KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak HDP’nin 5’inci Olağan Büyük Kongresi’ne katılım gösterdik. Kongre alanında standımızı açtık, gazete satışı ile birlikte katılımcılarla sohbet etme imkanımız oldu. Kongrenin genel havasına bakıldığındaysa, sohbet ettiğimiz HDP’li arkadaşlardan edindiğimiz izlenim, özellikle de TSK’nın Kürdistan’a karşı başlatmış olduğu operasyona Millet İttifakı’ndan verilen güçlü desteğin üzerine partilerinden Millet İttifakı’na o kadar da kolay teslim olmadığını gösterir bir mesaj beklentisi olduğu yönündeydi. Kongreye damga vuran ise eş genel başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ın konuşmaları oldu. İlk sözü alan Buldan konuşmasında çok defa Abdullah Öcalan’ın 2022 senesi başından itibaren avukatlarıyla görüştürülmediğinden, kendilerinin Kürt sorununa dair barışçıl çözümler aradığı bu atmosferde Öcalan’a ilişkin takınılan bu tutumun kendilerinin gösterdiği barışçıl tutumu zedeleyecek bir nitelikte olduğundan bahsetti. Buldan ayrıca “Çözümün adımları eşit yurttaşlık, anadilinde eğitim, güçlü yerel demokrasi ve yargı sisteminin yarattığı tüm tahribatların giderilmesidir. Çözüm yeri diyalog ve siyasal mutabakat zemini olan parlamentodur.” ifadeleriyle birlikte tekrardan parlamentoyu çözüm zemini olarak belirleyerek muhataplarına HDP’nin önümüzdeki süreçteki hedefinin seçimler sonrası parlamentoda bir uzlaşı zemini yaratmak olduğunu belirtti.
Buldan’ın ardından söz alan Mithat Sancar ise Buldan’ın konuşmasına paralel olarak AKP’nin önümüzdeki seçimlerde yenilgiye uğratılacağını ve sonrasında da parlamento düzleminde HDP’nin de belirleyici rol oynadığı bir biçimde demokratik taleplerin çözüme kavuşturulması için bir süreç yürütüleceği tezi etrafında bir konuşma yaptı. Sancar, “Özellikle vurgulamak isterim ki, çözümün yöntemi savaş-çatışma-şiddet olamaz. Çözüme ve barışa, ancak ve ancak diyalog, müzakere ve demokratik siyasetle ulaşılabilir.” cümleleriyle konuşmasına da hakim olan havayı pekiştirir nitelikte sürekli olarak Kürt siyasi hareketinin çatışma taraftarı olmadığını yineledi. Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması çağrısının da tekrarlandığı konuşmada Kürt sorununun çözümüne ilişkin “sorunun demokratik yollarla çözümü için Meclis’in merkezinde yer aldığı başta HDP olmak üzere tüm siyasi partilerin ve toplum kesimlerinin inisiyatif üstlendiği bir barış süreci gerekiyor. Meclis’in merkezde olması; güvenceli, şeffaf ve katılımcı bir süreç için gereklidir … Bütün bunların müzakere edilip hayata geçirileceği yer, Meclis’tir, Meclis olmalıdır. HDP bu konuda temel aktör ve kurucu güçtür.” cümleleriyle HDP’nin müzakereşinaslığının altı çizmiş oldu.
Kongre sırasında Kürdistan bayrağı açan bir grup gencin bayrakları kongre görevlileri tarafından kapattırılırken, salonun üst kısmında büyükçe bir “Demokratik Cumhuriyet” pankartı asılı durmaktaydı. Keza konuşmalarda yukarıda yer verildiği üzere Millet İttifakı ile birlikte seçimlerden sonra parlamentoda müzakere zemini yakalamanın ümidi yeşertilmeye çalışılırken, Kemal Kılıçdaroğlu Kürdistan’a yönelik başlatılan işgal operasyonlarında “mehmetçiğe” başarılar dilemekte, el birliği ile seçimlerde desteklenen İmamoğlu yönetimi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun iddiası üzerine kurduğu komisyonla Kürtleri belediyedeki görevlerinden ihraç etmekteydi. Abdullah Öcalan’a yönelik tecritin kaldırılmasına dair konuşmalarda yer alan vurgular ise bugüne gelindiğinde hiçbir eylemselliğe dökülmemiş, kongre salonunda sarf edilen yüksek perdeden sözlere karşın HDP bu konuda kongre sonrası hiçbir adım atmamıştır. Zira Abdullah Öcalan’a değil özgürlük, tecritin kaldırılması talebinin dillendirilmekten öteye gidip eylemliliğe dökülmesi dahi kendilerinin destek verdiği Millet İttifakı’nda rahatsızlığa yol açacak, halihazırda bir türlü belirlenemeyen cumhurbaşkanı adayı sorununa bir halka daha ekleyecektir. Şurası açıktır ki, bugün bir “Demokratik Cumhuriyet” istemenin dahi ön koşulu Kürdistan’a yönelik işgallere en az AKP kadar destek veren, Osman Kavala için özgürlük naraları atarken zindanlarda ölüme mahkum edilen siyasi tutsaklar söz konusu olunca dili kenetlenen, iktidara gelince yapacağı icraat taahhüdü “Kandil’i bombalamak” olan, Erdoğan’ın karşısına seçimlere bir yıldan az bir zaman kalmışken bir aday çıkartmaktan dahi aciz olan ve siyasi ajandası her konuda Erdoğan’dan daha Erdoğan gibi davranabilmek üzerine kurulu olan Millet İttifakı’na yedeklenmeden emekçi ve ezilenlerin mücadelesini ve taleplerini yükseltmektir.
KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak bizler de “Düzen İttifaklarına İki Turda da Oy Yok” şiarını yükselterek kendisini burjuva kamplardan birine yedeklemeden emekçi ve ezilenlerin siyasetini yapacak, seslerini duyuracak bir Cumurbaşkanı adayının arkasında seçimler sürecinde Millet İttifakı’nın değirmenine su taşıyanların dillendiremeyecekleri, kongre kürsülerinin değil sokakların taşıdığı talepleri önümüze koyduğumuz bir seçim çalışması yürütüyor olacağız. Kürtlerin katillerine, Rojava’nın düşmanlarına, işçi ve emekçilerin kanını emen asalaklara iki turda da oy vermeyecek olan herkesi de bu mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz.
Emekçilerin Bağımsız Siyasetini Yükseltmek İçin Seçimlerde Bağımsız Tutum!
Bağımsız Tutum İçin 2023’te Burjuvazinin Değil Emekçilerin Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı!
Üniversitelerden Komünistler