta hareket eder. Bölücü olmayan ne anti-emperyalist ne de devrimci olabilir; devrimci olmayanlar dört parçada Kürdistan’ı birleştirecek bir siyasi mücadelenin öncüsü olamazlar. KöZ’e dönük itirazın da Hendek kavramına değil, Kürdistan’daki devrimci dinamiklerin proleter devrim yoluyla taçlanması gerektiğini dile getirip, bu başkaldırıyı sahiplenişimize yönelik olduğunu biliyoruz. KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak Hendek Savaşlarını anmaya devam edeceğiz.
Demokrasi İçin Tek Yol Devrim!
Kahrolsun Ezen Ulus Şovenizmi!
Kürdistan’da ilhaka ve işgale son!
Beşiktaş’tan Komünistler