Stalin, Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Tarihi adlı ders kitabında Komünist Enternasyonal’in kuruluşunu “Avrupa’da devrim dalgası yükselmeye başladı. Avusturya’da devrimci bir hareket başladı ve Macaristan’da bir Sovyet Cumhuriyeti ortaya çıktı. Devrimin yükselen dalgasıyla birlikte komünist partiler yüzeye çıktı. Artık komünist partilerin birleşmesi, Üçüncü Komünist Enternasyonal’in kurulması için gerçek bir temel mevcuttu.” cümleleriyle açıklar. Bu açıklama şaşmaz biçimde devrimci bir enternasyonalin varlığını önemsizleştiren ve bir enternasyonal kurma sorumluluğunu ertelemekle sonuçlanan iki çarpık anlayışı özetler: Komünist dünya partisinin kurulması muzaffer bir proleter devrimin varlığı şartına bağlıdır ve yeni bir enternasyonal ancak farklı coğrafyalarda güçlü partilerin ortaya çıkmasıyla kurulabilir. Bugün yalnız Türkiye’de değil dünyada da solun kahir ekseriyetine hâkim olan enternasyonal anlayışı budur.

Elbette bu görüşün bu kadar benimsenmesi III. Enternasyonal’in Ekim Devrimi’nin ertesinde kurulmasıyla ilişkilidir. Aslında bir eksiklik, olarak görülmesi gereken bu kronolojik sıra tam tersine bir ilke düzeyinde kabul edilmiş, yeni bir enternasyonal kurulmasının ön şartının bir coğrafyada gerçekleştirilecek proleter devrime önderlik eden partinin inisiyatif alması olduğu fikri kabul görmüştür.

Oysa Lenin devrimden çok daha önce, 1914’te “İkinci Enternasyonal öldü, oportünizm tarafından alaşağı edildi. Kahrolsun oportünizm, yaşasın Üçüncü Enternasyonal. Yaşasın sadece “dönekler”den (Golos’un istediği gibi) değil oportünizmden de temizlenmiş Üçüncü Enternasyonal.” diyerek, aslında bir dünya partisinin kurulması görevinin yarına ertelenecek bir ödev olmadığını, aksine bu ilk ve en acil sorumluluğun her daim gündemde olduğunu daha o günlerde gözler önüne sermişti. Komintern 1919 yılında kurulmuş olsa da, Lenin onu kurmak için 1914’ten beri mücadele ediyordu. Nisan Tezleri’nde de “Gecikmeden yeni bir enternasyonal, devrimci, proleter bir enternasyonal kurmak, açıkça bize, açıkça bugünkü güne düşüyor; daha doğrusu, bu enternasyonalin zaten kurulmuş olduğunu ve çalıştığını açıkça ilân etmekten çekinmemeliyiz. …. ‘gerçek enternasyonalistler’in enternasyonalidir bu. Onlar, ve yalnızca onlar, devrimci enternasyonalist yığınların, bozucuları değil, temsilcileridirler.

Bu sosyalistlerin sayıları azdır. Ama her Rus işçisi, 1917 Şubat-Mart devriminin öngününde, Rusya’da bilinçli çok devrimci olup olmadığını kendi kendine bir sorsun.

Önemli olan sayı değil, gerçekten devrimci proletaryanın siyaset ve fikirlerinin doğru dışavurumudur. Asıl önemli olan enternasyonalizmi ‘ilân etmek’ değildir; asıl önemli olan, en güç zamanlarda, gerçek enternasyonalistler olmasını bilmektir.” Henüz Ekim Devrimi gerçekleşmemişken yazdığı tezlerde Lenin “gerçek enternasyonalistler” derken SBKP(B) Tarihi’nde işaret edilen komünist partileri değil, Zimmerwald Konferansı içindeki, neredeyse tamamını Bolşeviklerin oluşturduğu, küçük bir azınlığı kast ediyordu.

Hülasa, III. Enternasyonal Ekim Devrimi sayesinde kurulmuş bir enternasyonalden ziyade, kurulmasında bir hayli geç kalınmış bir dünya partisi olarak ele alınmalıdır. Tersi yönde bir kavrayış, dünya partisini ulusal devrime, ulusal devrimci partiyi ise bir ayaklanma döneminin gerçekleşmesine havale ederek devrim dalgasının yükseldiği dönemlerde en çok ihtiyaç duyulan siyasi yapıların kurulmasının önündeki en büyük engeli teşkil etmektedir.

Enternasyonal mimarisi leninist örgütlenme prensiplerine göre şekillenir

SBKP(B) tarihini yazanların anlattığı kuruluş hikayesi Komünist Enternasyonal’in kuruluşuna dair bir çarpıtmadan ibaret değildir, aslında leninist örgütlenmenin genel prensiplerine dair bir kafa karışıklığını yansıtır. Yukarıdan aşağıya örgütlenme ilkesini aşağıdan yukarıya ilkesiyle değiştiren, bir anlamda devrimci partiyi federatif bir taban örgütüne çeviren bir anlayışın ürünüdür.

Bir dünya partisinin ancak ulusal çapta ortaya çıkan ve kitlelere önderlik edebilecek kadar güçlenen parti veya partilerin arkasına aldığı rüzgârla kurulabileceğini iddia edenlerin benimsedikleri model “aşağıdan yukarı” bir örgütlenmedir. Aşağıdan yukarı örgütlenme anlayışını savunanlar bir örgütün merkezinin ancak onun dayandığı yerel örgütlenmelerin bir araya gelmesiyle kurulabileceğini savunurlar. O nedenle güçlü bir örgütsel merkez yaratmadan önce güçlü yerel organlar yaratmak gerekir. Lenin’in Ne Yapmalı’da, özellikle Nadejdin şahsında, eleştirdiği örgütlenme anlayışı tam da budur. Lenin Rus Sosyal Demokrasi’sini yeniden toparlayacak bir kongreyi toplamak için öncelikle tüm Rusya’yı kucaklayacak bir gazete, bir siyasi merkez yaratmanın gerekli olduğunu savunurken. Bu plana itiraz edenler güçlü bir siyasi merkez yaratmak için öncelikle yerel faaliyetlerin ve yayınların güçlendirilmesi gerektiğini savunmaktaydı.

Bu anlayışı savunanlar Ne Yapmalı’nın yazılmasıyla birlikte ortadan kalkmadı. Alman Komünist Partisi delegeleri Komünist Enternasyonal’in kuruluşu kararı oylanırken, ortada henüz güçlü komünist partilerin bulunmadığı, Komünist Enternasyonal için gerekli koşulların henüz olgunlaşmadığı gerekçesiyle çekimser kaldı.

Bu anlayış Leninist örgütlenme anlayışının başaşağı edilmesinin bir sonucudur. Leninist örgütlenmenin özünü en tepede kongrenin yer aldığı bir “yukarıdan aşağı” örgütlenme oluşturur. Bir örgütün alt organlarını onun en üst organı yaratmalıdır. Kongre’nin merkez komitesini, merkez komitesinin de diğer alt komiteleri, bu alt komitelerin de kendilerine bağlı diğer organları oluşturmaları gerekir.

Leninist örgütlenme anlayışının komünistlerin birliği sorununa yaklaşımı da farklıdır. Yukarıdan aşağı örgütlenme anlayışını benimseyenler, programa, taktiklere ve örgütsel işleyişe dair ilkelerde birbirleriyle uyuşan örgütlerin ortak bir kongre örgütleyerek, bu kongreye kendi iradelerini teslim ederek birleşmesini savunur. Kongre prensipler temelinde yükseldiği için, siyasi konulara ilişkin tez ve kararlar kongrede belirlendiği için, bu kongrenin tayin ettiği merkez komitesi bir siyasi merkez rolünü üstlenebilir. Aynı zamanda yine kongrenin mahiyeti gereği, kongreyi örgütleyenler iradelerini de kuruyor oldukları partiye devretmeyi taahhüt ettikleri için dikey bir hiyerarşi sağlanabilmiş olur.

Enternasyonalin de komünist partiler arasında bir haberleşme ve dayanışma ağı değil komünist partilerin ve örgütlerin üstünde yer alan merkez olduğu göz önünde bulundurulursa aynı yukarıdan aşağıya örgütlenme anlayışı enternasyonalizm iddiası olanların da çıkış noktası olmalıdır. Enternasyonali çeşitli ulusal komünist parti ve örgütlerin bir araya gelmesi olarak görmemek gerekir. Enternasyonali, farklı ülke partilerini kendi seksiyonları olarak kurma sorumluluğunu bizzat üstlenen hiyerarşik merkezi bir dünya partisi olarak kavramak gerekir.

Aşağıdan yukarıya örgütlenme modeli ise, bileşenlerin her birinin kendi hüviyetini koruduğu, siyasi bir merkezin oluşturulmasından kaçınan, bileşenlerini yan yana getirerek yol kat etmeye çalışan bir sistemi beraberinde getirir. Kendilerini bağlayıcı bir kongre olmadığı noktada akımlar, federatif bir yapıda başlarına buyruk bir şekilde hareket eder, hatta aynı “enternasyonal”de aynı konuda iki bileşen birbirlerinden tamamen farklı tutum alır. Bu durumun kendisi de dünya devrimine öncülük iddiası bir kenara, herhangi bir hususta kendisine ait siyasi bir sözü olmayan uluslararası dayanışmaların kurulması anlamına gelir.

Oysa komünist dünya partisinin dünya devrimine yön verebilmesi, seksiyonların üzerinde duran, onları sadece siyasi değil örgütsel bakımdan da bağlayıcı kararlar alan bir uluslararası merkezin varlığıyla mümkündür. Programatik ve örgütsel ilkelerde uyuşmayan, kongrelerinde uluslararası bir yürütme komitesi oluşturma görevinden kaçınan enternasyonalist girişimlerin akıbeti taktik sorunlara dair her anlaşmazlıkta parçalanan “dar” ya da “kitlesel” mezhepler olmaktır.

Güçlü Ülke Partilerini Şart Koşmak Enternasyonal Sorumluluklardan Kaçmanın Kılıfıdır

Yerel ve güçlü komünist partilerin kurulmasını enternasyonal için önkoşul olarak koyanlar öncelikle SBKP ile ÇKP gibi tarihin en güçlü komünist partileri arasında olan iki partinin neden bir enternasyonal çatısı altında bir araya gelemediğini açıklamak zorundadır. Zira, Mao’nun “Stalin yüzde yetmiş haklı, yüzde otuz yanlıştı” beyanları bir yana, en azından 1945-56 arasındaki dönemde SBKP ve ÇKP arasında temel prensiplere dair bir ayrılık söz konusu değildi. Gelgelelim, Avrupa partileri Kominform aracılığıyla yan yana gelirken, ÇKP bu gevşek irtibat ağının dahi dışında kalmıştı. Bu bakımdan birbirine denk güçleri olan iki partinin bir enternasyonal çatısında bir araya gelememesi aslında bir uluslararası merkezin denetiminden yoksun şekilde büyüyüp güçlenen partilerin, birbirleriyle rekabet etmeye daha meyilli oldukları için, ortak bir platformda buluşmasını güçleştirmesine örnektir.

Enternasyonalizm politik ilke ve hedefte bir ortaklığı ifade eder. Bu anlamda kendini küçük veya güçsüz olarak tanımlayan partilerin enternasyonali inşa etme görevinden kaçması yanlıştır. Bu partiler veya örgütler büyüdüğü ve güçlendiği ölçüde yeni siyasi ilke ve referanslar belirlemeyecekse küçük, büyük gibi nicel kriterler enternasyonal kurma sorumluluğunun engeli olmamalıdır.

Dünya partisini kurma görevini üstlenmek için güçlü bir parti olmayı bekleyenlerin, güçlenmek amacıyla irade ve cesaret göstermektense bulundukları yerde güçlü olan hareketin de gücünü kaybetmesini veya yok olmasını bekledikleri bir vakadır. Dünyanın diğer ucu Arjantin’de enternasyonal adı altında girişimlerde bulunanlar neden yanı başımızdaki Kürdistan’da enternasyonalist girişimler için adım atmamaktadır? Besbelli ki bu durumun nedeni Kürdistan’ın muhtelif parçalarındaki “güçlü örgütlerin” varlığıdır. Sözde enternasyonalistler kendi güçlü örgütlerini yaratabilmek için PKK’nin yahut PDK’nin tasfiye olmasını beklemektedir.

Aslında bahse konu tüm bu söylemleri öne çıkaranlar, enternasyonali belirsiz bir gelecekte gerçekleşmesini umdukları çeşitli hadiselere bağlamakta, o süre içerisinde de kendilerinin bu bağlamda herhangi bir yükümlülükleri olmadığını söylemektedirler.

Madem ki komünist enternasyonali kurma vazifesi bugünün komünistleri için şu veya bu kılıfla saklanamayacak güncelliktedir, o vakit kendisini enternasyonalist olarak nitelendiren her siyasetin de komünist dünya partisinin kongresinin örgütlenmesi mücadelesine omuz vermesi gerekmektedir. Bu yolda atılacak ilk adım, en azından Kürdistanlı komünistlerle, Türkiyeli komünistlerin hareketini yönetecek ortak bir uluslarası merkezin kurulması olacaktır. KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak, dünya komünist partisini yaratmak yolunda bu adımı atmaktan geri durmayacağız.