TÜSTAV’ın 9-10 Aralık tarihlerinde Ankara’da düzenlediği “Cumhuriyet Kurulurken Emek, Sermaye ve Sol” sempozyumunun “Cumhuriyet’in ve Solun Entelektüel Tarihi” başlıklı oturumuna, görüşlerimizi farklı kesimlere duyurmak üzere katıldık. Oturumda akademisyen Gökhan Atılgan “Kuruluş Devrinde Cumhuriyet Tahayyülleri”, akademisyen Ömer Turan “KUTV’den Kadrocu Kemalizme: Şevket Süreyya’da Avrupamerkezcilik Eleştirisi” ve yazar Tanıl Bora “Kamilen Amele: Hikmet Kıvılcımlı’da Sınıf Kavramı” başlıklı sunumlar yaptılar.
Gökhan Atılgan, Marx’tan “burjuvazinin kralı olmaz” alıntısını yaptı ve bir kral var olduğu koşulda da egemenliğin kralda olmayacağını ekledi. Osmanlı’nın son dönemlerinde sultanın yetkilerinin meclise geçmesi için birçok hamle yapıldığını söyleyen Atılgan, 1909’daki anayasa değişiklikleriyle bunun çok büyük oranda başarıldığını belirtti. Cumhuriyet fikrininse 1923’te gökten zembille inmediğini, Anadolu’da cumhuriyet fikrinin bir süredir mevcut olduğunu, 1919’da Kars’ta bir cumhuriyet dahi kurulduğunu belirten Atılgan, bugün gerici saldırılara karşı Cumhuriyeti savunmak gerektiğini öne sürdü.
Soru-görüş bölümünde Cumhuriyeti yücelten görüşler de, mahkum eden görüşler de ifade edildi. Biz de bu bölümde söz aldık. Atılgan’ın sıkça burjuva devrimciliği kavramının kullandığını fakat burjuva devrimin vücut bulmasına dair bir söz etmediğini hatırlattık ve Türkiye’de burjuva devrimin ne zaman gerçekleştiğini sorduk. 1923’te bir burjuva devrim gerçekleştiğini iddia ederek Cumhuriyete ilericilik atfetme kaygısında olanlar olduğunu fakat burjuva devrimin esasen 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanıyla gerçekleştiğini söyledik. Atılgan’ın sözünü ettiği 1909 anayasa değişikliklerinin de devrimin sonucunda gerçekleşebildiğini belirttik. Atılgan’ın söz ettiği, 1919’da kurulan Kars Cumhuriyeti’ne karşın aynı dönemde kurulan Erzincan Sovyetini hatırlattık ve Cumhuriyet’in temellerini atmak üzere çıkıldığı anlatılan 19 Mayıs yolculuğunun esasen bölgedeki bu türden girişimleri bastırma amacı taşıdığını, Mustafa Kemal’in İstanbul hükümetinden bunun için yetki aldığını açıkladık. 1927’de kurulan ve 1931’e dek yaşayan Ağrı Cumhuriyeti’nin de bu bahiste hatırlanması gerektiğini söyledik. Ortada ezilen bir sovyet ve bir ezilen ulus cumhuriyeti olduğunu, bunların emperyalizm çağında Marksistler gözünde ilerici cumhuriyetler olarak nitelendirileceğini, bunların karşısında ise bir gerici burjuva cumhuriyeti olduğunu vurguladık. Bu Cumhuriyet’i ilericilik namına sahiplenmenin esas gericilik değil midir; hem Ağrı’yı, hem Erzincan’ı hem de burjuva cumhuriyeti savunmak mümkün müdür, diye sorduk.
Atılgan, burjuva devrime dair sorduğumuz soruya yanıt olarak burjuva devrimin bir olay şeklinde değil bir süreç şeklinde gerçekleştiğini söyledi. 1876 ile 1909 arasındaki en önemli farkın, 1909’da artık meclisin “padişah iradesi” ile açılmasının/kapatılmasının önüne geçilmesi olduğunu, bu gibi nedenlerle birçok anayasa profesörünün 1909’da gerçekleşeni anayasa değişikliği değil yeni anayasa olarak gördüğünü belirtti. İşçi sınıfı devrimcilerinin Cumhuriyet’i demokratikleştirme misyonunu Şefik Hüsnü referansıyla açıklayan konuşmacı, Marx’ın demokratik cumhuriyetleri “sosyal cumhuriyetin serası” olarak nitelendirdiğini söyledi ve bugün de bu yüzden Cumhuriyet’i savunmak gerektiğini belirterek sözlerini noktaladı.
Oturum sonrasında eski bir Kurtuluş taraftarı sözlerimize katıldığını ifade etti ve cumhuriyet analizimiz üzerine konuştuk. Gazetemizin son sayısını ve İki Farklı Ekim broşürümüzü alan arkadaşımız ile daha sonra da görüşmek üzere sözleştik.
Bu sempozyum vesilesiyle farklı kesimlere ulaştık, Cumhuriyet efsanelerine yanıt verdik ve komünistlerin görüşlerini açıkladık. Akademik bir çerçevede gerçekleşen etkinliğe bu şekilde müdahale ederek insanlarla temas kurmuş olmayı olumlu değerlendiriyoruz.
Osmanlı Paşalarının Cumhuriyetini Değil, Emekçilerin Sovyet Cumhuriyetini Savunuyoruz!
Ankara’dan Komünistler